Bu Blogda Ara

16 Temmuz 2013 Salı

Gwyneth Paltrow mucevher reklami icin soyundu

GWYNETH PALTROW MÜCEVHER

REKLAMI İÇİN SOYUNDU














                     kelebek galeri- HÜRRİYET                

MÜCEVHERSİZ ÇIKMAM

Ünlü yıldız Gwyneth Paltrow, 38 yaşında ve iki çocuk annesi ama geçip giden yıllara meydan okumayı sürdürüyor. 











Vanity Fair dergisi için üstsüz poz veren Paltrow, en az 10 yaş genç görünen vücuduyla beğeni topladı. 

Louis Vuitton tasarımı mücevherleri ve ağ şeklindeki taytıyla objektif karşısına geçen Paltrow formda kalma sırlarını da paylaştı. kelebek-HÜRRİYET




Paltrow, güzellik sırlarını da açıkladı.

















Paltrow, yoga yapmanın da bedenini sağlıklı ve zinde tuttuğunu söyledi.











































Coldplay grubunun solisti Chris Martin ile evli olan Paltrow'un 7 yaşında Apple adlı bir kızı 5 yaşında Moses adlı bir oğlu var.








Osmanlı saray mucevherlerinin gizemli seruvenleri

Istanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Sayın Doç. Arzu Terzi’nin bir kitabı çıktı. “Saray Mücevher İktidarOsmanlı saray mücevherlerinin gizemli serüvenlerinin anlatıldığı kitap mâzide kalmış enteresan olaylara kapı açıyor.  Bizde bu kitaptan genel bir yazı derledik.  İlgilenenler kitabı alıp(1) tamamını inceleyebilirler.


İnsanlık tarihi boyunca mücevherler daima gücün ve asaletin sembolü olmuşlar, insanlar da bu cevhere sahip olabilmek adına tarih boyunca türlü mücadeleler sergilemişlerdir. İşte bu mücadelelerden birinin Osmanlı sarayında meydana geldiğini müşahede etmekteyiz.
XVII. asırdan itibaren içte meydana gelen ayaklanmalar, kaybedilen savaşlar devletin kazanım hanelerine yazılmamış, bilakis devleti mâlî, siyâsî, idârî bakımdan sıkıntılara sokmuştur. İyi mahsul alınamayan seneler ve artık sanayileşen Avrupa karşısında devlet bunalım geçirmeye başlamıştır. Tanzimat asrında devlet ilk defa dış borçlanmaya gitmiş, akabinde borçlanmalar artmış ve artık ödenemez duruma gelmiştir. Bu kısa panorama devlet hazinesinin durumu hakkında bize umumi bir izahat vermektedir.
İç ve dış borçlar böyle bir durumdayken iktidarda olanların elinde sıcak para yekûnunun olması beklenemez. O takdirde paranın yerini, gücün sembolleri arasında yer alan ve dönemin tahvilleri ve hisse senetlerinden çok daha kıymetli olan mücevherler alacaktır. Mücevher Osmanlı’da geniş bir anlama sahiptir. Mücevher Osmanlı’da saray hanımlarının taktıkları taç, gerdanlık, inci, tepelik, broş, bilezik, kemer tokası gibi takılardan başka; el aynası, yelpâze, mühür kesesi, yazı takımları, yemek takımları, sineklik, çok değerli taşlarla süslenmiş fincan zarflarına kadar uzayan bir silsileyi ifade eder.
Mücevherlerin serüveni Abdülmecid’in vefâtı ve Abdülaziz’in cülusu ile veliahd ilan edilen Murad Efendi’nin aşırı borçlanması ile başlar. Malum olduğu üzere hanedan üyelerine Hazine-i Hassa’dan bir tahsisat bağlanır ve maaşları buradan ödenirdi. Devletin mali durumunun müsbet olmaması neticesinde bu maaşlar zamanında ödenememekteydi.
Bu durum hanedan üyelerini borçlanmaya sevk etmiştir. Murat Efendi başta olmak üzere hanedan üyesi birçok kişi Galata bankerlerinden borç para almışlardır. Bu bankerlerin başında Hristaki Zografos namında Osmanlı tebaası bir Rum vardır. Hristaki Efendi Murat Efendi’nin ve validesi Şevki-Efsâr hanımın hususi sarrafıdır.
Sarraf (Tefeci) Hristaki Zografos
Bu vesileyle Murad’ın borçlarının birçoğu Hristaki’yedir. Hristaki de müstakbel sultana borç vererek geleceğe yatırım yapmıştır. Veliahd Murad’ın borçlarının yekûnu 211.350 liradır. Murad Efendi’nin aylık gelirinin yaklaşık 1.190 Osmanlı lirası olduğu düşünüldüğünde aradaki uçurum hemen fark edilmektedir. Bu maaş, zamanı içinde de azımsanacak bir rakam değildir ve normal şartlarda şehzade Murad’a kâfi gelecek bir maaştır. Yani hazine maaşları zamanında ödemiş olsa dahi Murad Efendi borçlanacaktır.
Sultan Abdülaziz hal’ edilip Topkapı Sarayı’na götürülürken Saray’da tam bir mücevher yağması meydana gelmiştir. 1622’de Osmanlı Sarayı’ndaki İngiliz Büyükelçisi Sir Thomas Roe, Osmanlı tarihinde ilk kez halkın padişahı tahttan indirmesi olayını anlatırken, asilerin yeni sultana kılıç kuşandırmak için saraya girmeden önce “kendi evleri ve namusları olarak gördükleri saltanat makamını yağmalamamak üzere hep birlikte and içtiklerini” söylemektedir. Ancak elçinin naklettiği hassasiyetin bu dönemde maalesef kaybedildiğini görmekteyiz. Ne hazindir ki Sultan Abdülaziz saraydan çıkarılırken önce askerler tarafından saray yağma edilmiş, ancak bu durum darbe paşalarınca hemen örtbas edilmiştir. Ardındansa asıl acı olan Sultan Murad’ın annesi ve Murad’ın tahta çıkışıyla Mabeyn Müşiri olan Damat Nuri Paşa tarafından hanedana ait mücevher ve değerli eşyaların talan edilmesidir.
Osmanlı Arması Kompozisyonlu Broş
Yapılan ihtilal esnasında Abdülaziz’in mal varlığı dışında padişahın annesi, eşleri ve bütün harem halkının mücevherleri ve kıymetli eşyalarına el konulmuştur. Bu kıymetli eşya ve mücevherat Abdülaziz’in hareminin kişisel mallarıdır yani saltanat makamına ait mallar değildir. Abdülaziz’in hal edilmesinden sonra annesi, hanımları ve bir kısım bendegânıyla birlikte Topkapı Sarayı’na götürülürken yanlarına para, mücevher ve değerli eşyalarını almalarına izin verilmemişti. Abdülaziz Topkapı Sarayı’ndan Feriye Sarayı’na götürülürken de harem halkının, gayet alçaltıcı bir şekilde teker teker üst baş aramasıyla kontrolden geçirildiği söylenir.
Nitekim Ortaköy’e nakledildikleri gün annesiyle diğer aile efradının ve cariyelerinin üzerlerinde kalan mücevherlerle altın ve gümüş eşyalar çekilip alınmıştır. Hatta bu sırada Abdülaziz’in üçüncü hanımı rütbesinde bulunan Meşveret Kadınefendi subayların hakaretine uğramış, mücevher sakladığı düşünülerek örtündüğü şal zorla çekilip alınmış ve açık saçık bir halde ortada kalan ve zaten hasta olan kadınefendinin bu hakaretlerden sonra hastalığı artmış, Abdülaziz’in ölümünden hemen sonra vefat etmiştir.
Mir’ât-ı Şunûât’da Mehmed Memduh Efendi Dolmabahçe’de bulunan cariyelerinin saradan çıkarılıp kayıklara bindirilirken mücevher alıp götürmemeleri için bazı zabitlerin pek çirkin ve yüz kızartacak şekilde üzerlerinde mücevher araması yaptıklarını belirtmektedir. S.81
Sultan Abdülaziz haremine ait mücevher yağması daha ziyade yeni Valide Sultan Şevki-Efsâr tarafından gerçekleştirilmiştir. Valide Sultan’dan kurtarılabilen mücevherler ise ihtilalci paşalar tarafından kurulan bir komisyonca kayıt altına alınmış, bunların halkın parasıyla alındığı, dolayısıyla halk için harcanması gerektiğine karar verilmiştir. Ancak kısa bir süre içinde halkın malı olduğu söylenen bu mücevherlerin büyük bir kısmı, çoğu Sultan V. Murad’ın veliahdlik zamanına ait olan kişisel borçları karşılığında Hristaki Efendi’ye rehine verilmiştir.
Sultan Hamid
Baştan beri Genç Osmanlılar’ı ve ihtilalcileri destekleyen Hristaki, aynı zamanda V. Murad’ın ve annesinin özel bankeriydi. Hristaki sürekli olarak Murad Efendi’ye borç veren, vaktinden önce efendi ve annesinin maaşlarını ödeyen, tabii bunlara yüksek faiz işleten bir veliahd finansörüdür. Hristaki’nin padişahın tahta çıkması ve akli dengesini yitirmesi üzerine hemen ihtilalci paşalar, Valide Sultan ve Nuri Paşa ile anlaşarak çoğu Abdülaziz haremine ait mücevherleri rehin almış, kısa bir zaman sonra da bir daha geri gelmemek üzere Paris’e gitmiştir.
V. Murad’ın akli dengesinin bozulduğu günlerde bunun halk içinde de duyulması ve huzursuzluklara sebebiyet vermesi sonucunda darbeci paşalar istemeyerek de olsa Şehzade Abdülhamid’i padişah ilan etmek durumunda kalmışlardı. II. Abdülhamid tahta geçtikten kısa bir süre sonra V. Murad’ın borçlarını ele alır ve rehin verilen kıymetli mücevherlerin geri alınmasına dair dava açılması için harekete geçer ve araştırma başlatır.
Her ne pahasına olursa olsun mücevherlerin Hristaki’den alınması gerekmektedir, zira hem maddî hem de manevî böylesine mühim emtianın darbecileri desteklemiş olan Hristaki’nin elinde bulunması tehlike arz etmektedir. Abdülhamid Kanun-i esâsi kapsamında yapacağı bu teşebbüsü V.Murad’ın borçlarının ödenerek şerefinin kurtarılması ve Abdülaziz hanedanının mağduriyetinin giderilmesi şeklinde bir gayeye bağlar ve Hristaki ile bir dizi görüşme yapılır. Neticesinde mücevherlerin büyük kısmını Abdülhamid geri alır. Ancak bu sefer de padişahlık makamına ait çiftlikât-ı hümayunlar Hristaki’ye bırakılır. Bu belli bir yıl için yapılan satıştır. Bu müddet sonunda bu çiftlikler geri alınacaktır. Sadece bu müddet için bu çiftliklerin gelirleri Hristaki’ye tahsis edilmiştir. Böylece mücevherler kurtarılmış ve V. Murad’ın borçlarının ödenmesi için bir ödeme planı yapılmış olur.
"Hareket Ordusu Efradının Makriköy Üzerine Yürüyüşü"
Sultan II. Abdülhamid 31 Mart Vak’ası’ndan sonra 27 Nisan 1909 tarihinde tahttan indirilmesiyle birlikte Osmanlı haremi ikinci bir mücevher yağmasıyla karşılaşır. Bu sefer talancılar, valide sultan işbirlikçileri ve ihtilalci paşalar değildir. 31 Mart Harekâtı’na katılmış birçoğu gayr-ı müslimlerden oluşan çapulcu takımı ve askeri grupların katılımıyla Yıldız Sarayı’nda büyük bir yağma yaşanır. Bu, tıpkı bir zamanlar Sultan Aziz’e olduğu gibi II. Abdülhamid’den intikam alma gayretidir. Yağmadan arta kalanlar ise İttihad ve Terakki’ce yurtdışında müzayedeye çıkarılır ve orada satılır. Parası Donanma Cemiyeti’ne verilir. Yani bir zamanlar Sultan II. Abdülhamid’in Paris’ten getirtip rehinden kurtardığı Osmanlı hanedan mücevherleri, bu sefer yine Paris’te, müzayede çıkarılacak ve yeni iktidar tarafından satılacaktır.
Ömer Faruk CAN

Tarih ve Medeniyet org/

Hattab


Osmanli icin mucevher

Osmanlı için mücevher neydi?



Hürriyet- Saray mücevherlerini siz de merak ediyorsunuz değil mi? Müzelerde, fotoğraflarda, dizilerde gördünüz ama özelliklerini ne kadar biliyorsunuz? Bunların ve benzeri soruları Gül İrepoğlu’nun kitabında
Mücevherin tarihi beni çok ilgilendirmiştir. Mücevher tarihi sadece insanlığın süs tarihini vermez, mücevherle insan kimliğinin ilişkisine bakmamızı da sağlar. Kıymetli taşlardan, madenlerden yapılan mücevherler sosyal olduğu kadar, siyasi, kültürel, diplomatik tarihe de ışık tutarlar...
Gül İrepoğlu’nun Osmanlı Saray Mücevherleri kitabını okurken, onun bilgileri ışığında mücevher ışıltısının bir imparatorluğu, padişahını, saray erkânını nasıl etkilediğini görüyoruz. Kitabın alt adı ‘Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak’.
Gül İrepoğlu’nun çalışması tek tek mücevherlere dair soruları detaylı cevaplıyor.
İlk ve belki de en önemli soru; mücevherler sarayda ne zaman önem kazandı? İrepoğlu’nun kitabındaki bilgileri ve sunduğu belgeleri özetlemek gerekirse; imparatorluğun yükseliş döneminde mücevher zevkinin, kullanımın ve ustalığın da arttığını fark edeceksiniz.
Kitapta mücevher kavramının armağanlar bazında taşıdığı değerle birlikte, padişahların ve saray insanlarının gündelik kullanımında taşıdığı önemi de kitaptan öğreneceksiniz.
Padişahın Hazinesi bölümü Topkapı Sarayı’nın yerini belirliyor. “Topkapı Sarayı 15. yüzyıldan başlayarak hem padişahların konutu, hem de devletin yönetildiği yer olarak imparatorluğun kalbidir. Dolayısıyla Enderûn Hazinesi veya İç Hazine de denen Hazine-i Hümayun, imparatorluk hazinesi her zaman burada korunmuş ve zaman içinde herhangi bir yağmaya maruz kalmamış olduğu için en büyük İslam hazinesi olarak günümüze erişmiştir.”

SARAY ATÖLYESİ
Osmanlı mücevherleri hangi malzemelerden oluşuyordu? Altın, gümüş, bağa, fildişi, sedef gibi pek çeşitli malzemelerin elmas, inci, yakut, zümrüt, firuze gibi en sevilenlerin yanı sıra lâl, zebercet, safir, yeşim, mercan, akik, necef gibi taşlarla bezenmesiyle yapılan mücevherler genellikle saray atölyelerinde üretilmiştir.
Kuyumculuğa ve kuyumculara verilen önem neydi? “Kuyumculuk, padişahlar tarafından sevilmiş ve desteklenmiş bir sanat dalıdır ve yüzyıllar boyunca en saygın meslekler arasında yer almıştır. Evliya Çelebi, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadelik zamanlarında kuyumculuk eğitimi almış olduklarını söyler. Kanuni kuyumcuları koruyup kollamasıyla dikkat çekmiştir.”
Mücevherlerin edebiyattaki izdüşümünü dönemin ustaları eserlerinde işlemiştir. Evliya Çelebi ne yazmıştı mesela? “Bu esnafların dükkânlarında olan lâ’l, yakut, zeberced, elmas, firuze ışıltısından insanın gözbebekleri kamaşıp insan hayran olur.”
Saraydaki mücevherler, saklamak için değil, aynı zamanda kullanmak içindir. Mücevherlerin gündelik hayattaki yeri de yadsınamaz bir yaygınlıktadır. Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar yalnızca biriktirmek amacıyla değil, bazıları törenlerde, bazıları da gündelik yaşam için tasarlanmıştır. Hepsi saray geleneğinin, padişahın yaşamının doğal parçasıdır.


HANÇER TAŞLARI
Topkapı Sarayı müzeye dönüştüğü günden beri bir mücevher parçası eksikler arasındadır. Ta ki 1963’te müze müdürü Hayrullah Örs, Kutsal Emanetler Dairesi’nin önündeki kuyuyu temizletene kadar. İçinden bir ses o kuyuyu temizlemek gerektiğini söyler ona. Neticede, III. Murad Divânı cildinin kayıp paftası bulunur.
Hançeri biliriz, tanırız ama onu süsleyen mücevherleri yeterince biliyor muyuz? Sorgucu biliyoruz, ama ayrıntısını ne kadar biliyoruz?
Siz de merak ediyorsunuz değil mi? Müzelerde, fotoğraflarda, dizilerde gördünüz ama özelliklerini ne kadar biliyorsunuz? Bu ve benzeri soruların hepsi bu kitapta. Kitabın alt başlığının, ‘Mücevher üzerinden tarihi okumak’ olduğunu anmıştım. Bu aslında kitabın içireğinin de özeti sayılabilir.
İrepoğlu’nun kitabı takı ekseninde Osmanlı tarihini yeniden okumamızı sağlıyor. Ayrıca takı tasarımcıları için de bir esin kaynağı. Sanırım mücevher meraklısı hanımlar için de yararlı bir örnekler toplamı.


Doğan Hızlan’ın seçtikleri
Y. Hakan Erdem
Torosyan’ın Acayip Hikâyesi
Doğan Kitap

Hasan Özkılıç
Zahit
Can Yayınları

Pierre Vidal-Naquet
Homeros’un Dünyası
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları


Arthur Nersesian
Unutulmuş Ada’nın Kararsız Seçmeni
Ayrıntı


Doğan HIZLAN HÜRRİYET 

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Pirlantada uluslararası gecerlilikte sertifikanin onemi

 Pırlanta alırken dikkat edilmesi gereken en önemli husus sertifikasyonu

her pırlanta müşterisinin araştırdığı üzere, pırlantalar gerek renk olarak gerek berraklık olarak ve diğer özellikleri ile çeşitli gruplara ayrılmaktadır. bu gruplar fiyat kalite konusunda çok büyük farklar doğurabilmektedir  .
bu özelliklerin sınıflamasını ufak bir resimle belirteyim 


işte bu sınıflandırmanın net bir biçimde yapılabilmesi ancak laboratuvar ortamında sağlanabilmektedir , renk konusunda sadece laboratuvarlarda kullanılan rehber taşlar eşliğinde uygun ışık altında renk sınıfının belirlenmesi  ve uygun merceklerle berraklığının belirlenmesi mümkün olmaktadır . onun dışında bir pırlantanın özelliklerinin  tam olarak tespiti kesinlikle mümkün değildir. 
şimdi ülkemizdeki sertifikasyon uygulamalarına dönersek, gerek marka olsun gerek olmasın (bu hiçbir önem arzetmemektedir) verilen sertifikalar  işletme adı ile bastırılan kredi kartı, broşür gibi şeyler üzerine  doğru varsayılan taş  özellikleri yazılarak tüketiciye sunulmaktan ibarettir. fakat bu uygulamaların hiçbiri gerçek sertifika özelliği taşımamaktadır sadece setifika vermiş olmak için verilen kağıt parçalarıdır 
 senelerdir müşterilerimden duyduğum bir konu  var, o da şu ki alınan “pırlanta ile verilen belgenin doğru olduğunu farzedelim peki bu taşın bu sertifikaya sahip olduğunu nereden bileceğiz” işte bu söz gerçekten doğru, diyelim bir belge aldık pırlantamızla, verilen  taşa ait olma durumu nedir . cevap koca bir hiç. 
işte tamda burada sertifikanın  geçerliği doğruluğu  konusu ortaya çıkıyor yani ülkemizde verilen sertifikaların hiç bir geçerliliği yok. peki bu durum dünyada  nasıl olur , dünyada izlenen yol taşın kesilmesi laboratuvara gitmesi sınıflandırılması ve elde edilen bilgilerin  özel bir kod numarası ile lazer yardımıyla taşa yazılması şeklindedir işte bu şekilde alacağınız bir taş uluslararası geçerliliğe sahip doğruluğundan büyük oranda emin olabileceğiniz ve gönül rahatlığı ile alabileceğiniz bir pırlanta olur 
örneğin 

işte GİA tarafından sınıflanmış bir sertifika  ve  bu sertifika ile birlikte verilen numaranın  (yandaki GİA REPORT) taşa işlenmesi ile uluslar arası geçerlilik kazanmaktadır . örneğin ,


taşımıza hemen her ülkede geçerli ve  doğru bir sınıflandırma sağlayan bu numarayı nasıl göreceğiz nasıl bakacağız diyebilirsiniz çok doğru ,  şöyleki bu yazı taşın kemer kısmına yazılmaktadır,ve hiç bir şekilde silinmemektedir .  20x veya daha fazla yakınlaştırma  ile  net bir şekilde okunmaktadır.
bu numara aşağıdaki linkten de kontrol edilebilir ve taşın (türkçe adı amerikan taş enstitüsü) olan GİA laboratuvarı tarafından incelendiğini belirtilen özelliklerde olduğunu kanıtlar 

http://www.gia.edu/report-check-landing

bu konu hem tüketicinin hemde satıcının gözden kaçırabileceği çok ince ve çok detaylı bir konu olduğu için, gerek art niyetle olsun gerek fark etmeksizin olsun yanılma aldanma olayları maalesef olmaktadır. biz firma olarak özellikle bu şekilde uluslar arası geçerlilikte sertifikasyon işlemine tabi olmuş taşları özellikle tercih ve tavsiye ediyoruz  ki, ne aldanalım ne de aldatan olalım.
peki bu şekilde olan taşlar sertifikasız gelen taşlara oranla pahalı mı , diğer bir soru da bu oluyor genelde. cevap hayır, genelde piyasada söylenilen özelliklerde taşlar pazarlanmadığı için, gerçek özelliklerine sahip taşlar pahalı gibi gözükmekte ama aslında fiyat farkı taşın  kalitesinden ileri gelmektedir sertifikasız taşlar 1-2 sınıf daha iyi özellikler yazılarak fiyatları aşağı çekilmektedir. 
biz firma olarak türk tüketicisinin aldanmaması için elimizden geleni yapmak için gayret gösteriyoruz, sizde tüketiciler olarak pırlanta alırken taşın üzerindeki bilgileri görmek için talepte bulunun ve kesinlikle uluslararası bir laboratuvarda sınıflandırılmış doğru özellikleri taşıyan bir pırlanta talep edin . 
özellikle ülkemizde markaya güvenmek gibi  bir yanlış var, ve bu durum taşın normal piyasasına göre 2-4 kat daha fazla para vermek anlamını taşıyor yani tüketici taştan değilse bile fiyattan aldanmış oluyor. bu şekilde taşa lazerlenmiş bilgilerle alacağınız bir pırlantaya (özellikle GİA) ,  türkiyede herhangi bir isim altında faaliyet gösteren  x  bir firmadan kesinlikle  çok daha fazla güvenebilirsiniz .
sözün özü, pırlanta taş uluslararası güveninirlikte bir laboratuvar tarafından sınıflandırılıp bu sertifikasyon bilgileri taşa silinmeyecek şekilde yazılmadıkça. taşın yanında verilen bütün belgeler hikayeden ibarettir.

Fahri  Kuyumculuk

14 Temmuz 2013 Pazar

Gumus ve Platin Revacta

Gümüş ve platin revaçta





Özellikleri nedeniyle kullanım alanını genişleten platin, yüksek aşınma, kararma direnci özelliklikleriyle kuyumculukta pırlantalı ürünlerde, korozyona dayanıklılığı ve katalitik özellikleri dolayısıyla otomobillerin egzost sistemlerinde, laboratuvar cihazlarında, dirençli termometrelerde, dişçilikte ve DNA yapısı arasına girme kabiliyetlerinden ötürü de tıpta kullanılıyor.

Dünya platin arzının yaklaşık yüzde 80'i Güney Afrika ve Zimbabwe'den sağlanırken, platin ticari anlamda Kanada Sudbury bölgesi cevher yataklarındaki nikel cevherlerinin işlenmesi sırasında yan ürün olarak elde ediliyor. Bu cevherlerde platinin yalnızca 0,5 ppm (1 ppm = milyonda bir) oranında bulunması, platinin kıymetini ortaya koyuyor.




Platin 
Simgesi..................................:Pt 
Atom Numarası.....................:78 
Atom Ağırlığı.......................:195,66 
Yoğunluğu.............................:21,45 gr/cm3 
Ergime Derecesi...................:1796oC 
Kaynama Derecesi................:3830oC 
Esmer beyaz renkte, parlak çok yoğun ve iletken soy bir metaldir. Platin sert ve 
yüksek ısılara karşı dayanıklıdır

Önümüzdeki dönemde Çin'in platin mücevher tüketicisi olmaya devam edeceğini öngören uzmanlar, Hindistan'da da platine olan talebin arttığına işaret ediyor. Platinin altına kıyasla daha nadir bulunması, ince işçiliğe daha elverişli olması da platin mücevher talebinin artmasını sağlıyor. 

Geçen yıl brüt platin talebi yüzde 2 artarak yaklaşık 8 milyon onsa yükselirken, küresel platin arzı ise 7 milyon 202 bin ons olarak gerçekleşti. 2010 yılında platin, en çok 3 milyon 75 bin ons ile otomotiv sektöründe, 2 milyon 420 bin ons ile mücevheratta, 1 milyon 755 bin ons ile endüstriyel ve 655 bin ons ile yatırım amaçlı talep edildi. 2011 yılında sıralama değişmezken, 2012 yılında da dünyadaki gelişmeler paralelinde otomotiv sektörü ağırlığında taleplerin artması bekleniyor.

Uluslararası piyasalarda geçen yılı 1.399 dolar seviyesinde kapatan platin, bu yıl en yüksek 1.737 dolara kadar çıkarken, en düşük 1.389,50 doları test etti. Platin bugünlerde 1.643 dolardan işlem görürken, platin fiyatı sene başına göre yüzde 17,49 artış gösterdi. Platin bu artışla altını geride bırakırken, gümüşten sonra fiyatı en fazla artan maden oldu.

Altın ve Para Piyasaları Uzmanı Mehmet Ali Yıldırımtürk, platindeki fiyat artışına ilişkin, şu görüşleri paylaştı:

''Platin uzun yıllardan bu yana fiyat olarak altının önünde seyretmiştir. Son dönemlerde altının gerisinde kalmıştır. Dünyadaki spekülatörler zaman zaman ucuz olan platini hareketlendiriyor. Platinin işlem gören miktarı ile altının işlem gören miktarı arasında çok büyük fark var. Platin kuyumculuk sektöründe fazla kullanılmadığı için platindeki fiyat hareketleri kalıcı olmayabilir. Kıymetli madenlerde altın ve gümüşte aşağı yönlü hareket olduğunda platin de bu paralelde seyir izleyecektir.''

-İlk çeyreğin en fazla artan madeni gümüş oldu-

Geçen yılı 27,843 dolardan tamamlayan gümüş ise, sene başından bu yana yüzde 17,81 yükseliş ile uluslararası piyasada fiyatı en fazla artan maden oldu. 2012 yılında en yüksek 37,512 doları gören gümüş, en düşük olarak 27,665 dolara geriledi. Yıllık bazda bakıldığında ise yüzde 12,16 değer yitiren gümüş, bugünlerde 32,80 dolardan işlem görüyor.

Uluslararası piyasalarda değerli madenlerde 2011 Mart-2012 Mart döneminde yıllık bazda fiyatı en çok gerileyen maden ise yüzde 39,30 ile rodyum oldu.


BLOOMBERG HT-27.03.2012

Pırlanta almak kolayda, ya seçmesi





 Ⓒ ZAMAN
Pırlanta her geçen gün halka karışıyor. Hatta altını bile tahtından etmek üzere. Hal böyleyken fiyat aralığı da geniş, seçenekler de. Peki pırlanta alırken dikkat etmeniz gereken noktaları biliyor musunuz?
'Gelinin halasından iki burma bilezik, dayısından bir altın kolye, yengesinden...' diye uzayıp giden takı anonslarını artık düğünlerde duymuyoruz. Bu nahoş âdetten kurtulmak güzel de olsa, sahte takıların tespiti zorlaşıyor. Hemen her düğünde arada kaynayan bir-iki sahte bileziğe rastlamak mümkün. Ama takıda öyle bir alan var ki değil sahtekârlık hata bile kaldırmaz. Pırlantalardan bahsediyoruz tabii ki... Son yıllarda evlilik tekliflerinde tek taş yüzükler, düğünlerde ise pırlanta setler tercih edilir oldu. Öyle ki, altının pabucu dama atılacak neredeyse. Dedik ya binlerce lira vererek aldığınız bu takıda, hata affedilmez. Ancak son zamanlarda özellikle internet sitelerinde dolaşan '100 liraya yüzük, 200 liraya kolye' reklamları sebebiyle damat adaylarının kafası karışık. Özellikle tektaşla evlilik teklifi yapacaksanız gözünüzü dört açın. Unutmayın ki kömür de elmas da karbondan oluşuyor. Piyasada 'pırlanta' adı altında dolaşan değersiz taşlara aldanmamak için mücevher alırken dikkat edilmesi gerekenleri Jival Pırlanta Atölyesi'nden Martin Metin'den dinledik.
İmaj hiçbir şeydir, berraklık her şey...
Bilindiği gibi pırlanta, elmas madeninin kesilmiş hali. Elmas doğada oluşurken kristalleşme sürecinde içine birçok mineral karışır. Bu maddeciklerin sayısı, rengi, yapısı, konumu ve büyüklüğü taşın doğallığını gösterir. Bu anlamda elmasın berraklığı içinde ya da yüzeyde bulunan iz, kusur ve hasarlarla ters orantılı. Tüm dünyada pırlanta seçilirken dikkat edilmesi gereken özellikler 4C (cut-kesim, clearity-berraklık, colour-renk, carat-karat) adıyla anılıyor. Berraklık bu dört kriter içerisinde belirlenmesi en zor olanı. Diğer kriterler standartlara bağlı olarak ölçülebilirken, berraklık için bu geçerli değil. Loupe denilen mercekle taşı 10 kata kadar büyüterek bakmak mümkün. Pırlantayı, çok berraktan aza doğru 5 ana başlık altında toplayabiliriz: Mercek temizi (loupe clean), çok çok hafif izli (VVS), çok hafif izli (VS), hafif izli (SI), izli (Pique).
Doğru kesim, zengin gösterir
Doğru pırlanta kesimi, ışığın maksimum derecede yansımasını sağlıyor. Pırlanta doğru oranlarda kesilmişse, bir yüzeyinden giren ışık diğer yüzeyinden yansıyor. Daha sonra dağılarak, taç denilen üst kısmından yayılıyor. Pırlantanın büyüleyici ışıltısının sırrı da burada. Ülkemizde, pırlantada ağırlıklı olarak yuvarlak kesim tercih sebebi. Kimi zaman prenses (kare), markiz (damla), oval ve kalp şeklindeki kesimler de kullanılıyor.
Pırlantanın değeri şeffaflığında yatıyor
Pırlantanızı seçerken dikkat etmeniz gerekenlerden biri de rengi. Pırlantaların çoğu renksiz gibi görünse de aralarında ton farklılıkları var. Taşın değeri, şeffaflığına bağlı. Şeffaflık azaldıkça sarı tonun hakimiyeti artıyor. Sarı dışında pırlantada, kahverengi, gri ve yeşil tonları da görülebilir. Pırlantanın tonlarını 5 gruba ayırmak mümkün. Renksiz grup en mükemmel beyaz olan D ile başlıyor, E ve F grubuyla devam ediyor. Hafif renksiz taşlar ise G, H, I, J harfleriyle tanımlanıyor. K'den itibaren taşın değerini düşüren sarı tonları başlıyor. Bu tonlar en değersiz pırlantalar olan XYZ grubuna kadar alfabetik sırayla devam ediyor.
Nedir bu karat dedikleri?

Pırlanta seçiminde titizlik gerektiren bir nokta da taşın karatı. Karat (carat) denilen şey pırlantanın ağırlığını ölçmeye yarayan birim. Bir karatın 100 puana bölünmesiyle ortaya çıkan rakamlar, pırlantanın değerinin göstergesi. Örneğin yarım karat 50 puana eşit ve "0.50 ct" ibaresiyle ifade ediliyor. Bu puanlar santim olarak da adlandırılıyor. Karat arttıkça fiyat da artıyor maalesef. Başka deyişle, yok öyle üç kuruşa beş karat! m.tuncel@zaman.com.tr

ZAMAN

13 Temmuz 2013 Cumartesi

En guzel sevgililer gunu hediyesi!..


Sevgililer gününü son anda hatırlamış veya son anda bir 

sevgiliye sahip olmuş olabilirsiniz. Hazırlıksız yakalandığınızı

 düşünerek için üzülmek yerine sevgilize çok özel bir hediye 

hazırlayabilirsiniz. Uzun planlamalkarın aksine son dakikada

 hazırlanan hediyeler bazen çok daha fazla mana taşırlar.

Romantizmi yakalayın

Sevgililer gününde sevgilinize hangi hediyeyi verdiğinizden

 çok o hediyeyi nasıl sunduğunuzunda önemi vardır. Sade 

ama romantik bir akşam yemeği, hele sizin pişirdiğiniz bir
yemekse,  pahalı bir hediyeden çok daha etkili 

olabilir. KişiselleştirinGidip bir mağazadan tonlarca para

verip beğenebileceğini düşündüğünüz bir kazak almak 

yerine, ona ait olan birşeyi yenilemek veya onun sevdiği ve 

ilgilendiği konuları içeren bir hediye hazırlayabilirsiniz.

Parmak izinizi bırakın


Özellikle sevgililer gününde verilen hediyelerin en itici yanı 

alınmak zorunda olunduğu için alındığını hissettirmesidir. 

 Aldığınız veya hazırladığınız hediyenin içtenlikle 

düşünüldüğünü ve heyecanla hazırlandığını hissettirmeye 

özen gösterin. Ve asla sevgilinize vereceğiniz hediyeyi bir 

başkasına ısmarlamayın.


İhtiyaçları gözönünde bulundurun


Romantizmden hoşlanmıyorum diyenlerdenseniz, sevgiliniz

 için yararlı olacağını düşündüğünüz veya uzun zamandır 

yapmayı planladığı ama fırsat bulamadığı şeyler üzerinde 

yoğunlaşabilirsiniz. Örneğin; bir spor merkezine kayıt 

yaptırmak, otomobili ile ilgili yapılması gereken herhangi 

birşey, onun keyif aldığı bir geziyi planlamak gibi.



Zaman ayırın


Sevgililer günü sevgdiği kişiye buynu her zamankinden farklı

 bir şekilde hissettirmek anlamana gelir. Ona sizde görmeye 

hiç alışık olmadığı birşey yaparak bunu ifade edebilirsiniz. 

Normalde eve geldiğiniz gibi televizyon karşısına 

geçiyorsanız bunun yerine sevdiği bir müziği çalarak dans 

etmek gibi mesela. Şaşırtılmak sevgiliye verilen en

 eğlenceli hediyelerdendir. 


Yalın olun


Sadelik her zaman daha samimidir. Sevgilinize uzun 

zamandır söylemeyi planladığınız ama ertelediğiniz birşeyi 

söyleyebilir veya ilişkinizi biraz daha resmileştirecek bir 

adım atabilirsiniz. Tüm sorumlulukları, sıkıntıları, çocukları, 

aileleri bir tarafa bırakıp saatlerce yalnız kalabilmek için

 uygun ortamı hazırlamakta en güzel sevgililer günü 

hediyesidir.

Kaynak : IVillage Türkiye

Dantel Mucevher Olur mu ?

Geçmişin esintilerinde günümüz modernliğini taşıyan tasarımlar stilinize ışık katacak.
AKTÜEL/MODA

Dantel mücevherle buluştu.




Dantel mücevherle buluştu
Bu sezon ünlü markaların podyuma taşıdığı ve ünlü simaların kıyafet ve aksesuarlarında sıkça tercih ettiği danteli, mücevherle buluşturan Bilgün Dereli'nin pırlanta taşlarla bezeli tasarımları kıyafetlerinizin vazgeçilmez tamamlayıcısı olacak. Tasarımlarında daha çok altın ile birlikte pırlanta, elmas, yakut, safir gibi değerli taşlar kullanan Dereli estetik ve güzelliğe farklı bir boyut katıyor.

12 Temmuz 2013 Cuma

SPK Baskani Dr. Vahdettin Ertas'in Istanbul Altın ve Mucevher Zirvesi'nde yaptigi konusma


SPK Başkanı Dr. Vahdettin Ertaş'ın İstanbul Altın ve Mücevher Zirvesi'nde yaptığı konuşma

Sayın Başbakan Yardımcım,

4. Uluslararası İstanbul Altın Zirvesinin Değerli Katılımcıları, Kıymetli Basın Mensupları, sizlerle birlikte olmaktan duyduğum memnuniyeti ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yakın geçmişe kadar dünya parasal sisteminin merkezinde yer alan altın, hem mücevher, hem rezerv, hem de değişim aracı olarak az bulunurluğu, üstün fiziksel ve kimyasal özellikleri nedeniyle kıymetli madenler içinde bugün de önemli bir yere sahiptir.
Doların 1960'lı yıllarda altın ile bağının kopmasına rağmen, altın, uluslararası piyasalarda bir yatırım aracı olarak da işlem görmektedir.
2008 krizinin küresel finans sistemine olan güveni sarsması ile gelişmiş ülkelerde de altına olan talebin yükseldiğini görüyoruz. Ancak, bu talep gelişmekte olan ülkelerin aksine fiziksel olmayıp, çoğunlukla altına yatırım yapan yatırım fonlarına yönelim şeklindedir.
Altın fiyatları pek çok dışsal faktörden etkilenmekte ve dalgalı bir seyir izlemektedir. 1983 yılından günümüze, altın fiyatlarının ons başına ortalama 400 doların üzerinde seyrettiğini görüyoruz. 1998-2001 dönemindeki düşüşle birlikte, ons başına ortalama 200 dolara gerileyen altın fiyatları 2002 yılından başlayarak yükseliş trendine girmiş, 2006-2007 yıllarında 600 dolar, 2010 yılında 1200 dolar seviyelerini görmüştür. 2011 yılında ortalama 1572 dolara, 2012 yılında ise ortalama 1668 dolara kadar yükselmiştir.

Altın fiyatlarının 2000’li yılların başından itibaren büyük yükseliş göstermesinde ABD ve Japonya Merkez Bankalarının izlediği para politikaları sonucu artan küresel likiditenin etkili olduğu tahmin edilmektedir.
2012 yılından itibaren ise altın fiyatları güç kaybetmeye başladı. İçinde bulunduğumuz 2013 yılında da fiyatlarda sürpriz düşüşler yaşandı ve 1300’lü dolarlara geriledi.

Bu düşüşün ardında ise, yaşanan tüm parasal genişlemeye rağmen enflasyonda artış gerçekleşmemesinin ve özellikle ABD ekonomik verilerinde yaşanan iyileşme çerçevesinde Fed’in tahvil alımlarını önümüzdeki dönemlerde yavaşlatacağı beklentisinin rol oynadığı tahmin edilmektedir.

Dünya Altın Konseyi'nin Mayıs 2013 istatistiklerine göre; Dünyada yıllık olarak toplam 2000-3000 ton arasında altın üretiliyor,

  • En büyük altın rezervine sahip ülke 8.100 ton ile ABD, ABD tüm merkez bankası altın rezervlerinin %25’ine sahip
  • Almanya 3.400 bin ton ile ikinci sırada. 2 bin tonun üzerindeki rezervlerle onu IMF, İtalya ve Fransa izliyor.
  • ABD, Almanya, İtalya ve Fransa gibi ülkeler merkez bankası rezervlerinin %70’inden fazlasını altın olarak tutuyor.
  • Çin 1.000 tonluk altın rezervi ile 6. sırada yer alıyor. Ayrıca, altın stokunun toplam merkez bankası rezervleri içindeki payı sadece %1,6.
  • Türkiye ise 409 tonluk altın rezervi ile dünyada altın rezervleri açısından 14. sırada yer alıyor.

Ayrıca, Türkiye’deki yastık altı altın stokunun 3 ila 5 bin ton arasında, bu stokun parasal değerinin de 160-260 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.

İstanbul Altın Borsası'nın kurulduğu 1995 yılından bugüne kadar geçen yaklaşık 19 yılda Türkiye’ye ithal edilen altın miktarı 2.829 tondur. Ülkemiz yılda ortalama 150 ton altın ithal etmekte. Son yıllarda ülkemizde altın üretimi de artmakta; 2011 yılında 23,9 ton geçen yıl da 27,3 ton altın üretimi gerçekleştirdik. Önümüzdeki yıllarda bu rakamın daha da artmasını bekliyoruz.

Son dönemde hükümetimizin yastık altı altının ekonomiye kazandırılması politikası çerçevesinde, Merkez Bankamızın aldığı teşvik edici kararlar meyvesini vermeye başlamış ve ticari bankalarımız İstanbul Altın Rafinerisi ile birlikte hareket ederek vatandaşlarımızın elinde bulunan altınları toplayarak bunları altın hesabında değerlendirmeye başlamışlardır.

Bankalar müşterileri adına sakladıkları altınları Merkez Bankası’ndaki zorunlu karşılık yükümlülüklerinde de kullanabiliyorlar. Merkez Bankamızın altın rezervleri 2011 yılına kadar uzun süre 116 tonda sabit kaldıktan sonra Rezerv Opsiyon Katsayısı uygulamaya başlamasıyla yükseliş eğilimini sürdürmektedir.

Bu çerçevede, 2012 yılında 300 tonu geçen Merkez Bankası altın stoku, 2013 yılının Mayıs ayına gelindiğinde 409 tona ulaştı. Merkez Bankamızın altın rezervleri iki sene içinde 2,5 katına çıktı.
Ülkemiz mücevherat sektöründe de dünya çapında söz sahibi bir ülke. Sektör aynı zamanda ihracatımız için de önemli bir aktör konumundadır.

Ülkemiz altın mücevherat pazar büyüklüğü açısından Hindistan, Çin, ABD ve Rusya ile birlikte dünyanın en büyük beş pazarı arasındadır. Üretimde ise Hindistan ve İtalya ile birlikte ilk üç ülke arasındayız.
İstanbul Mücevher İhracatçıları Birliği istatistiklerine göre mücevherat ihracatımız 2010 yılında 1,2 milyar dolar, 2011'de 1,5 milyar dolar, 2012 yılında da 2,1 milyar dolar. Oldukça önemli bir rakam. Geçen yıl ilk defa 2 milyar dolarlık baraj aşılmıştır.


Mücevherat sektörümüzde 5 bin üretici ve 35 bin perakende satış mağazası var. Buradan yaklaşık 250 bin kişiye istihdam sağlanıyor. Üretimin %30-40’ı doğrudan ihraç edilirken, geri kalanı yerli tüketicilere, turistlere ve bavul ticareti yapanlara satılıyor.

Merkez Bankamız ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumumuzun düzenlemeleri bankaları altın cinsi mevduat toplamaya yönlendirdi. BDDK verilerine göre altın kaynaklı kıymetli maden hesapları 2013 yılının ilk çeyreğinde %9,4 artarak 11,9 milyar dolara ulaştı. Kıymetli maden hesaplarının toplam içindeki payı da %2,6’ya yükseldi.

Değerli Konuklar,

Biz de SPK olarak vatandaşlarımızın yastık altı altın birikimlerinin finansal sisteme kazandırılmasını destekliyoruz. Bildiğiniz gibi, İstanbul Altın Borsası, 30 Aralık 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren yeni Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca 5 Nisan 2013’ten itibaren İMKB ile birleşerek faaliyetlerini “Borsa İstanbul A.Ş.” tüzel kişiliği altında yürütmeye başladı.

Bu düzenlemenin anlamı altının bizim için önemli bir araç olduğudur.

Ayrıca, geçen ay kamuoyunun görüşüne açtığımız Tebliğ taslağı ile sermaye piyasası araçlarının kredili alım, açığa satış ve ödünç alma ve verme işlemlerinde aracı kurumların yatırımcılardan özkaynak olarak sermaye piyasası araçlarının yanı sıra altın da kabul edebileceklerini belirttik.

Bu ay içinde taslağımız mevzuata dönüşecek ve artık altın, sermaye piyasası alım satım işlemlerinde de aktif olarak kullanılabilecek.

Bu düşüncelerle toplantının sektörde çalışan tüm kişi, kurum ve ülkemiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, toplantının düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

T.C Başbakanlık
Sermaye Piyasası Kurulu
 

16 Temmuz 2013 Salı

Gwyneth Paltrow mucevher reklami icin soyundu

GWYNETH PALTROW MÜCEVHER

REKLAMI İÇİN SOYUNDU














                     kelebek galeri- HÜRRİYET                

MÜCEVHERSİZ ÇIKMAM

Ünlü yıldız Gwyneth Paltrow, 38 yaşında ve iki çocuk annesi ama geçip giden yıllara meydan okumayı sürdürüyor. 











Vanity Fair dergisi için üstsüz poz veren Paltrow, en az 10 yaş genç görünen vücuduyla beğeni topladı. 

Louis Vuitton tasarımı mücevherleri ve ağ şeklindeki taytıyla objektif karşısına geçen Paltrow formda kalma sırlarını da paylaştı. kelebek-HÜRRİYET




Paltrow, güzellik sırlarını da açıkladı.

















Paltrow, yoga yapmanın da bedenini sağlıklı ve zinde tuttuğunu söyledi.











































Coldplay grubunun solisti Chris Martin ile evli olan Paltrow'un 7 yaşında Apple adlı bir kızı 5 yaşında Moses adlı bir oğlu var.








Osmanlı saray mucevherlerinin gizemli seruvenleri

Istanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Sayın Doç. Arzu Terzi’nin bir kitabı çıktı. “Saray Mücevher İktidarOsmanlı saray mücevherlerinin gizemli serüvenlerinin anlatıldığı kitap mâzide kalmış enteresan olaylara kapı açıyor.  Bizde bu kitaptan genel bir yazı derledik.  İlgilenenler kitabı alıp(1) tamamını inceleyebilirler.


İnsanlık tarihi boyunca mücevherler daima gücün ve asaletin sembolü olmuşlar, insanlar da bu cevhere sahip olabilmek adına tarih boyunca türlü mücadeleler sergilemişlerdir. İşte bu mücadelelerden birinin Osmanlı sarayında meydana geldiğini müşahede etmekteyiz.
XVII. asırdan itibaren içte meydana gelen ayaklanmalar, kaybedilen savaşlar devletin kazanım hanelerine yazılmamış, bilakis devleti mâlî, siyâsî, idârî bakımdan sıkıntılara sokmuştur. İyi mahsul alınamayan seneler ve artık sanayileşen Avrupa karşısında devlet bunalım geçirmeye başlamıştır. Tanzimat asrında devlet ilk defa dış borçlanmaya gitmiş, akabinde borçlanmalar artmış ve artık ödenemez duruma gelmiştir. Bu kısa panorama devlet hazinesinin durumu hakkında bize umumi bir izahat vermektedir.
İç ve dış borçlar böyle bir durumdayken iktidarda olanların elinde sıcak para yekûnunun olması beklenemez. O takdirde paranın yerini, gücün sembolleri arasında yer alan ve dönemin tahvilleri ve hisse senetlerinden çok daha kıymetli olan mücevherler alacaktır. Mücevher Osmanlı’da geniş bir anlama sahiptir. Mücevher Osmanlı’da saray hanımlarının taktıkları taç, gerdanlık, inci, tepelik, broş, bilezik, kemer tokası gibi takılardan başka; el aynası, yelpâze, mühür kesesi, yazı takımları, yemek takımları, sineklik, çok değerli taşlarla süslenmiş fincan zarflarına kadar uzayan bir silsileyi ifade eder.
Mücevherlerin serüveni Abdülmecid’in vefâtı ve Abdülaziz’in cülusu ile veliahd ilan edilen Murad Efendi’nin aşırı borçlanması ile başlar. Malum olduğu üzere hanedan üyelerine Hazine-i Hassa’dan bir tahsisat bağlanır ve maaşları buradan ödenirdi. Devletin mali durumunun müsbet olmaması neticesinde bu maaşlar zamanında ödenememekteydi.
Bu durum hanedan üyelerini borçlanmaya sevk etmiştir. Murat Efendi başta olmak üzere hanedan üyesi birçok kişi Galata bankerlerinden borç para almışlardır. Bu bankerlerin başında Hristaki Zografos namında Osmanlı tebaası bir Rum vardır. Hristaki Efendi Murat Efendi’nin ve validesi Şevki-Efsâr hanımın hususi sarrafıdır.
Sarraf (Tefeci) Hristaki Zografos
Bu vesileyle Murad’ın borçlarının birçoğu Hristaki’yedir. Hristaki de müstakbel sultana borç vererek geleceğe yatırım yapmıştır. Veliahd Murad’ın borçlarının yekûnu 211.350 liradır. Murad Efendi’nin aylık gelirinin yaklaşık 1.190 Osmanlı lirası olduğu düşünüldüğünde aradaki uçurum hemen fark edilmektedir. Bu maaş, zamanı içinde de azımsanacak bir rakam değildir ve normal şartlarda şehzade Murad’a kâfi gelecek bir maaştır. Yani hazine maaşları zamanında ödemiş olsa dahi Murad Efendi borçlanacaktır.
Sultan Abdülaziz hal’ edilip Topkapı Sarayı’na götürülürken Saray’da tam bir mücevher yağması meydana gelmiştir. 1622’de Osmanlı Sarayı’ndaki İngiliz Büyükelçisi Sir Thomas Roe, Osmanlı tarihinde ilk kez halkın padişahı tahttan indirmesi olayını anlatırken, asilerin yeni sultana kılıç kuşandırmak için saraya girmeden önce “kendi evleri ve namusları olarak gördükleri saltanat makamını yağmalamamak üzere hep birlikte and içtiklerini” söylemektedir. Ancak elçinin naklettiği hassasiyetin bu dönemde maalesef kaybedildiğini görmekteyiz. Ne hazindir ki Sultan Abdülaziz saraydan çıkarılırken önce askerler tarafından saray yağma edilmiş, ancak bu durum darbe paşalarınca hemen örtbas edilmiştir. Ardındansa asıl acı olan Sultan Murad’ın annesi ve Murad’ın tahta çıkışıyla Mabeyn Müşiri olan Damat Nuri Paşa tarafından hanedana ait mücevher ve değerli eşyaların talan edilmesidir.
Osmanlı Arması Kompozisyonlu Broş
Yapılan ihtilal esnasında Abdülaziz’in mal varlığı dışında padişahın annesi, eşleri ve bütün harem halkının mücevherleri ve kıymetli eşyalarına el konulmuştur. Bu kıymetli eşya ve mücevherat Abdülaziz’in hareminin kişisel mallarıdır yani saltanat makamına ait mallar değildir. Abdülaziz’in hal edilmesinden sonra annesi, hanımları ve bir kısım bendegânıyla birlikte Topkapı Sarayı’na götürülürken yanlarına para, mücevher ve değerli eşyalarını almalarına izin verilmemişti. Abdülaziz Topkapı Sarayı’ndan Feriye Sarayı’na götürülürken de harem halkının, gayet alçaltıcı bir şekilde teker teker üst baş aramasıyla kontrolden geçirildiği söylenir.
Nitekim Ortaköy’e nakledildikleri gün annesiyle diğer aile efradının ve cariyelerinin üzerlerinde kalan mücevherlerle altın ve gümüş eşyalar çekilip alınmıştır. Hatta bu sırada Abdülaziz’in üçüncü hanımı rütbesinde bulunan Meşveret Kadınefendi subayların hakaretine uğramış, mücevher sakladığı düşünülerek örtündüğü şal zorla çekilip alınmış ve açık saçık bir halde ortada kalan ve zaten hasta olan kadınefendinin bu hakaretlerden sonra hastalığı artmış, Abdülaziz’in ölümünden hemen sonra vefat etmiştir.
Mir’ât-ı Şunûât’da Mehmed Memduh Efendi Dolmabahçe’de bulunan cariyelerinin saradan çıkarılıp kayıklara bindirilirken mücevher alıp götürmemeleri için bazı zabitlerin pek çirkin ve yüz kızartacak şekilde üzerlerinde mücevher araması yaptıklarını belirtmektedir. S.81
Sultan Abdülaziz haremine ait mücevher yağması daha ziyade yeni Valide Sultan Şevki-Efsâr tarafından gerçekleştirilmiştir. Valide Sultan’dan kurtarılabilen mücevherler ise ihtilalci paşalar tarafından kurulan bir komisyonca kayıt altına alınmış, bunların halkın parasıyla alındığı, dolayısıyla halk için harcanması gerektiğine karar verilmiştir. Ancak kısa bir süre içinde halkın malı olduğu söylenen bu mücevherlerin büyük bir kısmı, çoğu Sultan V. Murad’ın veliahdlik zamanına ait olan kişisel borçları karşılığında Hristaki Efendi’ye rehine verilmiştir.
Sultan Hamid
Baştan beri Genç Osmanlılar’ı ve ihtilalcileri destekleyen Hristaki, aynı zamanda V. Murad’ın ve annesinin özel bankeriydi. Hristaki sürekli olarak Murad Efendi’ye borç veren, vaktinden önce efendi ve annesinin maaşlarını ödeyen, tabii bunlara yüksek faiz işleten bir veliahd finansörüdür. Hristaki’nin padişahın tahta çıkması ve akli dengesini yitirmesi üzerine hemen ihtilalci paşalar, Valide Sultan ve Nuri Paşa ile anlaşarak çoğu Abdülaziz haremine ait mücevherleri rehin almış, kısa bir zaman sonra da bir daha geri gelmemek üzere Paris’e gitmiştir.
V. Murad’ın akli dengesinin bozulduğu günlerde bunun halk içinde de duyulması ve huzursuzluklara sebebiyet vermesi sonucunda darbeci paşalar istemeyerek de olsa Şehzade Abdülhamid’i padişah ilan etmek durumunda kalmışlardı. II. Abdülhamid tahta geçtikten kısa bir süre sonra V. Murad’ın borçlarını ele alır ve rehin verilen kıymetli mücevherlerin geri alınmasına dair dava açılması için harekete geçer ve araştırma başlatır.
Her ne pahasına olursa olsun mücevherlerin Hristaki’den alınması gerekmektedir, zira hem maddî hem de manevî böylesine mühim emtianın darbecileri desteklemiş olan Hristaki’nin elinde bulunması tehlike arz etmektedir. Abdülhamid Kanun-i esâsi kapsamında yapacağı bu teşebbüsü V.Murad’ın borçlarının ödenerek şerefinin kurtarılması ve Abdülaziz hanedanının mağduriyetinin giderilmesi şeklinde bir gayeye bağlar ve Hristaki ile bir dizi görüşme yapılır. Neticesinde mücevherlerin büyük kısmını Abdülhamid geri alır. Ancak bu sefer de padişahlık makamına ait çiftlikât-ı hümayunlar Hristaki’ye bırakılır. Bu belli bir yıl için yapılan satıştır. Bu müddet sonunda bu çiftlikler geri alınacaktır. Sadece bu müddet için bu çiftliklerin gelirleri Hristaki’ye tahsis edilmiştir. Böylece mücevherler kurtarılmış ve V. Murad’ın borçlarının ödenmesi için bir ödeme planı yapılmış olur.
"Hareket Ordusu Efradının Makriköy Üzerine Yürüyüşü"
Sultan II. Abdülhamid 31 Mart Vak’ası’ndan sonra 27 Nisan 1909 tarihinde tahttan indirilmesiyle birlikte Osmanlı haremi ikinci bir mücevher yağmasıyla karşılaşır. Bu sefer talancılar, valide sultan işbirlikçileri ve ihtilalci paşalar değildir. 31 Mart Harekâtı’na katılmış birçoğu gayr-ı müslimlerden oluşan çapulcu takımı ve askeri grupların katılımıyla Yıldız Sarayı’nda büyük bir yağma yaşanır. Bu, tıpkı bir zamanlar Sultan Aziz’e olduğu gibi II. Abdülhamid’den intikam alma gayretidir. Yağmadan arta kalanlar ise İttihad ve Terakki’ce yurtdışında müzayedeye çıkarılır ve orada satılır. Parası Donanma Cemiyeti’ne verilir. Yani bir zamanlar Sultan II. Abdülhamid’in Paris’ten getirtip rehinden kurtardığı Osmanlı hanedan mücevherleri, bu sefer yine Paris’te, müzayede çıkarılacak ve yeni iktidar tarafından satılacaktır.
Ömer Faruk CAN

Tarih ve Medeniyet org/

Hattab


Osmanli icin mucevher

Osmanlı için mücevher neydi?



Hürriyet- Saray mücevherlerini siz de merak ediyorsunuz değil mi? Müzelerde, fotoğraflarda, dizilerde gördünüz ama özelliklerini ne kadar biliyorsunuz? Bunların ve benzeri soruları Gül İrepoğlu’nun kitabında
Mücevherin tarihi beni çok ilgilendirmiştir. Mücevher tarihi sadece insanlığın süs tarihini vermez, mücevherle insan kimliğinin ilişkisine bakmamızı da sağlar. Kıymetli taşlardan, madenlerden yapılan mücevherler sosyal olduğu kadar, siyasi, kültürel, diplomatik tarihe de ışık tutarlar...
Gül İrepoğlu’nun Osmanlı Saray Mücevherleri kitabını okurken, onun bilgileri ışığında mücevher ışıltısının bir imparatorluğu, padişahını, saray erkânını nasıl etkilediğini görüyoruz. Kitabın alt adı ‘Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak’.
Gül İrepoğlu’nun çalışması tek tek mücevherlere dair soruları detaylı cevaplıyor.
İlk ve belki de en önemli soru; mücevherler sarayda ne zaman önem kazandı? İrepoğlu’nun kitabındaki bilgileri ve sunduğu belgeleri özetlemek gerekirse; imparatorluğun yükseliş döneminde mücevher zevkinin, kullanımın ve ustalığın da arttığını fark edeceksiniz.
Kitapta mücevher kavramının armağanlar bazında taşıdığı değerle birlikte, padişahların ve saray insanlarının gündelik kullanımında taşıdığı önemi de kitaptan öğreneceksiniz.
Padişahın Hazinesi bölümü Topkapı Sarayı’nın yerini belirliyor. “Topkapı Sarayı 15. yüzyıldan başlayarak hem padişahların konutu, hem de devletin yönetildiği yer olarak imparatorluğun kalbidir. Dolayısıyla Enderûn Hazinesi veya İç Hazine de denen Hazine-i Hümayun, imparatorluk hazinesi her zaman burada korunmuş ve zaman içinde herhangi bir yağmaya maruz kalmamış olduğu için en büyük İslam hazinesi olarak günümüze erişmiştir.”

SARAY ATÖLYESİ
Osmanlı mücevherleri hangi malzemelerden oluşuyordu? Altın, gümüş, bağa, fildişi, sedef gibi pek çeşitli malzemelerin elmas, inci, yakut, zümrüt, firuze gibi en sevilenlerin yanı sıra lâl, zebercet, safir, yeşim, mercan, akik, necef gibi taşlarla bezenmesiyle yapılan mücevherler genellikle saray atölyelerinde üretilmiştir.
Kuyumculuğa ve kuyumculara verilen önem neydi? “Kuyumculuk, padişahlar tarafından sevilmiş ve desteklenmiş bir sanat dalıdır ve yüzyıllar boyunca en saygın meslekler arasında yer almıştır. Evliya Çelebi, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadelik zamanlarında kuyumculuk eğitimi almış olduklarını söyler. Kanuni kuyumcuları koruyup kollamasıyla dikkat çekmiştir.”
Mücevherlerin edebiyattaki izdüşümünü dönemin ustaları eserlerinde işlemiştir. Evliya Çelebi ne yazmıştı mesela? “Bu esnafların dükkânlarında olan lâ’l, yakut, zeberced, elmas, firuze ışıltısından insanın gözbebekleri kamaşıp insan hayran olur.”
Saraydaki mücevherler, saklamak için değil, aynı zamanda kullanmak içindir. Mücevherlerin gündelik hayattaki yeri de yadsınamaz bir yaygınlıktadır. Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar yalnızca biriktirmek amacıyla değil, bazıları törenlerde, bazıları da gündelik yaşam için tasarlanmıştır. Hepsi saray geleneğinin, padişahın yaşamının doğal parçasıdır.


HANÇER TAŞLARI
Topkapı Sarayı müzeye dönüştüğü günden beri bir mücevher parçası eksikler arasındadır. Ta ki 1963’te müze müdürü Hayrullah Örs, Kutsal Emanetler Dairesi’nin önündeki kuyuyu temizletene kadar. İçinden bir ses o kuyuyu temizlemek gerektiğini söyler ona. Neticede, III. Murad Divânı cildinin kayıp paftası bulunur.
Hançeri biliriz, tanırız ama onu süsleyen mücevherleri yeterince biliyor muyuz? Sorgucu biliyoruz, ama ayrıntısını ne kadar biliyoruz?
Siz de merak ediyorsunuz değil mi? Müzelerde, fotoğraflarda, dizilerde gördünüz ama özelliklerini ne kadar biliyorsunuz? Bu ve benzeri soruların hepsi bu kitapta. Kitabın alt başlığının, ‘Mücevher üzerinden tarihi okumak’ olduğunu anmıştım. Bu aslında kitabın içireğinin de özeti sayılabilir.
İrepoğlu’nun kitabı takı ekseninde Osmanlı tarihini yeniden okumamızı sağlıyor. Ayrıca takı tasarımcıları için de bir esin kaynağı. Sanırım mücevher meraklısı hanımlar için de yararlı bir örnekler toplamı.


Doğan Hızlan’ın seçtikleri
Y. Hakan Erdem
Torosyan’ın Acayip Hikâyesi
Doğan Kitap

Hasan Özkılıç
Zahit
Can Yayınları

Pierre Vidal-Naquet
Homeros’un Dünyası
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları


Arthur Nersesian
Unutulmuş Ada’nın Kararsız Seçmeni
Ayrıntı


Doğan HIZLAN HÜRRİYET 

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Pirlantada uluslararası gecerlilikte sertifikanin onemi

 Pırlanta alırken dikkat edilmesi gereken en önemli husus sertifikasyonu

her pırlanta müşterisinin araştırdığı üzere, pırlantalar gerek renk olarak gerek berraklık olarak ve diğer özellikleri ile çeşitli gruplara ayrılmaktadır. bu gruplar fiyat kalite konusunda çok büyük farklar doğurabilmektedir  .
bu özelliklerin sınıflamasını ufak bir resimle belirteyim 


işte bu sınıflandırmanın net bir biçimde yapılabilmesi ancak laboratuvar ortamında sağlanabilmektedir , renk konusunda sadece laboratuvarlarda kullanılan rehber taşlar eşliğinde uygun ışık altında renk sınıfının belirlenmesi  ve uygun merceklerle berraklığının belirlenmesi mümkün olmaktadır . onun dışında bir pırlantanın özelliklerinin  tam olarak tespiti kesinlikle mümkün değildir. 
şimdi ülkemizdeki sertifikasyon uygulamalarına dönersek, gerek marka olsun gerek olmasın (bu hiçbir önem arzetmemektedir) verilen sertifikalar  işletme adı ile bastırılan kredi kartı, broşür gibi şeyler üzerine  doğru varsayılan taş  özellikleri yazılarak tüketiciye sunulmaktan ibarettir. fakat bu uygulamaların hiçbiri gerçek sertifika özelliği taşımamaktadır sadece setifika vermiş olmak için verilen kağıt parçalarıdır 
 senelerdir müşterilerimden duyduğum bir konu  var, o da şu ki alınan “pırlanta ile verilen belgenin doğru olduğunu farzedelim peki bu taşın bu sertifikaya sahip olduğunu nereden bileceğiz” işte bu söz gerçekten doğru, diyelim bir belge aldık pırlantamızla, verilen  taşa ait olma durumu nedir . cevap koca bir hiç. 
işte tamda burada sertifikanın  geçerliği doğruluğu  konusu ortaya çıkıyor yani ülkemizde verilen sertifikaların hiç bir geçerliliği yok. peki bu durum dünyada  nasıl olur , dünyada izlenen yol taşın kesilmesi laboratuvara gitmesi sınıflandırılması ve elde edilen bilgilerin  özel bir kod numarası ile lazer yardımıyla taşa yazılması şeklindedir işte bu şekilde alacağınız bir taş uluslararası geçerliliğe sahip doğruluğundan büyük oranda emin olabileceğiniz ve gönül rahatlığı ile alabileceğiniz bir pırlanta olur 
örneğin 

işte GİA tarafından sınıflanmış bir sertifika  ve  bu sertifika ile birlikte verilen numaranın  (yandaki GİA REPORT) taşa işlenmesi ile uluslar arası geçerlilik kazanmaktadır . örneğin ,


taşımıza hemen her ülkede geçerli ve  doğru bir sınıflandırma sağlayan bu numarayı nasıl göreceğiz nasıl bakacağız diyebilirsiniz çok doğru ,  şöyleki bu yazı taşın kemer kısmına yazılmaktadır,ve hiç bir şekilde silinmemektedir .  20x veya daha fazla yakınlaştırma  ile  net bir şekilde okunmaktadır.
bu numara aşağıdaki linkten de kontrol edilebilir ve taşın (türkçe adı amerikan taş enstitüsü) olan GİA laboratuvarı tarafından incelendiğini belirtilen özelliklerde olduğunu kanıtlar 

http://www.gia.edu/report-check-landing

bu konu hem tüketicinin hemde satıcının gözden kaçırabileceği çok ince ve çok detaylı bir konu olduğu için, gerek art niyetle olsun gerek fark etmeksizin olsun yanılma aldanma olayları maalesef olmaktadır. biz firma olarak özellikle bu şekilde uluslar arası geçerlilikte sertifikasyon işlemine tabi olmuş taşları özellikle tercih ve tavsiye ediyoruz  ki, ne aldanalım ne de aldatan olalım.
peki bu şekilde olan taşlar sertifikasız gelen taşlara oranla pahalı mı , diğer bir soru da bu oluyor genelde. cevap hayır, genelde piyasada söylenilen özelliklerde taşlar pazarlanmadığı için, gerçek özelliklerine sahip taşlar pahalı gibi gözükmekte ama aslında fiyat farkı taşın  kalitesinden ileri gelmektedir sertifikasız taşlar 1-2 sınıf daha iyi özellikler yazılarak fiyatları aşağı çekilmektedir. 
biz firma olarak türk tüketicisinin aldanmaması için elimizden geleni yapmak için gayret gösteriyoruz, sizde tüketiciler olarak pırlanta alırken taşın üzerindeki bilgileri görmek için talepte bulunun ve kesinlikle uluslararası bir laboratuvarda sınıflandırılmış doğru özellikleri taşıyan bir pırlanta talep edin . 
özellikle ülkemizde markaya güvenmek gibi  bir yanlış var, ve bu durum taşın normal piyasasına göre 2-4 kat daha fazla para vermek anlamını taşıyor yani tüketici taştan değilse bile fiyattan aldanmış oluyor. bu şekilde taşa lazerlenmiş bilgilerle alacağınız bir pırlantaya (özellikle GİA) ,  türkiyede herhangi bir isim altında faaliyet gösteren  x  bir firmadan kesinlikle  çok daha fazla güvenebilirsiniz .
sözün özü, pırlanta taş uluslararası güveninirlikte bir laboratuvar tarafından sınıflandırılıp bu sertifikasyon bilgileri taşa silinmeyecek şekilde yazılmadıkça. taşın yanında verilen bütün belgeler hikayeden ibarettir.

Fahri  Kuyumculuk

14 Temmuz 2013 Pazar

Gumus ve Platin Revacta

Gümüş ve platin revaçta





Özellikleri nedeniyle kullanım alanını genişleten platin, yüksek aşınma, kararma direnci özelliklikleriyle kuyumculukta pırlantalı ürünlerde, korozyona dayanıklılığı ve katalitik özellikleri dolayısıyla otomobillerin egzost sistemlerinde, laboratuvar cihazlarında, dirençli termometrelerde, dişçilikte ve DNA yapısı arasına girme kabiliyetlerinden ötürü de tıpta kullanılıyor.

Dünya platin arzının yaklaşık yüzde 80'i Güney Afrika ve Zimbabwe'den sağlanırken, platin ticari anlamda Kanada Sudbury bölgesi cevher yataklarındaki nikel cevherlerinin işlenmesi sırasında yan ürün olarak elde ediliyor. Bu cevherlerde platinin yalnızca 0,5 ppm (1 ppm = milyonda bir) oranında bulunması, platinin kıymetini ortaya koyuyor.




Platin 
Simgesi..................................:Pt 
Atom Numarası.....................:78 
Atom Ağırlığı.......................:195,66 
Yoğunluğu.............................:21,45 gr/cm3 
Ergime Derecesi...................:1796oC 
Kaynama Derecesi................:3830oC 
Esmer beyaz renkte, parlak çok yoğun ve iletken soy bir metaldir. Platin sert ve 
yüksek ısılara karşı dayanıklıdır

Önümüzdeki dönemde Çin'in platin mücevher tüketicisi olmaya devam edeceğini öngören uzmanlar, Hindistan'da da platine olan talebin arttığına işaret ediyor. Platinin altına kıyasla daha nadir bulunması, ince işçiliğe daha elverişli olması da platin mücevher talebinin artmasını sağlıyor. 

Geçen yıl brüt platin talebi yüzde 2 artarak yaklaşık 8 milyon onsa yükselirken, küresel platin arzı ise 7 milyon 202 bin ons olarak gerçekleşti. 2010 yılında platin, en çok 3 milyon 75 bin ons ile otomotiv sektöründe, 2 milyon 420 bin ons ile mücevheratta, 1 milyon 755 bin ons ile endüstriyel ve 655 bin ons ile yatırım amaçlı talep edildi. 2011 yılında sıralama değişmezken, 2012 yılında da dünyadaki gelişmeler paralelinde otomotiv sektörü ağırlığında taleplerin artması bekleniyor.

Uluslararası piyasalarda geçen yılı 1.399 dolar seviyesinde kapatan platin, bu yıl en yüksek 1.737 dolara kadar çıkarken, en düşük 1.389,50 doları test etti. Platin bugünlerde 1.643 dolardan işlem görürken, platin fiyatı sene başına göre yüzde 17,49 artış gösterdi. Platin bu artışla altını geride bırakırken, gümüşten sonra fiyatı en fazla artan maden oldu.

Altın ve Para Piyasaları Uzmanı Mehmet Ali Yıldırımtürk, platindeki fiyat artışına ilişkin, şu görüşleri paylaştı:

''Platin uzun yıllardan bu yana fiyat olarak altının önünde seyretmiştir. Son dönemlerde altının gerisinde kalmıştır. Dünyadaki spekülatörler zaman zaman ucuz olan platini hareketlendiriyor. Platinin işlem gören miktarı ile altının işlem gören miktarı arasında çok büyük fark var. Platin kuyumculuk sektöründe fazla kullanılmadığı için platindeki fiyat hareketleri kalıcı olmayabilir. Kıymetli madenlerde altın ve gümüşte aşağı yönlü hareket olduğunda platin de bu paralelde seyir izleyecektir.''

-İlk çeyreğin en fazla artan madeni gümüş oldu-

Geçen yılı 27,843 dolardan tamamlayan gümüş ise, sene başından bu yana yüzde 17,81 yükseliş ile uluslararası piyasada fiyatı en fazla artan maden oldu. 2012 yılında en yüksek 37,512 doları gören gümüş, en düşük olarak 27,665 dolara geriledi. Yıllık bazda bakıldığında ise yüzde 12,16 değer yitiren gümüş, bugünlerde 32,80 dolardan işlem görüyor.

Uluslararası piyasalarda değerli madenlerde 2011 Mart-2012 Mart döneminde yıllık bazda fiyatı en çok gerileyen maden ise yüzde 39,30 ile rodyum oldu.


BLOOMBERG HT-27.03.2012

Pırlanta almak kolayda, ya seçmesi





 Ⓒ ZAMAN
Pırlanta her geçen gün halka karışıyor. Hatta altını bile tahtından etmek üzere. Hal böyleyken fiyat aralığı da geniş, seçenekler de. Peki pırlanta alırken dikkat etmeniz gereken noktaları biliyor musunuz?
'Gelinin halasından iki burma bilezik, dayısından bir altın kolye, yengesinden...' diye uzayıp giden takı anonslarını artık düğünlerde duymuyoruz. Bu nahoş âdetten kurtulmak güzel de olsa, sahte takıların tespiti zorlaşıyor. Hemen her düğünde arada kaynayan bir-iki sahte bileziğe rastlamak mümkün. Ama takıda öyle bir alan var ki değil sahtekârlık hata bile kaldırmaz. Pırlantalardan bahsediyoruz tabii ki... Son yıllarda evlilik tekliflerinde tek taş yüzükler, düğünlerde ise pırlanta setler tercih edilir oldu. Öyle ki, altının pabucu dama atılacak neredeyse. Dedik ya binlerce lira vererek aldığınız bu takıda, hata affedilmez. Ancak son zamanlarda özellikle internet sitelerinde dolaşan '100 liraya yüzük, 200 liraya kolye' reklamları sebebiyle damat adaylarının kafası karışık. Özellikle tektaşla evlilik teklifi yapacaksanız gözünüzü dört açın. Unutmayın ki kömür de elmas da karbondan oluşuyor. Piyasada 'pırlanta' adı altında dolaşan değersiz taşlara aldanmamak için mücevher alırken dikkat edilmesi gerekenleri Jival Pırlanta Atölyesi'nden Martin Metin'den dinledik.
İmaj hiçbir şeydir, berraklık her şey...
Bilindiği gibi pırlanta, elmas madeninin kesilmiş hali. Elmas doğada oluşurken kristalleşme sürecinde içine birçok mineral karışır. Bu maddeciklerin sayısı, rengi, yapısı, konumu ve büyüklüğü taşın doğallığını gösterir. Bu anlamda elmasın berraklığı içinde ya da yüzeyde bulunan iz, kusur ve hasarlarla ters orantılı. Tüm dünyada pırlanta seçilirken dikkat edilmesi gereken özellikler 4C (cut-kesim, clearity-berraklık, colour-renk, carat-karat) adıyla anılıyor. Berraklık bu dört kriter içerisinde belirlenmesi en zor olanı. Diğer kriterler standartlara bağlı olarak ölçülebilirken, berraklık için bu geçerli değil. Loupe denilen mercekle taşı 10 kata kadar büyüterek bakmak mümkün. Pırlantayı, çok berraktan aza doğru 5 ana başlık altında toplayabiliriz: Mercek temizi (loupe clean), çok çok hafif izli (VVS), çok hafif izli (VS), hafif izli (SI), izli (Pique).
Doğru kesim, zengin gösterir
Doğru pırlanta kesimi, ışığın maksimum derecede yansımasını sağlıyor. Pırlanta doğru oranlarda kesilmişse, bir yüzeyinden giren ışık diğer yüzeyinden yansıyor. Daha sonra dağılarak, taç denilen üst kısmından yayılıyor. Pırlantanın büyüleyici ışıltısının sırrı da burada. Ülkemizde, pırlantada ağırlıklı olarak yuvarlak kesim tercih sebebi. Kimi zaman prenses (kare), markiz (damla), oval ve kalp şeklindeki kesimler de kullanılıyor.
Pırlantanın değeri şeffaflığında yatıyor
Pırlantanızı seçerken dikkat etmeniz gerekenlerden biri de rengi. Pırlantaların çoğu renksiz gibi görünse de aralarında ton farklılıkları var. Taşın değeri, şeffaflığına bağlı. Şeffaflık azaldıkça sarı tonun hakimiyeti artıyor. Sarı dışında pırlantada, kahverengi, gri ve yeşil tonları da görülebilir. Pırlantanın tonlarını 5 gruba ayırmak mümkün. Renksiz grup en mükemmel beyaz olan D ile başlıyor, E ve F grubuyla devam ediyor. Hafif renksiz taşlar ise G, H, I, J harfleriyle tanımlanıyor. K'den itibaren taşın değerini düşüren sarı tonları başlıyor. Bu tonlar en değersiz pırlantalar olan XYZ grubuna kadar alfabetik sırayla devam ediyor.
Nedir bu karat dedikleri?

Pırlanta seçiminde titizlik gerektiren bir nokta da taşın karatı. Karat (carat) denilen şey pırlantanın ağırlığını ölçmeye yarayan birim. Bir karatın 100 puana bölünmesiyle ortaya çıkan rakamlar, pırlantanın değerinin göstergesi. Örneğin yarım karat 50 puana eşit ve "0.50 ct" ibaresiyle ifade ediliyor. Bu puanlar santim olarak da adlandırılıyor. Karat arttıkça fiyat da artıyor maalesef. Başka deyişle, yok öyle üç kuruşa beş karat! m.tuncel@zaman.com.tr

ZAMAN

13 Temmuz 2013 Cumartesi

En guzel sevgililer gunu hediyesi!..


Sevgililer gününü son anda hatırlamış veya son anda bir 

sevgiliye sahip olmuş olabilirsiniz. Hazırlıksız yakalandığınızı

 düşünerek için üzülmek yerine sevgilize çok özel bir hediye 

hazırlayabilirsiniz. Uzun planlamalkarın aksine son dakikada

 hazırlanan hediyeler bazen çok daha fazla mana taşırlar.

Romantizmi yakalayın

Sevgililer gününde sevgilinize hangi hediyeyi verdiğinizden

 çok o hediyeyi nasıl sunduğunuzunda önemi vardır. Sade 

ama romantik bir akşam yemeği, hele sizin pişirdiğiniz bir
yemekse,  pahalı bir hediyeden çok daha etkili 

olabilir. KişiselleştirinGidip bir mağazadan tonlarca para

verip beğenebileceğini düşündüğünüz bir kazak almak 

yerine, ona ait olan birşeyi yenilemek veya onun sevdiği ve 

ilgilendiği konuları içeren bir hediye hazırlayabilirsiniz.

Parmak izinizi bırakın


Özellikle sevgililer gününde verilen hediyelerin en itici yanı 

alınmak zorunda olunduğu için alındığını hissettirmesidir. 

 Aldığınız veya hazırladığınız hediyenin içtenlikle 

düşünüldüğünü ve heyecanla hazırlandığını hissettirmeye 

özen gösterin. Ve asla sevgilinize vereceğiniz hediyeyi bir 

başkasına ısmarlamayın.


İhtiyaçları gözönünde bulundurun


Romantizmden hoşlanmıyorum diyenlerdenseniz, sevgiliniz

 için yararlı olacağını düşündüğünüz veya uzun zamandır 

yapmayı planladığı ama fırsat bulamadığı şeyler üzerinde 

yoğunlaşabilirsiniz. Örneğin; bir spor merkezine kayıt 

yaptırmak, otomobili ile ilgili yapılması gereken herhangi 

birşey, onun keyif aldığı bir geziyi planlamak gibi.



Zaman ayırın


Sevgililer günü sevgdiği kişiye buynu her zamankinden farklı

 bir şekilde hissettirmek anlamana gelir. Ona sizde görmeye 

hiç alışık olmadığı birşey yaparak bunu ifade edebilirsiniz. 

Normalde eve geldiğiniz gibi televizyon karşısına 

geçiyorsanız bunun yerine sevdiği bir müziği çalarak dans 

etmek gibi mesela. Şaşırtılmak sevgiliye verilen en

 eğlenceli hediyelerdendir. 


Yalın olun


Sadelik her zaman daha samimidir. Sevgilinize uzun 

zamandır söylemeyi planladığınız ama ertelediğiniz birşeyi 

söyleyebilir veya ilişkinizi biraz daha resmileştirecek bir 

adım atabilirsiniz. Tüm sorumlulukları, sıkıntıları, çocukları, 

aileleri bir tarafa bırakıp saatlerce yalnız kalabilmek için

 uygun ortamı hazırlamakta en güzel sevgililer günü 

hediyesidir.

Kaynak : IVillage Türkiye

Dantel Mucevher Olur mu ?

Geçmişin esintilerinde günümüz modernliğini taşıyan tasarımlar stilinize ışık katacak.
AKTÜEL/MODA

Dantel mücevherle buluştu.




Dantel mücevherle buluştu
Bu sezon ünlü markaların podyuma taşıdığı ve ünlü simaların kıyafet ve aksesuarlarında sıkça tercih ettiği danteli, mücevherle buluşturan Bilgün Dereli'nin pırlanta taşlarla bezeli tasarımları kıyafetlerinizin vazgeçilmez tamamlayıcısı olacak. Tasarımlarında daha çok altın ile birlikte pırlanta, elmas, yakut, safir gibi değerli taşlar kullanan Dereli estetik ve güzelliğe farklı bir boyut katıyor.

12 Temmuz 2013 Cuma

SPK Baskani Dr. Vahdettin Ertas'in Istanbul Altın ve Mucevher Zirvesi'nde yaptigi konusma


SPK Başkanı Dr. Vahdettin Ertaş'ın İstanbul Altın ve Mücevher Zirvesi'nde yaptığı konuşma

Sayın Başbakan Yardımcım,

4. Uluslararası İstanbul Altın Zirvesinin Değerli Katılımcıları, Kıymetli Basın Mensupları, sizlerle birlikte olmaktan duyduğum memnuniyeti ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yakın geçmişe kadar dünya parasal sisteminin merkezinde yer alan altın, hem mücevher, hem rezerv, hem de değişim aracı olarak az bulunurluğu, üstün fiziksel ve kimyasal özellikleri nedeniyle kıymetli madenler içinde bugün de önemli bir yere sahiptir.
Doların 1960'lı yıllarda altın ile bağının kopmasına rağmen, altın, uluslararası piyasalarda bir yatırım aracı olarak da işlem görmektedir.
2008 krizinin küresel finans sistemine olan güveni sarsması ile gelişmiş ülkelerde de altına olan talebin yükseldiğini görüyoruz. Ancak, bu talep gelişmekte olan ülkelerin aksine fiziksel olmayıp, çoğunlukla altına yatırım yapan yatırım fonlarına yönelim şeklindedir.
Altın fiyatları pek çok dışsal faktörden etkilenmekte ve dalgalı bir seyir izlemektedir. 1983 yılından günümüze, altın fiyatlarının ons başına ortalama 400 doların üzerinde seyrettiğini görüyoruz. 1998-2001 dönemindeki düşüşle birlikte, ons başına ortalama 200 dolara gerileyen altın fiyatları 2002 yılından başlayarak yükseliş trendine girmiş, 2006-2007 yıllarında 600 dolar, 2010 yılında 1200 dolar seviyelerini görmüştür. 2011 yılında ortalama 1572 dolara, 2012 yılında ise ortalama 1668 dolara kadar yükselmiştir.

Altın fiyatlarının 2000’li yılların başından itibaren büyük yükseliş göstermesinde ABD ve Japonya Merkez Bankalarının izlediği para politikaları sonucu artan küresel likiditenin etkili olduğu tahmin edilmektedir.
2012 yılından itibaren ise altın fiyatları güç kaybetmeye başladı. İçinde bulunduğumuz 2013 yılında da fiyatlarda sürpriz düşüşler yaşandı ve 1300’lü dolarlara geriledi.

Bu düşüşün ardında ise, yaşanan tüm parasal genişlemeye rağmen enflasyonda artış gerçekleşmemesinin ve özellikle ABD ekonomik verilerinde yaşanan iyileşme çerçevesinde Fed’in tahvil alımlarını önümüzdeki dönemlerde yavaşlatacağı beklentisinin rol oynadığı tahmin edilmektedir.

Dünya Altın Konseyi'nin Mayıs 2013 istatistiklerine göre; Dünyada yıllık olarak toplam 2000-3000 ton arasında altın üretiliyor,

  • En büyük altın rezervine sahip ülke 8.100 ton ile ABD, ABD tüm merkez bankası altın rezervlerinin %25’ine sahip
  • Almanya 3.400 bin ton ile ikinci sırada. 2 bin tonun üzerindeki rezervlerle onu IMF, İtalya ve Fransa izliyor.
  • ABD, Almanya, İtalya ve Fransa gibi ülkeler merkez bankası rezervlerinin %70’inden fazlasını altın olarak tutuyor.
  • Çin 1.000 tonluk altın rezervi ile 6. sırada yer alıyor. Ayrıca, altın stokunun toplam merkez bankası rezervleri içindeki payı sadece %1,6.
  • Türkiye ise 409 tonluk altın rezervi ile dünyada altın rezervleri açısından 14. sırada yer alıyor.

Ayrıca, Türkiye’deki yastık altı altın stokunun 3 ila 5 bin ton arasında, bu stokun parasal değerinin de 160-260 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.

İstanbul Altın Borsası'nın kurulduğu 1995 yılından bugüne kadar geçen yaklaşık 19 yılda Türkiye’ye ithal edilen altın miktarı 2.829 tondur. Ülkemiz yılda ortalama 150 ton altın ithal etmekte. Son yıllarda ülkemizde altın üretimi de artmakta; 2011 yılında 23,9 ton geçen yıl da 27,3 ton altın üretimi gerçekleştirdik. Önümüzdeki yıllarda bu rakamın daha da artmasını bekliyoruz.

Son dönemde hükümetimizin yastık altı altının ekonomiye kazandırılması politikası çerçevesinde, Merkez Bankamızın aldığı teşvik edici kararlar meyvesini vermeye başlamış ve ticari bankalarımız İstanbul Altın Rafinerisi ile birlikte hareket ederek vatandaşlarımızın elinde bulunan altınları toplayarak bunları altın hesabında değerlendirmeye başlamışlardır.

Bankalar müşterileri adına sakladıkları altınları Merkez Bankası’ndaki zorunlu karşılık yükümlülüklerinde de kullanabiliyorlar. Merkez Bankamızın altın rezervleri 2011 yılına kadar uzun süre 116 tonda sabit kaldıktan sonra Rezerv Opsiyon Katsayısı uygulamaya başlamasıyla yükseliş eğilimini sürdürmektedir.

Bu çerçevede, 2012 yılında 300 tonu geçen Merkez Bankası altın stoku, 2013 yılının Mayıs ayına gelindiğinde 409 tona ulaştı. Merkez Bankamızın altın rezervleri iki sene içinde 2,5 katına çıktı.
Ülkemiz mücevherat sektöründe de dünya çapında söz sahibi bir ülke. Sektör aynı zamanda ihracatımız için de önemli bir aktör konumundadır.

Ülkemiz altın mücevherat pazar büyüklüğü açısından Hindistan, Çin, ABD ve Rusya ile birlikte dünyanın en büyük beş pazarı arasındadır. Üretimde ise Hindistan ve İtalya ile birlikte ilk üç ülke arasındayız.
İstanbul Mücevher İhracatçıları Birliği istatistiklerine göre mücevherat ihracatımız 2010 yılında 1,2 milyar dolar, 2011'de 1,5 milyar dolar, 2012 yılında da 2,1 milyar dolar. Oldukça önemli bir rakam. Geçen yıl ilk defa 2 milyar dolarlık baraj aşılmıştır.


Mücevherat sektörümüzde 5 bin üretici ve 35 bin perakende satış mağazası var. Buradan yaklaşık 250 bin kişiye istihdam sağlanıyor. Üretimin %30-40’ı doğrudan ihraç edilirken, geri kalanı yerli tüketicilere, turistlere ve bavul ticareti yapanlara satılıyor.

Merkez Bankamız ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumumuzun düzenlemeleri bankaları altın cinsi mevduat toplamaya yönlendirdi. BDDK verilerine göre altın kaynaklı kıymetli maden hesapları 2013 yılının ilk çeyreğinde %9,4 artarak 11,9 milyar dolara ulaştı. Kıymetli maden hesaplarının toplam içindeki payı da %2,6’ya yükseldi.

Değerli Konuklar,

Biz de SPK olarak vatandaşlarımızın yastık altı altın birikimlerinin finansal sisteme kazandırılmasını destekliyoruz. Bildiğiniz gibi, İstanbul Altın Borsası, 30 Aralık 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren yeni Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca 5 Nisan 2013’ten itibaren İMKB ile birleşerek faaliyetlerini “Borsa İstanbul A.Ş.” tüzel kişiliği altında yürütmeye başladı.

Bu düzenlemenin anlamı altının bizim için önemli bir araç olduğudur.

Ayrıca, geçen ay kamuoyunun görüşüne açtığımız Tebliğ taslağı ile sermaye piyasası araçlarının kredili alım, açığa satış ve ödünç alma ve verme işlemlerinde aracı kurumların yatırımcılardan özkaynak olarak sermaye piyasası araçlarının yanı sıra altın da kabul edebileceklerini belirttik.

Bu ay içinde taslağımız mevzuata dönüşecek ve artık altın, sermaye piyasası alım satım işlemlerinde de aktif olarak kullanılabilecek.

Bu düşüncelerle toplantının sektörde çalışan tüm kişi, kurum ve ülkemiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, toplantının düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

T.C Başbakanlık
Sermaye Piyasası Kurulu
 

News

Latest News
Pırlanta Sarrafı Mücevherat Grubu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Top Ad 728x90

Video

Visitors

Bu Blogda Ara

Vertical2

Pırlanta Hakkında Herşey

script type="text/javascript"> //form tags to omit in NS6+: var omitformtags=["input", "textarea", "select"] omitformtags=omitformtags.join("|") function disableselect(e){ if (omitformtags.indexOf(e.target.tagName.toLowerCase())==-1) return false } function reEnable(){ return true } if (typeof document.onselectstart!="undefined") document.onselectstart=new Function ("return false") else{ document.onmousedown=disableselect document.onmouseup=reEnable }

Slider

Recent Post

Games

Popüler Yayınlar

Tweetler