Osmanlı için mücevher neydi?
Hürriyet- Saray mücevherlerini siz de merak ediyorsunuz değil mi? Müzelerde, fotoğraflarda, dizilerde gördünüz ama özelliklerini ne kadar biliyorsunuz? Bunların ve benzeri soruları Gül İrepoğlu’nun kitabında
Gül İrepoğlu’nun Osmanlı Saray Mücevherleri kitabını okurken, onun bilgileri ışığında mücevher ışıltısının bir imparatorluğu, padişahını, saray erkânını nasıl etkilediğini görüyoruz. Kitabın alt adı ‘Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak’.
Gül İrepoğlu’nun çalışması tek tek mücevherlere dair soruları detaylı cevaplıyor.
İlk ve belki de en önemli soru; mücevherler sarayda ne zaman önem kazandı? İrepoğlu’nun kitabındaki bilgileri ve sunduğu belgeleri özetlemek gerekirse; imparatorluğun yükseliş döneminde mücevher zevkinin, kullanımın ve ustalığın da arttığını fark edeceksiniz.
Kitapta mücevher kavramının armağanlar bazında taşıdığı değerle birlikte, padişahların ve saray insanlarının gündelik kullanımında taşıdığı önemi de kitaptan öğreneceksiniz.
Padişahın Hazinesi bölümü Topkapı Sarayı’nın yerini belirliyor. “Topkapı Sarayı 15. yüzyıldan başlayarak hem padişahların konutu, hem de devletin yönetildiği yer olarak imparatorluğun kalbidir. Dolayısıyla Enderûn Hazinesi veya İç Hazine de denen Hazine-i Hümayun, imparatorluk hazinesi her zaman burada korunmuş ve zaman içinde herhangi bir yağmaya maruz kalmamış olduğu için en büyük İslam hazinesi olarak günümüze erişmiştir.”
SARAY ATÖLYESİ
Osmanlı mücevherleri hangi malzemelerden oluşuyordu? Altın, gümüş, bağa, fildişi, sedef gibi pek çeşitli malzemelerin elmas, inci, yakut, zümrüt, firuze gibi en sevilenlerin yanı sıra lâl, zebercet, safir, yeşim, mercan, akik, necef gibi taşlarla bezenmesiyle yapılan mücevherler genellikle saray atölyelerinde üretilmiştir.
Kuyumculuğa ve kuyumculara verilen önem neydi? “Kuyumculuk, padişahlar tarafından sevilmiş ve desteklenmiş bir sanat dalıdır ve yüzyıllar boyunca en saygın meslekler arasında yer almıştır. Evliya Çelebi, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadelik zamanlarında kuyumculuk eğitimi almış olduklarını söyler. Kanuni kuyumcuları koruyup kollamasıyla dikkat çekmiştir.”
Mücevherlerin edebiyattaki izdüşümünü dönemin ustaları eserlerinde işlemiştir. Evliya Çelebi ne yazmıştı mesela? “Bu esnafların dükkânlarında olan lâ’l, yakut, zeberced, elmas, firuze ışıltısından insanın gözbebekleri kamaşıp insan hayran olur.”
Saraydaki mücevherler, saklamak için değil, aynı zamanda kullanmak içindir. Mücevherlerin gündelik hayattaki yeri de yadsınamaz bir yaygınlıktadır. Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar yalnızca biriktirmek amacıyla değil, bazıları törenlerde, bazıları da gündelik yaşam için tasarlanmıştır. Hepsi saray geleneğinin, padişahın yaşamının doğal parçasıdır.
HANÇER TAŞLARI
Topkapı Sarayı müzeye dönüştüğü günden beri bir mücevher parçası eksikler arasındadır. Ta ki 1963’te müze müdürü Hayrullah Örs, Kutsal Emanetler Dairesi’nin önündeki kuyuyu temizletene kadar. İçinden bir ses o kuyuyu temizlemek gerektiğini söyler ona. Neticede, III. Murad Divânı cildinin kayıp paftası bulunur.
Hançeri biliriz, tanırız ama onu süsleyen mücevherleri yeterince biliyor muyuz? Sorgucu biliyoruz, ama ayrıntısını ne kadar biliyoruz?
Siz de merak ediyorsunuz değil mi? Müzelerde, fotoğraflarda, dizilerde gördünüz ama özelliklerini ne kadar biliyorsunuz? Bu ve benzeri soruların hepsi bu kitapta. Kitabın alt başlığının, ‘Mücevher üzerinden tarihi okumak’ olduğunu anmıştım. Bu aslında kitabın içireğinin de özeti sayılabilir.
İrepoğlu’nun kitabı takı ekseninde Osmanlı tarihini yeniden okumamızı sağlıyor. Ayrıca takı tasarımcıları için de bir esin kaynağı. Sanırım mücevher meraklısı hanımlar için de yararlı bir örnekler toplamı.
Doğan Hızlan’ın seçtikleri
Y. Hakan Erdem
Torosyan’ın Acayip Hikâyesi
Doğan Kitap
Hasan Özkılıç
Zahit
Can Yayınları
Pierre Vidal-Naquet
Homeros’un Dünyası
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Arthur Nersesian
Unutulmuş Ada’nın Kararsız Seçmeni
Ayrıntı
Doğan HIZLAN HÜRRİYET
0 yorum