Bu Blogda Ara

14 Mayıs 2013 Salı

Turkiye'de Kuyumculuk Sektoru


TÜRKİYE’DE KUYUMCULUK SEKTÖRÜ

Dünyada altın üretiminin geçmişi MÖ 4000 yıllarına kadar uzanıyor. Özellikle Mısır uygarlığında altın kullanıldığı görülüyor. Anadolu’nun altın işleme geçmişi ise MÖ 3000’li yıllara dayanıyor. Alacahöyük’te yapılan arkeolojik kazılarda 5.000 yıllık kuyumcu atölyesi ve el aletleri bulundu.
Lidya Kralı Karun, MÖ 630’da altın madenlerinden elde ettiği altından para basmak amacıyla Ege’de dünyanın ilk rafineri ve darphanesini kurdu. Böylece Lidya, yeryüzünde para kullanan ilk uygarlık oldu.
Osmanlılarda altın takı üretiminin ivme kazanması, Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinin ardından kente bu sanatta ustalıklarıyla bilinen Ermenileri yerleştirmesiyle başladı. İstanbul’da altın takı üretimi 1467 yılında kurulan dünyanın ilk kapalı alışveriş merkezi Kapalıçarşı etrafında yoğunlaştı.
İHRACATIN GELİŞMESİ
Türkiye’de kuyumculuk sanayii, 1983 yılında ihracat yasağının kaldırılmasından sonra ihracata başladı. Bu dönemde hâlâ külçe altın ithalatına izin verilmiyordu. Külçe altın ithalatı konusunda TC Merkez Bankası’na ancak 1985 yılında izin verildi. 1989’da Merkez Bankası kuyumculuk sektörünün materyal maliyetini dünyadaki diğer kuyum üreticileriyle aynı seviyeye getirmek amacıyla altın pazarını oluşturdu. Bu liberalleşmenin ardından Dünya Altın Konseyi WGC (World Gold Council) İstanbul’da ofis açtı.
 
Bu gelişimin ardından, 1995 yılında Altın Borsası kuruldu. Aynı yıl külçe altın ithalat yetkisi Merkez Bankası tekelinden alınıp borsaya üye özel sektör temsilcilerine verildi. Bu girişimler kuyumculuk sanayinin altını dünya fiyatlarına alabilmesine imkân sağladı. Sonraki yıl, kanunlarda yapılan değişiklikle bankalara altın işleri (altın depozito hesapları, yurtdışından altın kredisi getirip arz edilmesi) yapma yetkisi verildi.
Olumlu ekonomik koşullar, desteklenen reklamlar ve göreli olarak sabit kalan fiyatlar 2005 yılında yaşanan talebin geçen yılın aynı dönemine göre, tonaj bazında %15 dolar bazında ise, %24 artış göstermesini sağladı.
YILLARA GÖRE TÜRKİYE’NİN ALTIN MÜCEVHERAT İHRACATI
(MİLYON DOLAR)
 
199212.7
199323.6
199444,2
199555,4
1996109,2
1997160,7
1998207.2
1999285.2
2000384.3
2001430,7
2002522,3
2003696,6
2004842,6
20051,100
20061,200
2007
 Kaynak: İstanbul Kuyumcular Odası

Kuyumculuk Sektorunde Staj- Istanbul Kuyumcular Odasi


Kuyumculuk Sektöründe Staj- İstanbul Kuyumcular Odası
Günümüzde kuyumculuk sektörü, teorik bilginin yanı sıra, el yeteneği ve işletme kültürüne sahip elemanlar istihdam etmek istemekte. İstanbul Kuyumcular Odası sektörün bu beklentilerine cevap vermek, okullarda verilen teorik ve uygulamalı eğitimleri öğrencilerin bir işletme çatısı altında pekiştirmelerini sağlamak amacıyla meslek liseleri ve meslek yüksek okullarının staj koordinasyonlarına destek olmaktadır.
İstanbul Kuyumcular Odası’nın koordinasyonuna destek olduğu stajlar, meslek liselerinin kuyumculuk bölümünde okuyan öğrencilere yönelik olarak gerçekleştirilen ve bir eğitim yılını kapsayan işletme stajlarıdır. Bu stajlarda, öğrenciler haftanın 3 günü işletmede staj görmekte, 2 günü okullarında eğitime devam etmektedirler.
Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin yaz stajları ise, 20 işgününü kapsamaktadır. Bu süre zarfında öğrenciler, işletme stajına başladıkları gün itibarıyla o işletmede staj görmekte, mesleki yetenek ve bilgilerini geliştirmenin yanı sıra, sektör kültürünü işletme bazında etüd etmektedirler.
Gerek, yaz dönemi stajları, gerek işletme stajlarının amacına ulaşabilmesi, sektörün daha sonra istihdam edebileceği nitelikte elemanların yetişebilmesi için, öğrencilerin işletmenin hemen her bölümünde çalışması, farklı uygulamaları ve branşları görmeleri son derece önemlidir.
Kuyumculuk sektöründe staj yapmak veya kuyumculuk bölümlerinde okuyan öğrencileri bünyelerine stajyer olarak kabul etmek için lütfen aşağıda size uygun olan formu doldurup gönderin.


Sektör çalışanları ya da kuyumculuk sektöründe çalışmak isteyenler,
 
İş başvurusu yapmak için lütfen bu linkteki İŞ BAŞVURU FORMUNU doldurarak , ik@iko.org.tr adresine e-posta atınız.
 
CV leriniz değerlendirilerek www.iko.org.tr adresine yerleştirilecektir.
 
Her türlü sorunuz için bizi arayabilir ya da ik@iko.org.tr adresine e-posta atabilirsiniz.

Mucevherli Minare


Kanuni Sultan Süleyman tahta geçip adına bir cami yaptırmaya karar verdiğinde bu caminin şimdiye kadar yapılanların en muhteşemi olmasını istedi. Düşüncesini Mimarbaşı Sinan'a açtı. Sinan: 'Buyruğunuz başım üstünedir. Yalnız önce şehri gezmek isterim. Bana bir hafta izin verin padişahım dedi.' Padişah yarı kızgınlıkla 'Sen İstanbul'u bilmez misin Sinan?' dedi. 'İşe başlamak için neden beklersin?' 'İşe şu anda başlamış bulunuyorum Sultanım. Bir hafta boyunca şehri dolaşarak caminizin yerini tespit edeceğim...'Mimarbaşı bunu dedikten sonra padişahın yanından ayrıldı. Ertesi sabah şehri bir baştan bir başa dolaşmaya başladı. Cami, Ayasofya'nın bulunduğu tepe gibi bir tepeye yapılmalıydı. Süleymaniye ilk bakışta göze çarpmalıydı. Bir sabah, dolaşırken yolu Beyazıt'a düştü. Hava ılıktı. Ağaçların altından Eski Saray dedikleri bu günkü üniversite binasının bulunduğu alana yürüdü. Alanın sonuna gelince şaşkınlıkla durdu. Aradığı tepenin ta kendisiydi burası. Marmara Denizi de, Haliç de tabak gibi görünüyordu buradan. İstanbul'a tam tepeden bakılabiliyordu. Mimarbaşı, sevinçle sakalını sıvazlayarak konağına döndü. Odasına kapandı. Planı hazırladı. Caminin yeri hazırdı. Plan tamamlanınca padişaha sunuldu. Padişah seçilen yeri de planı da çok beğendi. Mimarbaşına artık hiç vakit geçirmemesini söyledi. Sinan önce baş eğerek buyruğu yerine getireceğini belirtti. Sonra ak sakallı başını kaldırarak 'Sultanım,' dedi. 'Üzülerek şunu belirtmek isterim. Sizden yine bir süre izin istemek zorundayım.' 'Bu kaçıncı izin böyle mimarbaşı? Bu kez derdin ne ola?' 'Caminin taşları Sultanım. Taş ocaklarını gezip gerekli olan taşı ve öteki aletleri seçmeliyim.' 'Pekala, bildiğin gibi yap. Yalnız çok uzamasın.' Mimar Sinan, herşeyi önceden hesaplamıştı. Hesapladığı gibi de yaptı. Temelden başlayarak camiye koyacağı her taşı bir bir seçti. Temel için bir çok taş ocağından taşlar getirtti. Ortadaki büyük, geniş ve yüksek kubbeye destek olacak dört büyük sütun gerekiyordu. Mimar Sinan, bunlardan ikisini İstanbul'da arayıp buldu. biri Fatih'te Kıztaşı adı verilen Bizanslılardan kalma bir dikili taştı. Sütun oradan söktürüldü. İri mandalarla yapım yerine çektirildi. İkincisi, yine Bizanslılardan kalma, Topkapı Sarayı dolaylarında bulunan bir başka dev sütundu. O da oradan kaldırılıp yapım yerine çektirildi. Öteki iki sütundan birinin İskenderiye'den, ikincisinin Balbek kalıntılarından getirtilmesi için haber salındı. Böylece temele konulacak dört ana sütun tamamlanmış oluyordu. Geri kalan sütunlardan kimileri Sultan Ahmet'teki Bizanslılardan kalma koşu yerinden (hipodrom) söktürüldü. Kullanılacak olan ak mermerlerin tamamı Marmara Adası'na ısmarlandı. Yeşil mermerler de Arabistan'dan getirildi. Bu sırada ülkenin dört bir yanından ırgatların en güçlüleri, taş ustalarının en hünerlileri, duvarcıların en ünlüleri aranıp bulundu. Hızlı bir çalışma başladı. Haliç'e bakan bu çıplak tepe, bir anda arı kovanına dönmüştü. Önce temel kazılmaya başlandı. Kazmacılar durup dinlenmek bilmiyordu. Gece gündüz demeden çalışıyorlardı. Temel kazma işi bitecek gibi görünmüyordu. Ne kadar kazılsa yeterli bulmuyordu Sinan. 'Daha derine, daha derine!' diyordu. Temeller, iyice derine indikten sonra kazma işi durduruldu. Bu kez, duvarcılar işe girişti. Temeli, kesme taşlarla örmeye başladılar. Bu iş bitince Mimar Sinan işi durdurdu. Birçok ustayla işçiyi paralarını ödeyip memleketlerine gönderdi. Zaten kış gelmişti. İşin birdenbire durdurulması herkesi şaşırtmıştı. Daha yerin üstünde yükselmiş ne bir tek duvar, ne de dikili bir mermer sütun vardı. Gelen bütün taşla, karılan harçlar, hepsi temele harcanmıştı. Toprağın üstü bomboştu daha. Yapıma hiç başlanmamıştı sanki. Tepe bir yıl önceki gibi çıplaktı. Yapımın durması hem ülke içinde, hem de ülke dışında türlü dedikodulara yol açtı. Sinan'ı çekemeyen bazı kimseler, mimarbaşının tembellik ve beceriksizliğinden bahsediyorlar, işi gevşek tuttuğunu, artık çok yaşlanıp bunamış olduğunu söylüyorlardı. Akıllı bir padişah olan Kanuni, yapının temelin yerleşmesi için bir süre özellikle durdurulduğunu biliyordu. Mimarbaşına güveniyordu o. Nitekim, kışın bitiminde memleketlerine giden taş ustaları, duvarcılar, ırgatlar İstanbul'a dönmeye başladılar. Öte yandan Mısır içlerinden Nil yolu ile İskenderiye'ye getirilen sütun, Balbek'ten gönderilen dev sütunla beraber, İskenderiye'de saldan gemilere bindirildi. İstanbul'a yollandı. Unkapanı'ında kıyıya çıkarılan sütunlar, oradan Vefa yolu ile yokuş yukarı çekilerek caminin yapım yerine getirildi. Yapıma yeniden başlanmıştı. Yapımın bir süre durdurulması, İran Şahı Tahmasb Han'a caminin yapımından vazgeçildiği biçiminde yansıtıldı. Şah, oturduğu yerde, yapımın durmasını Kanuni'nin paralarının tükenmesine yordu. Hemen çok değerli mallarla değerli taşlardan oluşan bir sandık mücevher hazırlattı. Bunları bir elçinin eşliğinde İstanbul'a armağan olarak gönderdi. Padişaha bir de mektup yazdı. Mektubunda şöyle diyordu: 'Duyduk ki camiyi tamamlamaya gücünüz yetmeyip vazgeçmişsiniz. Size dostluğumuza dayanarak bunca mal, para ve mücevher gönderdik.Bunlarla caminin tamamlanmasına çalışın. Böylece, bizim de hayratınızda katkımız olsun. 'Kanuni, mektuba da, armağanlara da çok kızdı. Tahmasb'ın davranışını saygısızca bulmuştu. Gönderilen malları elçinin ayakları dibine döktürdü. Mimarbaşını çağırtarak değerli taşlarla dolu mücevher sandığını ona verdi. Elçiye dönerek şunları söyledi: 'Senin şahının ne böyle bir cami yaptıracak gücü, ne de böyle bir camiyi yapacak mimarı vardır. Ben her ikisine de sahibim. Şahına söyle, onun değerli taşları, benim camimin taşları yanında bir hiçtir.' Kanuni, elçiye bunları söyledikten sonra Mimarbaşı Sinan'a döndü: 'Sana verdiğim bu mücevherleri tez yapım alanına götür. Hepsini öteki taşların arasına katıp caminin yapımında kullan.' Elçi, duydukları karşısında şaşkına döndü. Aklı başından gidecek gibi oldu. El etek öpüp padişahın yanından ayrıldı. Mimar Sinan da mücevher dolu sandığı yapım alanına taşıttı. Ertesi gün, elçi yapım alanına geldi. İşçiler her yanda harıl harıl çalışıyordu. Mimarbaşı da ordaydı. Elçinin yapıyı gezmeye geldiğini görünce, mücevher sandığını ortaya getirtti. Kapağını açıp iki avuç mücevher aldı. Büyük bir taş havana koydu. Havanın başında ellerinde tokmakla bekleyen işçilere işaret etti. İşçiler ağır tokmaklarla taş havanın içindeki değerli taşları un ufak ettiler. Mimar Sinan, elçinin hayretten açılmış gözlerinin içine baka baka havandaki mücevher parçacıklarını bir avuç kum gibi, işçilerin kardığı harcın içine kattı. Bunu gören elçi orada daha fazla duramadı. Aynı gün memleketine dönmek için yola çıktı. Derler ki, Sinan, gelen mücevherlerden bazılarını minarelerden birinin taşları arasına süs olarak yerleştirdi. Bu yüzden o minare güneşte parıl parıl yanmaya başladı. Onun için de Mücevherli minare adını aldı. Yazık ki, Mücevherli Minare'nin parıltısı uzun sürmedi. Güneş, yağmur, kar bu süs taşlarının parıltısını köreltti. Mücevherli Minare parıldamaz oldu. Ama yüzlerce usta elin yonttuğu, bir o kadar işçinin sırtında taşıdığı, sonra da üst üste dizdiği ak taşlarla kara taşlardan oluşan aynı minare, kara, yağmura, fırtınaya, depremlere bana mısın demeden dimdik ayakta kaldı. Sağlamlığı ile güzelliğini günümüze kadar korudu. Mücevherin aldatıcı parıldıtı yerine, sağlamlık güzelliğin simgesi oldu.

ehlisunnetbuyukleri

Pirlanta nasıl secilir?


  Pırlanta nasıl seçilir?


Mücevher ,altın üzerine pırlanta ve diğer değerli taşları işlenmesi ile mücevherat hakkında, Online haber sitesi.
PIRLANTA SARRAFI
Pırlanta seçerken dikkat edilmesi gerekenler hususunda yabancı kaynakların işaret ettiği 5 C’li bir sistem var: Carat, Color, Clarity, Cut ve Certificate… İngilizce isimlerini de veriyoruz çünkü bunlar bir nevi standart; pırlanta alırken elinizdeki taşı hangi kriterlere göre değerlendirmeniz gerektiğini belirleyen maddeler. Yani karat, renk, berraklık, kesim ve sertifika… 

1)KaratBir pırlantanın ağırlığı karatla ölçülüyor. Bir karat, bir gramın 5te biri kadarına geliyor ve 100 puana bölünüyor. Mesela çeyrek karat, 0.25 ağırlığında bir pırlanta anlamına geliyor. Ağırlık ve büyüklük aynı şey demek değil. Aynı karattaki iki pırlanta, renk ve berraklığa göre farklı fiyatlara sahip olacaktır. Büyük demek en iyisi ve pahalısı demek anlamına kesinlikle gelmiyor… Karatı düşük bir pırlanta diğer özellikleri üstün gelirse karatı daha yüksek bir tek taştan daha değerlidir.

2) Renk: Pırlantanızın değerinin en önemli göstergelerinden biri rengidir. Kaliteli bir pırlanta, eğer özelliği renkli bir taş olması değilse renksiz ve şeffaf görünümlü olmalıdır. Renksiz, temiz pırlantalar bu nedenle en pahalı olanlarıdır. Kalite düşmeye başladıkça pırlanta sarımsı, kahverengiye kaçan bir renk görülür. Test etmek için pırlantayı beyaz bir zemin veya kağıt üzerine koyarak yeterli ışıkta yandan bakabilirsiniz. Bir de renkli pırlantalar var; mavi, pembe, kırmızı gibi. Fiyatlar renkli pırlantalarda oldukça yüksek olabiliyor ancak en pahalıları genelde tamamen renksiz ve berrak olanlar. Renk skalası, GIA (The Gemological Institute of America) kreiterlerine göre D’den başlayıp (en kalitelisi) Z’ye kadar gidebiliyor (sarı, kahverengi). H derecesini geçmemesi tavsiye edilir. 

3) BerraklıkBu kriter, pırlantanın ne kadar lekesiz olduğunu ölçer. Üretim sürecinde, pırlantanın içinde karbon parçaları oluşur. Bu parçaların yarattığı kesikler yerleşir. Berraklık, karbon ve kesik miktarına ters orantılı olarak belirlenir. Ne kadar az karbon ve kesik, pırlantanız o kadar değerlidir. Bu kriterde birkaç farklı seviye bulunuyor. 

FL, IF: Kusursuz pırlanta…
VVS1, VVS 2: Çok hafif izleri olan pırlanta,VS1, VS 2: Az miktarda leke vardır ve çıplak gözle görülemez. 
SI1, SI 2: Çıplak gözle görülebilen, az miktarda leke vardır.
I1, I2, I3: Lekeli. Bu taşlar gözle görülür derecede parlaklığını yitirmiştir.

4) KesimEn klasiği ve popüleri yuvarlak baget kesim olmak üzere kare, oval (markiz), damla ve kalp şeklinde pırlantalar bulunmaktadır. Aslında pırlantanın doğal şeklinden ziyade kesim biçimini ifade eder. Bu konuda da çeşitli uluslar arası kriterler bulunuyor. En iyi kesimli pırlantalar; en mükemmeli ve pahalısı 0 olmak üzere 0’dan 10’a belirli bir aralıkta seyrediyor (American Gem Society). 

5) Sertifika: Pırlantanızın karnesi, pasaportu, kimliği; yukarıda saydığımız tüm kategorilerin dökümünün olduğu, pırlantanızın sertifikası büyük önem taşır. Burada pırlantanızın hangi uluslar arası kuruluş tarafından onay gördüğü, renk ve berraklık derecesine dair bilgiler bulunur. En popüler enstitüler arasında; GIA (Geological Institute of America), IGI (International Gemological Institute) ve EGL (European Gem Laboratories) bulunmaktadır. 

PUDRA

13 Mayıs 2013 Pazartesi

KARAT: Karat Agirligi- GIA


Karat Ağırlığı


Bir karat ağırlık olarak 200 miligrama eşittir. Bir karatın
altında olan elmaslarda, her karat 100 birime bölünerek
söylenir-Bir metredeki santimler gibi.0.75 ct. = 75 santim,
1/2 ct. = 50 santim.


Güzellik  görecelidir  4C  yöntemi  elmasların
tarafsız olarak karşılaştırılması ve değerlendirilmesi için bir
yön sunar, ancak sayılar tek başına elmasın
gizemli  ve  büyüleyici  güzelliğini
tanımlamaya yetmez – bu yüzden,
kendinize  bir  tane  bakmak  için
kuyumcunuzu ziyaret etmelisiniz.


KESİM:GIA Kesim Skalasi


GIA  Kesim  Skalası

  Mükemmel  ile  zayıf  arasında
değişir. GIA, standart yuvarlak pırlantalar için GIA’in
D-Z renk skalası aralığında olanlara kesim kalitesi
sınıflandırması yapar.
Bir elmasın güzelliği, ışıkla olan bileşik ilişkisinde
yatar: ışık yüzeye nasıl vuruyor, ne kadarı elmasın
içine giriyor ve ışık gözlerinize ne şekilde yansıyor.
Sonuç, üç niteliğin olağanüstü sunumudur. Parlaklık,
elmasın yüzeyinden ve içinden yansıyan tüm beyaz
ışığın kombinasyonudur. Ateş, elmastan yayılan
rengin “yanan parlamalarını” ifade eder. Işıldama,
elmas, ışık veya kişinin hareketi halinde görünen
ışıltılardır.
Bir elmasın kesim oranları, ışıldama verimini ve
bundan dolayı da taşın genel güzelliğini ve çekiciliğini
etkiler. Oranları, simetrisi ve perdahı güzel olan elmaslar, ışıkla
olan etkileşimini en üst düzeye çıkartarak daha fazla parlaklık,
ateş ve parıldamaya sahip olur.

BERRAKLIK: GIA Berraklik Skalasi


GIA Berraklık Skalası,

 Kusursuz ile I3 arasında
değişen on bir berraklık derecesi içerir. Elmaslar
çok yüksek ısı ve basınç altında oluştuklarından
dolayı, hiçbir iç ve dış karakteristiği olmayan
elmas bulmak son derece nadir bir durumdur.
Bu özellikler, oluşum sürecinin getirdikleridir
ve  gemologlara  doğal  elmasları  sentetik  ve
taklitlerinden ayırt etmekte ve taşları başlı başına
tanımlamada yardımcı olurlar.

RENK GIA Renk Skalasi



RENK
 GIA Renk Skalası D’den (renksiz) Z’ye (açık sarı
veya kahverengi) kadar uzanır. Her ne kadar çoğu
insan değerli taş kategorisine ulaşmış elmasların
renksiz olduğunu düşünse de, aslında renksiz
elmaslar  çok  nadir  bulunur.  Mücevherlerde
kullanılan çoğu elmas, hafif sarı veya kahverengi
tonları olmakla beraber renksize yakındır.


D  H  N  Z
Renk dereceleri, her elmasın esas alınan bir örnek
set ile karşılaştırılması yoluyla belirlenir. Her harf
derecesi bir renk aralığını temsil eder ve bir rengin
ne oranda fark edilebilir olduğunun ölçütüdür.
Floresans   Bazı elmaslar morötesi radyasyona
maruz bırakıldığında görünen bir ışık saçabilirler,
fakat floresans, renk veya berraklık derecelerini
belirlemede bir etken değildir. Bununla birlikte,
kuvveti ve rengi ile ilgili bir açıklama ilave bir
belirleyici  özellik  olarak  GIA  Raporlarında
verilmektedir.

GIA Elmasınızı Nasıl Derecelendirir?




Bağımsız ve kâr amacı gütmeyen bir kurum olan GIA, elmasların
hakikiliği ve kalitesi konusunda nihai otorite olarak kabul
edilmektedir. GIA, tüm Dünya genelinde mücevher uzmanları
tarafından benimsenen derecelendirme standardı olan 4C’yi ve
International Diamond Grading System™ (Uluslararası Elmas
Derecelendirme Sistemi)’ni geliştirmiştir.
GIA, her bir değerli taşı sentetikliğini, taklitliğini ve görmüş olduğu
işlemlerini tespit etmek için inceler. Uzman
gemologlar, bir elmasın 4C’si ile ilgili en
titiz değerlendirmeleri yapabilmek için,
her elması kontrollü aydınlatma ve
görüntüleme koşulları altında inceler.
Her bir GIA Diamond Grading Report /
Diamond Dossier®
(GIA Elmas
Derecelendirme
Raporu veya
Elmas Dosyası), bu
değerlendirmelerle
birlikte ilave açıklayıcı
bilgileri ve son
teknoloji güvenlik
özelliklerini içerir.
Uluslararası kıymetli taş
uzmanları ve mücevher
müesseseleri tarafından
en önemli gemolojik
referans kabul edilen GIA Raporları, dünyanın en ünlü elmaslarına
ve belki de şu anda sizin elmaslarınıza eşlik etmektedir.
4C, GIA, raporları ve hizmetleri hakkında bilgi almak için,
www.gia.edu adresini ziyaret ediniz.

Altin, Taki ve Mucevherat Sektorunde Basaramadiklarimiz- TEB KOBI AKADEMI



Altın, Takı ve Mücevherat Sektöründe Başaramadıklarımız

1- Kayıt altı çalışmanın sağlanamaması 
2- Kurumsallaşamama 
3- Sektörün eğitim ve vizyon açısından geliştirilememesi 
4- Yurt dışı reklam ve tanıtımın gerçekleştirilememesi, fuarlarda etkin yer 
alınamaması 

Kayıt altı çalışmanın sağlanamaması

Sektörde kayıt dışı faaliyet gösteren firmaların artış göstermesi özellikle adil bir
rekabet ortamından uzaklaşılmasına sebebiyet vermektedir. Bu doğrultuda sektörde faaliyet gösteren firmaların kayıt dışı alana zaman içerisinde eğilim göstermeleri kaçınılmazdır. Öte yandan ülke ekonomisinin gelişimine de ciddi zararlar
veren kayıt dışı işletmeler makro politikaların da güvenilirliğini ciddi ölçüde etkilemektedir. Katılımcılar tarafından ifade edilen söz konusu tespitin öncelikle
sektörde faaliyet gösteren kuruluşlar tarafından çeşitli düzenlemeler yoluyla desteklenmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra sorunun devletin denetleyici organlarına taşınması ve bu oluşumun da sektördeki firmalar liderliğinde geniş kitleli
katılımcılara yönelik bir biçimde hayata geçirilmesi son derece faydalı olacaktır.

Kurumsallaşamama

En çok tekrar sayısı alan ifadelerden bir diğeri sektördeki kurumsallaşamama sorunudur. Kurumsallaşma kavramı işletmelerin gelecek dönemlerinde sürdürülebilir bir başarı grafiği yakalamaları açısından önem arz etmektedir. İşletmelerin
birey merkezli yönetiminden çok sistem bazlı yönetim anlayışına geçmesinde ise
danışmanlık hizmetlerinin payı kayda değer derecede önemlidir. Bunun yanı sıra
kurum kültürünün oluşması ve çalışanların bu kültürü benimsemesi kurumsallaşma sürecinin önemli adımları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Başarmamız gerekenler bölümünde söz konusu başlık altında irdelenenlerin yanı
sıra işletmelerin kurumsallaşma sürecinde kamu kuruluşlarından alacakları destekler göz ardı edilmemesi gereken bir diğer unsurdur. Özellikle destek ve teşvik
yapısını yenileyen KOSGEB bu açıdan işletmelere çok çeşitli destekler sunmaktadır. İşletmelerin dış ticaret sisteminden, Ar-Ge gelişimine, personel temininden makine ekipman gelişimine kadar birçok alanına yönelik destekler veren
KOSGEB’in kaynakları sektörün gelişimi ve işletmelerin büyümeleri açısından
reel bir faydaya dönüştürülmeli ve maksimum getirinin elde edilmesi yolunda
çalışmalar kapsamlı biçimde yürütülmelidir.

Sektörün eğitim ve vizyon açısından geliştirilememesi

Firmaların büyüme ve gelişme dönemlerinde ihtiyaç duydukları önemli etmenlerden biri şüphesiz eğitim faaliyetlerinin organize edilmesi ve uygulanmasıdır.
Eğitim olanaklarının sektördeki hizmet sağlayıcı kurumlar tarafından karşı-
lanması ve sektörel kuruluşların bu faaliyetlere öncülük etmesi gerekmektedir.
Altın, takı ve mücevherat sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin vizyonlarını
geliştirmesi ve özellikle uluslararası pazarlarda etkinlik göstermesi danışmanlık
hizmetlerinin ve kamu desteklerinin birlikte kullanımı ile ivme kazanacaktır.

Yurt dışı reklam ve tanıtımın gerçekleştirilememesi, fuarlarda etkin 
yer alınamaması
Günümüz iş dünyasında sürekli artan rekabet ortamı işletmelerin zorunlu bir
biçimde gelişim haritalarını oluşturmalarına sebebiyet vermektedir. Ülkemiz iş-
letmelerinin söz konusu gelişim haritalarının uygulanması aşamasında en çok
zorlandıkları nokta ise geleneksel yönetim anlayışından kaynaklı pazarlama satış faaliyetleridir. Mevcut pazarda derinleşme ve/veya yeni pazarlara penetrasyon
yoğun bir çabanın yanı sıra doğru bir planlamayı gerektirmektedir. Bu kapsamda
işletmelerin stratejik pazarlama planlarını oluşturması ve bu planlamanın içerisinde yurt dışı pazarlama planlamasının ayrıca yapılması gerekmektedir. Baş-
lıkta yer alan ve konferans katılımcıları tarafından başaramadıklarımız ifadesi
olarak yer alan pazarlama aktiviteleri söz konusu bir planın parçası olarak firmaların karşısına çıkacaktır. Ama gerek sektör karar alıcılarının gerekse firmaların
pazarlama ve satış faaliyetlerinde ulaşmak istedikleri nokta doğru tarif edilemez
ise yapılacak tüm reklam tanıtım aktiviteleri verimsiz geçecektir. Bu nedenle
öncelikle firmalarda reklam tanıtım faaliyetlerinin yapılması değil profesyonel
pazarlama satış yönetimi bilincinin artırılması gerekmektedir. Firmalarda bu
yapı ancak firma sahiplerinin iradesi ile kurulabilecektir. Aktiviteler bazında
ise özellikle uluslararası fuarlara katılım ve reklam faaliyetlerinin desteklenmesi
noktasında, KOSGEB’in mevcut destekleri firmalara ciddi ölçüde kolaylık sağlamaktadır.

TEB KOBİ AKADEMİ

Ürün ve tasarım çeşitliliğinin yakalanması



Ürün ve tasarım çeşitliliğinin yakalanması
Ürün ve tasarım çeşitliliğinin yakalanması, sektörün geçmişten bugüne başardıkları arasında en fazla tekrar sayısına sahip bir diğer tespittir. Yurt içi ve yurt
dışı pazarın gereksinimlerine göre farklılıklar arz eden tüketici beklentileri ve
sunulabilecek farklı ürün ve tasarım çeşitlilikleri, özellikle sektörün ihracattaki
başarısına katkı sağlamaktadır. Günümüzde birey ve toplumların görselliğe artan eğiliminin ve farklılık kazanma isteklerinin yakalanmasına da imkân sağlayan ürün/tasarım çeşitlilikleri, tüketicinin birkaç ürünü tercih etmesi yerine çok
sayıda ürüne talep göstermesine neden olmakta, böylece sektörün toplam ciro
ve karlılık artışı gelişim göstermektedir. Söz konusu gelişimin devamlılığının ve
sektör aktörlerinin global piyasalarda daha fazla yer almasının sağlanması için
firmaların tasarıma yönelik aktivitelerinin desteklenmesi gerekmektedir. Bu desteğin sadece finansal olması firmaların daha yüksek maliyetli iş gücünün dışarıdan temin edilmesini sağlayacak ve desteğin sektöre olan faydasının sürdürü-
lebilir olmasını engelleyecektir. Bu kapsamda sektöre, finansal desteğin yanı sıra
nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi noktasında destek verilmesi gerekmektedir.
YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde sektöre yönelik tasarım bölümlerinin
kurulması sektörün gelecek dönemlere daha güvenle hazırlanmasına yardımcı
olacaktır. Ayrıca bu konu başlığı altında kamu otoritesine düşen bir diğer görev
ise söz konusu tasarımların taklit edilebilirliğinin önüne geçecek yasal imkanların sağlanmasıdır. Tasarımın önemini bilen ve bu nedenle tasarım ekiplerine
sahip olan firmalar, yüksek maliyetlere katlanmaktadır. Ancak ortaya çıkartılan
tasarımların çok hızlı bir sürede taklidinin yapılabilmesi ve bunun yasal olarak
satışının önünde engel olmaması söz konusu firmaların rekabette zarar görmesine neden olmaktadır. Söz konusu bu yapı mevcut tasarım yapan firmaların
motivasyonlarını kaybetmelerine neden olmaktadır. Bu ise tüm sektörün ileriye
giderek dünyada marka olma hedefine engel olmaktadır.

TEB KOBİ AKADEMİ

Markalaşmak



Markalaşmak 
Konferans katılımcıları tarafından en fazla tekrar alan markalaşma; 5 grup tarafından ortaya konulmuştur. Global rekabet koşulları altında tüketicinin tercih
noktasında var olabilmek için bir kimlik yaratma çabası olan markalaşma, altın, takı ve mücevherat sektörüne de önemli katkılar sağlayacaktır. Markalaşma,
küresel rekabette tanınmanın beraberinde, sektörde uzmanlaşma ve segmentasyonun daha belirgin biçime dönüştürülmesine, aynı zamanda firmaların dahakurumsal bir kimlik kazanmaları noktasında önemli faydalar sağlamaktadır.
Markalaşma sürecinde, kurumsal olmayan bir yapıdan kurumsallaşmaya geçiş
yolunda; sektörde ürün standardizasyonunun ve kalite kontrol proseslerinin gelişimi de beraberinde gelmektedir.
Markalaşmanın gelişimi sürecinde, gerek yurt içi gerekse yurt dışı pazarlarda
temsilcilikler verme fırsatını yakalayan sektör firmaları, ihracatta daha fazla söz
sahibi haline gelmişlerdir. Söz sahibi olmanın meydana getirdiği bu güçlü yön
şüphesiz sektördeki bu marka firmaların dünya pazarlarında da önemli bir konuma gelmesine neden olmaktadır. Ancak söz konusu bu markaların sayısı ve
küresel çaptaki etkileri, konferans katılımcıları tarafından sektör adına yeterli
görülmemiş, sektörün başarması gerekenler arasında yurt dışındaki marka bilinirliğinin yakalanması noktası üzerinde özellikle durulmuştur.
Bu noktada sektörün mevcut yapısı gereği yaşanılan zorluklar bulunmaktadır.
Özellikle sektör işletmelerinde profesyonel yönetim yapısının kurulamamış
olmasından kaynaklı güvene dayalı çalışan istihdam etme anlayışı yüksek bulunmaktadır. Söz konusu yapı sonucunda ise firma sahipleri işletmelerindeki bu
noktaların kontrolüne odaklanmakta dolayısıyla diğer işletme yönetimi faaliyetlerine yeterli zamanı ayıramamaktadır. Bu, işletmelerin yurt dışı marka olma
yolunda ilerlemesini engellemektedir. Bu kapsamda sektör firmalarının öncelikle
içsel süreçlerini iyileştirerek kontrol edilebilir yönetim yapısını kurmaları gerekmektedir. Sonrasında ise firmalarda nitelikli profesyonel yönetici istihdamı sağ-
lanarak, gerekli marka yatırımlarının söz konusu profesyonellerce yapılmasına
yönelik yapının hazırlanması gerekmektedir.

TEB KOBİ AKADEMİ

Marka yönetimi ve markalaşmanın sağlanması- TEB



“Marka yönetimi ve markalaşmanın sağlanması”

Sektörde yer alan firmaların en önemli eksiklerinden biri ise marka yönetiminin
etkin gerçekleştirilememesidir. Sektörde yurt dışına kıyasla yurt içinde markalaşma sağlanmış durumdadır. Ancak söz konusu markalaşma, reklam ve/veya
çeşitli programlara sponsor olma şeklinde algılanması nedeniyle doğru yönetilememektedir. Oysaki marka yönetimi sektörde bulunan mevcut geleneksel iş-
letme yönetimi modeli ile gerçekleştirilemeyecek bir kapsamdadır. Bu nedenle
öncelikle işletmelerde markalaşma ve marka yönetim bilinci oluşturulmalıdır.
Sonrasında ise işletmeler bünyelerinde, marka yönetiminin yapılabilmesine yö-
nelik profesyonel destek alarak, kurumsal iletişim departmanlarını kurmaları
gerekmektedir.
Ülkemizde ve dünyada değişen kültürel yapılar, altın takı ve mücevheratın talebini de değiştirmektedir. Bu kapsamda sektörün ürünleri, geçmiş dönemdeki gibi
sadece yatırım aracı olmaktan çıkmakta ve artık gündelik aksesuar kullanımına
dönüşmektedir. Bu nedenle katma değerli ürünlerin üretimi ve bunların tüketici
ile buluşturulması daha fazla önem arz etmektedir. Tüketicinin tercih edilebilirliği ise marka ile sağlanabilmektedir. Bu nedenle gelecek dönem içerisinde sektör
işletmelerinin, tasarımın yanında geliştirmesi gereken en önemli özelliklerden
birisi de markalaşma olarak ortaya çıkmaktadır.

TEB KOBİ AKADEMİ

Tasların Siniflandirilmasi



       

2.1. Taşların Sınıflandırılması 
         
Kuyumculukta kullanılan taşlar üç gruba ayrılırlar:

Ø  Değerli taşlar
Ø  Yarı değerli taşlar
Ø  Sentetik taşlar

2.1.1. Değerli Taşlar 

2.1.1.a. Elmas ve Pırlanta 

Doğada saf halde bulunurlar ve renksizdirler.Ham elmas taş kesim ustaları tarafından
çeşitli parçalara kesilir.Daha sonra yüzeyler meydana getirilir. Bu yüzeylere faseta denir.

Doğal  elmas,  yer  kabuğunun  derinliklerinde  ortaya  çıkar.  Yüzeyden  150  kilometre
kadar derinliklerde  oluşan basınç ve sıcak, karbon atomlarının  elması oluşturmasına neden
olur. Yer kabuğu hareketleri özellikle volkanik patlamalar, elmasların yer kabuğu yüzeyine
taşınmasına  neden  olurlar.  Pırlanta  insan  elinin  ve  sanatın  elması  dönüştürdüğü  paha
biçilmez ve göz kamaştırıcı bir eserdir. Elmasın sertlik derecesi 10'dur ve en sert maddedir.
En çok Avustralya, Gana, Zaire, Güney Afrika, ABD ve Rusya'da çıkartılır. Bir ton kayacın
işlenmesi ile ancak 2,9 karatlık elmas elde edilebilir.  Pırlanta,ışığı daha iyi yansıtabilmesi
için  altı  sivri  olarak  işlenir.Fasetalar  yani  yüzeyler  alt  kısma  doğru  uzanır.  Bunun  nedeni
taşın daha fazla ışık vermesini sağlamaktır.Ayrıca köşeli,dikdörtgen ve oval olarak işlenmiş
pırlantalarda vardır.

Elmaslar  pırlantalardan  farklı  şekilde  işlenirler.Yalnız  üst  kısımlarında  fasetaları
vardır.Taşın  alt  kısmı  düz  bırakılır.Elmas  mücevher  üzerine  takılırken  alt  kısımları  kapalı
olur.Monte  esnasında  taşın  alt  kısmına  foya  denilen  nesne  yerleştirilir  ve  parlaması  böyle
  16

2.1.1.b. Zümrüt 
 
Doğada açık yeşil ve koyu yeşil,ışığı fazla yansıtmayan saydam değerli bir taş olarak
bulunurlar.

2.1.1.c. Safir 

Safir (Gökyakut), alimünyum oksit'in (Al2O3) kristal formudur. Doğal olarak bulunur
ya da üretilebilir ve koyu mavi renge sahiptir. Korindonun kırmızı renkli olanları hariç bütün
diğer cevher çeşitlerine Safir taşı denir.

2.1.1.d. Yakut 

Doğada bulunur ve kırmızı renklidir.

2.1.2. Yarı Değerli Taşlar 
         
Doğada maden olarak çıkartılırlar.çok çeşitleri vardır.

2.1.2.a. Akik 

Bir  kripto  kristalin  kuvars  türü  olan  agat  (akik)  renk  ve  renk  tabakalarının
farklılıklarına  göre  bantlı  agat,  gözlü  agat,  yosunlu  agat  gibi  isimler  alır.  Çok  renklerde
bulunur.Şeffaf beyazdan siyaha kadar her rengi vardır.

2.1.2.b. Topaz 

Topaz ya da Zebercet, flüorlu alüminyum silikat Al2SiO4(OH,F)2 yapısında, kıymetli
taş  özelliğine  sahip  silikat  mineralidir..Kristalize  şeffaf  bir
taştır.Renksiz,mavi,yeşil,kahverengi,ve  sarı  karışımı  renkleri  vardır.  Isıya  dayanıklılığı
oldukça yüksektir. Taşın rengi ekseriya kararsızdır ve güneş ışığında renk değiştirir.

2.1.2.c  Akuvamarin 

Kıymetli taşlardan olup berilin şeffaf ve silikatlı bir türüdür. Şeffaf bir taş olup deniz
mavisi  rengindedir.  Bugüne  dek  en  büyük  aquamarin,  1910  yılında  Brezilya’nın  Minas
Gerais bölgesindeki Marambaia’dan çıkarılmıştır. Ağırlığı 110  kg  dan fazla olup (520.000
karat) 48,5 cm uzunluğunda ve 42 cm çapındadır.

2.1.2.d. Onx 

Siyah renkli yada siyah beyaz bantlı bir kriptokristalin kuvars türü olan Oniks doğada
tek renk olarak bulunur.


2.1.2.e. Mercan 

Denizlerde  yaşayan  bitki  Türü  bir  hayvandır.Görünüşü  çatallara  ayrılmış  bir  ağaç
dalına  benzerler.Beyaz,pembe,kırmızı,koyu  siyah  renkleri  vardır.Denizden  çıktığında
matlaşan mercan işlendikten sonra kendi doğal renk tonlarına kavuşur.

2.1.2.f. İnci 

İstiridye  cinsi  bazı  kabuklu  su  hayvanlarının  içinden  çıkan  sedef  renginde  yuvarlak
sert  taneciklerdir.Sert  sedef  rengindedirlerGri,pembe,beyaz,siyah  renkleri  vardır  Sıcak  ve
ılıman bölge denizlerde yaşıyan yumuşakçalarda rastlanır. Günümüzde içinde inci meydana
gelen yumuşakçalar yetiştirilerek, kültür inci üretimi önem kazanmıştır.

Siyah ve sarı renkli bir taştır. Kehribarın oluşumu reçinedir ancak; artık soyu tükenmiş
bir  çeşit  çam  ağacının  reçinesinin  fosilleşmesi  ile  oluşmuştur.  Fosilleşmiş  olduğundan
dolayı, organik kökenli taşlar arasında yer almaktadır

2.1.2.j. Opal 

Opal,  molekül  kafesinde  su  bulunan  mikrokristal  yapılı  bir  kuvars  türüdür.  Değerli
opal,  ateş  opali  ve  basit  opal  olarak  üç  ana  gruba  ayrılır.Gökkuşağının  tüm  renklerini
üzerinde taşıya bir taştır.

2.1.3. Sentetik Taşlar 

Teknolojik  olarak kimyasallarla yapılan taşlardır. Ham  maddesi  genellikle  kuvarstır.
Çok çeşitli renklerle üretilirler.

MEGEP- Kuyumculuk Teknolojisi

Elmas Savaslari- Ferhat L. SAVLI





ELMAS SAVAŞLARI 
Ferhat L. ŞAVL1
Maden Mühendisi (ODTÜ
TKİ Genel Müdürlüğü
1988)

National Geographie dergisinin Türkiye baskısının
2002 yılı Mart sayısını okuyana kadar, kadınların
takılarında gördüğümüz o gizemli taş "Elmas"
hakkında bildiklerim oldukça sınırlıydı. Kimberlit,
Güney Afrika, De Beers ve elmaslı matkap uçları gibi
birkaç sözcük. Yazıyı okumaya başlayınca bu
sözcüklerin aslında konuyu özetleyen anahtar
sözcüklerden bazıları olduğunu gördüm. Bu
sözcüklere sonradan " Savaş " sözcüğünü de eklemek
zorunda kalacaktım. Çünkü elmas savaşları çok eski
dönemlere dayanıyordu.
Uzun zaman öncesinde ( bilinen ilk elmas üretimi
M.Ö. 800 ) , Hindistan' m güneyindeki güçlü
krallıkların elmas için yaptıkları savaşlar, 1970' 1er ve
1980' lerdeki Lübnan iç savaşında tarafların Sierra
Leone' deki elmas madenlerinden nemalanan tüccarlar
ve kaçakçılar tarafından finanse edilmesiyle devam
etmiş; Angola ve diğer Afrika ülkelerinde elmas
gelirinin paylaşım kavgası iç savaşları körüklemiş;
1990' lı yıllarda ise Sierra Leone' de elmas maden­
lerinin kanlı bir örgütün eline geçmesi ve bu örgütün
halk üzerinde etkinlik sağlamak için çoluk çocuk
demeden insanların kollarını, bacaklarını kesmeleriyle
vahşet boyutuna ulaşmıştı.
Sierra Leone' deki bu olaylar üzerine, Küresel Tanık
örgütünün " Ölümcül Ticaret " adıyla 1999 yılı Noel
döneminde, birçok örgütün katılımıyla, başlattığı
kampanya , mücevher müşterilerini elmas işinin kanlı
yanı hakkında uyarmayı hedefliyordu. Kasım 1999' da
New York Post " O özel biri için , Beşinci Cadde'deki
şık kuyumcudan aldığınız göz kamaştırıcı elmas kolye,
Sierra Leone' deki bir yamyam çetenin faaliyetlerini
besliyor olabilir." diyordu. Diğer yandan "Eğer bir
elmas boykotu olursa diyordu Nelson Mandela,
Botsvana ve Namibya ekonomileri çöker." 1967' de
ilk kimberlit bacası bulunana kadar neredeyse hiçbir
kaynağı olmayan Botsvana' ya bugün , elmas, Afrika'
daki en yüksek yaşam standartlarından birini
sağlamakta.
Bu noktada biraz da, birçok savaşlara neden olan
elmas hakkında, oluşum teorisinden pazarlanmasma
kadar bazı kaynaklardan derlediğim kısa ve teknik
bilgiler vermek istiyorum.
Sertlik ölçeğinde en üstte yeralan elmasın oluşumu
için yaklaşık 3000 MPa basınç ve 800 C° sıcaklığa
ihtiyaç olduğu belirlenmiş olup, bu da kıtasal
alanlarda en az 100 km derinliğe karşılık gelmektedir.
Kabul gören bir teoriye göre, elmaslar yerin yukarıda
belirtilen şartlarını sağlayan derinliklerinde eklogitler
ve peridotitler içinde oluşmakta ve daha sonra
akışkanca zengin kimberlit ve lamproitler tarafından
yüzeye taşınmaktadır. Taşınma sırasında da elmaslar
ayrışarak kimberlit yada lamproitin parçası olmaktadır.
Birçok elmas oluşumunu yeryüzüne taşıyan kimberlit,
ismini 1870 yılında ilk defa bulunduğu Güney Afrika'
nm Kimberley şehrinden almıştır. Yüzeye yakın
yerlere küçük volkan bacaları, dayk ve siller halinde
yerleşen kimberlit " hibrit, akışkan ve potasyumca
zengin, esas olarak olivin, daha az miktarlarda
phlogopite, diopsit, serpantin, kalsit, gamet, ilmenit,
spinel ve diğer minerallerden oluşan bir kayaç" olarak
tanımlanmakta olup, her kimberlit oluşumu elmas
içermemektedir.
Kimberlitler tipik olarak derine gidildikçe daralan,
dondurma külahı şeklinde oluşumlar meydana
getirmiş olup, bilinen en büyük kimberlit bacasının
çapı 1 km' den azdır. Daha önce belirtildiği gibi
kimberlit oluşumlarından sadece bazıları elmas içer­
mekte ve ticari değer taşımaktadır. Kimberlit
bacalarında elmas miktarı derine inildikçe azalmakta
olup, Güney Afrika' da yüzeye yakın yerlerde 1 karat /
ton' dan fazla (1 met. karat « 0,2 gram), derinlerde
34 Madencilik Bülteni 0.4 - 0.2 karat / ton yada daha az olduğu ve ekonomik
sınırın da 0.20 - 0.25 karat / ton olduğu
belirtilmektedir.
Kimberlit bacaları jeolojik yaş olarak aralarında
farklılıklar göstermektedirler. Güney Afrika' da
prekambriyen , Avustralya' da oligosen , Brezilya ' da
mesozoyik ve Rusya' da permiyen gibi.
Taşıma yatakların oluşumuna baktığımızda yüksek
miktarda yağış ve sıcaklığın olduğu jeolojik
dönemlere rastladığım görmekteyiz. Bu dönemlerde,
elmas içeren kayaçlar şiddetli erozyona maruz kalmış
ve o zamanki akarsu sistemlerinde nehir kenarlarına,
deltalara ve kıyılara birikmiştir. Kimberlit ve lamproit
oluşumlarının olduğu yerlerde genellikle taşıma
yataklara rastlanmakta olup kaynağa yaklaşıldıkça
elmas içerikleri de artmaktadır.
Elmas sahalarının aranması havadan ve yerden
yapılmaktadır. Yerden yapılan aramalarda, kimberlit
oluşumlarının yan kayaçlara göre yüksek oranda
manyetik mineraller içeriği nedeniyle manyetik
yöntemler kullanılmaktadır. Aramalarda, ana kaynağın
tespiti için, akarsular ve derelerde taşıma malzemeler
incelenerek prope garnet, ilmenit, krom, ve spinel gibi
belirteç minerallerin varlığı araştırılmaktadır. Bu
noktada, ilginç bir örnek olarak, Botsvana' mn
Kalahari Çölü kıyısında Jwaneng' de şu an çalışılan
kimberlit bacasının 1973 yılında De Beers' m maden
arayıcıları tarafından yerin 40 metre altından elmas
tanelerine bağlı garnet ve ilmenit minerallerini yüzeye
taşıyan " termitler " sayesinde bulunduğunu aktarmak
isterim.
Elmas madenciliği kimberlit oluşumlarının olduğu
yerlerde koşullara bağlı olarak açık ocak yada yeraltı
olarak yapılmaktadır. Örneğin, Güney Afrika' daki
Premier Madeni başta açık ocak yöntemiyle başlamış,
fakat sonradan bir gabro siline rastlanınca yeraltı
olarak devam etmiştir. 2000' li yılların başında
kapatılmadan önce, Rusya' daki Mir Madeni'nde açık
ocak yaklaşık 600 derinliğe ulaşmıştı ve kamyonlar
ocağın dibinden yukarıya ancak 90 dakikada
çıkabiliyorlardı.
Taşıma yataklarda ise, madencilik, sahanın durumuna
bağlı olarak kazı-yükleme-taşıma çerçevesinde
gerçekleşmekte ve buldozer/ekskavatör, yükleyici ve
kamyon kombinasyonları kullanılmaktadır. Namibya'
kıyılarında olduğu gibi bazı yerlerde ise dredging
yapılarak okyanus tabanı taranmaktadır. Özel olarak
hazırlanan gemilerle taranan deniz tabanı güverteye
emilerek konsantrasyona tabi tutulmaktadır.
Bu noktada, modern madencilik yöntemleri dışında bir
sonraki sayfadaki fotoğraftan da görüleceği gibi
Afrika' da çok ilkel koşullarda madencilik yapıldığını
belirtmek isterim.
Elmasın konsantrasyonunda esas olarak j iğler, döner
yıkama tavaları, ağır ortam ayırıcıları ve yoğun ortam
siklonları gibi gravite konsantrasyon sistemleri
kullanılmaktadır. Örneğin, ilk konsantre jiglerde
yıkama ile elde edilmekte, sonra ağır ortam yıkama
bölümüne gönderilmekte ve genellikle öğütülmüş
ferrosikondan hazırlanmış ortamda da kayaç oluşturan
mineraller ayrılmaktadır. Bu işlemden sonra,
konsantre elektromanyetik ayrıma tabi tutularak
ilmenit ve garnet ayrılmakta ve ardından gres kaplı
masalara beslenmektedir. Daha sonrasında masaların
üzerindeki gresm yakaladığı elmaslar elle
toplanmaktadır.
Elmasın yapay olarak ilk defa üretimi , 1950 yılma
kadar inmekte olup, bugün toplam dünya üretiminin
yarısından fazlasına karşılık gelmektedir. Yapay
elmas, grafitin metal katalizörlerle birlikte yüksek
sıcaklık ve basınç altında işleme tabi tutulması ile elde
edilmektedir.ABD, Güney Afrika, İrlanda, İsveç,
Rusya ve Japonya' da üretimi yapılan yapay elmas
küçük taneli olduğundan endüstriyel amaçh
kullanılmaktadır. Rekabetin artması ve teknolojinin
gelişmesiyle birlikte son 20 yıl içerisinde yapay elmas
fiyatları düşüş eğilimine girmiş olup, gelecekte iri
taneli elmas üretiminin yapılabilmesi ile piyasadaki
payı da artacaktır.
Elmas üretiminin geçmişine kısaca bir baktığımızda,
M.Ö. 800 ve M.S. 1725 yıllan arasında dünya elmas
üretimin Sri Lanka ve Hindistan' daki ocaklardan
yapıldığı görülmektedir. 18. ve 19. yüzyıllarda
Brezilya' nın ana üretici olduğu , 20. yüzyılda ise
ağırlıklı olarak Güney Afrika, Zaire ve Rusya'da
üretim yapıldığı görülmektedir. 1980' li yıllarda büyük
çaplı üretimiyle Avustralya' da bu listeye katılmıştır.
Günümüzde ise mücevher kalitesinde elmas
Madencilik Bülteni 35 üretiminde 1995 yılı rakamlarıyla Avustralya başı
çekmekte (18.312.000 karat) , Botsvana, Rusya,
Güney Afrika, Zaire, Namibya, Brezilya ve Angola'da
onu takip etmekte olup toplam dünya üretimi 53
milyon karattır.
Endüstriyel kalitede elmas üretiminde yine Avustralya
ilk sırayı almakta (22.381.000 karat) Zaire, Rusya,
Güney Afrika, Botsvana, Brezilya ve Çin onu takip
etmektedir.Dünya toplam üretimi ise 58 milyon
karattır.
2000 yıldan daha uzun bir süreden beri devam eden
dünya elmas üretimi toplam 400 ton 'dan az bir miktara
karşılık gelmektedir.
Dünyada Rusya, Avustralya ve bazı küçük üreticiler
dışında, "De Beers" adı elmasla birlikte anılmaktadır.
Üretim üzerindeki etkisi kısıtlı olmakla birlikte , De
Beers, elindeki stoklarla ve kendi bünyesindeki
Merkezi Satış Organizasyonu tarafından yapılan
kontrollü satışlarla piyasayı istediği gibi
yönlendirebilmektedir. Yıllık satış cirosu yaklaşık 4.5
milyar ABD Doları olan De Beers' in, mücevher elmas
piyasasının % 80' ini elinde tuttuğu söylenmektedir.
Arz - talep dengesinin korunması ile elmas, stratejik
bir yatırım haline gelmektedir. İran devriminde olduğu
gibi ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan bazı
muhalifler, servetlerini elmasa çevirerek yurtdışına
çıkarma yolunu seçmektedirler.
Dünya elmas pazarının kalbi sayılan Belçika' nın
Anvers kentinde mücevher kalitesindeki ham
elmasların % 80' inin alınıp satıldığı söylenmektedir.
Bu kentin dünyanın birçok noktalarına uzantıları var :
New York' un batı yakasındaki 47. Cadde ,
Londra'daki Hatton Garden , Tel Aviv'de Ramat Gan'
daki çok katlı ofisler ve buna ek olarak Bombay' daki
Opera Binası bölgesi ve Hindistan' m diğer "elmas
kentleri ". Hindistan' in bu elmas kentlerinde, modern
teknoloji ile ucuz emeğin bir karışımıyla, yaklaşık
800.000 işçinin haftada ortalama 80 ABD Doları ücret
karşılığında bir karattan daha az ağırlıktaki taşlan
işleyip, parlatılmış mücevhere dönüştürmektedir.
Mücevher kalitesindeki elmasların işlendiği dünya
merkezlerini sıraladığımızda en öne çıkanlar; New
York - ABD , Tel Aviv - İSRAİL , Anvers - BELÇİKA
, Bombay - HİNDİSTAN , Bankok - TAYLAND ve
36 _ — —
diğer bazı Güney Afrika ve Asya kentleridir. Bütün bu
merkezlerde işler gizlilik içinde, kişisel bağlantılarla
yürütülmekte ve milyonlarca dolarlık anlaşmalar bir
tokalaşma ve İbranice'de " iyi şanslar " anlamına gelen
mazal sözcüğüyle gerçekleşmektir.
Bu noktada, elmas ticaretine örnek oluşturacak bir
öyküyü kısaca aktarmak istiyorum. 2000 yılı ilkbaharı
sonlarında Kongo Demokratik Cumhuriyeti' nin elmas
bölgesinin kalbindeki Mbuji - Mayi kenti
yakınlarındaki bir ocakta, balpeteğini andıran
mezardan biraz büyük kuyulardan, bir gurup maden
işçisi iplere bağlı kovalarla çamuru yüzeye çekip
yıkayıp, eleyip , ayıklıyorlardı. Derken Mayıs sonun­
da, çamurun içerisinden inanılmaz boyutta tam 265,82
karat çeken bir taş bulup çıkardılar. Sıkıntıları en
azından bir süreliğine bitmişti.
Kısa sürede, elması bulan ekip yerel bir tüccarla
anlaşıp taşı sattı. Taşın 3 milyon dolara satıldığı
söylendi ama, belki de kazıcılardan bazıları hak
- Madencilik Bülteni ettikleri payı alamadıkları için gerçek rakam öğre­
nilemedi.
Taşı satın alan tüccar onu 20 milyon dolara
satabileceğini düşünüyordu. Ama, 2000 yılı
Ağustos'una gelindiğinde , isyancıları bastırmak için
deli gibi silah arayan Kongo' nun o dönemki başkanı,
ülkedeki elmas alım imtiyazını 20 milyon dolara bir
İsrail fımıasına satmıştı. Diğerleri gibi elindeki o
meşhur taşı yurt dışına kaçıramayan tüccar, İsrail
firmasının talimatıyla Anvers yerine Tel Aviv' e gitti
ve karşılığında yalnızca 8 milyon dolar alabildi.
Hindistan'ın elmas piyasasındaki rolü, Hint
madenlerinin tüketilmesinden çok uzun zaman
geçmesine rağmen halen devam etmektedir. Her yıl
dünya elmas madenlerinden çıkarılan 800 milyon taşın
çoğu küçük , bir karattan hafif taşlar olup, 30 yıl
öncesine kadar yalnızca endüstriyel amaçlı
kullanılabileceği düşünülüyordu. New York , Anvers
yada Tel Aviv' deki geleneksel kesim merkezlerindeki
emek maliyeti bu taşların mücevhere
dönüştürülmesini pahalı kılıyordu. Ama, 1970' lerde
bir gurup Caynacı , ( Hindistan' da İ.Ö. 6. yy.' da
kurulan bir dinin mensupları) Bombay' da bir dükkan
açtı ve çok küçük elmasları kesip parlatmaya başladı.
Zamanla üretim işlerini Surat' a ve diğer birkaç eyalet
kentine de kaydırdılar. Zayıf bir para birimi , vergi
indirimleri , ucuz emek , birbirine bağlı aile şebekesi ,
hep birlikte Caynacı' ların yararına çalışıyordu.
Böylelikle bol bulunan bir kaynak açığa çıkmış oldu.
De Beers' la birlikte ABD yönetimi de Hint malları
olarak anılmaya başlayan küçük taş stokunu
boşaltmaya başladı. 1979' da Avustralya' mn
kuzeybatısında keşfedilen Aryle madeninden elde
edilen taşların hemen hemen tamamı küçük taşlardan
oluşuyordu. 1996' da Boris Yeltsin, ikinci kez aday
olduğu seçimleri finanse etmek için Rus stoklarının bir
kısmını satınca yeni bir kaynak daha açılmış oldu. Bu
elmasların pahalı olmayan tasarımlarda kullanılmaya
başlanması küçük taş pazarını Hindistan'a kaydırdı.
Afrika' da bir yanda elmastan başka geliri olmayan
ülkeler, diğer yanda elmastan kazandığı paraları silah
için harcayan, iç savaşın batağına
düşmüş - düşürülmüş ülkeler. Arka planda her yıl
elmas reklamlarına yaklaşık 200 milyon dolar
harcayan ve piyasadaki tekel görüntüsünü silmeye
çalışan bir firma, De Beers. Aynı film, aynı senaryo;
başrollerde zengin uluslararası tekeller ve kıt
kaynakları iç savaşlarla tüketilen fakir ülkeler.
Kaynakça :
(1) "Elmaslar", A. COCKBURN, National
Geographic Türkiye, Mart 2002
(2) " Global Geology ", P.W. HARBEN & M. KUZVART, sayfa 150-160 , 1996

Pirlantanın Ekonomi Politigi



Yerkabuğunun 150 km. kadar derinliklerinde sıcak ve basınçla kristalleşen karbon atomlarından oluşan ve volkanik patlamalarla yeryüzüne çıkan taş, kesim ve biçimine göre elmas ya da pırlantaya dönüşmektedir. Pırlanta daha parlak, daha zor yani daha çok yüzey kesimli ve alt kısmı kubbe gibidir. Elmasın alt kısmı düz, yüzey sayısı ise 12 ile 37 adet arasında değişmektedir. Elmasın değeri ile, pırlantanın değeri kıyaslandığında, pırlantanın işçiliği daha ince olması nedeniyle daha değerlidir. Taşların yüzde 95’i renksiz, diğer kısmı renkli olup fantezi olarak adlandırılır, örneğin kıt olan Avustralya pembe pırlantası.  

PIRLANTANIN ÖLÇÜLERİ

Pırlanta 4C ile ölçülür.  Pırlantanın ağırlığını gösteren karat (ilk elmasın bulunduğu Hindistan´da keçiboynuzunun çekirdeği ölçü olarak alınırdı ve bir karat eşittir bir gramın beşte biri ya da 200 miligramdı). Pırlantalı mücevherlerin ticaretinde kullanılan diğer üç C ise,   kesim (cut), berraklık (clarity) ve renk (color) olarak tanımlanır. Elmasın en beyazına D-color deniyor. En koyusuna doğru Z’ye dek gidiyor. Türkiye piyasasında daha çok G, H, I renk pırlanta bulunuyor. Uzakdoğu’da daha çok K, L, M renkleri gidiyor. Berraklık konusu da önemli. ABD’de en beyaz taşlar gidiyor ama en az berrak dört tip daha yaygın. Uzakdoğu’da ise berraklık önemli. Türkiye’deki tüketiciler de berraklığa büyük önem veriyorlar. Pırlantanın esas değeri kesimden kaynaklanıyor.

PIRLANTA VE ELMASIN ÇIKARILMASI

Elmas bulmak için büyük sınai faaliyet yürütülebileceği gibi, gibi küçük ölçekli yöntemler de mevcuttur.  Bir karat pırlanta için 250 ton kaya, kum ve çakılın çıkarılması gerekir. Dünyadaki yıllık üretim 100 milyon karata eşittir ki, bunun sadece yüzde 50´si mücevher kalitesindedir. Bir karatlık pırlantanın pahalı olmasının nedeni burada yatmaktadır. Kıtlık, çıkarmanın aşırı maliyeti, bir de üstüne çok ince işleme işçiliği.
Bir de yapay pırlantalar da pazara sunuluyor ve Rusya bu konuda oldukça iddialı. 

PIRLANTA VE ELMASIN KULLANIM ALANI YALNIZCA TAKI KESİMİ Mİ?

Hayır. Elmas, kesici özelliğiyle, sanayide de, cerrahide de kullanılıyor. 

PIRLANTANIN TARİHSEL GELİŞİMİ

M.Ö. 800’de Hindistan’da bulunan ilk elmas taşı, daha sonra Brezilya’da (18.yy), Güney Afrika’da (1866), Rusya’da (1948), Avustralya (1979) ve Kanada’da(1990)  bulunur.   
Bu taş, Romalılar tarafından 'tanrının gözyaşları', Yunanlılar tarafından Eros'un okunun ucundaki taş, Hindistan kralları güç ve iktidar olarak algılanmıştır. Eski çağlarda, yenilmezlik ve sihrin bir parçası olarak, elmas sahibi olabilmek, yalnızca kral ve toplum liderlerinin tekelindeydi. Ayrıca elmas çıkarılan yerlerin sınırlı olması (yalnız Hindistan) ve madencilik tekniklerinin ilkelliği hem elmas miktarı hem de kalitesini olumsuz etkilemekteydi. Buna rağmen özellikle Hint Kralları sahip oldukları bazı eşsiz elmaslarla (İdol Gözü, Kaplan Gözü, Goncolde Kraliçesi,Cennetin Aynası) kendi tahtlarını ve 'bahtlarını' korumuşlardır.
İlk elmas mücevher örneğini 11. yy' da Macar bir prensin tacında görüyoruz. Kesilmemiş bir parça elmas kudretin ve gücün simgesi olarak belirmiştir. Böylece kraliyet taçlarına elmas koyma geleneği kök salar.
1330' da ilk elmas kesimi, 20.yy.ın başına dek elmasın başkenti unvanını koruyan Venedik'te gelişir; 14.yy da Hindistan´da elmas cilalama bulunur; bu işlem elmasın tozları kullanılarak yapılır. 
15. yy' la gelindiğinde elmas yeni bir anlam kazanır; Avusturya arşidükü Maximillian ilk nişan yüzüğünü Burgundy' li Mary' e verir ve böylece elmas artık bir anlamda gücün paylaşımını ve sonsuz aşkı simgelemeye başlar. 16. yy' da Antwerp´te pembe elmas keşfedilince, elmas esneklik kazanır. 17. yy' da elmas 58 yüzeyli kesimle pırlanta halini alır, ve daha değerli bir mücevher haline gelir.
20. yüzyılda ise ilerleyen teknoloji ve yayılan sermayenin işbirliği tam olarak bir elmas 'çılgınlığı' yaşanmasına sebep oldu. Günümüzde markiz kesim, damla kesim gibi türleri de mevcuttur.
Bu arada Koh-l Noor’dan söz etmemek olmaz. Dünyanın en ünlü elmaslarından biri olan ve Işık Dağı anlamına gelen bu elmas, uzun süre dünyanın en büyük elması idi. Anavatanı Hindistan’dı. Moğollar, Persler, Afganlar bu elması ele geçirmek için savaşanlardan. Derken birileri bu elması Hint prensinden çaldı. Sonra 1870’lerde İngilizlerin eline geçen elmas şu anada İngiliz Kraliyet Hazinesi’nin malı. Kadınlara iyi, erkeklere kötü geldiği savlanıyor.

PIRLANTANIN AŞK-SEVGİ SİMGESİ HALİNE GELMESİ

İlk olarak Avrupa feodalitesinde egemen aristokratlar tarafından, evlilik ve bağlanmanın simgesi olarak görülmüş ve değerli bir hediye olarak atfedilmiştir. Fakat pırlantanın yalnızca kısıtlı bir kesim tarafından elde edilebilmesi bu kültürün de sınırlı yayılımını beraberinde getirmiştir. XIX. yüzyılın sonunda Cecil Rhodes tarafından kurulan De Beers ise elmasın geniş kitlelere yayılma görevini üstlenmiş ve maden yataklarının %90'ını ele geçirerek tekel haline gelmiştir. Tekel olmanın gücünü kullanarak pırlantaya anlamlar yükleyen şirket, bunları tarihsel mirasla gerçeklerle harmanlayıp sunmuştur. Özellikle elmasın eşsiz, sonsuz ve aşkın simgesi olmasına vurgular yapılmış ve bu her pırlantanın tek ve eşsiz olmasıyla ilişkilendirilmiştir. Bilinen en dayanıklı madenlerden biri olan elmas; ışıkla olan muhteşem dansı ve her pırlantanın kendine özgü estetik yapısıyla bu sömürüyü destekleyen maddi bir alt yapı sunmaktadır.

PIRLANTA FİLMLERE ŞARKILARA KONU OLMAYA DEVAM EDİYOR!


Titanic filminde ‘‘okyanusun kalbi´´olarak ve sonsuz aşkın simgesi olarak sunulan mavi bir elması filmi izleyenler bilir. Hatta sonradan bu elmasın II.Abdülhamit’e ait olduğu ve kara elmas denildiği savlanmıştı.  Bir de müzik parçası analım: Nil Karaibrahimgil’in pırlanta adlı parçası. Bu çizelgeyi uzatmak olanaklıdır.
Bir de tekellerin elmas madenciliğinin kanlı ve karanlık yüzünü anlatan filmler var, örneğin, 2006 ABD yapımı olup, 2007’de Türkiye’de de vizyona giren Edward Zwick’in yönettiği Kanlı Elmas filmi. 1990’ların Sierra Leone’sinin iç savaş ortamının konu alındığı filmde kaçak elmas ve silah ticareti arasındaki korkunç bağlantı net bir biçimde anlatılıyor.   

DÜNYA’DA PIRLANTA ÇIKARIMI VE TİCARETİ 


Afrikada uluslararası şirketlerin denetimindeki çeteler ham elmasları insanlık dışı yöntemler ile çıkarıyor ve yasadışı yollarla dünyaya satıyor. Burada bir şirket ortaya çıkıyor: De Beers.  Belçika merkezli dev şirket şu anda ham elmas tedarikinde dünyanın bir numarası. De Beers kendi madenlerinden çıkan ham elmasları kendine bağlı 70’e yakın şirkete satıyor. Bütün dünyaya dağıtımı bu şirketler yapıyor. Her ne kadar 2004’de hükümetler ve sivil toplum kuruluşlarının çabasıyla  Kimberley süreci denilen bir çalışma kapsamında elmas arzının Afrika içi çatışmaların dışındaki kaynaktan geldiğine ilişkin setifikalandırma başladıysa da bu kimilerine pek inandırıcı gelmiyor. Afrika’daki iç çatışmaların finansmanının ham elmas madenlerinden sağlandığı uzun süredir biliniyor.  Dünyada geçerli iki sertifika var. Biri ABD merkezli GIA sertifikası. GIA’nın Türkiye’de ofisi yok. İkincisi ise Belçika merkezli Dünya Elmas Konseyi (HRD). 

Dünya genelinde ham taş tedarikinde Belçika bir numara.  Pırlanta işleyiciliğinde ise İsrail ve Hindistan başı çekiyor. Dünyada yıllık pırlantalı mücevher satışı son 25 yılda üç kat artarak 72 milyar dolara ulaşmış.  Dünya dışsatım liginde İtalya ve Hindistan’dan sonra Türkiye’nin üçüncü sırada yer aldığı belirtiliyor.  

Bu arada belirtilmesi gereken bir bilgi daha, dünyada değerli taş ticaretinin hala Anvers ve Rotterdam’daki bazı Yahudi ailelerin elinde olduğu ve onlarla iyi geçinmeyen, onlardan “onay” almayan “girişimciler”in dünya piyasalarında iş yapamayacağı!

TÜRKİYE’DE PIRLANTA SEKTÖRÜ

Son yıllarda Türk şirketleri, elmas / pırlanta taşı ithal edip, burada yüzük ve kolye gibi ürünlere işleyip satmaktadırlar. Dışalımda Belçika, İsrail, Dubai, 
Hindistan, Rusya ve Çin başı çekiyor.  Ham elmas fiyatları 2011’de 2010’a göre ikiye katlandı. Buna karşın sektör hız kesmiyor. İşten asıl parayı kazananların elmas kesme işin en iyi bilenler. Türkiye’de elmas kesimi yapılmıyor. 
Örnekse Kapalıçarşı’daki taş işçiliği ustaları yavaş yavaş bu dünyadan göçerken yerlerine yenileri yetişmediğinden bu işten Türkiye’ye ekmek kalması da pek olası gözükmüyor. Çin’in buradaki rekabeti işi götürüyor. Sektörde el işçiliğinin yerini makineleşme almaya başlamış. 
Jival Yönetim Kurulu Başkanı Naim Gençoğlu ‘Türkiye’de kaliteli ve markalı pırlanta işinin 2000’den sonra esasen başladığını’ söylüyor. 
Türkiye’deki elmas-pırlanta sektöründeki aşırı büyümeye koşut olarak, HRD dünya genelindeki ikinci büyük laboratuarını geçtiğimiz aylarda Türkiye’de açtı. HRD Türkiye üst düzey yöneticisi (CEO) Mehmet Can Özdemir, Türkiye’de mücevhere ilginin çok büyük olduğunu söylüyor. 
Elmas devi De Beers Türkiye’yi son 10 yıldır yakın markaja almış durumda. Bu yakın ilginin toptan elmas tedarikçileri üzerinden TV dizilerine (örneğin, Adını Feriha Koydum vb.) ve reklam aralarına dek uzanıyor. Dizide esas kızın ağabeyi 45 bin dolarlık elmas yüzüğü denize atıyor. Ertesi gün insanlar o yüzüğü aramak için mücevhercilere akın ediyor. 

Bir şirketin reklamı aşağıya alınmıştır: 
‘Pırlantayla aşkınız biraz renklendirmeye ne dersiniz?....11 adet sarı, 9 adet konyak, 2 adet pembe ve 135 adet pırlantayla tasarlanan, toplam 4,27 karatlık bu çok özel tasarımda sunduğumuz ışıltı çok özel’.
Bir başkası ise pırlanta ile parfümü birleştirmiş, pırlantayı alana parfüm de veriyor. Reklam sözleri ise şöyle: ‘Aşkın kokusu’. Maşukun yani aşık olunan kişinin kokusunu anladık da aşkın kokusun ne oluyor?    
Türkiye’de işçilik ucuz olduğu için pırlanta fiyatları da ucuz olmaktadır, bu ucuzluk oranı, yüzde 100’den başlıyor, yüzde 300-400’lere dek çıkıyor. Örneğin, işte bu nedenle, Türkiye’ye gelen turistlere, pırlanta satın alabilmeleri için pırlanta turları da düzenleniyor. 

 Yenilikçi pazarlama teknikleri de kullanılıyor. Örneğin Atasay, pırlanta satışları için ‘çadır satışları’ da düzenliyor. Şirket 2001 Aralık ayında düzenlediği etkinliğin ilk gününde 3870 altın ve pırlantalı ürün sattı. Çadır’ın en pahalı 3 karat tek taş pırlanta yüzüğü 30 bin liraya yakın bir fiyattan alıcı buldu.  Sektördeki kampanyaların ardı arkası kesilmiyor: bir alana bir bedava, sektörün en avantajlı taksit olanağı vb. Örneğin, her yıl yüzde 100’ün üzerinde büyüyen Divas Diamond, tanesi 69 liradan başlayan fiyatlarla pırlanta takı satıyor. Şirket yetkilileri, Türkiye’nin her yanından her gelir grubundan sipariş aldıklarını söylüyor. Yukarıda da değindiğimiz üzere Türkiye piyasasında daha çok G, H, I renk pırlanta bulunuyor. Türkiye’deki tüketiciler berraklığa da büyük önem veriyorlar. 
Dünya Elmas devi De Beers’e bağlı Diamond Trading Company (DTC) verilerine göre (ve ayrıca İstanbul Altın Borsası verilerine göre de) Türkiye’deki pırlantalı mücevherat pazarı 1,5 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu rakkam 2003 yılına göre üç kat artışı ifade ediyor. Dünya ortalamasının 25 yılda kat ettiği yüzde 300’lük artış, bizde 8 yılda kat edilmiş!  Yukarıda da değindiğimiz gibi dünyada pırlantalı mücevherat dışsatım liginde dünya üçüncüsü olan Türkiye’de pazarın yüze 35’i iç pazara kalanı ise yurtdışına gidiyor. 

Sıfır KDV desteğiyle doymak bilmeyen sektör şirketleri pırlantadaki yüzde 20’lik Özel Tüketim Vergisi’nin de kalkmasını istiyorlar. Üstelik bir kısmını da iade almalarına rağmen! Bununla da bitmiyor, hammadde ithalatı yahut mamül pırlantanın ithalatındaki vergi düzenlemeleri, işi kitabına uydurmayı bilen vergi kaçırıcılar için tam bir altın yumurtlayan tavuk. Hele de önüne yem konup, kalkınca altından yumurtası kolayca alınan tüketiciler de mevcutsa. Sektör şirketlerinin bir çoğu cemaate yakın ve/veya iktidara yakın. Hatta iktidar yetkililerini yargıdan kurtaranlar, onlarla ortak olanlar bile var.    
Son tahlilde Türkiye bir pırlanta üreticisi değil, bir pırlanta tüketicisi.
Özel günler ekonomisi pazarlaması ve pırlanta Kapitalizmin pazarlama –satış pompalaması tekniklerinden biri olan özel günler pazarlamacılığı olarak anılan araç üzerinden, “sevgililer günü”nde pırlanta, en yaygın armağanlardan biri durumuna getiriliyor, tamamen duygusal! nedenlerle. 

Doç. Dr. Melih Baş

ulusalkanal.com.tr

Pirlanta alirken dikkat edilecek ipucları


Pırlanta alırken dikkat edilecek ipuçları

Pırlanta Hakkında Doğanın en değerli madenlerinden olan pırlantadır
Pırlantanın rengine sarı olmayan kuvvetli beyaz bir ışıkta çıplak gözle bakın. Taşta hafif bir sarılık görüyorsanız bu taş J renginden başlamış demektir.
 J rengi de tercih edilebilir bir renktir. Beyaz renkli daha parlak taşlar I ve H renginden başlar ve ışığı daha iyi yansıtırlar.
Muhakkak sertifika isteyin. Sertifika mücevher dükkannından satın almış olduğunuz pırlanta takının taşlarının kalitesini beyan eder.
Siz siz olun vitrininde 5 yada 10 adet pırlanta takı olan kuyumcu dükkanlarından alışveriş yapmamaya özen gösterin. (Eski dostlarınız hariç, her ailenin bir doktoru olduğu gibi aile kuyumcusu da vardır). Esas işi mücevher( pırlanta , elmas) olan dükkanlardan alışveriş yapın. Bu dükkanlar gerçekten pırlantaya hakimdir.
Küçük boy tek taşlarda taşın yüksek boy montür de olması ışığı daha iyi yansıtacaktır.

Pırlanta Hakkında Herşey,Güvenli Alışveriş Rehberi.


pirlantasarrafi.blogspot.com

14 Mayıs 2013 Salı

Turkiye'de Kuyumculuk Sektoru


TÜRKİYE’DE KUYUMCULUK SEKTÖRÜ

Dünyada altın üretiminin geçmişi MÖ 4000 yıllarına kadar uzanıyor. Özellikle Mısır uygarlığında altın kullanıldığı görülüyor. Anadolu’nun altın işleme geçmişi ise MÖ 3000’li yıllara dayanıyor. Alacahöyük’te yapılan arkeolojik kazılarda 5.000 yıllık kuyumcu atölyesi ve el aletleri bulundu.
Lidya Kralı Karun, MÖ 630’da altın madenlerinden elde ettiği altından para basmak amacıyla Ege’de dünyanın ilk rafineri ve darphanesini kurdu. Böylece Lidya, yeryüzünde para kullanan ilk uygarlık oldu.
Osmanlılarda altın takı üretiminin ivme kazanması, Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinin ardından kente bu sanatta ustalıklarıyla bilinen Ermenileri yerleştirmesiyle başladı. İstanbul’da altın takı üretimi 1467 yılında kurulan dünyanın ilk kapalı alışveriş merkezi Kapalıçarşı etrafında yoğunlaştı.
İHRACATIN GELİŞMESİ
Türkiye’de kuyumculuk sanayii, 1983 yılında ihracat yasağının kaldırılmasından sonra ihracata başladı. Bu dönemde hâlâ külçe altın ithalatına izin verilmiyordu. Külçe altın ithalatı konusunda TC Merkez Bankası’na ancak 1985 yılında izin verildi. 1989’da Merkez Bankası kuyumculuk sektörünün materyal maliyetini dünyadaki diğer kuyum üreticileriyle aynı seviyeye getirmek amacıyla altın pazarını oluşturdu. Bu liberalleşmenin ardından Dünya Altın Konseyi WGC (World Gold Council) İstanbul’da ofis açtı.
 
Bu gelişimin ardından, 1995 yılında Altın Borsası kuruldu. Aynı yıl külçe altın ithalat yetkisi Merkez Bankası tekelinden alınıp borsaya üye özel sektör temsilcilerine verildi. Bu girişimler kuyumculuk sanayinin altını dünya fiyatlarına alabilmesine imkân sağladı. Sonraki yıl, kanunlarda yapılan değişiklikle bankalara altın işleri (altın depozito hesapları, yurtdışından altın kredisi getirip arz edilmesi) yapma yetkisi verildi.
Olumlu ekonomik koşullar, desteklenen reklamlar ve göreli olarak sabit kalan fiyatlar 2005 yılında yaşanan talebin geçen yılın aynı dönemine göre, tonaj bazında %15 dolar bazında ise, %24 artış göstermesini sağladı.
YILLARA GÖRE TÜRKİYE’NİN ALTIN MÜCEVHERAT İHRACATI
(MİLYON DOLAR)
 
199212.7
199323.6
199444,2
199555,4
1996109,2
1997160,7
1998207.2
1999285.2
2000384.3
2001430,7
2002522,3
2003696,6
2004842,6
20051,100
20061,200
2007
 Kaynak: İstanbul Kuyumcular Odası

Kuyumculuk Sektorunde Staj- Istanbul Kuyumcular Odasi


Kuyumculuk Sektöründe Staj- İstanbul Kuyumcular Odası
Günümüzde kuyumculuk sektörü, teorik bilginin yanı sıra, el yeteneği ve işletme kültürüne sahip elemanlar istihdam etmek istemekte. İstanbul Kuyumcular Odası sektörün bu beklentilerine cevap vermek, okullarda verilen teorik ve uygulamalı eğitimleri öğrencilerin bir işletme çatısı altında pekiştirmelerini sağlamak amacıyla meslek liseleri ve meslek yüksek okullarının staj koordinasyonlarına destek olmaktadır.
İstanbul Kuyumcular Odası’nın koordinasyonuna destek olduğu stajlar, meslek liselerinin kuyumculuk bölümünde okuyan öğrencilere yönelik olarak gerçekleştirilen ve bir eğitim yılını kapsayan işletme stajlarıdır. Bu stajlarda, öğrenciler haftanın 3 günü işletmede staj görmekte, 2 günü okullarında eğitime devam etmektedirler.
Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinin yaz stajları ise, 20 işgününü kapsamaktadır. Bu süre zarfında öğrenciler, işletme stajına başladıkları gün itibarıyla o işletmede staj görmekte, mesleki yetenek ve bilgilerini geliştirmenin yanı sıra, sektör kültürünü işletme bazında etüd etmektedirler.
Gerek, yaz dönemi stajları, gerek işletme stajlarının amacına ulaşabilmesi, sektörün daha sonra istihdam edebileceği nitelikte elemanların yetişebilmesi için, öğrencilerin işletmenin hemen her bölümünde çalışması, farklı uygulamaları ve branşları görmeleri son derece önemlidir.
Kuyumculuk sektöründe staj yapmak veya kuyumculuk bölümlerinde okuyan öğrencileri bünyelerine stajyer olarak kabul etmek için lütfen aşağıda size uygun olan formu doldurup gönderin.


Sektör çalışanları ya da kuyumculuk sektöründe çalışmak isteyenler,
 
İş başvurusu yapmak için lütfen bu linkteki İŞ BAŞVURU FORMUNU doldurarak , ik@iko.org.tr adresine e-posta atınız.
 
CV leriniz değerlendirilerek www.iko.org.tr adresine yerleştirilecektir.
 
Her türlü sorunuz için bizi arayabilir ya da ik@iko.org.tr adresine e-posta atabilirsiniz.

Mucevherli Minare


Kanuni Sultan Süleyman tahta geçip adına bir cami yaptırmaya karar verdiğinde bu caminin şimdiye kadar yapılanların en muhteşemi olmasını istedi. Düşüncesini Mimarbaşı Sinan'a açtı. Sinan: 'Buyruğunuz başım üstünedir. Yalnız önce şehri gezmek isterim. Bana bir hafta izin verin padişahım dedi.' Padişah yarı kızgınlıkla 'Sen İstanbul'u bilmez misin Sinan?' dedi. 'İşe başlamak için neden beklersin?' 'İşe şu anda başlamış bulunuyorum Sultanım. Bir hafta boyunca şehri dolaşarak caminizin yerini tespit edeceğim...'Mimarbaşı bunu dedikten sonra padişahın yanından ayrıldı. Ertesi sabah şehri bir baştan bir başa dolaşmaya başladı. Cami, Ayasofya'nın bulunduğu tepe gibi bir tepeye yapılmalıydı. Süleymaniye ilk bakışta göze çarpmalıydı. Bir sabah, dolaşırken yolu Beyazıt'a düştü. Hava ılıktı. Ağaçların altından Eski Saray dedikleri bu günkü üniversite binasının bulunduğu alana yürüdü. Alanın sonuna gelince şaşkınlıkla durdu. Aradığı tepenin ta kendisiydi burası. Marmara Denizi de, Haliç de tabak gibi görünüyordu buradan. İstanbul'a tam tepeden bakılabiliyordu. Mimarbaşı, sevinçle sakalını sıvazlayarak konağına döndü. Odasına kapandı. Planı hazırladı. Caminin yeri hazırdı. Plan tamamlanınca padişaha sunuldu. Padişah seçilen yeri de planı da çok beğendi. Mimarbaşına artık hiç vakit geçirmemesini söyledi. Sinan önce baş eğerek buyruğu yerine getireceğini belirtti. Sonra ak sakallı başını kaldırarak 'Sultanım,' dedi. 'Üzülerek şunu belirtmek isterim. Sizden yine bir süre izin istemek zorundayım.' 'Bu kaçıncı izin böyle mimarbaşı? Bu kez derdin ne ola?' 'Caminin taşları Sultanım. Taş ocaklarını gezip gerekli olan taşı ve öteki aletleri seçmeliyim.' 'Pekala, bildiğin gibi yap. Yalnız çok uzamasın.' Mimar Sinan, herşeyi önceden hesaplamıştı. Hesapladığı gibi de yaptı. Temelden başlayarak camiye koyacağı her taşı bir bir seçti. Temel için bir çok taş ocağından taşlar getirtti. Ortadaki büyük, geniş ve yüksek kubbeye destek olacak dört büyük sütun gerekiyordu. Mimar Sinan, bunlardan ikisini İstanbul'da arayıp buldu. biri Fatih'te Kıztaşı adı verilen Bizanslılardan kalma bir dikili taştı. Sütun oradan söktürüldü. İri mandalarla yapım yerine çektirildi. İkincisi, yine Bizanslılardan kalma, Topkapı Sarayı dolaylarında bulunan bir başka dev sütundu. O da oradan kaldırılıp yapım yerine çektirildi. Öteki iki sütundan birinin İskenderiye'den, ikincisinin Balbek kalıntılarından getirtilmesi için haber salındı. Böylece temele konulacak dört ana sütun tamamlanmış oluyordu. Geri kalan sütunlardan kimileri Sultan Ahmet'teki Bizanslılardan kalma koşu yerinden (hipodrom) söktürüldü. Kullanılacak olan ak mermerlerin tamamı Marmara Adası'na ısmarlandı. Yeşil mermerler de Arabistan'dan getirildi. Bu sırada ülkenin dört bir yanından ırgatların en güçlüleri, taş ustalarının en hünerlileri, duvarcıların en ünlüleri aranıp bulundu. Hızlı bir çalışma başladı. Haliç'e bakan bu çıplak tepe, bir anda arı kovanına dönmüştü. Önce temel kazılmaya başlandı. Kazmacılar durup dinlenmek bilmiyordu. Gece gündüz demeden çalışıyorlardı. Temel kazma işi bitecek gibi görünmüyordu. Ne kadar kazılsa yeterli bulmuyordu Sinan. 'Daha derine, daha derine!' diyordu. Temeller, iyice derine indikten sonra kazma işi durduruldu. Bu kez, duvarcılar işe girişti. Temeli, kesme taşlarla örmeye başladılar. Bu iş bitince Mimar Sinan işi durdurdu. Birçok ustayla işçiyi paralarını ödeyip memleketlerine gönderdi. Zaten kış gelmişti. İşin birdenbire durdurulması herkesi şaşırtmıştı. Daha yerin üstünde yükselmiş ne bir tek duvar, ne de dikili bir mermer sütun vardı. Gelen bütün taşla, karılan harçlar, hepsi temele harcanmıştı. Toprağın üstü bomboştu daha. Yapıma hiç başlanmamıştı sanki. Tepe bir yıl önceki gibi çıplaktı. Yapımın durması hem ülke içinde, hem de ülke dışında türlü dedikodulara yol açtı. Sinan'ı çekemeyen bazı kimseler, mimarbaşının tembellik ve beceriksizliğinden bahsediyorlar, işi gevşek tuttuğunu, artık çok yaşlanıp bunamış olduğunu söylüyorlardı. Akıllı bir padişah olan Kanuni, yapının temelin yerleşmesi için bir süre özellikle durdurulduğunu biliyordu. Mimarbaşına güveniyordu o. Nitekim, kışın bitiminde memleketlerine giden taş ustaları, duvarcılar, ırgatlar İstanbul'a dönmeye başladılar. Öte yandan Mısır içlerinden Nil yolu ile İskenderiye'ye getirilen sütun, Balbek'ten gönderilen dev sütunla beraber, İskenderiye'de saldan gemilere bindirildi. İstanbul'a yollandı. Unkapanı'ında kıyıya çıkarılan sütunlar, oradan Vefa yolu ile yokuş yukarı çekilerek caminin yapım yerine getirildi. Yapıma yeniden başlanmıştı. Yapımın bir süre durdurulması, İran Şahı Tahmasb Han'a caminin yapımından vazgeçildiği biçiminde yansıtıldı. Şah, oturduğu yerde, yapımın durmasını Kanuni'nin paralarının tükenmesine yordu. Hemen çok değerli mallarla değerli taşlardan oluşan bir sandık mücevher hazırlattı. Bunları bir elçinin eşliğinde İstanbul'a armağan olarak gönderdi. Padişaha bir de mektup yazdı. Mektubunda şöyle diyordu: 'Duyduk ki camiyi tamamlamaya gücünüz yetmeyip vazgeçmişsiniz. Size dostluğumuza dayanarak bunca mal, para ve mücevher gönderdik.Bunlarla caminin tamamlanmasına çalışın. Böylece, bizim de hayratınızda katkımız olsun. 'Kanuni, mektuba da, armağanlara da çok kızdı. Tahmasb'ın davranışını saygısızca bulmuştu. Gönderilen malları elçinin ayakları dibine döktürdü. Mimarbaşını çağırtarak değerli taşlarla dolu mücevher sandığını ona verdi. Elçiye dönerek şunları söyledi: 'Senin şahının ne böyle bir cami yaptıracak gücü, ne de böyle bir camiyi yapacak mimarı vardır. Ben her ikisine de sahibim. Şahına söyle, onun değerli taşları, benim camimin taşları yanında bir hiçtir.' Kanuni, elçiye bunları söyledikten sonra Mimarbaşı Sinan'a döndü: 'Sana verdiğim bu mücevherleri tez yapım alanına götür. Hepsini öteki taşların arasına katıp caminin yapımında kullan.' Elçi, duydukları karşısında şaşkına döndü. Aklı başından gidecek gibi oldu. El etek öpüp padişahın yanından ayrıldı. Mimar Sinan da mücevher dolu sandığı yapım alanına taşıttı. Ertesi gün, elçi yapım alanına geldi. İşçiler her yanda harıl harıl çalışıyordu. Mimarbaşı da ordaydı. Elçinin yapıyı gezmeye geldiğini görünce, mücevher sandığını ortaya getirtti. Kapağını açıp iki avuç mücevher aldı. Büyük bir taş havana koydu. Havanın başında ellerinde tokmakla bekleyen işçilere işaret etti. İşçiler ağır tokmaklarla taş havanın içindeki değerli taşları un ufak ettiler. Mimar Sinan, elçinin hayretten açılmış gözlerinin içine baka baka havandaki mücevher parçacıklarını bir avuç kum gibi, işçilerin kardığı harcın içine kattı. Bunu gören elçi orada daha fazla duramadı. Aynı gün memleketine dönmek için yola çıktı. Derler ki, Sinan, gelen mücevherlerden bazılarını minarelerden birinin taşları arasına süs olarak yerleştirdi. Bu yüzden o minare güneşte parıl parıl yanmaya başladı. Onun için de Mücevherli minare adını aldı. Yazık ki, Mücevherli Minare'nin parıltısı uzun sürmedi. Güneş, yağmur, kar bu süs taşlarının parıltısını köreltti. Mücevherli Minare parıldamaz oldu. Ama yüzlerce usta elin yonttuğu, bir o kadar işçinin sırtında taşıdığı, sonra da üst üste dizdiği ak taşlarla kara taşlardan oluşan aynı minare, kara, yağmura, fırtınaya, depremlere bana mısın demeden dimdik ayakta kaldı. Sağlamlığı ile güzelliğini günümüze kadar korudu. Mücevherin aldatıcı parıldıtı yerine, sağlamlık güzelliğin simgesi oldu.

ehlisunnetbuyukleri

Pirlanta nasıl secilir?


  Pırlanta nasıl seçilir?


Mücevher ,altın üzerine pırlanta ve diğer değerli taşları işlenmesi ile mücevherat hakkında, Online haber sitesi.
PIRLANTA SARRAFI
Pırlanta seçerken dikkat edilmesi gerekenler hususunda yabancı kaynakların işaret ettiği 5 C’li bir sistem var: Carat, Color, Clarity, Cut ve Certificate… İngilizce isimlerini de veriyoruz çünkü bunlar bir nevi standart; pırlanta alırken elinizdeki taşı hangi kriterlere göre değerlendirmeniz gerektiğini belirleyen maddeler. Yani karat, renk, berraklık, kesim ve sertifika… 

1)KaratBir pırlantanın ağırlığı karatla ölçülüyor. Bir karat, bir gramın 5te biri kadarına geliyor ve 100 puana bölünüyor. Mesela çeyrek karat, 0.25 ağırlığında bir pırlanta anlamına geliyor. Ağırlık ve büyüklük aynı şey demek değil. Aynı karattaki iki pırlanta, renk ve berraklığa göre farklı fiyatlara sahip olacaktır. Büyük demek en iyisi ve pahalısı demek anlamına kesinlikle gelmiyor… Karatı düşük bir pırlanta diğer özellikleri üstün gelirse karatı daha yüksek bir tek taştan daha değerlidir.

2) Renk: Pırlantanızın değerinin en önemli göstergelerinden biri rengidir. Kaliteli bir pırlanta, eğer özelliği renkli bir taş olması değilse renksiz ve şeffaf görünümlü olmalıdır. Renksiz, temiz pırlantalar bu nedenle en pahalı olanlarıdır. Kalite düşmeye başladıkça pırlanta sarımsı, kahverengiye kaçan bir renk görülür. Test etmek için pırlantayı beyaz bir zemin veya kağıt üzerine koyarak yeterli ışıkta yandan bakabilirsiniz. Bir de renkli pırlantalar var; mavi, pembe, kırmızı gibi. Fiyatlar renkli pırlantalarda oldukça yüksek olabiliyor ancak en pahalıları genelde tamamen renksiz ve berrak olanlar. Renk skalası, GIA (The Gemological Institute of America) kreiterlerine göre D’den başlayıp (en kalitelisi) Z’ye kadar gidebiliyor (sarı, kahverengi). H derecesini geçmemesi tavsiye edilir. 

3) BerraklıkBu kriter, pırlantanın ne kadar lekesiz olduğunu ölçer. Üretim sürecinde, pırlantanın içinde karbon parçaları oluşur. Bu parçaların yarattığı kesikler yerleşir. Berraklık, karbon ve kesik miktarına ters orantılı olarak belirlenir. Ne kadar az karbon ve kesik, pırlantanız o kadar değerlidir. Bu kriterde birkaç farklı seviye bulunuyor. 

FL, IF: Kusursuz pırlanta…
VVS1, VVS 2: Çok hafif izleri olan pırlanta,VS1, VS 2: Az miktarda leke vardır ve çıplak gözle görülemez. 
SI1, SI 2: Çıplak gözle görülebilen, az miktarda leke vardır.
I1, I2, I3: Lekeli. Bu taşlar gözle görülür derecede parlaklığını yitirmiştir.

4) KesimEn klasiği ve popüleri yuvarlak baget kesim olmak üzere kare, oval (markiz), damla ve kalp şeklinde pırlantalar bulunmaktadır. Aslında pırlantanın doğal şeklinden ziyade kesim biçimini ifade eder. Bu konuda da çeşitli uluslar arası kriterler bulunuyor. En iyi kesimli pırlantalar; en mükemmeli ve pahalısı 0 olmak üzere 0’dan 10’a belirli bir aralıkta seyrediyor (American Gem Society). 

5) Sertifika: Pırlantanızın karnesi, pasaportu, kimliği; yukarıda saydığımız tüm kategorilerin dökümünün olduğu, pırlantanızın sertifikası büyük önem taşır. Burada pırlantanızın hangi uluslar arası kuruluş tarafından onay gördüğü, renk ve berraklık derecesine dair bilgiler bulunur. En popüler enstitüler arasında; GIA (Geological Institute of America), IGI (International Gemological Institute) ve EGL (European Gem Laboratories) bulunmaktadır. 

PUDRA

13 Mayıs 2013 Pazartesi

KARAT: Karat Agirligi- GIA


Karat Ağırlığı


Bir karat ağırlık olarak 200 miligrama eşittir. Bir karatın
altında olan elmaslarda, her karat 100 birime bölünerek
söylenir-Bir metredeki santimler gibi.0.75 ct. = 75 santim,
1/2 ct. = 50 santim.


Güzellik  görecelidir  4C  yöntemi  elmasların
tarafsız olarak karşılaştırılması ve değerlendirilmesi için bir
yön sunar, ancak sayılar tek başına elmasın
gizemli  ve  büyüleyici  güzelliğini
tanımlamaya yetmez – bu yüzden,
kendinize  bir  tane  bakmak  için
kuyumcunuzu ziyaret etmelisiniz.


KESİM:GIA Kesim Skalasi


GIA  Kesim  Skalası

  Mükemmel  ile  zayıf  arasında
değişir. GIA, standart yuvarlak pırlantalar için GIA’in
D-Z renk skalası aralığında olanlara kesim kalitesi
sınıflandırması yapar.
Bir elmasın güzelliği, ışıkla olan bileşik ilişkisinde
yatar: ışık yüzeye nasıl vuruyor, ne kadarı elmasın
içine giriyor ve ışık gözlerinize ne şekilde yansıyor.
Sonuç, üç niteliğin olağanüstü sunumudur. Parlaklık,
elmasın yüzeyinden ve içinden yansıyan tüm beyaz
ışığın kombinasyonudur. Ateş, elmastan yayılan
rengin “yanan parlamalarını” ifade eder. Işıldama,
elmas, ışık veya kişinin hareketi halinde görünen
ışıltılardır.
Bir elmasın kesim oranları, ışıldama verimini ve
bundan dolayı da taşın genel güzelliğini ve çekiciliğini
etkiler. Oranları, simetrisi ve perdahı güzel olan elmaslar, ışıkla
olan etkileşimini en üst düzeye çıkartarak daha fazla parlaklık,
ateş ve parıldamaya sahip olur.

BERRAKLIK: GIA Berraklik Skalasi


GIA Berraklık Skalası,

 Kusursuz ile I3 arasında
değişen on bir berraklık derecesi içerir. Elmaslar
çok yüksek ısı ve basınç altında oluştuklarından
dolayı, hiçbir iç ve dış karakteristiği olmayan
elmas bulmak son derece nadir bir durumdur.
Bu özellikler, oluşum sürecinin getirdikleridir
ve  gemologlara  doğal  elmasları  sentetik  ve
taklitlerinden ayırt etmekte ve taşları başlı başına
tanımlamada yardımcı olurlar.

RENK GIA Renk Skalasi



RENK
 GIA Renk Skalası D’den (renksiz) Z’ye (açık sarı
veya kahverengi) kadar uzanır. Her ne kadar çoğu
insan değerli taş kategorisine ulaşmış elmasların
renksiz olduğunu düşünse de, aslında renksiz
elmaslar  çok  nadir  bulunur.  Mücevherlerde
kullanılan çoğu elmas, hafif sarı veya kahverengi
tonları olmakla beraber renksize yakındır.


D  H  N  Z
Renk dereceleri, her elmasın esas alınan bir örnek
set ile karşılaştırılması yoluyla belirlenir. Her harf
derecesi bir renk aralığını temsil eder ve bir rengin
ne oranda fark edilebilir olduğunun ölçütüdür.
Floresans   Bazı elmaslar morötesi radyasyona
maruz bırakıldığında görünen bir ışık saçabilirler,
fakat floresans, renk veya berraklık derecelerini
belirlemede bir etken değildir. Bununla birlikte,
kuvveti ve rengi ile ilgili bir açıklama ilave bir
belirleyici  özellik  olarak  GIA  Raporlarında
verilmektedir.

GIA Elmasınızı Nasıl Derecelendirir?




Bağımsız ve kâr amacı gütmeyen bir kurum olan GIA, elmasların
hakikiliği ve kalitesi konusunda nihai otorite olarak kabul
edilmektedir. GIA, tüm Dünya genelinde mücevher uzmanları
tarafından benimsenen derecelendirme standardı olan 4C’yi ve
International Diamond Grading System™ (Uluslararası Elmas
Derecelendirme Sistemi)’ni geliştirmiştir.
GIA, her bir değerli taşı sentetikliğini, taklitliğini ve görmüş olduğu
işlemlerini tespit etmek için inceler. Uzman
gemologlar, bir elmasın 4C’si ile ilgili en
titiz değerlendirmeleri yapabilmek için,
her elması kontrollü aydınlatma ve
görüntüleme koşulları altında inceler.
Her bir GIA Diamond Grading Report /
Diamond Dossier®
(GIA Elmas
Derecelendirme
Raporu veya
Elmas Dosyası), bu
değerlendirmelerle
birlikte ilave açıklayıcı
bilgileri ve son
teknoloji güvenlik
özelliklerini içerir.
Uluslararası kıymetli taş
uzmanları ve mücevher
müesseseleri tarafından
en önemli gemolojik
referans kabul edilen GIA Raporları, dünyanın en ünlü elmaslarına
ve belki de şu anda sizin elmaslarınıza eşlik etmektedir.
4C, GIA, raporları ve hizmetleri hakkında bilgi almak için,
www.gia.edu adresini ziyaret ediniz.

Altin, Taki ve Mucevherat Sektorunde Basaramadiklarimiz- TEB KOBI AKADEMI



Altın, Takı ve Mücevherat Sektöründe Başaramadıklarımız

1- Kayıt altı çalışmanın sağlanamaması 
2- Kurumsallaşamama 
3- Sektörün eğitim ve vizyon açısından geliştirilememesi 
4- Yurt dışı reklam ve tanıtımın gerçekleştirilememesi, fuarlarda etkin yer 
alınamaması 

Kayıt altı çalışmanın sağlanamaması

Sektörde kayıt dışı faaliyet gösteren firmaların artış göstermesi özellikle adil bir
rekabet ortamından uzaklaşılmasına sebebiyet vermektedir. Bu doğrultuda sektörde faaliyet gösteren firmaların kayıt dışı alana zaman içerisinde eğilim göstermeleri kaçınılmazdır. Öte yandan ülke ekonomisinin gelişimine de ciddi zararlar
veren kayıt dışı işletmeler makro politikaların da güvenilirliğini ciddi ölçüde etkilemektedir. Katılımcılar tarafından ifade edilen söz konusu tespitin öncelikle
sektörde faaliyet gösteren kuruluşlar tarafından çeşitli düzenlemeler yoluyla desteklenmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra sorunun devletin denetleyici organlarına taşınması ve bu oluşumun da sektördeki firmalar liderliğinde geniş kitleli
katılımcılara yönelik bir biçimde hayata geçirilmesi son derece faydalı olacaktır.

Kurumsallaşamama

En çok tekrar sayısı alan ifadelerden bir diğeri sektördeki kurumsallaşamama sorunudur. Kurumsallaşma kavramı işletmelerin gelecek dönemlerinde sürdürülebilir bir başarı grafiği yakalamaları açısından önem arz etmektedir. İşletmelerin
birey merkezli yönetiminden çok sistem bazlı yönetim anlayışına geçmesinde ise
danışmanlık hizmetlerinin payı kayda değer derecede önemlidir. Bunun yanı sıra
kurum kültürünün oluşması ve çalışanların bu kültürü benimsemesi kurumsallaşma sürecinin önemli adımları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Başarmamız gerekenler bölümünde söz konusu başlık altında irdelenenlerin yanı
sıra işletmelerin kurumsallaşma sürecinde kamu kuruluşlarından alacakları destekler göz ardı edilmemesi gereken bir diğer unsurdur. Özellikle destek ve teşvik
yapısını yenileyen KOSGEB bu açıdan işletmelere çok çeşitli destekler sunmaktadır. İşletmelerin dış ticaret sisteminden, Ar-Ge gelişimine, personel temininden makine ekipman gelişimine kadar birçok alanına yönelik destekler veren
KOSGEB’in kaynakları sektörün gelişimi ve işletmelerin büyümeleri açısından
reel bir faydaya dönüştürülmeli ve maksimum getirinin elde edilmesi yolunda
çalışmalar kapsamlı biçimde yürütülmelidir.

Sektörün eğitim ve vizyon açısından geliştirilememesi

Firmaların büyüme ve gelişme dönemlerinde ihtiyaç duydukları önemli etmenlerden biri şüphesiz eğitim faaliyetlerinin organize edilmesi ve uygulanmasıdır.
Eğitim olanaklarının sektördeki hizmet sağlayıcı kurumlar tarafından karşı-
lanması ve sektörel kuruluşların bu faaliyetlere öncülük etmesi gerekmektedir.
Altın, takı ve mücevherat sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin vizyonlarını
geliştirmesi ve özellikle uluslararası pazarlarda etkinlik göstermesi danışmanlık
hizmetlerinin ve kamu desteklerinin birlikte kullanımı ile ivme kazanacaktır.

Yurt dışı reklam ve tanıtımın gerçekleştirilememesi, fuarlarda etkin 
yer alınamaması
Günümüz iş dünyasında sürekli artan rekabet ortamı işletmelerin zorunlu bir
biçimde gelişim haritalarını oluşturmalarına sebebiyet vermektedir. Ülkemiz iş-
letmelerinin söz konusu gelişim haritalarının uygulanması aşamasında en çok
zorlandıkları nokta ise geleneksel yönetim anlayışından kaynaklı pazarlama satış faaliyetleridir. Mevcut pazarda derinleşme ve/veya yeni pazarlara penetrasyon
yoğun bir çabanın yanı sıra doğru bir planlamayı gerektirmektedir. Bu kapsamda
işletmelerin stratejik pazarlama planlarını oluşturması ve bu planlamanın içerisinde yurt dışı pazarlama planlamasının ayrıca yapılması gerekmektedir. Baş-
lıkta yer alan ve konferans katılımcıları tarafından başaramadıklarımız ifadesi
olarak yer alan pazarlama aktiviteleri söz konusu bir planın parçası olarak firmaların karşısına çıkacaktır. Ama gerek sektör karar alıcılarının gerekse firmaların
pazarlama ve satış faaliyetlerinde ulaşmak istedikleri nokta doğru tarif edilemez
ise yapılacak tüm reklam tanıtım aktiviteleri verimsiz geçecektir. Bu nedenle
öncelikle firmalarda reklam tanıtım faaliyetlerinin yapılması değil profesyonel
pazarlama satış yönetimi bilincinin artırılması gerekmektedir. Firmalarda bu
yapı ancak firma sahiplerinin iradesi ile kurulabilecektir. Aktiviteler bazında
ise özellikle uluslararası fuarlara katılım ve reklam faaliyetlerinin desteklenmesi
noktasında, KOSGEB’in mevcut destekleri firmalara ciddi ölçüde kolaylık sağlamaktadır.

TEB KOBİ AKADEMİ

Ürün ve tasarım çeşitliliğinin yakalanması



Ürün ve tasarım çeşitliliğinin yakalanması
Ürün ve tasarım çeşitliliğinin yakalanması, sektörün geçmişten bugüne başardıkları arasında en fazla tekrar sayısına sahip bir diğer tespittir. Yurt içi ve yurt
dışı pazarın gereksinimlerine göre farklılıklar arz eden tüketici beklentileri ve
sunulabilecek farklı ürün ve tasarım çeşitlilikleri, özellikle sektörün ihracattaki
başarısına katkı sağlamaktadır. Günümüzde birey ve toplumların görselliğe artan eğiliminin ve farklılık kazanma isteklerinin yakalanmasına da imkân sağlayan ürün/tasarım çeşitlilikleri, tüketicinin birkaç ürünü tercih etmesi yerine çok
sayıda ürüne talep göstermesine neden olmakta, böylece sektörün toplam ciro
ve karlılık artışı gelişim göstermektedir. Söz konusu gelişimin devamlılığının ve
sektör aktörlerinin global piyasalarda daha fazla yer almasının sağlanması için
firmaların tasarıma yönelik aktivitelerinin desteklenmesi gerekmektedir. Bu desteğin sadece finansal olması firmaların daha yüksek maliyetli iş gücünün dışarıdan temin edilmesini sağlayacak ve desteğin sektöre olan faydasının sürdürü-
lebilir olmasını engelleyecektir. Bu kapsamda sektöre, finansal desteğin yanı sıra
nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi noktasında destek verilmesi gerekmektedir.
YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde sektöre yönelik tasarım bölümlerinin
kurulması sektörün gelecek dönemlere daha güvenle hazırlanmasına yardımcı
olacaktır. Ayrıca bu konu başlığı altında kamu otoritesine düşen bir diğer görev
ise söz konusu tasarımların taklit edilebilirliğinin önüne geçecek yasal imkanların sağlanmasıdır. Tasarımın önemini bilen ve bu nedenle tasarım ekiplerine
sahip olan firmalar, yüksek maliyetlere katlanmaktadır. Ancak ortaya çıkartılan
tasarımların çok hızlı bir sürede taklidinin yapılabilmesi ve bunun yasal olarak
satışının önünde engel olmaması söz konusu firmaların rekabette zarar görmesine neden olmaktadır. Söz konusu bu yapı mevcut tasarım yapan firmaların
motivasyonlarını kaybetmelerine neden olmaktadır. Bu ise tüm sektörün ileriye
giderek dünyada marka olma hedefine engel olmaktadır.

TEB KOBİ AKADEMİ

Markalaşmak



Markalaşmak 
Konferans katılımcıları tarafından en fazla tekrar alan markalaşma; 5 grup tarafından ortaya konulmuştur. Global rekabet koşulları altında tüketicinin tercih
noktasında var olabilmek için bir kimlik yaratma çabası olan markalaşma, altın, takı ve mücevherat sektörüne de önemli katkılar sağlayacaktır. Markalaşma,
küresel rekabette tanınmanın beraberinde, sektörde uzmanlaşma ve segmentasyonun daha belirgin biçime dönüştürülmesine, aynı zamanda firmaların dahakurumsal bir kimlik kazanmaları noktasında önemli faydalar sağlamaktadır.
Markalaşma sürecinde, kurumsal olmayan bir yapıdan kurumsallaşmaya geçiş
yolunda; sektörde ürün standardizasyonunun ve kalite kontrol proseslerinin gelişimi de beraberinde gelmektedir.
Markalaşmanın gelişimi sürecinde, gerek yurt içi gerekse yurt dışı pazarlarda
temsilcilikler verme fırsatını yakalayan sektör firmaları, ihracatta daha fazla söz
sahibi haline gelmişlerdir. Söz sahibi olmanın meydana getirdiği bu güçlü yön
şüphesiz sektördeki bu marka firmaların dünya pazarlarında da önemli bir konuma gelmesine neden olmaktadır. Ancak söz konusu bu markaların sayısı ve
küresel çaptaki etkileri, konferans katılımcıları tarafından sektör adına yeterli
görülmemiş, sektörün başarması gerekenler arasında yurt dışındaki marka bilinirliğinin yakalanması noktası üzerinde özellikle durulmuştur.
Bu noktada sektörün mevcut yapısı gereği yaşanılan zorluklar bulunmaktadır.
Özellikle sektör işletmelerinde profesyonel yönetim yapısının kurulamamış
olmasından kaynaklı güvene dayalı çalışan istihdam etme anlayışı yüksek bulunmaktadır. Söz konusu yapı sonucunda ise firma sahipleri işletmelerindeki bu
noktaların kontrolüne odaklanmakta dolayısıyla diğer işletme yönetimi faaliyetlerine yeterli zamanı ayıramamaktadır. Bu, işletmelerin yurt dışı marka olma
yolunda ilerlemesini engellemektedir. Bu kapsamda sektör firmalarının öncelikle
içsel süreçlerini iyileştirerek kontrol edilebilir yönetim yapısını kurmaları gerekmektedir. Sonrasında ise firmalarda nitelikli profesyonel yönetici istihdamı sağ-
lanarak, gerekli marka yatırımlarının söz konusu profesyonellerce yapılmasına
yönelik yapının hazırlanması gerekmektedir.

TEB KOBİ AKADEMİ

Marka yönetimi ve markalaşmanın sağlanması- TEB



“Marka yönetimi ve markalaşmanın sağlanması”

Sektörde yer alan firmaların en önemli eksiklerinden biri ise marka yönetiminin
etkin gerçekleştirilememesidir. Sektörde yurt dışına kıyasla yurt içinde markalaşma sağlanmış durumdadır. Ancak söz konusu markalaşma, reklam ve/veya
çeşitli programlara sponsor olma şeklinde algılanması nedeniyle doğru yönetilememektedir. Oysaki marka yönetimi sektörde bulunan mevcut geleneksel iş-
letme yönetimi modeli ile gerçekleştirilemeyecek bir kapsamdadır. Bu nedenle
öncelikle işletmelerde markalaşma ve marka yönetim bilinci oluşturulmalıdır.
Sonrasında ise işletmeler bünyelerinde, marka yönetiminin yapılabilmesine yö-
nelik profesyonel destek alarak, kurumsal iletişim departmanlarını kurmaları
gerekmektedir.
Ülkemizde ve dünyada değişen kültürel yapılar, altın takı ve mücevheratın talebini de değiştirmektedir. Bu kapsamda sektörün ürünleri, geçmiş dönemdeki gibi
sadece yatırım aracı olmaktan çıkmakta ve artık gündelik aksesuar kullanımına
dönüşmektedir. Bu nedenle katma değerli ürünlerin üretimi ve bunların tüketici
ile buluşturulması daha fazla önem arz etmektedir. Tüketicinin tercih edilebilirliği ise marka ile sağlanabilmektedir. Bu nedenle gelecek dönem içerisinde sektör
işletmelerinin, tasarımın yanında geliştirmesi gereken en önemli özelliklerden
birisi de markalaşma olarak ortaya çıkmaktadır.

TEB KOBİ AKADEMİ

Tasların Siniflandirilmasi



       

2.1. Taşların Sınıflandırılması 
         
Kuyumculukta kullanılan taşlar üç gruba ayrılırlar:

Ø  Değerli taşlar
Ø  Yarı değerli taşlar
Ø  Sentetik taşlar

2.1.1. Değerli Taşlar 

2.1.1.a. Elmas ve Pırlanta 

Doğada saf halde bulunurlar ve renksizdirler.Ham elmas taş kesim ustaları tarafından
çeşitli parçalara kesilir.Daha sonra yüzeyler meydana getirilir. Bu yüzeylere faseta denir.

Doğal  elmas,  yer  kabuğunun  derinliklerinde  ortaya  çıkar.  Yüzeyden  150  kilometre
kadar derinliklerde  oluşan basınç ve sıcak, karbon atomlarının  elması oluşturmasına neden
olur. Yer kabuğu hareketleri özellikle volkanik patlamalar, elmasların yer kabuğu yüzeyine
taşınmasına  neden  olurlar.  Pırlanta  insan  elinin  ve  sanatın  elması  dönüştürdüğü  paha
biçilmez ve göz kamaştırıcı bir eserdir. Elmasın sertlik derecesi 10'dur ve en sert maddedir.
En çok Avustralya, Gana, Zaire, Güney Afrika, ABD ve Rusya'da çıkartılır. Bir ton kayacın
işlenmesi ile ancak 2,9 karatlık elmas elde edilebilir.  Pırlanta,ışığı daha iyi yansıtabilmesi
için  altı  sivri  olarak  işlenir.Fasetalar  yani  yüzeyler  alt  kısma  doğru  uzanır.  Bunun  nedeni
taşın daha fazla ışık vermesini sağlamaktır.Ayrıca köşeli,dikdörtgen ve oval olarak işlenmiş
pırlantalarda vardır.

Elmaslar  pırlantalardan  farklı  şekilde  işlenirler.Yalnız  üst  kısımlarında  fasetaları
vardır.Taşın  alt  kısmı  düz  bırakılır.Elmas  mücevher  üzerine  takılırken  alt  kısımları  kapalı
olur.Monte  esnasında  taşın  alt  kısmına  foya  denilen  nesne  yerleştirilir  ve  parlaması  böyle
  16

2.1.1.b. Zümrüt 
 
Doğada açık yeşil ve koyu yeşil,ışığı fazla yansıtmayan saydam değerli bir taş olarak
bulunurlar.

2.1.1.c. Safir 

Safir (Gökyakut), alimünyum oksit'in (Al2O3) kristal formudur. Doğal olarak bulunur
ya da üretilebilir ve koyu mavi renge sahiptir. Korindonun kırmızı renkli olanları hariç bütün
diğer cevher çeşitlerine Safir taşı denir.

2.1.1.d. Yakut 

Doğada bulunur ve kırmızı renklidir.

2.1.2. Yarı Değerli Taşlar 
         
Doğada maden olarak çıkartılırlar.çok çeşitleri vardır.

2.1.2.a. Akik 

Bir  kripto  kristalin  kuvars  türü  olan  agat  (akik)  renk  ve  renk  tabakalarının
farklılıklarına  göre  bantlı  agat,  gözlü  agat,  yosunlu  agat  gibi  isimler  alır.  Çok  renklerde
bulunur.Şeffaf beyazdan siyaha kadar her rengi vardır.

2.1.2.b. Topaz 

Topaz ya da Zebercet, flüorlu alüminyum silikat Al2SiO4(OH,F)2 yapısında, kıymetli
taş  özelliğine  sahip  silikat  mineralidir..Kristalize  şeffaf  bir
taştır.Renksiz,mavi,yeşil,kahverengi,ve  sarı  karışımı  renkleri  vardır.  Isıya  dayanıklılığı
oldukça yüksektir. Taşın rengi ekseriya kararsızdır ve güneş ışığında renk değiştirir.

2.1.2.c  Akuvamarin 

Kıymetli taşlardan olup berilin şeffaf ve silikatlı bir türüdür. Şeffaf bir taş olup deniz
mavisi  rengindedir.  Bugüne  dek  en  büyük  aquamarin,  1910  yılında  Brezilya’nın  Minas
Gerais bölgesindeki Marambaia’dan çıkarılmıştır. Ağırlığı 110  kg  dan fazla olup (520.000
karat) 48,5 cm uzunluğunda ve 42 cm çapındadır.

2.1.2.d. Onx 

Siyah renkli yada siyah beyaz bantlı bir kriptokristalin kuvars türü olan Oniks doğada
tek renk olarak bulunur.


2.1.2.e. Mercan 

Denizlerde  yaşayan  bitki  Türü  bir  hayvandır.Görünüşü  çatallara  ayrılmış  bir  ağaç
dalına  benzerler.Beyaz,pembe,kırmızı,koyu  siyah  renkleri  vardır.Denizden  çıktığında
matlaşan mercan işlendikten sonra kendi doğal renk tonlarına kavuşur.

2.1.2.f. İnci 

İstiridye  cinsi  bazı  kabuklu  su  hayvanlarının  içinden  çıkan  sedef  renginde  yuvarlak
sert  taneciklerdir.Sert  sedef  rengindedirlerGri,pembe,beyaz,siyah  renkleri  vardır  Sıcak  ve
ılıman bölge denizlerde yaşıyan yumuşakçalarda rastlanır. Günümüzde içinde inci meydana
gelen yumuşakçalar yetiştirilerek, kültür inci üretimi önem kazanmıştır.

Siyah ve sarı renkli bir taştır. Kehribarın oluşumu reçinedir ancak; artık soyu tükenmiş
bir  çeşit  çam  ağacının  reçinesinin  fosilleşmesi  ile  oluşmuştur.  Fosilleşmiş  olduğundan
dolayı, organik kökenli taşlar arasında yer almaktadır

2.1.2.j. Opal 

Opal,  molekül  kafesinde  su  bulunan  mikrokristal  yapılı  bir  kuvars  türüdür.  Değerli
opal,  ateş  opali  ve  basit  opal  olarak  üç  ana  gruba  ayrılır.Gökkuşağının  tüm  renklerini
üzerinde taşıya bir taştır.

2.1.3. Sentetik Taşlar 

Teknolojik  olarak kimyasallarla yapılan taşlardır. Ham  maddesi  genellikle  kuvarstır.
Çok çeşitli renklerle üretilirler.

MEGEP- Kuyumculuk Teknolojisi

Elmas Savaslari- Ferhat L. SAVLI





ELMAS SAVAŞLARI 
Ferhat L. ŞAVL1
Maden Mühendisi (ODTÜ
TKİ Genel Müdürlüğü
1988)

National Geographie dergisinin Türkiye baskısının
2002 yılı Mart sayısını okuyana kadar, kadınların
takılarında gördüğümüz o gizemli taş "Elmas"
hakkında bildiklerim oldukça sınırlıydı. Kimberlit,
Güney Afrika, De Beers ve elmaslı matkap uçları gibi
birkaç sözcük. Yazıyı okumaya başlayınca bu
sözcüklerin aslında konuyu özetleyen anahtar
sözcüklerden bazıları olduğunu gördüm. Bu
sözcüklere sonradan " Savaş " sözcüğünü de eklemek
zorunda kalacaktım. Çünkü elmas savaşları çok eski
dönemlere dayanıyordu.
Uzun zaman öncesinde ( bilinen ilk elmas üretimi
M.Ö. 800 ) , Hindistan' m güneyindeki güçlü
krallıkların elmas için yaptıkları savaşlar, 1970' 1er ve
1980' lerdeki Lübnan iç savaşında tarafların Sierra
Leone' deki elmas madenlerinden nemalanan tüccarlar
ve kaçakçılar tarafından finanse edilmesiyle devam
etmiş; Angola ve diğer Afrika ülkelerinde elmas
gelirinin paylaşım kavgası iç savaşları körüklemiş;
1990' lı yıllarda ise Sierra Leone' de elmas maden­
lerinin kanlı bir örgütün eline geçmesi ve bu örgütün
halk üzerinde etkinlik sağlamak için çoluk çocuk
demeden insanların kollarını, bacaklarını kesmeleriyle
vahşet boyutuna ulaşmıştı.
Sierra Leone' deki bu olaylar üzerine, Küresel Tanık
örgütünün " Ölümcül Ticaret " adıyla 1999 yılı Noel
döneminde, birçok örgütün katılımıyla, başlattığı
kampanya , mücevher müşterilerini elmas işinin kanlı
yanı hakkında uyarmayı hedefliyordu. Kasım 1999' da
New York Post " O özel biri için , Beşinci Cadde'deki
şık kuyumcudan aldığınız göz kamaştırıcı elmas kolye,
Sierra Leone' deki bir yamyam çetenin faaliyetlerini
besliyor olabilir." diyordu. Diğer yandan "Eğer bir
elmas boykotu olursa diyordu Nelson Mandela,
Botsvana ve Namibya ekonomileri çöker." 1967' de
ilk kimberlit bacası bulunana kadar neredeyse hiçbir
kaynağı olmayan Botsvana' ya bugün , elmas, Afrika'
daki en yüksek yaşam standartlarından birini
sağlamakta.
Bu noktada biraz da, birçok savaşlara neden olan
elmas hakkında, oluşum teorisinden pazarlanmasma
kadar bazı kaynaklardan derlediğim kısa ve teknik
bilgiler vermek istiyorum.
Sertlik ölçeğinde en üstte yeralan elmasın oluşumu
için yaklaşık 3000 MPa basınç ve 800 C° sıcaklığa
ihtiyaç olduğu belirlenmiş olup, bu da kıtasal
alanlarda en az 100 km derinliğe karşılık gelmektedir.
Kabul gören bir teoriye göre, elmaslar yerin yukarıda
belirtilen şartlarını sağlayan derinliklerinde eklogitler
ve peridotitler içinde oluşmakta ve daha sonra
akışkanca zengin kimberlit ve lamproitler tarafından
yüzeye taşınmaktadır. Taşınma sırasında da elmaslar
ayrışarak kimberlit yada lamproitin parçası olmaktadır.
Birçok elmas oluşumunu yeryüzüne taşıyan kimberlit,
ismini 1870 yılında ilk defa bulunduğu Güney Afrika'
nm Kimberley şehrinden almıştır. Yüzeye yakın
yerlere küçük volkan bacaları, dayk ve siller halinde
yerleşen kimberlit " hibrit, akışkan ve potasyumca
zengin, esas olarak olivin, daha az miktarlarda
phlogopite, diopsit, serpantin, kalsit, gamet, ilmenit,
spinel ve diğer minerallerden oluşan bir kayaç" olarak
tanımlanmakta olup, her kimberlit oluşumu elmas
içermemektedir.
Kimberlitler tipik olarak derine gidildikçe daralan,
dondurma külahı şeklinde oluşumlar meydana
getirmiş olup, bilinen en büyük kimberlit bacasının
çapı 1 km' den azdır. Daha önce belirtildiği gibi
kimberlit oluşumlarından sadece bazıları elmas içer­
mekte ve ticari değer taşımaktadır. Kimberlit
bacalarında elmas miktarı derine inildikçe azalmakta
olup, Güney Afrika' da yüzeye yakın yerlerde 1 karat /
ton' dan fazla (1 met. karat « 0,2 gram), derinlerde
34 Madencilik Bülteni 0.4 - 0.2 karat / ton yada daha az olduğu ve ekonomik
sınırın da 0.20 - 0.25 karat / ton olduğu
belirtilmektedir.
Kimberlit bacaları jeolojik yaş olarak aralarında
farklılıklar göstermektedirler. Güney Afrika' da
prekambriyen , Avustralya' da oligosen , Brezilya ' da
mesozoyik ve Rusya' da permiyen gibi.
Taşıma yatakların oluşumuna baktığımızda yüksek
miktarda yağış ve sıcaklığın olduğu jeolojik
dönemlere rastladığım görmekteyiz. Bu dönemlerde,
elmas içeren kayaçlar şiddetli erozyona maruz kalmış
ve o zamanki akarsu sistemlerinde nehir kenarlarına,
deltalara ve kıyılara birikmiştir. Kimberlit ve lamproit
oluşumlarının olduğu yerlerde genellikle taşıma
yataklara rastlanmakta olup kaynağa yaklaşıldıkça
elmas içerikleri de artmaktadır.
Elmas sahalarının aranması havadan ve yerden
yapılmaktadır. Yerden yapılan aramalarda, kimberlit
oluşumlarının yan kayaçlara göre yüksek oranda
manyetik mineraller içeriği nedeniyle manyetik
yöntemler kullanılmaktadır. Aramalarda, ana kaynağın
tespiti için, akarsular ve derelerde taşıma malzemeler
incelenerek prope garnet, ilmenit, krom, ve spinel gibi
belirteç minerallerin varlığı araştırılmaktadır. Bu
noktada, ilginç bir örnek olarak, Botsvana' mn
Kalahari Çölü kıyısında Jwaneng' de şu an çalışılan
kimberlit bacasının 1973 yılında De Beers' m maden
arayıcıları tarafından yerin 40 metre altından elmas
tanelerine bağlı garnet ve ilmenit minerallerini yüzeye
taşıyan " termitler " sayesinde bulunduğunu aktarmak
isterim.
Elmas madenciliği kimberlit oluşumlarının olduğu
yerlerde koşullara bağlı olarak açık ocak yada yeraltı
olarak yapılmaktadır. Örneğin, Güney Afrika' daki
Premier Madeni başta açık ocak yöntemiyle başlamış,
fakat sonradan bir gabro siline rastlanınca yeraltı
olarak devam etmiştir. 2000' li yılların başında
kapatılmadan önce, Rusya' daki Mir Madeni'nde açık
ocak yaklaşık 600 derinliğe ulaşmıştı ve kamyonlar
ocağın dibinden yukarıya ancak 90 dakikada
çıkabiliyorlardı.
Taşıma yataklarda ise, madencilik, sahanın durumuna
bağlı olarak kazı-yükleme-taşıma çerçevesinde
gerçekleşmekte ve buldozer/ekskavatör, yükleyici ve
kamyon kombinasyonları kullanılmaktadır. Namibya'
kıyılarında olduğu gibi bazı yerlerde ise dredging
yapılarak okyanus tabanı taranmaktadır. Özel olarak
hazırlanan gemilerle taranan deniz tabanı güverteye
emilerek konsantrasyona tabi tutulmaktadır.
Bu noktada, modern madencilik yöntemleri dışında bir
sonraki sayfadaki fotoğraftan da görüleceği gibi
Afrika' da çok ilkel koşullarda madencilik yapıldığını
belirtmek isterim.
Elmasın konsantrasyonunda esas olarak j iğler, döner
yıkama tavaları, ağır ortam ayırıcıları ve yoğun ortam
siklonları gibi gravite konsantrasyon sistemleri
kullanılmaktadır. Örneğin, ilk konsantre jiglerde
yıkama ile elde edilmekte, sonra ağır ortam yıkama
bölümüne gönderilmekte ve genellikle öğütülmüş
ferrosikondan hazırlanmış ortamda da kayaç oluşturan
mineraller ayrılmaktadır. Bu işlemden sonra,
konsantre elektromanyetik ayrıma tabi tutularak
ilmenit ve garnet ayrılmakta ve ardından gres kaplı
masalara beslenmektedir. Daha sonrasında masaların
üzerindeki gresm yakaladığı elmaslar elle
toplanmaktadır.
Elmasın yapay olarak ilk defa üretimi , 1950 yılma
kadar inmekte olup, bugün toplam dünya üretiminin
yarısından fazlasına karşılık gelmektedir. Yapay
elmas, grafitin metal katalizörlerle birlikte yüksek
sıcaklık ve basınç altında işleme tabi tutulması ile elde
edilmektedir.ABD, Güney Afrika, İrlanda, İsveç,
Rusya ve Japonya' da üretimi yapılan yapay elmas
küçük taneli olduğundan endüstriyel amaçh
kullanılmaktadır. Rekabetin artması ve teknolojinin
gelişmesiyle birlikte son 20 yıl içerisinde yapay elmas
fiyatları düşüş eğilimine girmiş olup, gelecekte iri
taneli elmas üretiminin yapılabilmesi ile piyasadaki
payı da artacaktır.
Elmas üretiminin geçmişine kısaca bir baktığımızda,
M.Ö. 800 ve M.S. 1725 yıllan arasında dünya elmas
üretimin Sri Lanka ve Hindistan' daki ocaklardan
yapıldığı görülmektedir. 18. ve 19. yüzyıllarda
Brezilya' nın ana üretici olduğu , 20. yüzyılda ise
ağırlıklı olarak Güney Afrika, Zaire ve Rusya'da
üretim yapıldığı görülmektedir. 1980' li yıllarda büyük
çaplı üretimiyle Avustralya' da bu listeye katılmıştır.
Günümüzde ise mücevher kalitesinde elmas
Madencilik Bülteni 35 üretiminde 1995 yılı rakamlarıyla Avustralya başı
çekmekte (18.312.000 karat) , Botsvana, Rusya,
Güney Afrika, Zaire, Namibya, Brezilya ve Angola'da
onu takip etmekte olup toplam dünya üretimi 53
milyon karattır.
Endüstriyel kalitede elmas üretiminde yine Avustralya
ilk sırayı almakta (22.381.000 karat) Zaire, Rusya,
Güney Afrika, Botsvana, Brezilya ve Çin onu takip
etmektedir.Dünya toplam üretimi ise 58 milyon
karattır.
2000 yıldan daha uzun bir süreden beri devam eden
dünya elmas üretimi toplam 400 ton 'dan az bir miktara
karşılık gelmektedir.
Dünyada Rusya, Avustralya ve bazı küçük üreticiler
dışında, "De Beers" adı elmasla birlikte anılmaktadır.
Üretim üzerindeki etkisi kısıtlı olmakla birlikte , De
Beers, elindeki stoklarla ve kendi bünyesindeki
Merkezi Satış Organizasyonu tarafından yapılan
kontrollü satışlarla piyasayı istediği gibi
yönlendirebilmektedir. Yıllık satış cirosu yaklaşık 4.5
milyar ABD Doları olan De Beers' in, mücevher elmas
piyasasının % 80' ini elinde tuttuğu söylenmektedir.
Arz - talep dengesinin korunması ile elmas, stratejik
bir yatırım haline gelmektedir. İran devriminde olduğu
gibi ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan bazı
muhalifler, servetlerini elmasa çevirerek yurtdışına
çıkarma yolunu seçmektedirler.
Dünya elmas pazarının kalbi sayılan Belçika' nın
Anvers kentinde mücevher kalitesindeki ham
elmasların % 80' inin alınıp satıldığı söylenmektedir.
Bu kentin dünyanın birçok noktalarına uzantıları var :
New York' un batı yakasındaki 47. Cadde ,
Londra'daki Hatton Garden , Tel Aviv'de Ramat Gan'
daki çok katlı ofisler ve buna ek olarak Bombay' daki
Opera Binası bölgesi ve Hindistan' m diğer "elmas
kentleri ". Hindistan' in bu elmas kentlerinde, modern
teknoloji ile ucuz emeğin bir karışımıyla, yaklaşık
800.000 işçinin haftada ortalama 80 ABD Doları ücret
karşılığında bir karattan daha az ağırlıktaki taşlan
işleyip, parlatılmış mücevhere dönüştürmektedir.
Mücevher kalitesindeki elmasların işlendiği dünya
merkezlerini sıraladığımızda en öne çıkanlar; New
York - ABD , Tel Aviv - İSRAİL , Anvers - BELÇİKA
, Bombay - HİNDİSTAN , Bankok - TAYLAND ve
36 _ — —
diğer bazı Güney Afrika ve Asya kentleridir. Bütün bu
merkezlerde işler gizlilik içinde, kişisel bağlantılarla
yürütülmekte ve milyonlarca dolarlık anlaşmalar bir
tokalaşma ve İbranice'de " iyi şanslar " anlamına gelen
mazal sözcüğüyle gerçekleşmektir.
Bu noktada, elmas ticaretine örnek oluşturacak bir
öyküyü kısaca aktarmak istiyorum. 2000 yılı ilkbaharı
sonlarında Kongo Demokratik Cumhuriyeti' nin elmas
bölgesinin kalbindeki Mbuji - Mayi kenti
yakınlarındaki bir ocakta, balpeteğini andıran
mezardan biraz büyük kuyulardan, bir gurup maden
işçisi iplere bağlı kovalarla çamuru yüzeye çekip
yıkayıp, eleyip , ayıklıyorlardı. Derken Mayıs sonun­
da, çamurun içerisinden inanılmaz boyutta tam 265,82
karat çeken bir taş bulup çıkardılar. Sıkıntıları en
azından bir süreliğine bitmişti.
Kısa sürede, elması bulan ekip yerel bir tüccarla
anlaşıp taşı sattı. Taşın 3 milyon dolara satıldığı
söylendi ama, belki de kazıcılardan bazıları hak
- Madencilik Bülteni ettikleri payı alamadıkları için gerçek rakam öğre­
nilemedi.
Taşı satın alan tüccar onu 20 milyon dolara
satabileceğini düşünüyordu. Ama, 2000 yılı
Ağustos'una gelindiğinde , isyancıları bastırmak için
deli gibi silah arayan Kongo' nun o dönemki başkanı,
ülkedeki elmas alım imtiyazını 20 milyon dolara bir
İsrail fımıasına satmıştı. Diğerleri gibi elindeki o
meşhur taşı yurt dışına kaçıramayan tüccar, İsrail
firmasının talimatıyla Anvers yerine Tel Aviv' e gitti
ve karşılığında yalnızca 8 milyon dolar alabildi.
Hindistan'ın elmas piyasasındaki rolü, Hint
madenlerinin tüketilmesinden çok uzun zaman
geçmesine rağmen halen devam etmektedir. Her yıl
dünya elmas madenlerinden çıkarılan 800 milyon taşın
çoğu küçük , bir karattan hafif taşlar olup, 30 yıl
öncesine kadar yalnızca endüstriyel amaçlı
kullanılabileceği düşünülüyordu. New York , Anvers
yada Tel Aviv' deki geleneksel kesim merkezlerindeki
emek maliyeti bu taşların mücevhere
dönüştürülmesini pahalı kılıyordu. Ama, 1970' lerde
bir gurup Caynacı , ( Hindistan' da İ.Ö. 6. yy.' da
kurulan bir dinin mensupları) Bombay' da bir dükkan
açtı ve çok küçük elmasları kesip parlatmaya başladı.
Zamanla üretim işlerini Surat' a ve diğer birkaç eyalet
kentine de kaydırdılar. Zayıf bir para birimi , vergi
indirimleri , ucuz emek , birbirine bağlı aile şebekesi ,
hep birlikte Caynacı' ların yararına çalışıyordu.
Böylelikle bol bulunan bir kaynak açığa çıkmış oldu.
De Beers' la birlikte ABD yönetimi de Hint malları
olarak anılmaya başlayan küçük taş stokunu
boşaltmaya başladı. 1979' da Avustralya' mn
kuzeybatısında keşfedilen Aryle madeninden elde
edilen taşların hemen hemen tamamı küçük taşlardan
oluşuyordu. 1996' da Boris Yeltsin, ikinci kez aday
olduğu seçimleri finanse etmek için Rus stoklarının bir
kısmını satınca yeni bir kaynak daha açılmış oldu. Bu
elmasların pahalı olmayan tasarımlarda kullanılmaya
başlanması küçük taş pazarını Hindistan'a kaydırdı.
Afrika' da bir yanda elmastan başka geliri olmayan
ülkeler, diğer yanda elmastan kazandığı paraları silah
için harcayan, iç savaşın batağına
düşmüş - düşürülmüş ülkeler. Arka planda her yıl
elmas reklamlarına yaklaşık 200 milyon dolar
harcayan ve piyasadaki tekel görüntüsünü silmeye
çalışan bir firma, De Beers. Aynı film, aynı senaryo;
başrollerde zengin uluslararası tekeller ve kıt
kaynakları iç savaşlarla tüketilen fakir ülkeler.
Kaynakça :
(1) "Elmaslar", A. COCKBURN, National
Geographic Türkiye, Mart 2002
(2) " Global Geology ", P.W. HARBEN & M. KUZVART, sayfa 150-160 , 1996

Pirlantanın Ekonomi Politigi



Yerkabuğunun 150 km. kadar derinliklerinde sıcak ve basınçla kristalleşen karbon atomlarından oluşan ve volkanik patlamalarla yeryüzüne çıkan taş, kesim ve biçimine göre elmas ya da pırlantaya dönüşmektedir. Pırlanta daha parlak, daha zor yani daha çok yüzey kesimli ve alt kısmı kubbe gibidir. Elmasın alt kısmı düz, yüzey sayısı ise 12 ile 37 adet arasında değişmektedir. Elmasın değeri ile, pırlantanın değeri kıyaslandığında, pırlantanın işçiliği daha ince olması nedeniyle daha değerlidir. Taşların yüzde 95’i renksiz, diğer kısmı renkli olup fantezi olarak adlandırılır, örneğin kıt olan Avustralya pembe pırlantası.  

PIRLANTANIN ÖLÇÜLERİ

Pırlanta 4C ile ölçülür.  Pırlantanın ağırlığını gösteren karat (ilk elmasın bulunduğu Hindistan´da keçiboynuzunun çekirdeği ölçü olarak alınırdı ve bir karat eşittir bir gramın beşte biri ya da 200 miligramdı). Pırlantalı mücevherlerin ticaretinde kullanılan diğer üç C ise,   kesim (cut), berraklık (clarity) ve renk (color) olarak tanımlanır. Elmasın en beyazına D-color deniyor. En koyusuna doğru Z’ye dek gidiyor. Türkiye piyasasında daha çok G, H, I renk pırlanta bulunuyor. Uzakdoğu’da daha çok K, L, M renkleri gidiyor. Berraklık konusu da önemli. ABD’de en beyaz taşlar gidiyor ama en az berrak dört tip daha yaygın. Uzakdoğu’da ise berraklık önemli. Türkiye’deki tüketiciler de berraklığa büyük önem veriyorlar. Pırlantanın esas değeri kesimden kaynaklanıyor.

PIRLANTA VE ELMASIN ÇIKARILMASI

Elmas bulmak için büyük sınai faaliyet yürütülebileceği gibi, gibi küçük ölçekli yöntemler de mevcuttur.  Bir karat pırlanta için 250 ton kaya, kum ve çakılın çıkarılması gerekir. Dünyadaki yıllık üretim 100 milyon karata eşittir ki, bunun sadece yüzde 50´si mücevher kalitesindedir. Bir karatlık pırlantanın pahalı olmasının nedeni burada yatmaktadır. Kıtlık, çıkarmanın aşırı maliyeti, bir de üstüne çok ince işleme işçiliği.
Bir de yapay pırlantalar da pazara sunuluyor ve Rusya bu konuda oldukça iddialı. 

PIRLANTA VE ELMASIN KULLANIM ALANI YALNIZCA TAKI KESİMİ Mİ?

Hayır. Elmas, kesici özelliğiyle, sanayide de, cerrahide de kullanılıyor. 

PIRLANTANIN TARİHSEL GELİŞİMİ

M.Ö. 800’de Hindistan’da bulunan ilk elmas taşı, daha sonra Brezilya’da (18.yy), Güney Afrika’da (1866), Rusya’da (1948), Avustralya (1979) ve Kanada’da(1990)  bulunur.   
Bu taş, Romalılar tarafından 'tanrının gözyaşları', Yunanlılar tarafından Eros'un okunun ucundaki taş, Hindistan kralları güç ve iktidar olarak algılanmıştır. Eski çağlarda, yenilmezlik ve sihrin bir parçası olarak, elmas sahibi olabilmek, yalnızca kral ve toplum liderlerinin tekelindeydi. Ayrıca elmas çıkarılan yerlerin sınırlı olması (yalnız Hindistan) ve madencilik tekniklerinin ilkelliği hem elmas miktarı hem de kalitesini olumsuz etkilemekteydi. Buna rağmen özellikle Hint Kralları sahip oldukları bazı eşsiz elmaslarla (İdol Gözü, Kaplan Gözü, Goncolde Kraliçesi,Cennetin Aynası) kendi tahtlarını ve 'bahtlarını' korumuşlardır.
İlk elmas mücevher örneğini 11. yy' da Macar bir prensin tacında görüyoruz. Kesilmemiş bir parça elmas kudretin ve gücün simgesi olarak belirmiştir. Böylece kraliyet taçlarına elmas koyma geleneği kök salar.
1330' da ilk elmas kesimi, 20.yy.ın başına dek elmasın başkenti unvanını koruyan Venedik'te gelişir; 14.yy da Hindistan´da elmas cilalama bulunur; bu işlem elmasın tozları kullanılarak yapılır. 
15. yy' la gelindiğinde elmas yeni bir anlam kazanır; Avusturya arşidükü Maximillian ilk nişan yüzüğünü Burgundy' li Mary' e verir ve böylece elmas artık bir anlamda gücün paylaşımını ve sonsuz aşkı simgelemeye başlar. 16. yy' da Antwerp´te pembe elmas keşfedilince, elmas esneklik kazanır. 17. yy' da elmas 58 yüzeyli kesimle pırlanta halini alır, ve daha değerli bir mücevher haline gelir.
20. yüzyılda ise ilerleyen teknoloji ve yayılan sermayenin işbirliği tam olarak bir elmas 'çılgınlığı' yaşanmasına sebep oldu. Günümüzde markiz kesim, damla kesim gibi türleri de mevcuttur.
Bu arada Koh-l Noor’dan söz etmemek olmaz. Dünyanın en ünlü elmaslarından biri olan ve Işık Dağı anlamına gelen bu elmas, uzun süre dünyanın en büyük elması idi. Anavatanı Hindistan’dı. Moğollar, Persler, Afganlar bu elması ele geçirmek için savaşanlardan. Derken birileri bu elması Hint prensinden çaldı. Sonra 1870’lerde İngilizlerin eline geçen elmas şu anada İngiliz Kraliyet Hazinesi’nin malı. Kadınlara iyi, erkeklere kötü geldiği savlanıyor.

PIRLANTANIN AŞK-SEVGİ SİMGESİ HALİNE GELMESİ

İlk olarak Avrupa feodalitesinde egemen aristokratlar tarafından, evlilik ve bağlanmanın simgesi olarak görülmüş ve değerli bir hediye olarak atfedilmiştir. Fakat pırlantanın yalnızca kısıtlı bir kesim tarafından elde edilebilmesi bu kültürün de sınırlı yayılımını beraberinde getirmiştir. XIX. yüzyılın sonunda Cecil Rhodes tarafından kurulan De Beers ise elmasın geniş kitlelere yayılma görevini üstlenmiş ve maden yataklarının %90'ını ele geçirerek tekel haline gelmiştir. Tekel olmanın gücünü kullanarak pırlantaya anlamlar yükleyen şirket, bunları tarihsel mirasla gerçeklerle harmanlayıp sunmuştur. Özellikle elmasın eşsiz, sonsuz ve aşkın simgesi olmasına vurgular yapılmış ve bu her pırlantanın tek ve eşsiz olmasıyla ilişkilendirilmiştir. Bilinen en dayanıklı madenlerden biri olan elmas; ışıkla olan muhteşem dansı ve her pırlantanın kendine özgü estetik yapısıyla bu sömürüyü destekleyen maddi bir alt yapı sunmaktadır.

PIRLANTA FİLMLERE ŞARKILARA KONU OLMAYA DEVAM EDİYOR!


Titanic filminde ‘‘okyanusun kalbi´´olarak ve sonsuz aşkın simgesi olarak sunulan mavi bir elması filmi izleyenler bilir. Hatta sonradan bu elmasın II.Abdülhamit’e ait olduğu ve kara elmas denildiği savlanmıştı.  Bir de müzik parçası analım: Nil Karaibrahimgil’in pırlanta adlı parçası. Bu çizelgeyi uzatmak olanaklıdır.
Bir de tekellerin elmas madenciliğinin kanlı ve karanlık yüzünü anlatan filmler var, örneğin, 2006 ABD yapımı olup, 2007’de Türkiye’de de vizyona giren Edward Zwick’in yönettiği Kanlı Elmas filmi. 1990’ların Sierra Leone’sinin iç savaş ortamının konu alındığı filmde kaçak elmas ve silah ticareti arasındaki korkunç bağlantı net bir biçimde anlatılıyor.   

DÜNYA’DA PIRLANTA ÇIKARIMI VE TİCARETİ 


Afrikada uluslararası şirketlerin denetimindeki çeteler ham elmasları insanlık dışı yöntemler ile çıkarıyor ve yasadışı yollarla dünyaya satıyor. Burada bir şirket ortaya çıkıyor: De Beers.  Belçika merkezli dev şirket şu anda ham elmas tedarikinde dünyanın bir numarası. De Beers kendi madenlerinden çıkan ham elmasları kendine bağlı 70’e yakın şirkete satıyor. Bütün dünyaya dağıtımı bu şirketler yapıyor. Her ne kadar 2004’de hükümetler ve sivil toplum kuruluşlarının çabasıyla  Kimberley süreci denilen bir çalışma kapsamında elmas arzının Afrika içi çatışmaların dışındaki kaynaktan geldiğine ilişkin setifikalandırma başladıysa da bu kimilerine pek inandırıcı gelmiyor. Afrika’daki iç çatışmaların finansmanının ham elmas madenlerinden sağlandığı uzun süredir biliniyor.  Dünyada geçerli iki sertifika var. Biri ABD merkezli GIA sertifikası. GIA’nın Türkiye’de ofisi yok. İkincisi ise Belçika merkezli Dünya Elmas Konseyi (HRD). 

Dünya genelinde ham taş tedarikinde Belçika bir numara.  Pırlanta işleyiciliğinde ise İsrail ve Hindistan başı çekiyor. Dünyada yıllık pırlantalı mücevher satışı son 25 yılda üç kat artarak 72 milyar dolara ulaşmış.  Dünya dışsatım liginde İtalya ve Hindistan’dan sonra Türkiye’nin üçüncü sırada yer aldığı belirtiliyor.  

Bu arada belirtilmesi gereken bir bilgi daha, dünyada değerli taş ticaretinin hala Anvers ve Rotterdam’daki bazı Yahudi ailelerin elinde olduğu ve onlarla iyi geçinmeyen, onlardan “onay” almayan “girişimciler”in dünya piyasalarında iş yapamayacağı!

TÜRKİYE’DE PIRLANTA SEKTÖRÜ

Son yıllarda Türk şirketleri, elmas / pırlanta taşı ithal edip, burada yüzük ve kolye gibi ürünlere işleyip satmaktadırlar. Dışalımda Belçika, İsrail, Dubai, 
Hindistan, Rusya ve Çin başı çekiyor.  Ham elmas fiyatları 2011’de 2010’a göre ikiye katlandı. Buna karşın sektör hız kesmiyor. İşten asıl parayı kazananların elmas kesme işin en iyi bilenler. Türkiye’de elmas kesimi yapılmıyor. 
Örnekse Kapalıçarşı’daki taş işçiliği ustaları yavaş yavaş bu dünyadan göçerken yerlerine yenileri yetişmediğinden bu işten Türkiye’ye ekmek kalması da pek olası gözükmüyor. Çin’in buradaki rekabeti işi götürüyor. Sektörde el işçiliğinin yerini makineleşme almaya başlamış. 
Jival Yönetim Kurulu Başkanı Naim Gençoğlu ‘Türkiye’de kaliteli ve markalı pırlanta işinin 2000’den sonra esasen başladığını’ söylüyor. 
Türkiye’deki elmas-pırlanta sektöründeki aşırı büyümeye koşut olarak, HRD dünya genelindeki ikinci büyük laboratuarını geçtiğimiz aylarda Türkiye’de açtı. HRD Türkiye üst düzey yöneticisi (CEO) Mehmet Can Özdemir, Türkiye’de mücevhere ilginin çok büyük olduğunu söylüyor. 
Elmas devi De Beers Türkiye’yi son 10 yıldır yakın markaja almış durumda. Bu yakın ilginin toptan elmas tedarikçileri üzerinden TV dizilerine (örneğin, Adını Feriha Koydum vb.) ve reklam aralarına dek uzanıyor. Dizide esas kızın ağabeyi 45 bin dolarlık elmas yüzüğü denize atıyor. Ertesi gün insanlar o yüzüğü aramak için mücevhercilere akın ediyor. 

Bir şirketin reklamı aşağıya alınmıştır: 
‘Pırlantayla aşkınız biraz renklendirmeye ne dersiniz?....11 adet sarı, 9 adet konyak, 2 adet pembe ve 135 adet pırlantayla tasarlanan, toplam 4,27 karatlık bu çok özel tasarımda sunduğumuz ışıltı çok özel’.
Bir başkası ise pırlanta ile parfümü birleştirmiş, pırlantayı alana parfüm de veriyor. Reklam sözleri ise şöyle: ‘Aşkın kokusu’. Maşukun yani aşık olunan kişinin kokusunu anladık da aşkın kokusun ne oluyor?    
Türkiye’de işçilik ucuz olduğu için pırlanta fiyatları da ucuz olmaktadır, bu ucuzluk oranı, yüzde 100’den başlıyor, yüzde 300-400’lere dek çıkıyor. Örneğin, işte bu nedenle, Türkiye’ye gelen turistlere, pırlanta satın alabilmeleri için pırlanta turları da düzenleniyor. 

 Yenilikçi pazarlama teknikleri de kullanılıyor. Örneğin Atasay, pırlanta satışları için ‘çadır satışları’ da düzenliyor. Şirket 2001 Aralık ayında düzenlediği etkinliğin ilk gününde 3870 altın ve pırlantalı ürün sattı. Çadır’ın en pahalı 3 karat tek taş pırlanta yüzüğü 30 bin liraya yakın bir fiyattan alıcı buldu.  Sektördeki kampanyaların ardı arkası kesilmiyor: bir alana bir bedava, sektörün en avantajlı taksit olanağı vb. Örneğin, her yıl yüzde 100’ün üzerinde büyüyen Divas Diamond, tanesi 69 liradan başlayan fiyatlarla pırlanta takı satıyor. Şirket yetkilileri, Türkiye’nin her yanından her gelir grubundan sipariş aldıklarını söylüyor. Yukarıda da değindiğimiz üzere Türkiye piyasasında daha çok G, H, I renk pırlanta bulunuyor. Türkiye’deki tüketiciler berraklığa da büyük önem veriyorlar. 
Dünya Elmas devi De Beers’e bağlı Diamond Trading Company (DTC) verilerine göre (ve ayrıca İstanbul Altın Borsası verilerine göre de) Türkiye’deki pırlantalı mücevherat pazarı 1,5 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu rakkam 2003 yılına göre üç kat artışı ifade ediyor. Dünya ortalamasının 25 yılda kat ettiği yüzde 300’lük artış, bizde 8 yılda kat edilmiş!  Yukarıda da değindiğimiz gibi dünyada pırlantalı mücevherat dışsatım liginde dünya üçüncüsü olan Türkiye’de pazarın yüze 35’i iç pazara kalanı ise yurtdışına gidiyor. 

Sıfır KDV desteğiyle doymak bilmeyen sektör şirketleri pırlantadaki yüzde 20’lik Özel Tüketim Vergisi’nin de kalkmasını istiyorlar. Üstelik bir kısmını da iade almalarına rağmen! Bununla da bitmiyor, hammadde ithalatı yahut mamül pırlantanın ithalatındaki vergi düzenlemeleri, işi kitabına uydurmayı bilen vergi kaçırıcılar için tam bir altın yumurtlayan tavuk. Hele de önüne yem konup, kalkınca altından yumurtası kolayca alınan tüketiciler de mevcutsa. Sektör şirketlerinin bir çoğu cemaate yakın ve/veya iktidara yakın. Hatta iktidar yetkililerini yargıdan kurtaranlar, onlarla ortak olanlar bile var.    
Son tahlilde Türkiye bir pırlanta üreticisi değil, bir pırlanta tüketicisi.
Özel günler ekonomisi pazarlaması ve pırlanta Kapitalizmin pazarlama –satış pompalaması tekniklerinden biri olan özel günler pazarlamacılığı olarak anılan araç üzerinden, “sevgililer günü”nde pırlanta, en yaygın armağanlardan biri durumuna getiriliyor, tamamen duygusal! nedenlerle. 

Doç. Dr. Melih Baş

ulusalkanal.com.tr

Pirlanta alirken dikkat edilecek ipucları


Pırlanta alırken dikkat edilecek ipuçları

Pırlanta Hakkında Doğanın en değerli madenlerinden olan pırlantadır
Pırlantanın rengine sarı olmayan kuvvetli beyaz bir ışıkta çıplak gözle bakın. Taşta hafif bir sarılık görüyorsanız bu taş J renginden başlamış demektir.
 J rengi de tercih edilebilir bir renktir. Beyaz renkli daha parlak taşlar I ve H renginden başlar ve ışığı daha iyi yansıtırlar.
Muhakkak sertifika isteyin. Sertifika mücevher dükkannından satın almış olduğunuz pırlanta takının taşlarının kalitesini beyan eder.
Siz siz olun vitrininde 5 yada 10 adet pırlanta takı olan kuyumcu dükkanlarından alışveriş yapmamaya özen gösterin. (Eski dostlarınız hariç, her ailenin bir doktoru olduğu gibi aile kuyumcusu da vardır). Esas işi mücevher( pırlanta , elmas) olan dükkanlardan alışveriş yapın. Bu dükkanlar gerçekten pırlantaya hakimdir.
Küçük boy tek taşlarda taşın yüksek boy montür de olması ışığı daha iyi yansıtacaktır.

Pırlanta Hakkında Herşey,Güvenli Alışveriş Rehberi.


pirlantasarrafi.blogspot.com

News

Latest News
Pırlanta Sarrafı Mücevherat Grubu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Top Ad 728x90

Video

Visitors

Bu Blogda Ara

Vertical2

Pırlanta Hakkında Herşey

script type="text/javascript"> //form tags to omit in NS6+: var omitformtags=["input", "textarea", "select"] omitformtags=omitformtags.join("|") function disableselect(e){ if (omitformtags.indexOf(e.target.tagName.toLowerCase())==-1) return false } function reEnable(){ return true } if (typeof document.onselectstart!="undefined") document.onselectstart=new Function ("return false") else{ document.onmousedown=disableselect document.onmouseup=reEnable }

Slider

Recent Post

Games

Popüler Yayınlar

Tweetler