Bu Blogda Ara

osmanli'da pırlanta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
osmanli'da pırlanta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Temmuz 2013 Salı

Osmanli icin mucevher

Osmanlı için mücevher neydi?



Hürriyet- Saray mücevherlerini siz de merak ediyorsunuz değil mi? Müzelerde, fotoğraflarda, dizilerde gördünüz ama özelliklerini ne kadar biliyorsunuz? Bunların ve benzeri soruları Gül İrepoğlu’nun kitabında
Mücevherin tarihi beni çok ilgilendirmiştir. Mücevher tarihi sadece insanlığın süs tarihini vermez, mücevherle insan kimliğinin ilişkisine bakmamızı da sağlar. Kıymetli taşlardan, madenlerden yapılan mücevherler sosyal olduğu kadar, siyasi, kültürel, diplomatik tarihe de ışık tutarlar...
Gül İrepoğlu’nun Osmanlı Saray Mücevherleri kitabını okurken, onun bilgileri ışığında mücevher ışıltısının bir imparatorluğu, padişahını, saray erkânını nasıl etkilediğini görüyoruz. Kitabın alt adı ‘Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak’.
Gül İrepoğlu’nun çalışması tek tek mücevherlere dair soruları detaylı cevaplıyor.
İlk ve belki de en önemli soru; mücevherler sarayda ne zaman önem kazandı? İrepoğlu’nun kitabındaki bilgileri ve sunduğu belgeleri özetlemek gerekirse; imparatorluğun yükseliş döneminde mücevher zevkinin, kullanımın ve ustalığın da arttığını fark edeceksiniz.
Kitapta mücevher kavramının armağanlar bazında taşıdığı değerle birlikte, padişahların ve saray insanlarının gündelik kullanımında taşıdığı önemi de kitaptan öğreneceksiniz.
Padişahın Hazinesi bölümü Topkapı Sarayı’nın yerini belirliyor. “Topkapı Sarayı 15. yüzyıldan başlayarak hem padişahların konutu, hem de devletin yönetildiği yer olarak imparatorluğun kalbidir. Dolayısıyla Enderûn Hazinesi veya İç Hazine de denen Hazine-i Hümayun, imparatorluk hazinesi her zaman burada korunmuş ve zaman içinde herhangi bir yağmaya maruz kalmamış olduğu için en büyük İslam hazinesi olarak günümüze erişmiştir.”

SARAY ATÖLYESİ
Osmanlı mücevherleri hangi malzemelerden oluşuyordu? Altın, gümüş, bağa, fildişi, sedef gibi pek çeşitli malzemelerin elmas, inci, yakut, zümrüt, firuze gibi en sevilenlerin yanı sıra lâl, zebercet, safir, yeşim, mercan, akik, necef gibi taşlarla bezenmesiyle yapılan mücevherler genellikle saray atölyelerinde üretilmiştir.
Kuyumculuğa ve kuyumculara verilen önem neydi? “Kuyumculuk, padişahlar tarafından sevilmiş ve desteklenmiş bir sanat dalıdır ve yüzyıllar boyunca en saygın meslekler arasında yer almıştır. Evliya Çelebi, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadelik zamanlarında kuyumculuk eğitimi almış olduklarını söyler. Kanuni kuyumcuları koruyup kollamasıyla dikkat çekmiştir.”
Mücevherlerin edebiyattaki izdüşümünü dönemin ustaları eserlerinde işlemiştir. Evliya Çelebi ne yazmıştı mesela? “Bu esnafların dükkânlarında olan lâ’l, yakut, zeberced, elmas, firuze ışıltısından insanın gözbebekleri kamaşıp insan hayran olur.”
Saraydaki mücevherler, saklamak için değil, aynı zamanda kullanmak içindir. Mücevherlerin gündelik hayattaki yeri de yadsınamaz bir yaygınlıktadır. Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar yalnızca biriktirmek amacıyla değil, bazıları törenlerde, bazıları da gündelik yaşam için tasarlanmıştır. Hepsi saray geleneğinin, padişahın yaşamının doğal parçasıdır.


HANÇER TAŞLARI
Topkapı Sarayı müzeye dönüştüğü günden beri bir mücevher parçası eksikler arasındadır. Ta ki 1963’te müze müdürü Hayrullah Örs, Kutsal Emanetler Dairesi’nin önündeki kuyuyu temizletene kadar. İçinden bir ses o kuyuyu temizlemek gerektiğini söyler ona. Neticede, III. Murad Divânı cildinin kayıp paftası bulunur.
Hançeri biliriz, tanırız ama onu süsleyen mücevherleri yeterince biliyor muyuz? Sorgucu biliyoruz, ama ayrıntısını ne kadar biliyoruz?
Siz de merak ediyorsunuz değil mi? Müzelerde, fotoğraflarda, dizilerde gördünüz ama özelliklerini ne kadar biliyorsunuz? Bu ve benzeri soruların hepsi bu kitapta. Kitabın alt başlığının, ‘Mücevher üzerinden tarihi okumak’ olduğunu anmıştım. Bu aslında kitabın içireğinin de özeti sayılabilir.
İrepoğlu’nun kitabı takı ekseninde Osmanlı tarihini yeniden okumamızı sağlıyor. Ayrıca takı tasarımcıları için de bir esin kaynağı. Sanırım mücevher meraklısı hanımlar için de yararlı bir örnekler toplamı.


Doğan Hızlan’ın seçtikleri
Y. Hakan Erdem
Torosyan’ın Acayip Hikâyesi
Doğan Kitap

Hasan Özkılıç
Zahit
Can Yayınları

Pierre Vidal-Naquet
Homeros’un Dünyası
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları


Arthur Nersesian
Unutulmuş Ada’nın Kararsız Seçmeni
Ayrıntı


Doğan HIZLAN HÜRRİYET 

7 Haziran 2013 Cuma

Osmanli'da Mucevher

Osmanlı'da Mücevher

Türkler mücevheri kağıt para gibi kullanırdı. Ticaret amacıyla yaptıkları yolculuklarda kağıt para yerine yanlarında mücevher götürür ve bunları satarak iş görmeyi yeğlerlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun gelişmesi ve zenginleşmesi ile İstanbul’da mücevhercilik önem kazandı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ve daha sonraki yıllarda İstanbul, dünyanın önemli mücevher üretim merkezlerinden biri oldu. Bu dönemde, imparatorluğa yeni katılan bölge ve ülkelerde yaşayan toplumların birikimleri de eklendiğinden, kuyumculuk ürünlerinin çeşitlerinde belirgin bir artış oldu.
Osmanlı topraklarında yaşamış çok sayıda etnik kimliklerin kültürünü ve binlerce yıllık uygarlıkların izlerini taşıyan Osmanlı kuyumculuğu, bu uygarlıklardan esinlenerek kendi özgün takılarını üretti. Ancak tek tanrılı dinlere geçişten sonra, ölülerin takıları ile birlikte mezara gömülmesi geleneği ortadan kalktığından, günümüzde Selçuklu dönemi veya Osmanlı dönemi başlangıcına ait takı örnekleri yok denecek kadar az…

Ekonomik zorluklar döneminde ise, hazine dairesindeki kıymetli eşyaların, takıların satılması, altınların eritilmesi gibi olayların Osmanlı döneminde çok sık gerçekleştiği biliniyor.Özellikle savaş öncesi başvurulan bu uygulama nedeniyle Anadolu’daki Türk döneminin takı ve süs tarihi de ayrıntılı bilinmiyor.



Saray kuyumcusu olan Evliya Çelebi’nin babası da hazinenin böyle bir amaçla tüketildiğini bizzat yaşamış. Ancak Orta asya’da değişik ülkelerde yaşayan, Türkmen, Özbek gibi Türk boylarının günümüzde hala ürettikleri ve kullandıkları takılar, Selçuklu Osmanlı dönemi öncesinden günümüze kadar uzanan takı kültürü konusunda bize ışık tutuyor.

OSMANLI’DA İLK KUYUMCULUK FUARI

Onbeşinci yüzyıldan başlayarak, doğal güzellikleri ve koruları ile ünlenen Kağıthane,Lale devrinde İstanbul’un en popüler yeri haline geldi. Halkın vazgeçilmez eğlencesi olan Kağıthane mesiresi, bütün İstanbullu’yu kendine çeker, mevsiminde Kağıthane’ye gelmek için insanlar günler öncesinden hazırlık yaparlardı.


Avrupalıların “Tatlı Sular Vadisi” dedikleri Kağıthane’nin ünü İstanbul sınırlarının dışına taşmıştı. Arap, Acem, Hint, Yemen, Habeş yani Asya ve Afrika seyyahları arasında gözde bir mesire yeriydi. İngiliz seyyah Miss Julia Pordoe, 1839 da kaleme aldığı “Boğaz’ın Güzellikleri” kitabında o dönemin Kağıthane’sini şu sözlerle tasvir ediyor:”Vadi, her yandan yüksek tepelerle çevrilidir. Ulu ağaçlar, geniş dallarını çayırın üzerine uzatmışlardır. Pırıl pırıl akan Kağıthane deresi, vadinin yeşilliği bol bir yerinden çıkar ve yeşil çimenlerin arasında, bir gümüş tel gibi uzanır. İnsan bu manzarayı görür görmez, buranın bir piknik yeri olarak yaratıldığı kanısına varır. Uzun ve güneşli bir yaz gününün, Kağıthane’den başka, dünyanın hiçbir yerinde, daha güzel geçirilebileceğini sanmıyorum.”

Eğlenceleri ve mesireleriyle ünlü Kağıthane, aynı zamanda tarihteki ilk kuyumculuk fuarına da mekan oldu. 1500 lü yılların başından itibaren uzunca bir süre, Kağıthane’de 5-6 bin çadır kurularak şenlikler yapılırdı. Yirmi gün süren şenliklerde kuyumcu çavuşları diğer illere gönderilir, birçok kuyumcu Kağıthane şenliklerine davet edilirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bir yanından gelen usta kuyumcular mesirede hünerlerini sergilerdi. En çok beğenilen eserin ustası da “Baş Kuyumcu” olarak adlandırılır ve mesireye bizzat katılan padişah tarafından 12 keselik altınla ödüllendirilirdi.

Evliya Çelebi dünyaca ünlü seyahatnamesinde, Kağıthane civarında düzenlenen Kuyumcular mesiresi’ni kendine has üslubuyla şöyle anlatıyor:
“Osmanlı Devleti dahilindeki bütün kuyumcular bu mesireye yardımda bulunurlar. Üç yüz kese altın kadar masrafı olur. Oniki bin kadar çeşitli mezhebin halife ve postnişleri büyük bir topluluk meydana getirirler. Bu Kağıthane çayırında kuyumcu esnafı, Süleyman Han kanunu gereğince toplanarak sohbet ederler.
Bizzat Osmanlı padişahı dahi gelerek çadırını kurunca, kuyumcubaşına on iki keselik bir hediye vermek Süleyman Han kanunu gereğidir. Çünkü Süleyman han şehzadeliği zamanında, Trabzon şehrinde Rum Konstantin yanında çalışarak kuyumculuk öğrenmiştir. Onun için halifeliği sırasında Saka çeşmesi yakınında kuyumcu dükkanlarını yaptırmıştır. Kuyumcu halifelerinden oniki maharetli usta, önce padişahın, sonra şeyhülislamın, sonra diğer büyük vezirlerin ellerini öperler. Sonra kuyumcubaşı cevahirle işlenmiş küçük bir okuma masası, divit,eyer, kılıç ve hançer gibi hediyeleri padişaha sunar. Velhasıl bu Kağıthane vadisinde beş, altı bin çadır kurulur. Vadi bu yirmi gün içerisinde insan denizi kesilir…
Bunlara yirmi yılda bir gezinti verilerek devlet hazinesinden on kese akça, davulcu ve kös ihsan edilerek,gezinti eylemleri Süleyman Han kanunuydu. Evliya, kuyumcubaşızade olduğumdan üç gezintilerini gördüm. Hatta sultan Muret Han gezintisinde el öperek revan olan evliya idim. Bu gezintiyi meydana getirmek için evvela kuyumcu çavuşları gönderilerek diğer vilayetten olan kuyumcular
Kağıthane gezintisine davet edilir. Bunların hepsinin gelmesi imkansız olduğundan asil ve aklı başında çırakları, post sahibi olmak için onar bin kuruş alarak İstanbul’a gelirler. Bunların gezinti şekilleri, Kağıthane mesiresi münasebetiyle anlatılmıştır. Bunlardan seyishaneler, arabalar ve taht-ı revanlar üzerinde bıçak, hançer, mücevher gemi,eyer, kılıç, bıçak, topuz ve daha başka kıymetli eşya ile dükkanlarını süsleyerek geçerler.”

Kaynak: Goldnews dergisi
        

osmanli'da pırlanta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
osmanli'da pırlanta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Temmuz 2013 Salı

Osmanli icin mucevher

Osmanlı için mücevher neydi?



Hürriyet- Saray mücevherlerini siz de merak ediyorsunuz değil mi? Müzelerde, fotoğraflarda, dizilerde gördünüz ama özelliklerini ne kadar biliyorsunuz? Bunların ve benzeri soruları Gül İrepoğlu’nun kitabında
Mücevherin tarihi beni çok ilgilendirmiştir. Mücevher tarihi sadece insanlığın süs tarihini vermez, mücevherle insan kimliğinin ilişkisine bakmamızı da sağlar. Kıymetli taşlardan, madenlerden yapılan mücevherler sosyal olduğu kadar, siyasi, kültürel, diplomatik tarihe de ışık tutarlar...
Gül İrepoğlu’nun Osmanlı Saray Mücevherleri kitabını okurken, onun bilgileri ışığında mücevher ışıltısının bir imparatorluğu, padişahını, saray erkânını nasıl etkilediğini görüyoruz. Kitabın alt adı ‘Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak’.
Gül İrepoğlu’nun çalışması tek tek mücevherlere dair soruları detaylı cevaplıyor.
İlk ve belki de en önemli soru; mücevherler sarayda ne zaman önem kazandı? İrepoğlu’nun kitabındaki bilgileri ve sunduğu belgeleri özetlemek gerekirse; imparatorluğun yükseliş döneminde mücevher zevkinin, kullanımın ve ustalığın da arttığını fark edeceksiniz.
Kitapta mücevher kavramının armağanlar bazında taşıdığı değerle birlikte, padişahların ve saray insanlarının gündelik kullanımında taşıdığı önemi de kitaptan öğreneceksiniz.
Padişahın Hazinesi bölümü Topkapı Sarayı’nın yerini belirliyor. “Topkapı Sarayı 15. yüzyıldan başlayarak hem padişahların konutu, hem de devletin yönetildiği yer olarak imparatorluğun kalbidir. Dolayısıyla Enderûn Hazinesi veya İç Hazine de denen Hazine-i Hümayun, imparatorluk hazinesi her zaman burada korunmuş ve zaman içinde herhangi bir yağmaya maruz kalmamış olduğu için en büyük İslam hazinesi olarak günümüze erişmiştir.”

SARAY ATÖLYESİ
Osmanlı mücevherleri hangi malzemelerden oluşuyordu? Altın, gümüş, bağa, fildişi, sedef gibi pek çeşitli malzemelerin elmas, inci, yakut, zümrüt, firuze gibi en sevilenlerin yanı sıra lâl, zebercet, safir, yeşim, mercan, akik, necef gibi taşlarla bezenmesiyle yapılan mücevherler genellikle saray atölyelerinde üretilmiştir.
Kuyumculuğa ve kuyumculara verilen önem neydi? “Kuyumculuk, padişahlar tarafından sevilmiş ve desteklenmiş bir sanat dalıdır ve yüzyıllar boyunca en saygın meslekler arasında yer almıştır. Evliya Çelebi, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadelik zamanlarında kuyumculuk eğitimi almış olduklarını söyler. Kanuni kuyumcuları koruyup kollamasıyla dikkat çekmiştir.”
Mücevherlerin edebiyattaki izdüşümünü dönemin ustaları eserlerinde işlemiştir. Evliya Çelebi ne yazmıştı mesela? “Bu esnafların dükkânlarında olan lâ’l, yakut, zeberced, elmas, firuze ışıltısından insanın gözbebekleri kamaşıp insan hayran olur.”
Saraydaki mücevherler, saklamak için değil, aynı zamanda kullanmak içindir. Mücevherlerin gündelik hayattaki yeri de yadsınamaz bir yaygınlıktadır. Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar yalnızca biriktirmek amacıyla değil, bazıları törenlerde, bazıları da gündelik yaşam için tasarlanmıştır. Hepsi saray geleneğinin, padişahın yaşamının doğal parçasıdır.


HANÇER TAŞLARI
Topkapı Sarayı müzeye dönüştüğü günden beri bir mücevher parçası eksikler arasındadır. Ta ki 1963’te müze müdürü Hayrullah Örs, Kutsal Emanetler Dairesi’nin önündeki kuyuyu temizletene kadar. İçinden bir ses o kuyuyu temizlemek gerektiğini söyler ona. Neticede, III. Murad Divânı cildinin kayıp paftası bulunur.
Hançeri biliriz, tanırız ama onu süsleyen mücevherleri yeterince biliyor muyuz? Sorgucu biliyoruz, ama ayrıntısını ne kadar biliyoruz?
Siz de merak ediyorsunuz değil mi? Müzelerde, fotoğraflarda, dizilerde gördünüz ama özelliklerini ne kadar biliyorsunuz? Bu ve benzeri soruların hepsi bu kitapta. Kitabın alt başlığının, ‘Mücevher üzerinden tarihi okumak’ olduğunu anmıştım. Bu aslında kitabın içireğinin de özeti sayılabilir.
İrepoğlu’nun kitabı takı ekseninde Osmanlı tarihini yeniden okumamızı sağlıyor. Ayrıca takı tasarımcıları için de bir esin kaynağı. Sanırım mücevher meraklısı hanımlar için de yararlı bir örnekler toplamı.


Doğan Hızlan’ın seçtikleri
Y. Hakan Erdem
Torosyan’ın Acayip Hikâyesi
Doğan Kitap

Hasan Özkılıç
Zahit
Can Yayınları

Pierre Vidal-Naquet
Homeros’un Dünyası
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları


Arthur Nersesian
Unutulmuş Ada’nın Kararsız Seçmeni
Ayrıntı


Doğan HIZLAN HÜRRİYET 

7 Haziran 2013 Cuma

Osmanli'da Mucevher

Osmanlı'da Mücevher

Türkler mücevheri kağıt para gibi kullanırdı. Ticaret amacıyla yaptıkları yolculuklarda kağıt para yerine yanlarında mücevher götürür ve bunları satarak iş görmeyi yeğlerlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun gelişmesi ve zenginleşmesi ile İstanbul’da mücevhercilik önem kazandı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ve daha sonraki yıllarda İstanbul, dünyanın önemli mücevher üretim merkezlerinden biri oldu. Bu dönemde, imparatorluğa yeni katılan bölge ve ülkelerde yaşayan toplumların birikimleri de eklendiğinden, kuyumculuk ürünlerinin çeşitlerinde belirgin bir artış oldu.
Osmanlı topraklarında yaşamış çok sayıda etnik kimliklerin kültürünü ve binlerce yıllık uygarlıkların izlerini taşıyan Osmanlı kuyumculuğu, bu uygarlıklardan esinlenerek kendi özgün takılarını üretti. Ancak tek tanrılı dinlere geçişten sonra, ölülerin takıları ile birlikte mezara gömülmesi geleneği ortadan kalktığından, günümüzde Selçuklu dönemi veya Osmanlı dönemi başlangıcına ait takı örnekleri yok denecek kadar az…

Ekonomik zorluklar döneminde ise, hazine dairesindeki kıymetli eşyaların, takıların satılması, altınların eritilmesi gibi olayların Osmanlı döneminde çok sık gerçekleştiği biliniyor.Özellikle savaş öncesi başvurulan bu uygulama nedeniyle Anadolu’daki Türk döneminin takı ve süs tarihi de ayrıntılı bilinmiyor.



Saray kuyumcusu olan Evliya Çelebi’nin babası da hazinenin böyle bir amaçla tüketildiğini bizzat yaşamış. Ancak Orta asya’da değişik ülkelerde yaşayan, Türkmen, Özbek gibi Türk boylarının günümüzde hala ürettikleri ve kullandıkları takılar, Selçuklu Osmanlı dönemi öncesinden günümüze kadar uzanan takı kültürü konusunda bize ışık tutuyor.

OSMANLI’DA İLK KUYUMCULUK FUARI

Onbeşinci yüzyıldan başlayarak, doğal güzellikleri ve koruları ile ünlenen Kağıthane,Lale devrinde İstanbul’un en popüler yeri haline geldi. Halkın vazgeçilmez eğlencesi olan Kağıthane mesiresi, bütün İstanbullu’yu kendine çeker, mevsiminde Kağıthane’ye gelmek için insanlar günler öncesinden hazırlık yaparlardı.


Avrupalıların “Tatlı Sular Vadisi” dedikleri Kağıthane’nin ünü İstanbul sınırlarının dışına taşmıştı. Arap, Acem, Hint, Yemen, Habeş yani Asya ve Afrika seyyahları arasında gözde bir mesire yeriydi. İngiliz seyyah Miss Julia Pordoe, 1839 da kaleme aldığı “Boğaz’ın Güzellikleri” kitabında o dönemin Kağıthane’sini şu sözlerle tasvir ediyor:”Vadi, her yandan yüksek tepelerle çevrilidir. Ulu ağaçlar, geniş dallarını çayırın üzerine uzatmışlardır. Pırıl pırıl akan Kağıthane deresi, vadinin yeşilliği bol bir yerinden çıkar ve yeşil çimenlerin arasında, bir gümüş tel gibi uzanır. İnsan bu manzarayı görür görmez, buranın bir piknik yeri olarak yaratıldığı kanısına varır. Uzun ve güneşli bir yaz gününün, Kağıthane’den başka, dünyanın hiçbir yerinde, daha güzel geçirilebileceğini sanmıyorum.”

Eğlenceleri ve mesireleriyle ünlü Kağıthane, aynı zamanda tarihteki ilk kuyumculuk fuarına da mekan oldu. 1500 lü yılların başından itibaren uzunca bir süre, Kağıthane’de 5-6 bin çadır kurularak şenlikler yapılırdı. Yirmi gün süren şenliklerde kuyumcu çavuşları diğer illere gönderilir, birçok kuyumcu Kağıthane şenliklerine davet edilirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bir yanından gelen usta kuyumcular mesirede hünerlerini sergilerdi. En çok beğenilen eserin ustası da “Baş Kuyumcu” olarak adlandırılır ve mesireye bizzat katılan padişah tarafından 12 keselik altınla ödüllendirilirdi.

Evliya Çelebi dünyaca ünlü seyahatnamesinde, Kağıthane civarında düzenlenen Kuyumcular mesiresi’ni kendine has üslubuyla şöyle anlatıyor:
“Osmanlı Devleti dahilindeki bütün kuyumcular bu mesireye yardımda bulunurlar. Üç yüz kese altın kadar masrafı olur. Oniki bin kadar çeşitli mezhebin halife ve postnişleri büyük bir topluluk meydana getirirler. Bu Kağıthane çayırında kuyumcu esnafı, Süleyman Han kanunu gereğince toplanarak sohbet ederler.
Bizzat Osmanlı padişahı dahi gelerek çadırını kurunca, kuyumcubaşına on iki keselik bir hediye vermek Süleyman Han kanunu gereğidir. Çünkü Süleyman han şehzadeliği zamanında, Trabzon şehrinde Rum Konstantin yanında çalışarak kuyumculuk öğrenmiştir. Onun için halifeliği sırasında Saka çeşmesi yakınında kuyumcu dükkanlarını yaptırmıştır. Kuyumcu halifelerinden oniki maharetli usta, önce padişahın, sonra şeyhülislamın, sonra diğer büyük vezirlerin ellerini öperler. Sonra kuyumcubaşı cevahirle işlenmiş küçük bir okuma masası, divit,eyer, kılıç ve hançer gibi hediyeleri padişaha sunar. Velhasıl bu Kağıthane vadisinde beş, altı bin çadır kurulur. Vadi bu yirmi gün içerisinde insan denizi kesilir…
Bunlara yirmi yılda bir gezinti verilerek devlet hazinesinden on kese akça, davulcu ve kös ihsan edilerek,gezinti eylemleri Süleyman Han kanunuydu. Evliya, kuyumcubaşızade olduğumdan üç gezintilerini gördüm. Hatta sultan Muret Han gezintisinde el öperek revan olan evliya idim. Bu gezintiyi meydana getirmek için evvela kuyumcu çavuşları gönderilerek diğer vilayetten olan kuyumcular
Kağıthane gezintisine davet edilir. Bunların hepsinin gelmesi imkansız olduğundan asil ve aklı başında çırakları, post sahibi olmak için onar bin kuruş alarak İstanbul’a gelirler. Bunların gezinti şekilleri, Kağıthane mesiresi münasebetiyle anlatılmıştır. Bunlardan seyishaneler, arabalar ve taht-ı revanlar üzerinde bıçak, hançer, mücevher gemi,eyer, kılıç, bıçak, topuz ve daha başka kıymetli eşya ile dükkanlarını süsleyerek geçerler.”

Kaynak: Goldnews dergisi
        

News

Latest News
Pırlanta Sarrafı Mücevherat Grubu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Top Ad 728x90

Video

Visitors

Bu Blogda Ara

Vertical2

Pırlanta Hakkında Herşey

script type="text/javascript"> //form tags to omit in NS6+: var omitformtags=["input", "textarea", "select"] omitformtags=omitformtags.join("|") function disableselect(e){ if (omitformtags.indexOf(e.target.tagName.toLowerCase())==-1) return false } function reEnable(){ return true } if (typeof document.onselectstart!="undefined") document.onselectstart=new Function ("return false") else{ document.onmousedown=disableselect document.onmouseup=reEnable }

Slider

Recent Post

Games

Popüler Yayınlar

Tweetler