Bu Blogda Ara

7 Haziran 2013 Cuma

Chopard, dunyaca unlu aktrisler tarafindan tasinan, kirmizi hali icin hazırlanmis ozel mücevherler

MucevherTasarımı-Fransa’nın Cannes kentinde 11 gün süren film festivali 22 Mayıs’ta kapanış töreniyle sona erdi.
Yönetmen Nuri Bilge Ceylan, 64.Cannes Film Festivali’nde, “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmiyle “Jüri Büyük Ödül”ünü aldı.
Festivalin 1998 yılından beri resmi partneri olan Chopard, dünyaca ünlü aktrisler tarafından taşınan, kırmızı halı için hazırlanmış özel mücevherleriyle göz kamaştırdı. Tıpkı Oscar törenlerinde olduğu gibi Cannes’da da zümrüt favori değerli taştı.

CAM VE METAL OBJE ETUDU


CAM VE METAL OBJE ETÜDÜ 

Eni boyu yüksekliği olan uzay boşluğunda bir yer işgal eden ve hacmi bulunan her
nesneye obje denir. Görsel sanatlar alanında ise obje; seçilen nesnenin ortaya çıkan
görüntüsüne verilen isimdir.
Etüt bir sanat çalışmasında ön çizgi araştırması veya modelin çizgiler yöntemi ile uzun
bir araştırma yapmasıdır.
Etüt yapılırken modelin eni, boyu, uzunluğu, genişliği, koyu-açık orta değerleri
dikkatli bir şekilde resim çalışmasında ele alınır. Değişik kalınlıkta kalemler ve renkler
etütlerde kullanılabilir.

 Kullanılacak Araç Gereçler 

Renkli Kalem Boyalar : Çubuk ağaç türü bir malzeme ile kaplanarak kullanılan
tutkal ve vernikle karıştırılıp renkli boyadan elde edilen boya çubuğudur. Renkleri saydam
olduğu için üst üste sürüldüğünde karışabilir yani üçüncü bir renk elde edilebilir.Normal
sertlikte ve yumuşak olanlar vardır. Piyasada otuzluk, yetmişlik, seksenlik kutularda
satılanlar ve tek tek satılanları da bulunur.Çoğa markalar suya dayanıklı ve suda eriyen
kalem boyalardır.

Flamaster ( Marker ) Kalemler : İçinde mürekkep haznesi görevi yapan bir tampon
bulunan bir tür keçe uçlu kalemdir. Geniş uçlu markerler geniş alanları çabuk ve kolayca
boyamaya elverişlidir.Kalın ve kesik uçlu bir markerle üç farklı çizimin nasıl yapıldığını
görüyorsunuz.(resim:1) Markerin ucunun kenarıyla ince çizgiler, ince yanıyla orta kalınlıkta
çizgiler, ucu aşağı bastırarak tüm yüzünü kağıda sürterek kalın çizgiler elde edilir.

Suluboya Fırçası : Kılları samur, domuz kılı ve geyik kılı olanları vardır. Suya
batırıldığında tek kılda toplanması gerekir.
Su Kabı : Fırçayı yıkamak ve ıslatmak amacıyla kullanılır.
Eskiz kağıdı : Kalemleri denemek ve renkleri araştırmak amacıyla kullanılan kağıt

Megep

Olcu- Oran ile Etut Yapmanin Onemi


Ölçü- Oran ile Etüt Yapmanın Önemi 
Herhangi bir konunun bütün ayrıntılarıyla (renk,ışık, gölge, büyüklük v.b. ) olduğu
gibi resmedilmesine etüt denir.
Bir objeyi etüt ederken o objenin görünen tüm özelliklerinin (biçim, yüzey, doku,
renk, hacim v.b. ) ayrıntılı olarak yüzey üzerine aktarılmasıdır.
Çalışılacak olan formun kullanım yeri ve amacı doğrultusunda karar verilen nesne etüt
edilir.Etüt etmede sağlıklı bir çizim ortaya çıkarabilmek ve iyi desen çizebilmek için; ölçü-
oran, perspektif, kompozisyon konularını iyi bilmek ve uygulamak gerekir.

Malzeme'nin Takilastirilmasi









MALZEMENİN TAKILAŞTIRILMASI
Arş.Gör. Önder YAĞMUR Atatürk üniversitesi Oltu Meslek Yüksek okulu
Erzurum/ Oltu
 
Sanatçılar malzemeyle hep diyalog halinde olmaları ve o içindeki esin kaynağını bulmaları gerektiğini bilmelerine rağmen, malzemenin şekilsiz olduğunu ve güzelliğin ancak malzemeye bir düşünce ya da bir biçim uyarlandığında ortaya çıkacağını düşünmüşlerdir. Malzeme tarihi, insan nesli için bir vasiyetnamedir. İnsanoğlunun dünyasını inşa etmek için yeni teknolojiler tasarlama ve yeni malzemeler keşfetmesi onun çevresiyle nasıl etkileşimde bulunduğunun belgesidir. 
Estetik sistemler, malzemenin “içinde”, “üzerinde” ya da malzeme “ile” çalışmanın önemini derinden ve yeniden değerlendirmeye soyunmuşken, XX. Yüzyıl sanatçıları bu yeniden değerlendirmeye büyük önem vermiş, biçimler dünyasında figüratif modellerden uzaklaşma olarak kabul edilebilecek yeni arayışlara itildikçe, önemi daha da artmıştır. Böylelikle, çağdaş sanatçıların büyükçe bir bölümü için malzeme artık sadece eserin vücudu değil, amacıdır ya da yaratıcı söylemin konusudur.
Çağdaş sanat, malzemenin değerini ve doğurganlığını anlamıştır. Bu ifade, önceki çağlarda yaşamış sanatçıların belirli bir malzemeyle çalıştıkları gerçeğinin farkında olmadıkları ya da o malzemeyi kullanmanın beraberinde kısıtlamaların yanı sıra yaratıcı ipuçları, engeller ve özgürlükler getirdiğini bilmedikleri anlamına gelmez. Heykeller sanatçıya, sanki mermer kütlesinin içindeymiş gibi geldiğinden gerekenin mermer bloğunun içindekini, gün ışığına çıkarmak için taşı yontmak olduğunu söyleyen, Michelangelo’ydu.
Luıgı Pareyson’un dediği gibi “Sanatçı malzemesini sevgiyle araştırır, derinlemesine inceler, davranışlarını ve tepkilerini gözler; efendisi olmak için onu sorgular, ehlileştirmek amacıyla onu yorumlar, onu kendi isteğine uydurmak için ona boyun eğer; amaçlarına uyabilecek gizli olanakları ortaya çıkarmak için derinlemesine inceler; kendisi yeni ve orijinal olanaklarını gösterebilir düşüncesiyle onu araştırır; doğal gelişmeleri yaratılacak işin gereklilikleriyle aynı zamana rastlayabilir beklentisiyle takip eder; onunla yeni çalışma alanları bulmak ya da eski çalışma usullerini yaymak için uzun bir geleneği sanatçılara kullanmayı öğretme yollarını araştırır; eğer malzemeyi yükledikleri gelenek, onu ağırlaştırarak, eskiterek ya da sönükleştirerek işlenebilirliğini tehlikeye sokuyorsa canlılığını geri kazanmaya çalışır, yani ne kadar az incelenmişse verimliliği o kadar çok olacaktır; eğer malzeme yeniyse, malzemenin doğasında kendiliğinden ortaya çıkan bazı verileri zorlamaktan korkmayacak, bazı deneyler yapma ya da ihtimalleri saptama niyetiyle onun içine daha iyi nüfuz etmek gibi güç işlerden kaytarma cesaretinden yoksun olmayacaktır…”
Bu, sanatçının insanlığının ve tinselliğinin bir maddede ortaya konulduğunu söyleme meselesi değildir, çünkü sanat bir insanın yaşamının betimlenmesi ve biçimlenmesi değildir. Sanat yalnızca malzemenin betimlenmesi ve biçimlenmesidir, fakat malzeme tamamen biçime dönüşmüş, sanatçının bütünüyle tinselliği olan tekrarlanamaz bir biçimlenme yoluna göre şekil alır.
Son 150 yılda yaşam tarzlarımızı büyük ölçüde değiştiren malzeme çeşitliliğinin değişimi ve keşiflerinin sonucu olarak bizler şimdi yerinde bir deyimle “Malzeme Çağı” diye adlandırılabilecek bir devirde yaşıyoruz. Bütün plastik sanat alanlarında olduğu gibi takı sanatı alanında da malzemenin önemi fark edilmektedir. Deneysel takı çalışmalarında çeşitli malzeme evliliklerine gidilerek farklı plastik dil sorgulamalarına başvurulmaktadır.
Arkeolojik ve antropolojik veriler, insanlığın ilk manevi kültürlerinin ve bu inançlara bağlı müzik, resim ve takı gibi sanat ürünlerinin “Üst Paleolitik Çağ”da, yani günümüzden 30 bin yıl kadar önce ortaya çıktığını gösterir.  Bu ilk takılar taş, kemik ve fildişi gibi malzemelerden üretilerek, malzemenin yerinden koparılıp düşünce sürecine sokulması sağlanmıştır. Artık malzeme yeni mekânında yeni ifadesiyle yer alacaktır. Malzeme insanoğlunun hayatına girmiş ve bundan sonra da kendisini sürekli bir değişim ve gelişime tabi tutarak yerini hep koruyacak, duygu ve düşüncelerin plastik ifadesinde boyutlanacaktır. Başlangıcından beri sanat aslında düşüncenin malzemede vücut bulduğu bir süreçtir. İzlenilen şey malzemenin düşünce tornasından çıkmış halidir. Takı sanatı da başlangıçtan günümüze kadar malzemeye yüklenilen düşünce ile çeşitli fonksiyonlara sokulmuş, bazen korkuları, bazen beklentileri, bazen de mutluluğu ifade edecek araç olarak kendi mekânına yerleşmiştir.
İnsanlığın bilim, teknoloji ve kültür alanında ki gelişimi devam ettikçe malzeme çeşitliliği artmış yeni düşüncelerin ifade aracı olmuştur. İnsanlık malzemenin ifadeselliğinin sınırlarını sonuna kadar zorlamaya devam etmiştir. Bütün plastik sanatlar alanında olduğu gibi takı sanatı alanında da malzemenin sınırları zorlanmakta ve malzeme yeni ifade biçimlerine sokulmaktadır.
Uzak doğulu Peter CHANG Londra’da ki SLADE Güzel Sanatlar Fakültesi’nde oyma ve heykel alanlarında doktora eğitimine başladıktan sonra  malzemeyi irdelemeye başlayan takı sanatçılarından biridir. Birçok sanatçı gibi ( isim vermek gerekirse: Alexander Calder, Pablo Picasso) Chang, başlangıçta mücevher yapımına hayatını sürdürmek için başlamıştır. Çin Mahallesinden akrilik ile çalışmalar yapan batı tarzı zevkle seçilmiş renkler içeren, sınırlı renk seçeneğine sahip yazıcı paletlerinin parçalarını bir tabela yazıcının atıklarından toplamıştır. Bu atıklarda kırmızı ve sarı özellikle yoğundu ve bu yüzden Chang’in ilk çalışmalarının genelinde bu renkler hâkim olmuştur. Chang’in yapmış olduğu kabartmaları Yapısalcılık ve Minimal Sanattan etkilenmiş modern mücevherciler olan Dutch, Gijs Bakker ve Emmy Van Leersum’a eğilim göstermişse de Chang’in yaklaşımı bunlardan büyük farklılık göstermiştir. Çalışmalarında ayrıca kırık oyuncakları, atık jilet saplarını, diş fırçalarını ve keçe kalem uçlarını kullanmıştır. Takılarının hepsi şekil verilmek üzere tasarlanmış ve poliüretan köpük özüne sahiptir. Şekiller fiber-glass ile güçlendirilmiş polyester reçine ile kaplanmıştır. Üst tabakalar kalıp için ısıtılmış akrilik içermektedir. Akrilik kesilebilir özelliktedir ve içerisine parlak yaldızlar, araba camı, ayna parçaları, gümüş ya da altın gibi farklı materyaller de eklenebilmektedir. Parçalar kumlama ve parlatma ve de saydam vernik tabakasının oluşturulmasından sonra bütünleşmektedir.  (Resim:1)

 
[1] Altan TÜRE, Anadolu Antik Takıları, Goldaş Yayınları, İstanbul 2002, s.9
[1] Liesbeth Den BESTEN, Peter Chang Plastic Jewelry and the Joy of Meaningful Chance, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2, p.24
 

Resim:1 Bilezik, 1997 akrilik, polyester, PVC, hazır nesne, gümüş,  Çap 7 1/2"
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Chang broş ve küpe gibi daha küçük objeler için temel malzeme olarak odun kullanmıştır, oyuklu ve kıvrımlı bileziklerde de odundan faydalanmıştır. Bu materyal öncelikle doğru şekilde kesilir ve daha sonra ısıtılmış plastik yumuşadığında üzerine sanatçının kendisi tarafından preslenir. Bu işlem sağlıksız olmakla kalmaz aynı zamanda da çok zaman alıcı bir işlemdir. Tek parçalı bir işi bitirmek haftalar, aylar ve hatta yıllar alabilir. “bu yalnızca plastik” başlığı altında Chang’in kısa yazısında, birçok insanın değersiz olarak nitelendirdiği çalışmaları için: “Bu yalnızca malzemelerin işlenebilirliğini keşfetme, yeni renkler oluşturma ve ısıtarak onları itaat ettirme hazzıdır, bunun tamamını maksimum düzeyde kullanmak, bana, diğer uzmanlara onunla yaratmayı seven ve sayısı hızla artan sanatkârlara değer katmaktadır.”   Plastik gibi küçük bir geçmişe, çekiciliğe ya da düşük değere sahip bir malzeme üzerinde yeterince çalışarak ona enerji, yaratıcılık ve artistik bir değer kazandırılabilir. Peter CHANG bunu başaran sanatçılardan biri olmuştur. (Resim: 2)
 

Resim: 2 Bilezik, 2004, akrilik, polyester, PVC, gümüş
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Chang 1980’lerin ortalarındaki ilk takılarında yapıları oldukça basit olmakla beraber eşit bölmelere sahip küçük mozaik parçaları kullanmıştır. 90’lardan itibaren geleneksel Çinli
 -------------------------------
[1] Cornelie HOLZACH, Peter Chang, Jewellery, Objects, Sculptures (Stuttgart:Arnoldsche Art Publishers, 2002),http://www.powerhousemuseum.com/collection/database/?irn=319862&img=147353#_7#_7 adresinden alınmıştır 
 
yöntemleriyle ve kendisinin önceki dönemlerindeki oymacılık tekniğinde yağla mürekkep karışımından elde ettiği malzemeleri kullanarak yaptığı çalışmalara benzer şekilde reçine ile çalışmaya başlamıştır. Reçine tabakasının üzerine farklı tabakalar uygulayarak sadece renkleri çeşitlendirmekle kalmamış aynı zamanda tonlarını da kontrol altında tutmuştur. Materyal kumlanarak parlatıldığında ve farklı tabakalar uygulandığında; bu işlem Chang’i daha da çekmektedir , çünkü tamamen sürpriz ve gizemlerle doludur. İyi bir gözlemci malzemelerinin canlılığını, hareketli renkleri, yağlı etkileri, bir renk içindeki tonların tayfını, solgunluktan derinliğe ve ılımanlığa ve yumuşak, doğal yuvarlak şekilleri, ya da çapraşık, bazen de agresif olanlarını keşfedecektir. Peter CHANG kullandığı atık malzemeler, ucuz plastikler ve ahşap cinsi malzemeleri kendi sıradanlıklarından alıp onları kendisine özgü üslubu ile plastik şekle sokmuş ve malzemeye ikinci bir hayat kazandırmıştır. (Resim:3)
 

Resim: 3 Alman Bilezik, 2006, akrilik, resin, alüminyum, 7 1 / 8 X 6 5/8 X 2 1/4 "
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Malzemenin irdelendiği çalışmalar John MARSHALL tarafından da ortaya konulmuştur. Marshall takıyı heykel boyutuna taşımış ölçeksizlik ve içeriksizlik üzerinde durmuş gibidir. Kullanmış olduğu gümüş ve taş malzemelerin birbirlerine olan zıtlıklarını kendi üslubu ile keskin çizgiyle ayırmıştır. Gümüş parlaklık özelliği ve bütün ihtişamı ile dururken ölçeksizliği ile kendi mekânını reddetmektedir. (Resim: 4)
--------------------
 
 Resim: 4 Above the Clouds, 2007, gümüş, bazalt, 18 1 /2 X 35 X 9"
 
Marshall’ın tamamen gümüş olan ilk parçalarından cam ya da buz içerisindeki kombine akrilik parçalara ve daha yakın zamanlarda yaptığı gümüş ve bazalt heykellerine kadar olan çalışmaları Seattle William Traver Galerisinde sergilenmiştir.
Eleştirmen Amerikan Craft’ta yazan C.E. Licka, Marshall’ın çalışmalarını daha geniş bir entelektüel bağlamda derinlemesine incelemiş; yazısında “Zaman çizgiler, uçurumlar ve ağır ağır ortaya çıkan kıvrımlar üzerinde anlık olarak durmuş gibi” yaklaşımda bulunmuştur.  Licka Marshall’ın çalışmalarına içerik olarak değil duygusal olarak yaklaşım göstermiştir. Haklı olarak gümüşün parlaklığı ve bazalt taşının mat rengi izleyicide gündoğumuna atıf olarak algılana bilir, ama Marshall çalışmalarında daha çok malzemenin yeni evliliği ile ilgilendiği için içeriğin yorum ve algısını izleyiciye bırakmıştır. Marshall sadece bazalt kullanmakla kalmamış, akrilik, turmalin gibi yarı değerli taşları da gümüş ile beraber kullanıp gümüşün diğer malzemeler ile füzyonu üzerine hamlelerde bulunmuştur. (Resim: 5)
 
------------------------
[1] Matthew KANGAS, John Marshall And The Birth of Time, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2, p.34
[1] C.E. LİCKA, John Marshall: Sublime Passages and Other Reflections, American Craft, April/May 1985, p.13’den aktaran Matthew KANGAS, John Marshall and the Birth of Time, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2, p.37
 
 
 
Resim: 5 Just the Two of Us, 2007, gümüş, akrilik, 8 X 29 1 / 2 X 5 1/2"

Son yirmi yılda önemli modern heykellerin saldırmış olduğu hiçbir resmi noktayı altüst etmeksizin (ölçüt, yerleştirme, destek, konum) Marshall, ayak direyerek kendi kozmolojik eğilimini takip etmiştir.  Marshall hiçbir zaman rengi parlaklığın önüne geçirmemiştir. Metal olarak kullandığı gümüş parlaklığının yanında taş malzeme üzerinde eğreti olarak durmaktadır. Bu ise gümüş ve taş malzemelerin bütünlük içerisinde nötrleşmesinin yerine iki ayrı malzemenin de varlığını ispat edercesine bir duruş sergilemektedir.
Malzemeye, mağrur ve elit bir kimlikle hayat veren ve malzemeye yeni bir ruh kazandırarak var olmasını sağlayan bir başka sanatçı da Tom JOYCE’dur. Joyce ne yaparsa yapsın, açıklanamaz ve mucizevî bir şekilde malzeme taze bir beden gibi canlı durmaktadır. Demir ve çelik işleri nefes alıyormuş gibi görünürler. Demir işleri yoğun, sert, hareketsiz, düz ve sık sık keskin köşeliyken bile Joyce’un başlarda kullandığı menteşeleri, elekleri ve tırabzanları diri bir akışkanlıkla kıpırdamaya başlar. Hareketliliği şekillendirirler ve kaçınılmaz şekilde nefes alıp vermeye başlarlar. Bunun sebebi Joyce’un ruhunu malzemenin ruhuyla birleştirmiş olmasıdır. (Resim:6)
 
[1] Matthew KANGAS, John Marshall and the Birth of Time, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2, p.38
 
 
 
 
Resim: 6 Insıde/Out, 2003, Döküm Demir, 10X10X10"
                 
Joyce daha 16 yaşındayken demiri işlemeye başlamış ve her geçen gün tasarımda kavramsal temalar üzerinde yoğunlaşmıştır. Joyce’un bu zanaati öğrenmesi ve onu sanata dönüştürmesi büyük öz güven, cesaret ve çok fazla deneme yanılma gerektirmiştir. Sıradanlığın dışında yer almış olmakla birlikteki en fakir üçüncü devlette, Joyce kendi fikirlerini ve ifadelerini geliştirmekte özgür olmuştur.  Joyce’un demir malzemesine olan tutkusu kendisini bu gün dünya çapında tanınır bir sanatçı yapmıştır. Bütün çalışmalarında Joyce çok geniş bir ilham ve yorum inisiyatifi yaratmaktadır.
Başlangıç dönemlerinde yaptığı bir kâseyi tanımlarken, o “kentsel bir uzantı tarafından yavaş yavaş bozulmaya çalışılan desenli bir çiftlik toprağının havalı görüntüsünü görmenin sonucunda ortaya çıkmıştır… Merkez kısmı daha ergen çağımda bulmuş olduğum demirden yapılmıştır”  demiştir. Uygulamada Joyce’un işi her ne kadar karmaşık ve teknik açıdan zor olsa da, bitirilmiş parçalar her zaman açık sözlülüğe, üstünlük taslayan bir basitliğe, gözle görülür bir zapt edilmişliğe ve kendi kompozisyonları içerisinde ilintili bir dobralığa sahip olmuşlardır.
Demir, sanatçının elinde yeni hayatına yol kat ederken, farklı malzemelerle bütünleşmeyi de ihmal etmemiştir. Ahşap, kâğıt ve demir kombinasyonlar form, denge, doku ve ışık ile görsel estetiğe zevk ve heyecan katmıştır. Quoin (1994) (Resim:7), Wedge (1994) (Resim: 8) çalışmaları Joyce’un malzeme kombinasyonuna nasıl bir estetik kattığını açıkça ortaya koymaktadır. Joyce’un üslubunda ki demir gibi ağır bir malzemeye kuş gibi hafiflik katabilmesi özelliği bu çalışmalarında da ortaya çıkmıştır. Metal malzeme ahşapla hafiflik bulurken, ışık kâğıt malzemenin yakılmasıyla metal malzemenin koyu renk tonuyla dengelenmiştir. Wedge isimli çalışmada açık koyu dengesi ve pürüzsüz düz yüzeyle kâğıt malzemenin dokulu yüzeyi birbirlerini zıtlıkla dengelemiştir. Dengeleyici hareketi ve rotası
----------------------------------------------------
[1] Malin WILSON-POWEL, Tom Joyce: Broadband Virtuoso, Metalsmith, U.S.A 2009, vol. 29, no.1, p.26
[1] Artist’s quotes from pres release Tom JOYCE: New Iron Vessels, Okun Gallery exhibition, July 16-August 11, 1993’den Malin WILSON-POWEL, Tom Joyce: Broadband Virtuoso, Metalsmith, U.S.A 2009, vol. 29, no.1, p.29
[1] Barış ACAR, Video Sanatı İçin Motto: Zamanında Görünür Olma, Rh+ Sanart, İstanbul 2007, Ey
 
merak, sabır ve ilham kaynaklarıyla durulanmakta olan Joyce’un metali hem bir materyal olarak hem de kültürel anlamda kullanmasıyla algıyı değiştirmektedir.
 
       
 Resim: 7 Quoin, 1994, Ağaç, Kitap,                    Resim: 8 Wedge, 1994, Kitap,
           Dövme Demir 48 X 48 X 41"                    Dövme Demir 34 X 8 1 / 2 X 4 1 / 2 "
 
20. yüzyılla birlikte, malzeme konusu sanatın başlıca problemi haline gelmiştir. Konstrüktivizm, Fütürizm, Dadaizm gibi modern akımlar, sanat kavramını, yerleşmiş olan sanat anlayışlarından ayırır ve anti-estetiği bu alanın kullanımına sokar.  Sanatçının “yeni”yi bulgulamak isteği kadar, var olan malzemenin doğasına ve onun sınırlılıklarına bir başkaldırı da söz konusudur. Baudelaire’in fragman estetiği olarak nitelediği modern toplumun estetik yaşantısı, gündelik hayattan koparılmış her türlü malzemenin sanata taşınmasına olanak vermiştir. Ancak malzemeler tek başlarına ele alındıklarında sanat adına hiçbir şey söylemezler; ta ki sanatçı ona kendi öznelliğini aktarıp onu yeni nesnelliğe sokana kadar.
Takı sanatı plastik sanatlar alanında kavramsal sanat yaklaşımıyla yerini korumaya devam etmektedir. Malzeme yeni formlara sanatçının eğilim gösterdiği üslupla takı olarak ta karşımıza çıkmaktadır. Modern çağın her türlü malzemenin sanata katılımına olanak veren düşüncesiyle her türlü malzeme takıya dönüşmekte hatta farklı malzemelerle bir evliliğe girerek farklı üslupların oluşmasına da imkân sağlamaktadır. Bu tavrıyla daha çok katılımcı sanat ürünü olarak kişiyle etkileşime de girerek içsel fonksiyonunu artırmaktadır.
 
Not: Bu makale “rh+ sanart” plastik sanatlar dergisi 64. sayıda 2009 yılında yayınlanmıştır.
------------------------------
[1] Barış ACAR, Video Sanatı İçin Motto: Zamanında Görünür Olma, Rh+ Sanart, İstanbul 2007, Eylül 43, s. 75
 
KAYNAKÇA:

ACAR Barış, Video Sanatı İçin Motto: Zamanında Görünür Olma, Rh+ Sanart, İstanbul 2007, Eylül 43

BESTEN Liesbeth Den, Peter Chang Plastic Jewelry and the Joy of Meaningful Chance, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2

BUCCİ Douglas and Matthew HOLLERN, Influence of the Digital, Metalsmith, U.S.A summer 2005

ECO Umberto, Güzelliğin Tarihi, Çeviren: Ali Cevat AKKOYUNLU, Doğan Kitap, İstanbul 2006

HOLZACH Cornelie, Peter Chang, Jewellery, Objects, Sculptures (Stuttgart:Arnoldsche Art Publishers, 2002)

KANGAS Matthew, John Marshall and the Birth of Time, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2

LİCKA C.E., John Marshall: Sublime Passages and Other Reflections, American Craft, April/May 1985

TÜRE Altan, Anadolu Antik Takıları, Goldaş Yayınları, İstanbul 2002

WILSON-POWEL Malin, Tom Joyce: Broadband Virtuoso, Metalsmith, U.S.A 2009, vol. 29, no.1

Artist’s quotes from pres release Tom JOYCE: New Iron Vessels, Okun Gallery exhibition, July 16-August 11, 1993



6 Haziran 2013 Perşembe

Degerli taslar ile suslenen tespih bir yatirim araci haline geldi..

Tespih değerini ustalar, yatırımın değerini ise üzerinde bulunan taşlar belirliyor. Türkiye’de tespih ustalarıve koleksiyoncuları bir elin parmakları dahi geçmiyor. Son yıllarda değerli taş ve mücevherat’a olan yoğun ilgiden dolayı değerli taşşarla süslenen tespih bir yatırım aracı haline gelmiş durumda. Türkiye’de pırlanta, yakut ve zümrüt gibi değerli taşlardan yapılan bir tespih için fiyat 200 bin dolara veya daha fazlasına kadar çıkabildiğini duydunuz mu?

Osmanlı imparatorluğu’nun 700 ncü kuruluş yıldönümü etkinlerine paralel olarak görsel medyada sinema ve televizyon’da osmanlı dönemini anlatan bir sürü film yapıldı. O dönemde altın, zümrüt ve değerli taşlara olan ilginin vurgulanması tespih koleksiyonculuğu’nun yeniden hareketlenmesini sağladı. Tespih sanatı‘na artan ilgi ile birlikte tespih ustalarının da değerinin anlaşılmasına neden oldu. Bu gün bir çok lüks alışveriş merkezlerinde çok değerli tespihlerin boy gösterdiğine şahit olabiliyoruz. Lüks tespihlerin yanında uzakdoğu ve çin’den gelen ekonomik fiyatlı doğal taşlar sayesinde tespih fiyatları çok daha uygun bir hale geldi.

Gelenek ve göreneklerimizde büyük bir yeri olan tespih kimi zaman bir ata yadigarı. Hanımlar nasıl ki takı ve mücevheratı hem bir aksesuar hemde bir yatırım aracı olarak görebiliyorlarsa, erkeklerinde tespihi yatırım aracı olarak görmesinden doğal ne olabilir ki? Lüks alışveriş merkezlerinde pahalı çakmak ve dolmakalem’lerin yanında tespih çeşitlerinin de olduğu unutulmamalı..
Tespih diyerek geçenler için, koleksiyoncular arasında usta ellerden çıkan bir tespih 40 bin dolara kadar fiyatlandırılabiliyor. Tespih zümrüt ve yakut gibi değerli taşlarla işlenmiş ise fiyatı 200 bin dolarlara kadar çıkabiliyor. Üzerinde 75 bin karat pırlanta olan tespih bile var!
Ancak tespih kullanımı konusunda önemli bir noktaya temas etmeden olmaz! Çin’den gelen kalitesiz, doğaya ve insan sağlığına zarar verebilen tespihlerden uzak durmak gerekiyor. Çin, Pakistan ve ve İran’dan gelen sahte ve yarı değerli taşlardan işlenen tespihler ilk bakışta güzel gibi görünselerde kullanlar bu tespihlerde aradığını bulamıyorlar.
Son dönemde gümüş imameli tespih herkesin favorisi.. Alternatif tıp’ta rehabilite edici olduğu söylenen doğal taşlar ile bezenmiş tespihler ikinci sırada. Ancak şifa dağıttığında şüpheli doğal taşlardan yapılmış tespihler tespih üstadları ve koleksiyoncular tarafından önerilmiyor! Çünkü gerçek dışı..
Değerli Tespihler
Fildişi ve kamlumbağa kabuğu, keçi boynuzu, deve kemiği, mors dişi, mercan, balina dişi ile yapılmış tespihler çok değerli.
Abanoz ağacı, kuka cevizi, öd ağacı, yılan ağacı, pelesenk, sandal ağacı, kehribar gibi bitkisel malzemelerden üretilmiş tespih ürünleri tespihe değer katabiliyor.
Oltu taşı, akik, ametist, kuvars, kaplan gözü, inci yarı gibi değerli taşlar kullanılarak üretilen bir tespihiniz varsa çok değerli olduğunu bilmelisiniz.
Yukarıda yazılan bir tespihin değerli olabilmesi için ne gerekir? Sorusunda en belirleyici etken hangi tespih ustası’nın el ve göz nuru olduğudur. Tespihe asıl değerini kazandıran el işçiliği ve usta. El emeği ile üretilen tespihlerin yanında makinede seri üretilen tespihlerden bahsetmeye bile gerek yok!
Türkiye’de 5 yada 6 tespih ustası olduğu biliniyor. Türk tespih ustalarına en çok rağbet gösterenler arasında arap iş adamları ve şeyhler başı çekiyor.
Türkiyede ki Efsaneleşmiş Tespih Ustaları
  • Akgerdan Mehmet Efendi
  • Fildişici Burhan
  • Horozon Salih
  • Mevlevihane Kapılı Mahmut
  • Kehribarcı Muhiddin
  • Necip Fazıl Karadağ
Tespih ve İslamiyet
99 bu rakam bir müslüman için çok şeyi ifade eder. Esmaül-hüsna Allah’ın en güzel isimlerini zikrederek iman tazelemek bir müslüman için kutsal. Bir çok dini inança paralel olarak Hristiyanlık ve Budizm’de tespih kullanıldığına şahit olmaktayız. Tespih müslümanlık’ta ilk kez Hz Ebubekir döneminde kullanıldığı bilgiler arasında. Hristiyanların tespihi müslümanlardan alarak avrupa’ya taşıdığıda bazı kaynaklarda geçiyor. Görüldüğü üzere tespih dünya üzerinde bir çok farklı kültürlerde ibadet aracı olarak kullanılmaktadır.
"Safiham"

Simdi moda "tek parmakta 5 karatlik tas"...Referans

Şimdi moda "tek parmakta 5 karatlık taş"...

Altın'ın bir yatırım aracı olarak değer kaybetmemesine karşılık pırlanta moda..

"Bilekten dirseğe kadar burma bilezik" devri kapandı...



19.07 2008-Referans-Tüketicideki pırlanta tutkusuna bir de altın fiyatlarındaki düşüş eklenince üreticiler de dümeni kırdı. 2 sene önce pırlantaya girerek sektöre de yön çizen Atasay Kuyumculuk Genel Müdürü Haldun Ulutürk'ün de dediği gibi, "Sektörde altının önü tıkanmış herkes pırlantaya dönmüş durumda. Hatta altında bir daralma var.
Pek çok firma ya kapanıyor ya da başka iş alanlarına bakıyor." 50 yıllık Koçak Gold, yüksek altın fiyatlarını ve talebi göz önüne alarak bu yıl rotayı pırlantaya çevirdi. Sadece büyükler değil, sektördeki irili ufaklı tüm üreticiler bu yıl altından aldıkları darbeyi pırlantayla kapatmayı planlıyor.

15 yıl boyunca sadece altın sattıktan sonra bu yıl pırlantada karar kılan Baki Kuyumculuk'un sahibi Baki Durak'ın "Yeni bir kültür doğuyor" sözleri de sektörün yol haritasını gözler önüne seriyor.
1 milyar dolarlık pazar.. Hem iç pazarda hem de ihracatta kan kaybeden takı altının satışları yüzde 30'lara kadar geriledi. Pazarın geri kalanının hakimi ise yaklaşık 1 milyar dolar büyüklüğe ulaşan pırlanta oldu. TV dizilerinden şarkı sözlerine kadar taşan pırlantanın satışları ise son bir yılda yüzde 30 arttı. Türkiye'de yatırım aracına dönüşen pırlantanın ihracatını ayaklandıran ise Türkiye'nin zengin komşuları Rusya ve Dubai oldu.
Ancak bugün sektördeki hemen hemen tüm üreticileri pırlantaya çeviren rüzgar altın fiyatlarındaki yükselişten kaynaklanıyor. 2 yıl içinde 1 ons için 650 dolardan 965 dolara çıkan altın fiyatlarına karşılık kâr marjlarını düşüren kuyumcular şimdi zararlarını günün modası pırlantayla kapatmaya hazırlanıyor.
Bugün sektörde ilk rotayı çizen Atasay'ın satışları yüzde 70'i pırlanta oluşturuyor.
Pırlantada 3 yıl içinde gelmek istediklerin noktayı 1.5 yıl içinde yakaladıklarını vurgulayan Ulutürk de "Biz 3 yıl içinde pırlanta ve altın satışlarını eşitlemeyi hedefliyorduk. Ama daha 1.5 sene dolmadan, çoğu mağazamızda yüzde 70 oranında pırlanta satılır hale geldi. Altın olarak geçen yıla göre yüzde 10 daha fazla ilerlerken pırlantada bu oran yüzde 50'lerde" diyor.

Son birkaç yıldır altın piyasasında daralma olduğunu söyleyen Ulutürk, pırlantaya girdikleri ilk sene yaptıkları kampanyalarla sektöre yön verdiklerini kaydediyor.
"Pırlanta ile ilgili büyük kampanyalar yaptık ve açıkçası sektörün gittiği yönü değiştirdi ve sektör pırlantaya döndü. Piyasadaki diğer oyuncular da pırlantaya girdi. Anadolu'da ve büyük şehirlerde pırlanta ile ilgili vitrinler değişti. Tüketicinin tercihi değişti" diyen Ulutürk'e göre pırlantanın bu kadar öne geçmesinin altında altın fiyatlarındaki artış yatıyor. Bunun özellikle altın satışları ve ihracatına darbe vurduğunu belirten Ulutürk, "Altın satışlarında cirosal bazda artış var gibi ama reel anlamada geriledi" diyor.
Altın set tercihi düştü.. Takının doğasının markalaşma ve uluslararası standartların yakalanmasından dolayı değiştiğini kaydeden Ulutürk, artık eskiden olduğu gibi altın setleri satmadıklarını vurguladı: "Önceden her hafta 500 set satıyorduk, şimdi bu haftada bir iki ufak altın takıya dönüştü.

Pırlanta pahalıdır kanısı ise yıkıldı. Pırlantanın satış koşulları düzeldi. Pırlanta pahalıdır diye bir kanı vardı. Ama bizde 250 dolardan 200 bin dolara kadar ürünler var. Milyon dolarlık ürünleri de Belçika'dan getirtebiliyoruz. 200-250 dolarla 2 bin dolar arasında olan pırlantalar satışlarımızın yüzde 70'ini oluşturuluyor."
Türkiyede'ki pırlanta satışlarının dünya ortalamasının üzerinde olduğunu kaydeden Ulutürk, pırlantaya uluslararası standartların gelmesinin de hem yatırım aracı olmasında hem de satışlarda etkisinin olduğunu belirtiyor. Ulutürk, "Geçmişte pırlanta standartları yoktu. Satmak için geri götürüldüğü zaman çok para etmeyecek şekilde alınıyordu. Ama büyük markalar pırlantayı standartlar çerçevesinde sununca, alınıp satılabilir bir yatırım aracı da oldu. Mesela biz 1 karat üstündeki taşları değiştirmeye getirildiğinde karatını büyütmek için satın alınan değer üzerinden alıyoruz. Bu tür promosyonlarla birlikte pırlanta gündeme oturdu" diyor.
Ulutürk, pırlantanın parlamasında outlet mağazalarının da ekisinin olduğunu belirterek, bu mağazaların ciro ve kârlılık olarak da diğer mağazaların önüne geçtiğini belirtiyor. Outlet mağazalarında eski koleksiyonları ve ihraç fazlası ürünleri sattıklarını anlatan Ulutürk, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Biz çok hızlı koleksiyon çıkarıyoruz. 6 ay 1 yıl içinde koleksiyon yeniliyoruz.

İhraç fazlalarımız var. Biz bunları normal mağazalardan ziyade outlet mağazalarında satmaya karar verdik. Outlet mağazalarının yüzde 85-90'ı bu dediğimiz outlet ürünlerinden oluşuyor. Sezon ürünlerini de satıyoruz burada. Bu mağazalarda yüzde 25'e varan indirimler var."
50 yıllık altıncı pırlantacı oldu.. 50 yıllık altın işini yürüten Koçak Gold da pırlantaya yönelen firmalar arasında. Pırlanta işine bu yıl giren Koçak Gold'un ise satışlarının yüzde 25'ini pırlanta oluşturuyor. Koçak Gold Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Koçak, bu oranın önümüzdeki yıllarda daha da artacağını söylüyor. Türkiye'de geleneksel takımızın altın olmasına rağmen son yıllarda pırlanta tüketiminin giderek arttığını kaydeden Koçak, "Şu anda piyasalarda stabil olmayan bir durum söz konusu.
Bu da altın talebini olumsuz etkiliyor. Sektörde bir durgunluk söz konusu" diyor. Sektörün pırlanta pazarlamasında değişik taktikleri sonucu, hedef kitle tanımının genişlediğini ifade eden Koçak, bunun talebe de olumlu yansıdığını söyledi. Bu talebin gelecekte daha da artacağını anlatan Koçak, pırlantada güvenme unsurunun öne çıkmasından dolayı da firmaların markalaşmasını zorunlu olacağını anlatıyor.

Altındaki kâr marjlarının düştüğünü belirten Baki Kuyumculuk'un sahibi Baki Durak değerli taşların daha cazip bir pazar haline geldiğini söylüyor. Bu yıl eski tasarımlara pırlanta ekleyerek kar marjını yükseltmeyi planlayan Durak, "Türkiye'de genelde değerli taşlar el değiştirmez, anadan kıza gider. Kuyumcular da bu geleneği iyi değerlendirdi" diyor.

Tüketici tarafında altının bir yatırım aracı olarak değer kaybetmemesine karşılık pırlantanın moda olduğuna işaret eden Durak, yine de bugün yatırım olarak pırlanta alanların satarken pişman olacağından yana. Durak altın fiyatlarındaki yükselişin asıl kendini ihracatta gösterdiğine de dikkat çekiyor. İhracat rakamları hala yükselişi gösterse de Durak, miktarda yüzde 40'a vara bir düşüş olduğunu ifade ediyor. 

Ebru Tuncay - Nazlı Topçuoğlu/Referans 

Pirlanta Aldatmacasi- Hic ise yaramayan kirinti elmaslar

A. Filiz AVŞAR Yazısı
Şu Kadarcık Bir Şey” Pırlanta Aldatmacası- TurkOcagi.Org Sitesinden"



Son zamanlarda hep dillendirilen ancak durdurulamayan “tüketim çılgınlığı” aldı başını gidiyor. Tüm Türkiye’de hesapsız –sayısız, AVM adı altında alışveriş merkezleri açılıyor, buralar hafta sonu vakit geçirmek, bu arada vitrin bakmak, (ve tabii gezerken de alışveriş yaptırmak –tükettirmek), karın doyurmak ve hatta sinema seyretmek için gezinti yeri olarak seçiliyor. Bu tüketime karşılık “ne üretiyoruz” sorusunun cevabı hiç verilmedi, verilecek gibi de görünmüyor.
Alışveriş çılgınlığı için güzel vesileler(!) de kaçırılmıyor: ( Happy New Year) yeni yıl, (Saint Valentin günü) sevgililer günü, anneler günü, babalar günü, karne günleri, doğum günleri…
Alışverişin son modası erkeklerin hanımlarına, sevgililerine, annelerine aldıkları hediyeye el atmak oldu. “Onlardan şu kadarcık bir şeyi esirgemeyin”. Şu kadarcık şey dedikleri pırlanta! Evet, yükte hafif ama boyutuna inat pahada ağır. Reklâmlarda da çok cazip fiyatlar var! Hiç işe yaramayan kırıntı elmaslardan (!) yapılmış 200 -500 TL arasında pırlanta takı (!) lar.
Pırlanta alırken pahalı, satarken sudan ucuz bir taş… Asla yatırım aracı değil. Kullanırken göz alıcı, statü göstergesi, hava atma vesilesi…
Dünyada alırken de satarken de en değerli yatırım aracı olan maden, altın. Ülkemizin insanı bunu yüzyıllarca çok iyi bildi ve değerlendirdi. Ülkemizin her ekonomik sıkıntıda gündemine “yastık altı sermaye” olarak altın girdi. 2. Dünya Savaşında hâlâ nerde olduğu bilinmeyen “tonlarca altın” tartışıldı. Ve bu sene ekonomik kriz dolayısı ile yurtdışına satılan ….. bin ton altın kısa bir ekonomik bilgi olarak gündeme girdi ve geri çıktı.
Yastık altından altın çıktı… Yerine pırlanta girdi. Aslında pırlanta yastık altına giremedi. Alırken verilen paranın üçte bir fiyatına, ihtiyaç hâlinde satıldı. Ve bu arada hem tüketici olan bizler, hem de Türk ekonomisi kaybetti. Peki, kim kazandı?
Dünyadaki elmas madenlerinin hemen hemen tamamı Afrika’nın güneyinde bulunuyor. Bu madenlerde milyonlarca Afrikalının kanı ve kemikleri var. Çamurun, suyun içinden çıkacak minicik taşlar uğruna insanlık Afrika’da yıllarca katledildi. Hâlâ da katledilmeye devam ediyor.
Sonra bu çıkan elmaslar Hollanda’da ( hâlâ orada mı bilmiyorum) işleniyor, pırlanta adını alıyor, sınıflandırılıyor…
Üçüncü aşamada bu pırlantalara New York’taki borsada (hâlâ orada mı bunu da bilmiyorum) değer biçilip, dünyaya pazarlanıyor.
Kara derili Afrikalının, kara kaderinden çıkan, aslı (kömür –karbon) yine kara olan bu taş, onlar ölürken ve tüketici olan bizler ( ve diğer dünya vatandaşları da) de soyulurken, kalbi kara beyaz (!) adamın cebine kâr olarak giriyor. Hatta yine siyaha dönerek, Ortadoğu’da ve hatta dünyada silaha çevrilerek, namludan çıkan kurşun vs. ile insan bedenlerinde, ruhlarında, evlerde, topraklarda kara delikler açarak, delik –deşik ederek.
Bu madenlerin ve işleyen fabrikaların (?) ve borsadaki adamların kim olduğunu mu soruyorsunuz? Yıllar önce İsrail’e gittiğimde bize, Türkiye’den – Sivas’tan göç etmiş Oktay isimli bir orta yaşlı Yahudi rehber eşlik etti. Otobüsün önünde iken, bize sık sık bazı binaları ve altlarındaki fabrika (?) – imalathane (?) leri gösterdi. Ve de iki adet dev gökdeleni de. Dedi ki: “Afrika’daki madenler bizim. Hollanda’daki imalathaneler de. Ve New York’taki elmas borsası da bizim elimizde. Düşündük ve dedik ki: Niçin New York yâda Hollanda kazansın. Oradaki borsayı da, imalathaneleri de buraya taşıyalım. Tüm kazanç İsrail’e kalsın. Ve hepsini buraya taşıdık. Gördüğünüz binalar bu işler için.”
Sonuç: Biz eşlerimize, sevgililerimize, annemize vs… “tırnak kadar bir şey” alırken, onlardan “bu kadarcık şeyi mi esirgeyeceğiz” diye düşünürken ve işe yaramayan kırıntılara 3 – 500 TL, birazcık değeri olanlara birkaç milyar, beğendiğimiz manken – şarkıcılara aldığımız elmas – pırlantalara onbinlerce dolar harcarken paralarımız aynı yere akıyor. Yastık altı gerçek sermayemiz olan, gerçek değer olan altınlarımız ise bozdurup bozdurup yurtdışına gönderiliyor, ülkenin borçlarını ödemek için.
Değerli vatandaşlarım, sevdiklerimizden tırnak kadar bir şeyi esirgemeyelim. Paralarımızı, altınlarımızı, yurtdışına, kömür- karbon kırıklarını parmaklarımıza, (dostlarımıza göstermek için) becayiş edelim. Edelim mi?

Türk Ocağı- A. Filiz AVŞAR 

Altin ve Pirlanta Satin Alirken... UluAgac






ALTIN VE PIRLANTA SATIN ALIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ ?


Aksesuarlar, özellikle son yıllarda kadınların vazgecemedikleri arasında yer almaya devam ediyor.

İmitasyon ürünler tercih edilsede, altın ve pırlanta hala saltanatını koruyor. Yatırım aracı olarakta görülen altın, ülkemizde son yıllarda enflasyonun duraklamasına rağmen, en sağlam yatırım aracı olması dolayısıyla hala rağbet görüyor. Aksesuar olarakta hala kadınların gözdesi durumunda. Böylesine yüzyıllardır önemini kaybetmeyen altın ve pırlanta, ülkemizde yatırım amaclı olsun veya takı amaclı olsun, bir süre sonra satılmak üzere kuyumcuya götürülür. Buna sebep, takının yıpranması veya demode duruma gelmesi, kırılıp bozulması ile yatırımcı için ise ev araba veya iş kurmak için gibi nedenlerle satılmak istenir.



İşte günümüzde artık tasarruf ve bilinçli alışveriş yapmak en önemli sartlardan biri olduğu için, bu emtiaların satışı esnasında bazı şeyleri bir kuyumcu kadar olmasada bilmek gerekiyor.
Bunları şöyle sıralayabiliriz.

Öncelikle almış olduğunuz altın pırlanta ve gümüş gibi değerli şeylerin fatura fişi veya aldığınız kuyumcunun size satarken vermiş olduğu belgeleri kartı muhafaza etmeniz. Satarken size tutarı hakkında ön bilgi vermesi için gereklidir.

Güvendiğiniz bir kuyumcu mutlaka olmalı ve bir tanede danışabileceğiniz kuyumcu olmalıdır.

Takı satarken genelde bu işin merkezi konumunda olan Kapalıçarşı yı tercih etmeniz size ekonomik olarak faydalar sağlayacaktır.

Sadece çeyreğin veya cumhuriyet atanın fiyatını baz alarak fiyat mukayesi yapmamalısınız. Aldığınız altınları takımı yoksa tasarruf amaçlı olmasına dikkat ederseniz, satarken tasarruf için aldığınızda işçilik olmayacağı için takı amaçlı aldığınız altın veya pırlantayı uzun süre kullanacağınız için zaman içinde yükselişler sİzin kaybınızı azaltacaktır.

Takıda en az altı ay yada bir sene kadar dan önce satmamaya dikkat edilmesi gerekmektadir sadece satan ve alan kuyumcunun cüzi karları nı kaybedersiniz.


Uluağaç Kuyumculuk : Reisoğlu sk. No:28 Kapalıçarşı / İSTANBUL

7 Haziran 2013 Cuma

Chopard, dunyaca unlu aktrisler tarafindan tasinan, kirmizi hali icin hazırlanmis ozel mücevherler

MucevherTasarımı-Fransa’nın Cannes kentinde 11 gün süren film festivali 22 Mayıs’ta kapanış töreniyle sona erdi.
Yönetmen Nuri Bilge Ceylan, 64.Cannes Film Festivali’nde, “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmiyle “Jüri Büyük Ödül”ünü aldı.
Festivalin 1998 yılından beri resmi partneri olan Chopard, dünyaca ünlü aktrisler tarafından taşınan, kırmızı halı için hazırlanmış özel mücevherleriyle göz kamaştırdı. Tıpkı Oscar törenlerinde olduğu gibi Cannes’da da zümrüt favori değerli taştı.

CAM VE METAL OBJE ETUDU


CAM VE METAL OBJE ETÜDÜ 

Eni boyu yüksekliği olan uzay boşluğunda bir yer işgal eden ve hacmi bulunan her
nesneye obje denir. Görsel sanatlar alanında ise obje; seçilen nesnenin ortaya çıkan
görüntüsüne verilen isimdir.
Etüt bir sanat çalışmasında ön çizgi araştırması veya modelin çizgiler yöntemi ile uzun
bir araştırma yapmasıdır.
Etüt yapılırken modelin eni, boyu, uzunluğu, genişliği, koyu-açık orta değerleri
dikkatli bir şekilde resim çalışmasında ele alınır. Değişik kalınlıkta kalemler ve renkler
etütlerde kullanılabilir.

 Kullanılacak Araç Gereçler 

Renkli Kalem Boyalar : Çubuk ağaç türü bir malzeme ile kaplanarak kullanılan
tutkal ve vernikle karıştırılıp renkli boyadan elde edilen boya çubuğudur. Renkleri saydam
olduğu için üst üste sürüldüğünde karışabilir yani üçüncü bir renk elde edilebilir.Normal
sertlikte ve yumuşak olanlar vardır. Piyasada otuzluk, yetmişlik, seksenlik kutularda
satılanlar ve tek tek satılanları da bulunur.Çoğa markalar suya dayanıklı ve suda eriyen
kalem boyalardır.

Flamaster ( Marker ) Kalemler : İçinde mürekkep haznesi görevi yapan bir tampon
bulunan bir tür keçe uçlu kalemdir. Geniş uçlu markerler geniş alanları çabuk ve kolayca
boyamaya elverişlidir.Kalın ve kesik uçlu bir markerle üç farklı çizimin nasıl yapıldığını
görüyorsunuz.(resim:1) Markerin ucunun kenarıyla ince çizgiler, ince yanıyla orta kalınlıkta
çizgiler, ucu aşağı bastırarak tüm yüzünü kağıda sürterek kalın çizgiler elde edilir.

Suluboya Fırçası : Kılları samur, domuz kılı ve geyik kılı olanları vardır. Suya
batırıldığında tek kılda toplanması gerekir.
Su Kabı : Fırçayı yıkamak ve ıslatmak amacıyla kullanılır.
Eskiz kağıdı : Kalemleri denemek ve renkleri araştırmak amacıyla kullanılan kağıt

Megep

Olcu- Oran ile Etut Yapmanin Onemi


Ölçü- Oran ile Etüt Yapmanın Önemi 
Herhangi bir konunun bütün ayrıntılarıyla (renk,ışık, gölge, büyüklük v.b. ) olduğu
gibi resmedilmesine etüt denir.
Bir objeyi etüt ederken o objenin görünen tüm özelliklerinin (biçim, yüzey, doku,
renk, hacim v.b. ) ayrıntılı olarak yüzey üzerine aktarılmasıdır.
Çalışılacak olan formun kullanım yeri ve amacı doğrultusunda karar verilen nesne etüt
edilir.Etüt etmede sağlıklı bir çizim ortaya çıkarabilmek ve iyi desen çizebilmek için; ölçü-
oran, perspektif, kompozisyon konularını iyi bilmek ve uygulamak gerekir.

Malzeme'nin Takilastirilmasi









MALZEMENİN TAKILAŞTIRILMASI
Arş.Gör. Önder YAĞMUR Atatürk üniversitesi Oltu Meslek Yüksek okulu
Erzurum/ Oltu
 
Sanatçılar malzemeyle hep diyalog halinde olmaları ve o içindeki esin kaynağını bulmaları gerektiğini bilmelerine rağmen, malzemenin şekilsiz olduğunu ve güzelliğin ancak malzemeye bir düşünce ya da bir biçim uyarlandığında ortaya çıkacağını düşünmüşlerdir. Malzeme tarihi, insan nesli için bir vasiyetnamedir. İnsanoğlunun dünyasını inşa etmek için yeni teknolojiler tasarlama ve yeni malzemeler keşfetmesi onun çevresiyle nasıl etkileşimde bulunduğunun belgesidir. 
Estetik sistemler, malzemenin “içinde”, “üzerinde” ya da malzeme “ile” çalışmanın önemini derinden ve yeniden değerlendirmeye soyunmuşken, XX. Yüzyıl sanatçıları bu yeniden değerlendirmeye büyük önem vermiş, biçimler dünyasında figüratif modellerden uzaklaşma olarak kabul edilebilecek yeni arayışlara itildikçe, önemi daha da artmıştır. Böylelikle, çağdaş sanatçıların büyükçe bir bölümü için malzeme artık sadece eserin vücudu değil, amacıdır ya da yaratıcı söylemin konusudur.
Çağdaş sanat, malzemenin değerini ve doğurganlığını anlamıştır. Bu ifade, önceki çağlarda yaşamış sanatçıların belirli bir malzemeyle çalıştıkları gerçeğinin farkında olmadıkları ya da o malzemeyi kullanmanın beraberinde kısıtlamaların yanı sıra yaratıcı ipuçları, engeller ve özgürlükler getirdiğini bilmedikleri anlamına gelmez. Heykeller sanatçıya, sanki mermer kütlesinin içindeymiş gibi geldiğinden gerekenin mermer bloğunun içindekini, gün ışığına çıkarmak için taşı yontmak olduğunu söyleyen, Michelangelo’ydu.
Luıgı Pareyson’un dediği gibi “Sanatçı malzemesini sevgiyle araştırır, derinlemesine inceler, davranışlarını ve tepkilerini gözler; efendisi olmak için onu sorgular, ehlileştirmek amacıyla onu yorumlar, onu kendi isteğine uydurmak için ona boyun eğer; amaçlarına uyabilecek gizli olanakları ortaya çıkarmak için derinlemesine inceler; kendisi yeni ve orijinal olanaklarını gösterebilir düşüncesiyle onu araştırır; doğal gelişmeleri yaratılacak işin gereklilikleriyle aynı zamana rastlayabilir beklentisiyle takip eder; onunla yeni çalışma alanları bulmak ya da eski çalışma usullerini yaymak için uzun bir geleneği sanatçılara kullanmayı öğretme yollarını araştırır; eğer malzemeyi yükledikleri gelenek, onu ağırlaştırarak, eskiterek ya da sönükleştirerek işlenebilirliğini tehlikeye sokuyorsa canlılığını geri kazanmaya çalışır, yani ne kadar az incelenmişse verimliliği o kadar çok olacaktır; eğer malzeme yeniyse, malzemenin doğasında kendiliğinden ortaya çıkan bazı verileri zorlamaktan korkmayacak, bazı deneyler yapma ya da ihtimalleri saptama niyetiyle onun içine daha iyi nüfuz etmek gibi güç işlerden kaytarma cesaretinden yoksun olmayacaktır…”
Bu, sanatçının insanlığının ve tinselliğinin bir maddede ortaya konulduğunu söyleme meselesi değildir, çünkü sanat bir insanın yaşamının betimlenmesi ve biçimlenmesi değildir. Sanat yalnızca malzemenin betimlenmesi ve biçimlenmesidir, fakat malzeme tamamen biçime dönüşmüş, sanatçının bütünüyle tinselliği olan tekrarlanamaz bir biçimlenme yoluna göre şekil alır.
Son 150 yılda yaşam tarzlarımızı büyük ölçüde değiştiren malzeme çeşitliliğinin değişimi ve keşiflerinin sonucu olarak bizler şimdi yerinde bir deyimle “Malzeme Çağı” diye adlandırılabilecek bir devirde yaşıyoruz. Bütün plastik sanat alanlarında olduğu gibi takı sanatı alanında da malzemenin önemi fark edilmektedir. Deneysel takı çalışmalarında çeşitli malzeme evliliklerine gidilerek farklı plastik dil sorgulamalarına başvurulmaktadır.
Arkeolojik ve antropolojik veriler, insanlığın ilk manevi kültürlerinin ve bu inançlara bağlı müzik, resim ve takı gibi sanat ürünlerinin “Üst Paleolitik Çağ”da, yani günümüzden 30 bin yıl kadar önce ortaya çıktığını gösterir.  Bu ilk takılar taş, kemik ve fildişi gibi malzemelerden üretilerek, malzemenin yerinden koparılıp düşünce sürecine sokulması sağlanmıştır. Artık malzeme yeni mekânında yeni ifadesiyle yer alacaktır. Malzeme insanoğlunun hayatına girmiş ve bundan sonra da kendisini sürekli bir değişim ve gelişime tabi tutarak yerini hep koruyacak, duygu ve düşüncelerin plastik ifadesinde boyutlanacaktır. Başlangıcından beri sanat aslında düşüncenin malzemede vücut bulduğu bir süreçtir. İzlenilen şey malzemenin düşünce tornasından çıkmış halidir. Takı sanatı da başlangıçtan günümüze kadar malzemeye yüklenilen düşünce ile çeşitli fonksiyonlara sokulmuş, bazen korkuları, bazen beklentileri, bazen de mutluluğu ifade edecek araç olarak kendi mekânına yerleşmiştir.
İnsanlığın bilim, teknoloji ve kültür alanında ki gelişimi devam ettikçe malzeme çeşitliliği artmış yeni düşüncelerin ifade aracı olmuştur. İnsanlık malzemenin ifadeselliğinin sınırlarını sonuna kadar zorlamaya devam etmiştir. Bütün plastik sanatlar alanında olduğu gibi takı sanatı alanında da malzemenin sınırları zorlanmakta ve malzeme yeni ifade biçimlerine sokulmaktadır.
Uzak doğulu Peter CHANG Londra’da ki SLADE Güzel Sanatlar Fakültesi’nde oyma ve heykel alanlarında doktora eğitimine başladıktan sonra  malzemeyi irdelemeye başlayan takı sanatçılarından biridir. Birçok sanatçı gibi ( isim vermek gerekirse: Alexander Calder, Pablo Picasso) Chang, başlangıçta mücevher yapımına hayatını sürdürmek için başlamıştır. Çin Mahallesinden akrilik ile çalışmalar yapan batı tarzı zevkle seçilmiş renkler içeren, sınırlı renk seçeneğine sahip yazıcı paletlerinin parçalarını bir tabela yazıcının atıklarından toplamıştır. Bu atıklarda kırmızı ve sarı özellikle yoğundu ve bu yüzden Chang’in ilk çalışmalarının genelinde bu renkler hâkim olmuştur. Chang’in yapmış olduğu kabartmaları Yapısalcılık ve Minimal Sanattan etkilenmiş modern mücevherciler olan Dutch, Gijs Bakker ve Emmy Van Leersum’a eğilim göstermişse de Chang’in yaklaşımı bunlardan büyük farklılık göstermiştir. Çalışmalarında ayrıca kırık oyuncakları, atık jilet saplarını, diş fırçalarını ve keçe kalem uçlarını kullanmıştır. Takılarının hepsi şekil verilmek üzere tasarlanmış ve poliüretan köpük özüne sahiptir. Şekiller fiber-glass ile güçlendirilmiş polyester reçine ile kaplanmıştır. Üst tabakalar kalıp için ısıtılmış akrilik içermektedir. Akrilik kesilebilir özelliktedir ve içerisine parlak yaldızlar, araba camı, ayna parçaları, gümüş ya da altın gibi farklı materyaller de eklenebilmektedir. Parçalar kumlama ve parlatma ve de saydam vernik tabakasının oluşturulmasından sonra bütünleşmektedir.  (Resim:1)

 
[1] Altan TÜRE, Anadolu Antik Takıları, Goldaş Yayınları, İstanbul 2002, s.9
[1] Liesbeth Den BESTEN, Peter Chang Plastic Jewelry and the Joy of Meaningful Chance, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2, p.24
 

Resim:1 Bilezik, 1997 akrilik, polyester, PVC, hazır nesne, gümüş,  Çap 7 1/2"
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Chang broş ve küpe gibi daha küçük objeler için temel malzeme olarak odun kullanmıştır, oyuklu ve kıvrımlı bileziklerde de odundan faydalanmıştır. Bu materyal öncelikle doğru şekilde kesilir ve daha sonra ısıtılmış plastik yumuşadığında üzerine sanatçının kendisi tarafından preslenir. Bu işlem sağlıksız olmakla kalmaz aynı zamanda da çok zaman alıcı bir işlemdir. Tek parçalı bir işi bitirmek haftalar, aylar ve hatta yıllar alabilir. “bu yalnızca plastik” başlığı altında Chang’in kısa yazısında, birçok insanın değersiz olarak nitelendirdiği çalışmaları için: “Bu yalnızca malzemelerin işlenebilirliğini keşfetme, yeni renkler oluşturma ve ısıtarak onları itaat ettirme hazzıdır, bunun tamamını maksimum düzeyde kullanmak, bana, diğer uzmanlara onunla yaratmayı seven ve sayısı hızla artan sanatkârlara değer katmaktadır.”   Plastik gibi küçük bir geçmişe, çekiciliğe ya da düşük değere sahip bir malzeme üzerinde yeterince çalışarak ona enerji, yaratıcılık ve artistik bir değer kazandırılabilir. Peter CHANG bunu başaran sanatçılardan biri olmuştur. (Resim: 2)
 

Resim: 2 Bilezik, 2004, akrilik, polyester, PVC, gümüş
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Chang 1980’lerin ortalarındaki ilk takılarında yapıları oldukça basit olmakla beraber eşit bölmelere sahip küçük mozaik parçaları kullanmıştır. 90’lardan itibaren geleneksel Çinli
 -------------------------------
[1] Cornelie HOLZACH, Peter Chang, Jewellery, Objects, Sculptures (Stuttgart:Arnoldsche Art Publishers, 2002),http://www.powerhousemuseum.com/collection/database/?irn=319862&img=147353#_7#_7 adresinden alınmıştır 
 
yöntemleriyle ve kendisinin önceki dönemlerindeki oymacılık tekniğinde yağla mürekkep karışımından elde ettiği malzemeleri kullanarak yaptığı çalışmalara benzer şekilde reçine ile çalışmaya başlamıştır. Reçine tabakasının üzerine farklı tabakalar uygulayarak sadece renkleri çeşitlendirmekle kalmamış aynı zamanda tonlarını da kontrol altında tutmuştur. Materyal kumlanarak parlatıldığında ve farklı tabakalar uygulandığında; bu işlem Chang’i daha da çekmektedir , çünkü tamamen sürpriz ve gizemlerle doludur. İyi bir gözlemci malzemelerinin canlılığını, hareketli renkleri, yağlı etkileri, bir renk içindeki tonların tayfını, solgunluktan derinliğe ve ılımanlığa ve yumuşak, doğal yuvarlak şekilleri, ya da çapraşık, bazen de agresif olanlarını keşfedecektir. Peter CHANG kullandığı atık malzemeler, ucuz plastikler ve ahşap cinsi malzemeleri kendi sıradanlıklarından alıp onları kendisine özgü üslubu ile plastik şekle sokmuş ve malzemeye ikinci bir hayat kazandırmıştır. (Resim:3)
 

Resim: 3 Alman Bilezik, 2006, akrilik, resin, alüminyum, 7 1 / 8 X 6 5/8 X 2 1/4 "
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Malzemenin irdelendiği çalışmalar John MARSHALL tarafından da ortaya konulmuştur. Marshall takıyı heykel boyutuna taşımış ölçeksizlik ve içeriksizlik üzerinde durmuş gibidir. Kullanmış olduğu gümüş ve taş malzemelerin birbirlerine olan zıtlıklarını kendi üslubu ile keskin çizgiyle ayırmıştır. Gümüş parlaklık özelliği ve bütün ihtişamı ile dururken ölçeksizliği ile kendi mekânını reddetmektedir. (Resim: 4)
--------------------
 
 Resim: 4 Above the Clouds, 2007, gümüş, bazalt, 18 1 /2 X 35 X 9"
 
Marshall’ın tamamen gümüş olan ilk parçalarından cam ya da buz içerisindeki kombine akrilik parçalara ve daha yakın zamanlarda yaptığı gümüş ve bazalt heykellerine kadar olan çalışmaları Seattle William Traver Galerisinde sergilenmiştir.
Eleştirmen Amerikan Craft’ta yazan C.E. Licka, Marshall’ın çalışmalarını daha geniş bir entelektüel bağlamda derinlemesine incelemiş; yazısında “Zaman çizgiler, uçurumlar ve ağır ağır ortaya çıkan kıvrımlar üzerinde anlık olarak durmuş gibi” yaklaşımda bulunmuştur.  Licka Marshall’ın çalışmalarına içerik olarak değil duygusal olarak yaklaşım göstermiştir. Haklı olarak gümüşün parlaklığı ve bazalt taşının mat rengi izleyicide gündoğumuna atıf olarak algılana bilir, ama Marshall çalışmalarında daha çok malzemenin yeni evliliği ile ilgilendiği için içeriğin yorum ve algısını izleyiciye bırakmıştır. Marshall sadece bazalt kullanmakla kalmamış, akrilik, turmalin gibi yarı değerli taşları da gümüş ile beraber kullanıp gümüşün diğer malzemeler ile füzyonu üzerine hamlelerde bulunmuştur. (Resim: 5)
 
------------------------
[1] Matthew KANGAS, John Marshall And The Birth of Time, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2, p.34
[1] C.E. LİCKA, John Marshall: Sublime Passages and Other Reflections, American Craft, April/May 1985, p.13’den aktaran Matthew KANGAS, John Marshall and the Birth of Time, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2, p.37
 
 
 
Resim: 5 Just the Two of Us, 2007, gümüş, akrilik, 8 X 29 1 / 2 X 5 1/2"

Son yirmi yılda önemli modern heykellerin saldırmış olduğu hiçbir resmi noktayı altüst etmeksizin (ölçüt, yerleştirme, destek, konum) Marshall, ayak direyerek kendi kozmolojik eğilimini takip etmiştir.  Marshall hiçbir zaman rengi parlaklığın önüne geçirmemiştir. Metal olarak kullandığı gümüş parlaklığının yanında taş malzeme üzerinde eğreti olarak durmaktadır. Bu ise gümüş ve taş malzemelerin bütünlük içerisinde nötrleşmesinin yerine iki ayrı malzemenin de varlığını ispat edercesine bir duruş sergilemektedir.
Malzemeye, mağrur ve elit bir kimlikle hayat veren ve malzemeye yeni bir ruh kazandırarak var olmasını sağlayan bir başka sanatçı da Tom JOYCE’dur. Joyce ne yaparsa yapsın, açıklanamaz ve mucizevî bir şekilde malzeme taze bir beden gibi canlı durmaktadır. Demir ve çelik işleri nefes alıyormuş gibi görünürler. Demir işleri yoğun, sert, hareketsiz, düz ve sık sık keskin köşeliyken bile Joyce’un başlarda kullandığı menteşeleri, elekleri ve tırabzanları diri bir akışkanlıkla kıpırdamaya başlar. Hareketliliği şekillendirirler ve kaçınılmaz şekilde nefes alıp vermeye başlarlar. Bunun sebebi Joyce’un ruhunu malzemenin ruhuyla birleştirmiş olmasıdır. (Resim:6)
 
[1] Matthew KANGAS, John Marshall and the Birth of Time, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2, p.38
 
 
 
 
Resim: 6 Insıde/Out, 2003, Döküm Demir, 10X10X10"
                 
Joyce daha 16 yaşındayken demiri işlemeye başlamış ve her geçen gün tasarımda kavramsal temalar üzerinde yoğunlaşmıştır. Joyce’un bu zanaati öğrenmesi ve onu sanata dönüştürmesi büyük öz güven, cesaret ve çok fazla deneme yanılma gerektirmiştir. Sıradanlığın dışında yer almış olmakla birlikteki en fakir üçüncü devlette, Joyce kendi fikirlerini ve ifadelerini geliştirmekte özgür olmuştur.  Joyce’un demir malzemesine olan tutkusu kendisini bu gün dünya çapında tanınır bir sanatçı yapmıştır. Bütün çalışmalarında Joyce çok geniş bir ilham ve yorum inisiyatifi yaratmaktadır.
Başlangıç dönemlerinde yaptığı bir kâseyi tanımlarken, o “kentsel bir uzantı tarafından yavaş yavaş bozulmaya çalışılan desenli bir çiftlik toprağının havalı görüntüsünü görmenin sonucunda ortaya çıkmıştır… Merkez kısmı daha ergen çağımda bulmuş olduğum demirden yapılmıştır”  demiştir. Uygulamada Joyce’un işi her ne kadar karmaşık ve teknik açıdan zor olsa da, bitirilmiş parçalar her zaman açık sözlülüğe, üstünlük taslayan bir basitliğe, gözle görülür bir zapt edilmişliğe ve kendi kompozisyonları içerisinde ilintili bir dobralığa sahip olmuşlardır.
Demir, sanatçının elinde yeni hayatına yol kat ederken, farklı malzemelerle bütünleşmeyi de ihmal etmemiştir. Ahşap, kâğıt ve demir kombinasyonlar form, denge, doku ve ışık ile görsel estetiğe zevk ve heyecan katmıştır. Quoin (1994) (Resim:7), Wedge (1994) (Resim: 8) çalışmaları Joyce’un malzeme kombinasyonuna nasıl bir estetik kattığını açıkça ortaya koymaktadır. Joyce’un üslubunda ki demir gibi ağır bir malzemeye kuş gibi hafiflik katabilmesi özelliği bu çalışmalarında da ortaya çıkmıştır. Metal malzeme ahşapla hafiflik bulurken, ışık kâğıt malzemenin yakılmasıyla metal malzemenin koyu renk tonuyla dengelenmiştir. Wedge isimli çalışmada açık koyu dengesi ve pürüzsüz düz yüzeyle kâğıt malzemenin dokulu yüzeyi birbirlerini zıtlıkla dengelemiştir. Dengeleyici hareketi ve rotası
----------------------------------------------------
[1] Malin WILSON-POWEL, Tom Joyce: Broadband Virtuoso, Metalsmith, U.S.A 2009, vol. 29, no.1, p.26
[1] Artist’s quotes from pres release Tom JOYCE: New Iron Vessels, Okun Gallery exhibition, July 16-August 11, 1993’den Malin WILSON-POWEL, Tom Joyce: Broadband Virtuoso, Metalsmith, U.S.A 2009, vol. 29, no.1, p.29
[1] Barış ACAR, Video Sanatı İçin Motto: Zamanında Görünür Olma, Rh+ Sanart, İstanbul 2007, Ey
 
merak, sabır ve ilham kaynaklarıyla durulanmakta olan Joyce’un metali hem bir materyal olarak hem de kültürel anlamda kullanmasıyla algıyı değiştirmektedir.
 
       
 Resim: 7 Quoin, 1994, Ağaç, Kitap,                    Resim: 8 Wedge, 1994, Kitap,
           Dövme Demir 48 X 48 X 41"                    Dövme Demir 34 X 8 1 / 2 X 4 1 / 2 "
 
20. yüzyılla birlikte, malzeme konusu sanatın başlıca problemi haline gelmiştir. Konstrüktivizm, Fütürizm, Dadaizm gibi modern akımlar, sanat kavramını, yerleşmiş olan sanat anlayışlarından ayırır ve anti-estetiği bu alanın kullanımına sokar.  Sanatçının “yeni”yi bulgulamak isteği kadar, var olan malzemenin doğasına ve onun sınırlılıklarına bir başkaldırı da söz konusudur. Baudelaire’in fragman estetiği olarak nitelediği modern toplumun estetik yaşantısı, gündelik hayattan koparılmış her türlü malzemenin sanata taşınmasına olanak vermiştir. Ancak malzemeler tek başlarına ele alındıklarında sanat adına hiçbir şey söylemezler; ta ki sanatçı ona kendi öznelliğini aktarıp onu yeni nesnelliğe sokana kadar.
Takı sanatı plastik sanatlar alanında kavramsal sanat yaklaşımıyla yerini korumaya devam etmektedir. Malzeme yeni formlara sanatçının eğilim gösterdiği üslupla takı olarak ta karşımıza çıkmaktadır. Modern çağın her türlü malzemenin sanata katılımına olanak veren düşüncesiyle her türlü malzeme takıya dönüşmekte hatta farklı malzemelerle bir evliliğe girerek farklı üslupların oluşmasına da imkân sağlamaktadır. Bu tavrıyla daha çok katılımcı sanat ürünü olarak kişiyle etkileşime de girerek içsel fonksiyonunu artırmaktadır.
 
Not: Bu makale “rh+ sanart” plastik sanatlar dergisi 64. sayıda 2009 yılında yayınlanmıştır.
------------------------------
[1] Barış ACAR, Video Sanatı İçin Motto: Zamanında Görünür Olma, Rh+ Sanart, İstanbul 2007, Eylül 43, s. 75
 
KAYNAKÇA:

ACAR Barış, Video Sanatı İçin Motto: Zamanında Görünür Olma, Rh+ Sanart, İstanbul 2007, Eylül 43

BESTEN Liesbeth Den, Peter Chang Plastic Jewelry and the Joy of Meaningful Chance, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2

BUCCİ Douglas and Matthew HOLLERN, Influence of the Digital, Metalsmith, U.S.A summer 2005

ECO Umberto, Güzelliğin Tarihi, Çeviren: Ali Cevat AKKOYUNLU, Doğan Kitap, İstanbul 2006

HOLZACH Cornelie, Peter Chang, Jewellery, Objects, Sculptures (Stuttgart:Arnoldsche Art Publishers, 2002)

KANGAS Matthew, John Marshall and the Birth of Time, Metalsmith, U.S.A 2008, vol. 28, no.2

LİCKA C.E., John Marshall: Sublime Passages and Other Reflections, American Craft, April/May 1985

TÜRE Altan, Anadolu Antik Takıları, Goldaş Yayınları, İstanbul 2002

WILSON-POWEL Malin, Tom Joyce: Broadband Virtuoso, Metalsmith, U.S.A 2009, vol. 29, no.1

Artist’s quotes from pres release Tom JOYCE: New Iron Vessels, Okun Gallery exhibition, July 16-August 11, 1993



6 Haziran 2013 Perşembe

Degerli taslar ile suslenen tespih bir yatirim araci haline geldi..

Tespih değerini ustalar, yatırımın değerini ise üzerinde bulunan taşlar belirliyor. Türkiye’de tespih ustalarıve koleksiyoncuları bir elin parmakları dahi geçmiyor. Son yıllarda değerli taş ve mücevherat’a olan yoğun ilgiden dolayı değerli taşşarla süslenen tespih bir yatırım aracı haline gelmiş durumda. Türkiye’de pırlanta, yakut ve zümrüt gibi değerli taşlardan yapılan bir tespih için fiyat 200 bin dolara veya daha fazlasına kadar çıkabildiğini duydunuz mu?

Osmanlı imparatorluğu’nun 700 ncü kuruluş yıldönümü etkinlerine paralel olarak görsel medyada sinema ve televizyon’da osmanlı dönemini anlatan bir sürü film yapıldı. O dönemde altın, zümrüt ve değerli taşlara olan ilginin vurgulanması tespih koleksiyonculuğu’nun yeniden hareketlenmesini sağladı. Tespih sanatı‘na artan ilgi ile birlikte tespih ustalarının da değerinin anlaşılmasına neden oldu. Bu gün bir çok lüks alışveriş merkezlerinde çok değerli tespihlerin boy gösterdiğine şahit olabiliyoruz. Lüks tespihlerin yanında uzakdoğu ve çin’den gelen ekonomik fiyatlı doğal taşlar sayesinde tespih fiyatları çok daha uygun bir hale geldi.

Gelenek ve göreneklerimizde büyük bir yeri olan tespih kimi zaman bir ata yadigarı. Hanımlar nasıl ki takı ve mücevheratı hem bir aksesuar hemde bir yatırım aracı olarak görebiliyorlarsa, erkeklerinde tespihi yatırım aracı olarak görmesinden doğal ne olabilir ki? Lüks alışveriş merkezlerinde pahalı çakmak ve dolmakalem’lerin yanında tespih çeşitlerinin de olduğu unutulmamalı..
Tespih diyerek geçenler için, koleksiyoncular arasında usta ellerden çıkan bir tespih 40 bin dolara kadar fiyatlandırılabiliyor. Tespih zümrüt ve yakut gibi değerli taşlarla işlenmiş ise fiyatı 200 bin dolarlara kadar çıkabiliyor. Üzerinde 75 bin karat pırlanta olan tespih bile var!
Ancak tespih kullanımı konusunda önemli bir noktaya temas etmeden olmaz! Çin’den gelen kalitesiz, doğaya ve insan sağlığına zarar verebilen tespihlerden uzak durmak gerekiyor. Çin, Pakistan ve ve İran’dan gelen sahte ve yarı değerli taşlardan işlenen tespihler ilk bakışta güzel gibi görünselerde kullanlar bu tespihlerde aradığını bulamıyorlar.
Son dönemde gümüş imameli tespih herkesin favorisi.. Alternatif tıp’ta rehabilite edici olduğu söylenen doğal taşlar ile bezenmiş tespihler ikinci sırada. Ancak şifa dağıttığında şüpheli doğal taşlardan yapılmış tespihler tespih üstadları ve koleksiyoncular tarafından önerilmiyor! Çünkü gerçek dışı..
Değerli Tespihler
Fildişi ve kamlumbağa kabuğu, keçi boynuzu, deve kemiği, mors dişi, mercan, balina dişi ile yapılmış tespihler çok değerli.
Abanoz ağacı, kuka cevizi, öd ağacı, yılan ağacı, pelesenk, sandal ağacı, kehribar gibi bitkisel malzemelerden üretilmiş tespih ürünleri tespihe değer katabiliyor.
Oltu taşı, akik, ametist, kuvars, kaplan gözü, inci yarı gibi değerli taşlar kullanılarak üretilen bir tespihiniz varsa çok değerli olduğunu bilmelisiniz.
Yukarıda yazılan bir tespihin değerli olabilmesi için ne gerekir? Sorusunda en belirleyici etken hangi tespih ustası’nın el ve göz nuru olduğudur. Tespihe asıl değerini kazandıran el işçiliği ve usta. El emeği ile üretilen tespihlerin yanında makinede seri üretilen tespihlerden bahsetmeye bile gerek yok!
Türkiye’de 5 yada 6 tespih ustası olduğu biliniyor. Türk tespih ustalarına en çok rağbet gösterenler arasında arap iş adamları ve şeyhler başı çekiyor.
Türkiyede ki Efsaneleşmiş Tespih Ustaları
  • Akgerdan Mehmet Efendi
  • Fildişici Burhan
  • Horozon Salih
  • Mevlevihane Kapılı Mahmut
  • Kehribarcı Muhiddin
  • Necip Fazıl Karadağ
Tespih ve İslamiyet
99 bu rakam bir müslüman için çok şeyi ifade eder. Esmaül-hüsna Allah’ın en güzel isimlerini zikrederek iman tazelemek bir müslüman için kutsal. Bir çok dini inança paralel olarak Hristiyanlık ve Budizm’de tespih kullanıldığına şahit olmaktayız. Tespih müslümanlık’ta ilk kez Hz Ebubekir döneminde kullanıldığı bilgiler arasında. Hristiyanların tespihi müslümanlardan alarak avrupa’ya taşıdığıda bazı kaynaklarda geçiyor. Görüldüğü üzere tespih dünya üzerinde bir çok farklı kültürlerde ibadet aracı olarak kullanılmaktadır.
"Safiham"

Simdi moda "tek parmakta 5 karatlik tas"...Referans

Şimdi moda "tek parmakta 5 karatlık taş"...

Altın'ın bir yatırım aracı olarak değer kaybetmemesine karşılık pırlanta moda..

"Bilekten dirseğe kadar burma bilezik" devri kapandı...



19.07 2008-Referans-Tüketicideki pırlanta tutkusuna bir de altın fiyatlarındaki düşüş eklenince üreticiler de dümeni kırdı. 2 sene önce pırlantaya girerek sektöre de yön çizen Atasay Kuyumculuk Genel Müdürü Haldun Ulutürk'ün de dediği gibi, "Sektörde altının önü tıkanmış herkes pırlantaya dönmüş durumda. Hatta altında bir daralma var.
Pek çok firma ya kapanıyor ya da başka iş alanlarına bakıyor." 50 yıllık Koçak Gold, yüksek altın fiyatlarını ve talebi göz önüne alarak bu yıl rotayı pırlantaya çevirdi. Sadece büyükler değil, sektördeki irili ufaklı tüm üreticiler bu yıl altından aldıkları darbeyi pırlantayla kapatmayı planlıyor.

15 yıl boyunca sadece altın sattıktan sonra bu yıl pırlantada karar kılan Baki Kuyumculuk'un sahibi Baki Durak'ın "Yeni bir kültür doğuyor" sözleri de sektörün yol haritasını gözler önüne seriyor.
1 milyar dolarlık pazar.. Hem iç pazarda hem de ihracatta kan kaybeden takı altının satışları yüzde 30'lara kadar geriledi. Pazarın geri kalanının hakimi ise yaklaşık 1 milyar dolar büyüklüğe ulaşan pırlanta oldu. TV dizilerinden şarkı sözlerine kadar taşan pırlantanın satışları ise son bir yılda yüzde 30 arttı. Türkiye'de yatırım aracına dönüşen pırlantanın ihracatını ayaklandıran ise Türkiye'nin zengin komşuları Rusya ve Dubai oldu.
Ancak bugün sektördeki hemen hemen tüm üreticileri pırlantaya çeviren rüzgar altın fiyatlarındaki yükselişten kaynaklanıyor. 2 yıl içinde 1 ons için 650 dolardan 965 dolara çıkan altın fiyatlarına karşılık kâr marjlarını düşüren kuyumcular şimdi zararlarını günün modası pırlantayla kapatmaya hazırlanıyor.
Bugün sektörde ilk rotayı çizen Atasay'ın satışları yüzde 70'i pırlanta oluşturuyor.
Pırlantada 3 yıl içinde gelmek istediklerin noktayı 1.5 yıl içinde yakaladıklarını vurgulayan Ulutürk de "Biz 3 yıl içinde pırlanta ve altın satışlarını eşitlemeyi hedefliyorduk. Ama daha 1.5 sene dolmadan, çoğu mağazamızda yüzde 70 oranında pırlanta satılır hale geldi. Altın olarak geçen yıla göre yüzde 10 daha fazla ilerlerken pırlantada bu oran yüzde 50'lerde" diyor.

Son birkaç yıldır altın piyasasında daralma olduğunu söyleyen Ulutürk, pırlantaya girdikleri ilk sene yaptıkları kampanyalarla sektöre yön verdiklerini kaydediyor.
"Pırlanta ile ilgili büyük kampanyalar yaptık ve açıkçası sektörün gittiği yönü değiştirdi ve sektör pırlantaya döndü. Piyasadaki diğer oyuncular da pırlantaya girdi. Anadolu'da ve büyük şehirlerde pırlanta ile ilgili vitrinler değişti. Tüketicinin tercihi değişti" diyen Ulutürk'e göre pırlantanın bu kadar öne geçmesinin altında altın fiyatlarındaki artış yatıyor. Bunun özellikle altın satışları ve ihracatına darbe vurduğunu belirten Ulutürk, "Altın satışlarında cirosal bazda artış var gibi ama reel anlamada geriledi" diyor.
Altın set tercihi düştü.. Takının doğasının markalaşma ve uluslararası standartların yakalanmasından dolayı değiştiğini kaydeden Ulutürk, artık eskiden olduğu gibi altın setleri satmadıklarını vurguladı: "Önceden her hafta 500 set satıyorduk, şimdi bu haftada bir iki ufak altın takıya dönüştü.

Pırlanta pahalıdır kanısı ise yıkıldı. Pırlantanın satış koşulları düzeldi. Pırlanta pahalıdır diye bir kanı vardı. Ama bizde 250 dolardan 200 bin dolara kadar ürünler var. Milyon dolarlık ürünleri de Belçika'dan getirtebiliyoruz. 200-250 dolarla 2 bin dolar arasında olan pırlantalar satışlarımızın yüzde 70'ini oluşturuluyor."
Türkiyede'ki pırlanta satışlarının dünya ortalamasının üzerinde olduğunu kaydeden Ulutürk, pırlantaya uluslararası standartların gelmesinin de hem yatırım aracı olmasında hem de satışlarda etkisinin olduğunu belirtiyor. Ulutürk, "Geçmişte pırlanta standartları yoktu. Satmak için geri götürüldüğü zaman çok para etmeyecek şekilde alınıyordu. Ama büyük markalar pırlantayı standartlar çerçevesinde sununca, alınıp satılabilir bir yatırım aracı da oldu. Mesela biz 1 karat üstündeki taşları değiştirmeye getirildiğinde karatını büyütmek için satın alınan değer üzerinden alıyoruz. Bu tür promosyonlarla birlikte pırlanta gündeme oturdu" diyor.
Ulutürk, pırlantanın parlamasında outlet mağazalarının da ekisinin olduğunu belirterek, bu mağazaların ciro ve kârlılık olarak da diğer mağazaların önüne geçtiğini belirtiyor. Outlet mağazalarında eski koleksiyonları ve ihraç fazlası ürünleri sattıklarını anlatan Ulutürk, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Biz çok hızlı koleksiyon çıkarıyoruz. 6 ay 1 yıl içinde koleksiyon yeniliyoruz.

İhraç fazlalarımız var. Biz bunları normal mağazalardan ziyade outlet mağazalarında satmaya karar verdik. Outlet mağazalarının yüzde 85-90'ı bu dediğimiz outlet ürünlerinden oluşuyor. Sezon ürünlerini de satıyoruz burada. Bu mağazalarda yüzde 25'e varan indirimler var."
50 yıllık altıncı pırlantacı oldu.. 50 yıllık altın işini yürüten Koçak Gold da pırlantaya yönelen firmalar arasında. Pırlanta işine bu yıl giren Koçak Gold'un ise satışlarının yüzde 25'ini pırlanta oluşturuyor. Koçak Gold Yönetim Kurulu Başkanı İsmet Koçak, bu oranın önümüzdeki yıllarda daha da artacağını söylüyor. Türkiye'de geleneksel takımızın altın olmasına rağmen son yıllarda pırlanta tüketiminin giderek arttığını kaydeden Koçak, "Şu anda piyasalarda stabil olmayan bir durum söz konusu.
Bu da altın talebini olumsuz etkiliyor. Sektörde bir durgunluk söz konusu" diyor. Sektörün pırlanta pazarlamasında değişik taktikleri sonucu, hedef kitle tanımının genişlediğini ifade eden Koçak, bunun talebe de olumlu yansıdığını söyledi. Bu talebin gelecekte daha da artacağını anlatan Koçak, pırlantada güvenme unsurunun öne çıkmasından dolayı da firmaların markalaşmasını zorunlu olacağını anlatıyor.

Altındaki kâr marjlarının düştüğünü belirten Baki Kuyumculuk'un sahibi Baki Durak değerli taşların daha cazip bir pazar haline geldiğini söylüyor. Bu yıl eski tasarımlara pırlanta ekleyerek kar marjını yükseltmeyi planlayan Durak, "Türkiye'de genelde değerli taşlar el değiştirmez, anadan kıza gider. Kuyumcular da bu geleneği iyi değerlendirdi" diyor.

Tüketici tarafında altının bir yatırım aracı olarak değer kaybetmemesine karşılık pırlantanın moda olduğuna işaret eden Durak, yine de bugün yatırım olarak pırlanta alanların satarken pişman olacağından yana. Durak altın fiyatlarındaki yükselişin asıl kendini ihracatta gösterdiğine de dikkat çekiyor. İhracat rakamları hala yükselişi gösterse de Durak, miktarda yüzde 40'a vara bir düşüş olduğunu ifade ediyor. 

Ebru Tuncay - Nazlı Topçuoğlu/Referans 

Pirlanta Aldatmacasi- Hic ise yaramayan kirinti elmaslar

A. Filiz AVŞAR Yazısı
Şu Kadarcık Bir Şey” Pırlanta Aldatmacası- TurkOcagi.Org Sitesinden"



Son zamanlarda hep dillendirilen ancak durdurulamayan “tüketim çılgınlığı” aldı başını gidiyor. Tüm Türkiye’de hesapsız –sayısız, AVM adı altında alışveriş merkezleri açılıyor, buralar hafta sonu vakit geçirmek, bu arada vitrin bakmak, (ve tabii gezerken de alışveriş yaptırmak –tükettirmek), karın doyurmak ve hatta sinema seyretmek için gezinti yeri olarak seçiliyor. Bu tüketime karşılık “ne üretiyoruz” sorusunun cevabı hiç verilmedi, verilecek gibi de görünmüyor.
Alışveriş çılgınlığı için güzel vesileler(!) de kaçırılmıyor: ( Happy New Year) yeni yıl, (Saint Valentin günü) sevgililer günü, anneler günü, babalar günü, karne günleri, doğum günleri…
Alışverişin son modası erkeklerin hanımlarına, sevgililerine, annelerine aldıkları hediyeye el atmak oldu. “Onlardan şu kadarcık bir şeyi esirgemeyin”. Şu kadarcık şey dedikleri pırlanta! Evet, yükte hafif ama boyutuna inat pahada ağır. Reklâmlarda da çok cazip fiyatlar var! Hiç işe yaramayan kırıntı elmaslardan (!) yapılmış 200 -500 TL arasında pırlanta takı (!) lar.
Pırlanta alırken pahalı, satarken sudan ucuz bir taş… Asla yatırım aracı değil. Kullanırken göz alıcı, statü göstergesi, hava atma vesilesi…
Dünyada alırken de satarken de en değerli yatırım aracı olan maden, altın. Ülkemizin insanı bunu yüzyıllarca çok iyi bildi ve değerlendirdi. Ülkemizin her ekonomik sıkıntıda gündemine “yastık altı sermaye” olarak altın girdi. 2. Dünya Savaşında hâlâ nerde olduğu bilinmeyen “tonlarca altın” tartışıldı. Ve bu sene ekonomik kriz dolayısı ile yurtdışına satılan ….. bin ton altın kısa bir ekonomik bilgi olarak gündeme girdi ve geri çıktı.
Yastık altından altın çıktı… Yerine pırlanta girdi. Aslında pırlanta yastık altına giremedi. Alırken verilen paranın üçte bir fiyatına, ihtiyaç hâlinde satıldı. Ve bu arada hem tüketici olan bizler, hem de Türk ekonomisi kaybetti. Peki, kim kazandı?
Dünyadaki elmas madenlerinin hemen hemen tamamı Afrika’nın güneyinde bulunuyor. Bu madenlerde milyonlarca Afrikalının kanı ve kemikleri var. Çamurun, suyun içinden çıkacak minicik taşlar uğruna insanlık Afrika’da yıllarca katledildi. Hâlâ da katledilmeye devam ediyor.
Sonra bu çıkan elmaslar Hollanda’da ( hâlâ orada mı bilmiyorum) işleniyor, pırlanta adını alıyor, sınıflandırılıyor…
Üçüncü aşamada bu pırlantalara New York’taki borsada (hâlâ orada mı bunu da bilmiyorum) değer biçilip, dünyaya pazarlanıyor.
Kara derili Afrikalının, kara kaderinden çıkan, aslı (kömür –karbon) yine kara olan bu taş, onlar ölürken ve tüketici olan bizler ( ve diğer dünya vatandaşları da) de soyulurken, kalbi kara beyaz (!) adamın cebine kâr olarak giriyor. Hatta yine siyaha dönerek, Ortadoğu’da ve hatta dünyada silaha çevrilerek, namludan çıkan kurşun vs. ile insan bedenlerinde, ruhlarında, evlerde, topraklarda kara delikler açarak, delik –deşik ederek.
Bu madenlerin ve işleyen fabrikaların (?) ve borsadaki adamların kim olduğunu mu soruyorsunuz? Yıllar önce İsrail’e gittiğimde bize, Türkiye’den – Sivas’tan göç etmiş Oktay isimli bir orta yaşlı Yahudi rehber eşlik etti. Otobüsün önünde iken, bize sık sık bazı binaları ve altlarındaki fabrika (?) – imalathane (?) leri gösterdi. Ve de iki adet dev gökdeleni de. Dedi ki: “Afrika’daki madenler bizim. Hollanda’daki imalathaneler de. Ve New York’taki elmas borsası da bizim elimizde. Düşündük ve dedik ki: Niçin New York yâda Hollanda kazansın. Oradaki borsayı da, imalathaneleri de buraya taşıyalım. Tüm kazanç İsrail’e kalsın. Ve hepsini buraya taşıdık. Gördüğünüz binalar bu işler için.”
Sonuç: Biz eşlerimize, sevgililerimize, annemize vs… “tırnak kadar bir şey” alırken, onlardan “bu kadarcık şeyi mi esirgeyeceğiz” diye düşünürken ve işe yaramayan kırıntılara 3 – 500 TL, birazcık değeri olanlara birkaç milyar, beğendiğimiz manken – şarkıcılara aldığımız elmas – pırlantalara onbinlerce dolar harcarken paralarımız aynı yere akıyor. Yastık altı gerçek sermayemiz olan, gerçek değer olan altınlarımız ise bozdurup bozdurup yurtdışına gönderiliyor, ülkenin borçlarını ödemek için.
Değerli vatandaşlarım, sevdiklerimizden tırnak kadar bir şeyi esirgemeyelim. Paralarımızı, altınlarımızı, yurtdışına, kömür- karbon kırıklarını parmaklarımıza, (dostlarımıza göstermek için) becayiş edelim. Edelim mi?

Türk Ocağı- A. Filiz AVŞAR 

Altin ve Pirlanta Satin Alirken... UluAgac






ALTIN VE PIRLANTA SATIN ALIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ ?


Aksesuarlar, özellikle son yıllarda kadınların vazgecemedikleri arasında yer almaya devam ediyor.

İmitasyon ürünler tercih edilsede, altın ve pırlanta hala saltanatını koruyor. Yatırım aracı olarakta görülen altın, ülkemizde son yıllarda enflasyonun duraklamasına rağmen, en sağlam yatırım aracı olması dolayısıyla hala rağbet görüyor. Aksesuar olarakta hala kadınların gözdesi durumunda. Böylesine yüzyıllardır önemini kaybetmeyen altın ve pırlanta, ülkemizde yatırım amaclı olsun veya takı amaclı olsun, bir süre sonra satılmak üzere kuyumcuya götürülür. Buna sebep, takının yıpranması veya demode duruma gelmesi, kırılıp bozulması ile yatırımcı için ise ev araba veya iş kurmak için gibi nedenlerle satılmak istenir.



İşte günümüzde artık tasarruf ve bilinçli alışveriş yapmak en önemli sartlardan biri olduğu için, bu emtiaların satışı esnasında bazı şeyleri bir kuyumcu kadar olmasada bilmek gerekiyor.
Bunları şöyle sıralayabiliriz.

Öncelikle almış olduğunuz altın pırlanta ve gümüş gibi değerli şeylerin fatura fişi veya aldığınız kuyumcunun size satarken vermiş olduğu belgeleri kartı muhafaza etmeniz. Satarken size tutarı hakkında ön bilgi vermesi için gereklidir.

Güvendiğiniz bir kuyumcu mutlaka olmalı ve bir tanede danışabileceğiniz kuyumcu olmalıdır.

Takı satarken genelde bu işin merkezi konumunda olan Kapalıçarşı yı tercih etmeniz size ekonomik olarak faydalar sağlayacaktır.

Sadece çeyreğin veya cumhuriyet atanın fiyatını baz alarak fiyat mukayesi yapmamalısınız. Aldığınız altınları takımı yoksa tasarruf amaçlı olmasına dikkat ederseniz, satarken tasarruf için aldığınızda işçilik olmayacağı için takı amaçlı aldığınız altın veya pırlantayı uzun süre kullanacağınız için zaman içinde yükselişler sİzin kaybınızı azaltacaktır.

Takıda en az altı ay yada bir sene kadar dan önce satmamaya dikkat edilmesi gerekmektadir sadece satan ve alan kuyumcunun cüzi karları nı kaybedersiniz.


Uluağaç Kuyumculuk : Reisoğlu sk. No:28 Kapalıçarşı / İSTANBUL

News

Latest News
Pırlanta Sarrafı Mücevherat Grubu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Top Ad 728x90

Video

Visitors

Bu Blogda Ara

Vertical2

Pırlanta Hakkında Herşey

script type="text/javascript"> //form tags to omit in NS6+: var omitformtags=["input", "textarea", "select"] omitformtags=omitformtags.join("|") function disableselect(e){ if (omitformtags.indexOf(e.target.tagName.toLowerCase())==-1) return false } function reEnable(){ return true } if (typeof document.onselectstart!="undefined") document.onselectstart=new Function ("return false") else{ document.onmousedown=disableselect document.onmouseup=reEnable }

Slider

Recent Post

Games

Popüler Yayınlar

Tweetler