Bu Blogda Ara

2 Kasım 2013 Cumartesi

2014 Mucevher ve Takı Trendleri


Gardrop Kedisi- 2013/2014 Sonbahar/Kış takı trendlerine genel olarak bakıldığında Oversized yani çok büyük takıların başı çektiğini söylemem mümkün... Özellikle küpelerin ve Cuff bileziklerin büyük boyutlarda kullanılacağı görülüyor. Bir kaç sezondur boyunlarımızı süsleyen tasma (Choker) kolyeler 2014 kışının gözde takılarından biri...  Punk, Gotik ve Rönesans temalarının baskın olduğu takı trendleri yeni sezonda gösteriş ve ihtişamın önemini vurguluyor.

Punk ve Gotik temalarında gümüş renkli takılar öne çıkarken, sivri takıların (özellikle dikenli tel, çivi vb. şekiller) ve zincirlerin çoğunlukta olduğunu görmek mümkün. Yükselen Rönesans teması ile dini öğeleri içeren takılar (özellikle Haç) ve ihtişamlı mücevherler ön plana çıkıyor. Mücevherlerde zümrütün ve zümrüt yeşili takıların hit olduğunu söyleyebilirim. Küpelerde avize, halka, püskül gibi detaylar öne çıkarken, damla şeklinde olanların da hatırı sayılır yeri var. Feminen detayların da dikkat çektiği takı trendlerinde inci ve kristal takılar dikkat çekici. Madalyon, Cameo ve broş gibi retro trendler baskınlaşırken, slogan içeren rozetler de oldukça popüler olacak. Yeni sezonda tılsım vb. gibi uğur sayılan nazar boncuğu, dört yapraklı yonca, Fatma'nın eli vb. parçalar defilelerin dikkat çekici detaylarından... Hayvan figürlerinin (özellikle kuş, yılan, ejderha, kelebek vb.) hemen hemen her tasarımcının koleksiyonunda görülmesi de önemli trend sinyallerinden... İşte karşınızda 2013/2014 sonbahar/kış takı trendleri !

Cuff Bilezikler / Cuff Bracelets

İnci / Pearls

Slogan-İsim yazan takılar

Madalyon / Medallion

 Avize Küpeler / Chandelier Earrings

 Rozet ve Broşlar / Rosettes and Brooches

 Cameo'lar / Cameos

 Earcuffs

 Hayvan Figürlü Takılar / Animal Jewelry

 Püsküllü Takılar / Fringe Jewelry

 Sivri Takılar / Sharp Edged Jewelry

 Tasma Kolyeler / Choker Necklaces

 Tribal Takılar / Tribal Accessories
 Turkuaz Rengi Takılar / Turquoise Jewelry
 Tüy Detaylı Takılar / Feather Accessories

 Zincir / Chains

Zümrüt Yeşili Takılar / Emerald Jewelry

Tılsımlar / Talismans
 
GARDROP KEDİSİ BLOG

31 Ekim 2013 Perşembe

Lüksün Kökenine Yolculuk: BVLGARI Fransızlar İtalyan mücevherlerine göz dikti



Fransızlar İtalyan mücevherlerine göz dikti

 Fransa'nın dünyaca ünlü moda markası Louis Vuitton,  Grup son olarak Mart 2011'de 3.7 milyar dolara Bvlgari'yi satın aldı.

SABAH- Valentino ve Gucci'den sonra ünlü İtalyan mücevher markası Bulgari de Fransız LVMH şirketinin eline geçti. Egoları sarsılan İtalyanlar, bir sonraki kurbanın kim olacağını merak ediyor
Sophıa Loren'den Elizabeth Taylor'a kadar dünyanın en güzel aktrislerini değerli mücevherlerle donatan Bulgari'nin Fransızlara satılması, moda ve lüks âleminde dünyanın en büyük markalarına sahip İtalyanların milli egosuna yeni bir darbe indirdi. Valentino ve Gucci'den sonra ünlü mücevher markası da Fransız Moet Hennessy Louis Vuitton (LVMH) şirketinin eline geçti. İtalyan mükemmeliyetçiliğinin en üst düzeyde temsilcisi olarak kabul edilen markaların bir bir elden çıkarılması, bu ekonomik kriz döneminde sefalete düşen bir ailenin mücevherlerini satmasına benziyor. Bulgari ailesinin, 4 bin çalışanıyla birlikte bu büyük markanın geleceğini Fransız LVMH'ye teslim etmesini, şirketin başkanı Paolo Bulgari şöyle açıklıyor: "Aile olarak çok büyüdük. Tam beş yıl boyunca bir İtalyan ortak aradık. Hatta azınlıkta kalmaya bile razı olduk, ama maalesef Bulgari'yi alacak bir İtalyan firma bulamadık." Bulgari ailesi, ün ve servetlerini, dedeleri Yunan gümüş ustası Sotirios Bulgaris'e borçlu. Yunanistan'dan gelip Roma sokaklarında gümüş satarak hayatını kazanan ve 1884'te Via Sistina'da ilk dükkanıyla işe başlayan Bulgaris (Voulgaris), 1905'te de iki oğlu Costantino ve Giorgio ile meşhur Via Condotti'de ünlü merkezini açtı. İlk 20 yılda değerli taş, mücevher ve saatler üzerine çalışan Bulgari kardeşler, asıl tarzlarını II. Dünya Savaşı'ndan sonra buldu. Bulgari mağazalarının dünyanın belli başlı şehirlerinde açılması ise 1970'li yıllara denk düşüyor. 1990'lı yıllardan itibaren parfüm ve gözlük sektörüne giren Bulgari'nin, 2000'lerde otel ve resort zincirleri kuruluyor.

Dünya starlarının mücevher markası
Bugün dünyada 360 mağazası bulunan Bulgari, 1995'ten beri de Milano borsasında. Ünlü müşterileri arasında pek çok isim var: Ingrid Bergman, Sharon Stone, Claudia Cardinale, Monica Vitti, Romy Schneider'dan, Anna Magnani, Sophia Loren, Elizabeth Taylor, Audrey Hepburn, Meryl Streep, Nicole Kidman, Anne Hathaway, Keira Knightley, Julianne Moore ve Jennifer Aniston'ın tercih ettiği bir marka. Madonna ve Tina Turner gibi pop yıldızlarının yanı sıra, Bulgari'nin müşteri portfoyü son yıllarda özellikle Ortadoğu ve Asya'ya doğru genişledi.




Lüksün Kökenine Yolculuk: BVLGARI

Bvlgari markasının kurucusu 1857 doğumlu, Yunanlı Sotirio Boulgaris’dir. Yunan seyyar gümüşçülüğünden kalma bilinen tek varis olan Sotirio, Yunanistan’da yaşanan eşkiyalık ve şiddet olaylarından kaçarak ailesiyle Corfu’ya yerleşir. 1870’lerin sonunda burada kendilerine bir dükkân açarlar ve Bvlgari’nin marka öyküsünün filizleri de böylelikle atılır.

Corfu’da ailesiyle birlikte hayatını sürdüren Bvlgari’nin kurucusu genç metal işçisi Sotirio Boulgaris, 1880’lerde kendi yolunu çizmeye karar verdi ve Roma’ya taşındı. Kısa süreli bir ortaklık girişimi deneyiminden sonra , 1884’te “Sotorio” ismiyle kendi dükkânını açtı. Burada gümüş kemerlerden, tokalara, bileziklere, düğmelere, sofra takımlarına ve antikalara varan ürünler satışa sundu. 1800’lerin sonralarına doğru bu girişimci iş adamı, St. Moritz, San Remo, Naples, Bellagio ve Sorrento’da da satış noktaları açaçak güce ulaştı.
1880 yılında Sotirio Boulgaris aile ismini, Romanvari bir isimle, Bulgari ile değiştirdi. Bu değişiklikten kısa bir süre sonra ise Bulgari soyismini vereceği Eleni ile evlendi ve 1889-1890 yıllarında sırasıyla Constantino ve Giorgio adında iki de oğlu oldu.
Sotirio Bulgari bu arada işleri iyice ilerletmişti. Gitgide büyüyen dükkân zincirlerini, konsantrasyonunu tek bir işe, yani mücevherat ve gümüş sektörüne, ayırmak istediği için sattı. 1905 yılında Roma’da, 20. yüzyıl boyunca Bulgari’ye merkezlik yapacak olan dükkânı satın aldı. Yani No: 10’daki Via Condotti’yi. Bu yeni mağazada, kabartmalı ve işlemeli gümüş ürünlerden seramik dekorasyon malzemelerine; altın ve gümüş mücevherattan taşlı setlere kadar çok geniş yelpazeden ürünler satışa çıkardı. 20. yüzyılın ilk 20 yılına gelindiğinde ise Bulgari artık kozmopolit bir hava kazanmıştı. Sotirio’nun oğulları Constantino ve Giorgio kardeşler de bu süre içinde ilk iş deneyimlerini yaşadılar.
1. Dünya Savaşı, aynı Bulgari de olduğu gibi tüm şirketler ve markalar üzerinde olumsuz etkisini gösteriyordu. Ancak Bulgari savaştan sonra ortam biraz daha düzelmeye başladığında gümüşten mücevherat parçalarına geçiş yapma kararı aldı. Ve bu kararla lüks markalar kervanına bir adım daha yaklaştı.
1930’larda Dümeni İkinci Jenerasyon Alıyor. Sotirio Bulgari’nin 1932 yılında vefatının ardından , oğulları iç ve dış ilişkilerde yeni atılımlara girişti. Constantino ve Giorgio kardeşler markayı yeniden modellendirdiler. Via Condotti mağazasının ismini resmi olarak ve Roman alfabesine uygun olarak “BVLGARI” ile değiştirdiler. Markanın diğer perakendeci mağazalarında da kullanılacak olan pembe ve bej “hallmark”ını oluşturdular. Giorgio’nun mücevher satın almak için gerçekleştirdiği geziler onu Paris orijinli mücevher endüstrisine yönlendirirken; Constantino’nun antika gümüşlere olan tutkusu daha sonraları şirketin klasik temalı ürünlerinin ilham kaynağı olacaktı.
19. yüzyılın ilk yarısında Bvlgari, hem Paris etkisiyle şekillenen moda ürünlerine bağlı kaldı hem de dünyada hakim olan mücevher eğilimlerini takip etti. Marka bu bağlamda ,1920’lerde, Art Deco temasını benimsedi.
1930’larda Bvlgari, elmaslı platin setlere yöneldi. Refahın yavaş yavaş sağlanmaya başladığı savaş sonrası yıllarda mücevher evleri bol mücevherli elmas, zümrüt, safir setler üretmeye başladılar. Çiçek motifleri bu periyotta en popüler olan tasarımlar arasındaydı.
Bvlgari Ünlülerin Gözdesi. Bvlgari’nin ünü giderek yayılmıştı. Savaş sonrası dönemlerde Bvlgari mağazasının mermer katlı fa&ccedile kısmı dünyanın çeşitli yerinden gelen ünlülerin paparazilere poz verdikleri bir yer haline haline geldi. Genişleyen müşteri profilindeki, 1960’lar İtalyan sosyetesi; Güney Amerika’nın ünlü politik figürü Evita Peron; Amerikan işadamı Nelson Rockefeller ve Woolworth’un kurucusu Samuel Henry Kress; İtalya’daki Amerikan büyükelçisi Clare Boothe Luce gibi isimler Bvlgari’nin mücevher dünyasındaki ününün artmasını ve gelişmesini sağladı.
Bvlgari Stili 1960’larda Doğdu. 1960’lı yıllarda İtalyan kuyumculuğu ve mücevherciliği yavaş yavaş Fransız etkisinden kurtulmaya, Bvlgari kardeşlerin stili de artık kendi özgün tarzlarını bulmaya başladı. Artık ürünler Fransız stilinden belli başlı noktalarda ayrılıyordu. Elmaslar daha çok renk oyunlarını destekleyici bir malzeme haline gelmeye başladı.Taşları seçerken kuyumcular geleneksel zümrüt-yakut-safir üçlüsü yerine üreticilerin artistik yeteneklerini sergilemeyi sağlayacak taş parçaları kullanmayı yeğlediler. Sonuç olarak düz, hoş ana hatlar üzerine işlenmiş ve stilize edilmiş sarı altın Bvlgari’nin klasik görünümünü tamamladı.
1967’de dümeni, ailenin üçüncü jenerasyonu, Giorgio’nun 3 oğlu, Paolo, Gianni ve Nicola devraldı. En büyük oğul Gianni hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra “playboy” tarzı bir yaşamı tercih etti. Otomobil yarışçısı olarak bir süre hayatına devam eden Gianni, 1980 yılında Bvlgari CEO’su oldu. Üçlemenin yaratıcısı olarak da bilinen Paolo ise dünyanın en önde gelen kuyumcusu olarak bilinmektedir. Nicola kardeşlerin en genci olduğu halde ailedeki en işadamı kişilik olarak bilinir. Kendisi ayrıca tasarım kısmıyla da ilgillidir. Nicola, antika konusunda da gözü doymaz bir madeni para koleksiyoncusudur. Hatta bu yüzden 1960’ların sonunda madeni para kullanımını Bvlgari’de yeniden canlandırmıştır.
Uluslararası Genişleme 1970’lerde Başlıyor. Bvlgari kardeşler ilk uluslararası mağazalarını 1970’te New York Fifth Avenue ‘deki Pierre Otel’de açtılar. 1970’li yılların sonunda Geneva’da, Monte Carlo’da ve Paris’ te üç mağazaları daha oldu. Bvlgari’nin bu dönemdeki tasarımlarında belirgin bir şekilde Tutankhamen ve antik Mısır etkisi hakimdi. Yine bu dönemde Hint motifleri, özellikle de yaprak motifleri 1970’lerde tasarımlarında yaygın şekilde kullanılmaktaydı.
     Bvlgari tarihi boyunca cüzdan, broş benzeri ürünler ve kol saatleri yapmış olmasına rağmen 1970’lerin sonuna kadar piyasaya büyük bir saat koleksiyonu sunmamıştı. Klasik tasarımıyla “BVLGARİ BVLGARİ” kol saati, siyah yuvarlak yüzü çevreleyen sarı altından oluşan modeli en çok bilinen ve yüksek satış rakamına ulaşan saati oldu. Diğer önemli tasarım ise Bvlgari’nin yılan-kıvrımlı saatiydi.
1970’ler şirket için oldukça başarılı ve parlak geçmiştir. Bu yıllar boyunca Bvlgari, çıtasını dünyanın en iyi mücevherat markasından yenilikçi ve innovatif bir marka olarak yükseltmiştir. Müşteri portföyü genişlemiş ve aralarında Sophia Loren, Audrey Hepburn, Kirk Douglas ve Elizabeth Taylor gibi ünlülerin yer aldığı prestijli bir müşteri yelpazesi oluşmuştur. Müşteri sadakati artmıştır. Bu onyılın sonunda Bvlgari’nin yıllık satış geliri 50 milyon dolara ulaşmıştır.
Bvlgari’de 1980’li Yıllar. 1980’ler Bvlgari’nin büyümede durağanlık yaşadığı yıllardı. Öyle ki şirket 1980’lerin son yarısına kadar yeni bir mağaza dahi açamadı. Bazı kaynaklara göre bu durgunluğun sebebi 3 kardeş arasındaki sürtüşmeler olarak gösterilir. Hatta kardeşlerden Gianni 1985 yılında CEO’luk görevinden istifa eder. Bu olaydan iki yıl sonra Nicola ve Paolo kardeşlerinin üçte birlik hissesini satın alırlar ve Gianni’nin Bvlgari markasını kullanmasına yasak getirirler. Bu arada kardeşler yeğenleri Francesco Trapani’ye CEO’luk teklifinde bulunurlar. 1981 yılında CEO olan Trapani göreve gelir gelmez, büyüme için agresif bir strateji uygular. İlk olarak Milano, Tokyo, Hong Kong, Osaka, Singapur, ve Londra’da mağazalar açar. 80’ler henüz bitmeden Münih ve New York’a da yeni mağazalar açılır.
Şirket her ne kadar kuyumculuk sektörünün üst sıralarında yer alıyor olsa da, Bvlgari’nin ‘’takılabilirlik’’ alanındaki ilerleme ve gelişiminde dikkate değer rol oynayan, 1980 yılı tasarımlarıydı. Gianni Bulgari şirketten ayrılmadan önce, 1981’deki International Daily News röportajında: “Kaliteyi sevmek ve onu istemek için zengin olmak zorunda değilsiniz.” diyordu. Bu iki konsept Bvlgari’nin var olan hedef kitlesini daha da genişletirken bir yandan da yüksek kaliteli ürünler ve tasarımlar yapan marka misyonunu da devam ettirmesini sağlamıştır.
Bvlgari 1982 yılında oldukça modüler tasarıma sahip “Parentesi” adını verdikleri bir seri üretti. Bireysel öğeler ile istenildiği şekilde kombine edilebilen sonsuz çeşitliliğe sahip yüzük, küpe, saat, bilezik, kolyeler üretildi. 1980’lerde “Docio Cuore” , ‘’Boules’’, “Gancio” , ve “Alveare” adlı tasarımlar Bvlgari’nin satışlarını üçe katladı ve 1989’da Bvlgari’nin satış rakamı 150 milyon dolara kadar ulaştı.
1990’larda Diğer Lüks Ürünler Kategorisinde de Çeşitliliğe Gidiliyor. Bvlgari, 1990’larda da modüler takı koleksiyonu lansmanlarına devam etti. Bu dönemde piyasaya çıkan “Saetta”, “Naturilia”, “Celtica”, “Doppio Passo”, “Chandra” ve “Trika” adlı koleksiyonlara ait desenler ve motifler zamanın önemli Bvlgari parçası olarak bilinen önemli statü sembolleriydi.
     Bvlgari her ne kadar saat ve takı sektörüne ait ürünler piyasaya sürse de, gümüş sofra takımları ve hediyelik ürünler gibi kategorilere de giriş yaptı. 2 yıl süren araştırmalar sonunda, ilk kokuları olan ‘’ Eau Perfumme’’ adlı, yeşil çay özlü, unisex parfümü piyasaya sundu.
     Bunu, 1994’te BVLGARI pour Femme ve 1995’te de BVLGARI pour Homme adlı parfümler takip etti. 1996 yılının sonunda parfüm kategorisi Bulgari’nin yıllık satışlarını %14 arttırdı ve 40 milyon dolar katkı sağladı.
1996’da ipek eşarp ve kravat üretimine başladı. Aynı yıl, güneş gözlüğü ve diğer optik ürünlerinde kullanmak üzere İtalyan şirketi Luxottica’nın hallmark haklarını satın aldı. Bvlgari koleksiyonuna ait deri ürünler (çantalar ve diğer aksesuarlar) de 1997’de satışa sunuldu.
Yeni açılan şubelerin artmasıyla, bugün eski Sovyetler olarak bilinen ülkelerde, Avrupa’da, ABD’de, Asya’da çok iyi bir perakende zinciri oluşturan Bvlgari, coğrafi ağını Orta Doğu’dan Avustralya’ya kadar genişletti. 1990 yılından 1996’ya kadar şirket iki yüzden fazla mağaza açtı. Temmuz 1995’te, Milan Borsası’nda halka arzı gerçekleşen şirket, iki günde %32.1 hissesini sattı. Hisse senetlerinin performansı, tabanındaki hızlı genişlemenin bir göstergesiydi.
Şirketin CEO’su Trapani, bu dönemin tartışılmaz lideriydi. Bu zeki stratejist, aile şirketine yaptığı büyük katkılardan dolayı ortaklıktan özel bir payla ödüllendirildi.1997’de henüz 39 yaşındayken, şirketin en önemli pozisyonundaki yerine sahip olacağına emin gözüyle bakılıyordu. Nitekim öyle de oldu.
İtalya’nın efsanevi markalarından Bvlgari, 1995 yılında her ne kadar halka arz edilse de, Paolo kardeşler ve Nicola Bulgari şirketin %61.8 oranındaki payına sahipti. Ancak tarihler Mart 2011’i gösterdiğinde LVMH (Louis Vuitton Moet Hennessy) grubu ünlü mücevher ve lüks tüketim markası Bvlgari’de büyük hisse sahibi oldu. LVMH yöneticilerinin 6 Mart 2011’de ilan ettikleri bu satış, New York Times’a göre yaklaşık 3,7 milyar Euro veya 5 milyar Dolar’ın üzerinde.


thebrandage

DEĞERİ 175 BİN ILE 325 BİN DOLAR ARASINDA MUCEVHER BULDU...

 
 
 
 ŞANSLI DAĞCI MÜCEVHER BULDU...
 
Alpler’e tırmanın bir Fransız dağcı, yarım asır önce bir uçak kazasından kaldığı tahmin edilen içi mücevher dolu bir kutu buldu.
Mont Blanc buzulunda bulunan mücevher kutusunun, Hint Havayolları Air India’nın 1950 ya da 1966 yılında yaşanan iki kazasından birinden kalma olduğu tahmin ediliyor.
Fransa polisi yetkilileri, dağcının mücevherleri teslim etmesinin büyük bir dürüstlük olduğuna dikkat çekerek, isminin de açıklanmasını istemediğini dile getirdi. Polis mücevherlerin gerçek sahiplerini araştırıyor. Ancak mücevherlerin sahiplerinin bulunamaması halinde ne yapılacağı hakkında bilgi verilmedi.
DEĞERİ 175 BİN İLE 325 BİN DOLAR ARASINDA
Yerel kuyumcular, mücevherlerin değerinin 175 bin ile 325 bin dolar arasında olduğunu tahmin ediyor. Hint hava yollarının 3 Kasım 1950 tarihindeki 245 sefer sayılı Bombay- Londra uçağı Alpler üzerindeki Mont Blanc bölgesinde düşmüş, 40 yolcu ve 8 mürettebatı ölmüştü. 24 Ocak 1966′daki kazada da Hint Hava yollarının 101 sefer sayılı Mumbai Londra uçağı Alpler üzerinde aynı bölgeye geldiğinde düşmüş ve 106 yolcusu ve 11 mürettebatı da ölmüştü

Avrupa Bülteni

26 Ekim 2013 Cumartesi

Kapalıcarsi'da 20 bin liralık pirlantayı calip yuttuktan sonra...




Kapalıçarşı'da 20 bin liralık pırlantayı çalıp yuttuktan sonra yakalanan Ukraynalı turistin röntgeninde pırlantanın kalın bağırsağa indiği görüldü. Pırlantanın 'doğal' yollardan vücuttan atılması bekleniyor

Cezaevinde pırlanta alarmı

Sabah'ın haberine göre; Kapalıçarşı'da el çabukluğu ile çaldığı pırlantayı ağzına atarak yaptığı hırsızlığı gizlemeye çalışırken yakalanan Ukraynalı turistin bağırsağındaki pırlanta yüzünden cezaevinde alarma geçildi. SABAH Özel İstihbarat Bölümü'nün edindiği bilgilere göre Cumhuriyet Savcısı, Maltepe Cezaevi yönetimine bir yazı yazıp şüphelinin tuvaletini, pırlantanın kanalizasyona gitmemesi için klozete değil, kaba yapmasının sağlanması talimatını verdi. Talimat nedeniyle şimdi cezaevinde değerli pırlantanın kanalizasyona gitmemesi için alarm verilmiş durumda.
TUVALETE GİTMEME EYLEMİ
Ancak şüpheli, yüzüğün kendisine ait olduğunu iddia ediyor ve cezaevinde açlık grevi yapar gibi tuvalete gitmeme eylemi yapıyor. Cezaevini karıştıran pırlanta, geçtiğimiz cumartesi günü Kapalıçarşı'da ilginç bir hırsızlık olayında çalınmıştı. Ukraynalı 30 yaşındaki Nikolay Nikolayeviç K., kuyumcu fark etmeden yaklaşık 20 bin liralık pırlantayı yutmuş ve onun yerine yanındaki imitasyon pırlantayı koymak istemişti. Ancak bu pırlantanın imitasyon olduğunu anlayınca kuyumcu, kapılarını kilitlemiş ve olay yerine çağrılan güven timleri şüpheliyi yakalamışlardı. Güven timleri, Nikolayeviç'i gözaltına almıştı. Savcılığa sevk edilen şüpheli tutuklanarak cezaevine konulmuştu. Pırlantayı sahibine teslim etmek isteyen savcılık önce röntgen çektirdi. Röntgende pırlantanın şüphelinin kalın bağırsağında olduğu tespit edildi.

'KLOZET YASAĞI' TALİMATI
Doktorlar, vakumla, hatta cerrahi müdahale ile alınması düşünülen pırlantanın ancak dışkılama ile vücuttan atılabileceğine karar verdi. Bunun üzerine de savcılık pırlantanın kanalizasyona gitme, hatta hırsızlık şüphelisi tarafından tekrar saklanma ihtimaline karşı Maltepe Cezaevi'ne bir yazı yazarak şüphelinin klozeti kullanmasının yasaklanması ve tuvalet ihtiyacını bir kapta gidermesinin sağlanması talimatını verdi. Yüzüğün kendisine ait olduğunu iddia eden şüphelinin tuvalete çıkmama eylemi yaptığı öğrenildi.


TIME TURK

Milyarder sevgiliden servet degerinde hediye


 





Burcu Esmersoy, işadamı sevgilisi Sami Kiresepi’yle evlilik yolunda ilk adımı attı. Sevgilisinin verdiği yüzüğü görenler, Esmersoy'un evlendiğini sandı.

 

İşadamı sevgilisi Sami Kiresepi’yle dünya evine girme planları yapan Burcu Esmersoy, ABD’de nişan yaptı.

İnternet Haber


Burcu Esmersoy'a sevgilisi 300 bin lira değerinde pırlanta yüzük hediye etti.




İkinci kez nikah masasına oturmaya hazırlanan sunucu, evlilik yolunda ilk adımı attı. Virgin Radyo’ya konuk olan Esmersoy, ilk kez tektaşıyla görüntülendi.





HERKES EVLENDİ SANDI

Esmersoy'un parmağındaki pahalı yüzük 'evlendi mi' söylentilerini çıkardı. Esmersoy ise
"Bugün herkes evlendiğimi sandı. ABD'de nişanlandık ama nikah sözkonusu değil. Sanırım nişan yüzüğümü sağ yerine sol elime takınca bu dedikodular çıktı." dedi.




300 BİN LİRA DEĞERİNDE

Kiresepi'nin New York'ta Burcu Esmersoy'a taktığı pırlanta yüzüğün; 6 karatlık yüzüğün 150 bin dolar (300 bin TL) olduğu öğrenildi.

 

25 Ekim 2013 Cuma

Aşkınız kaç karat? Sabanur Kıraç- Hürriyet

 
Fotoğraf

Aşkınız kaç karat?

 Sabanur Kıraç- Hürriyet

Uzanamadığı ciğere murdar diyenleri saymazsak her kadın bayılır pırlantaya.

 

 Peki ama kadının böyle hissetmesi için illa ki pırlantaya mı ihtiyacı var? Maalesef ki var! İşin özünde her kadın aşkının reklamını yapmak istiyor. Sadece başkalarına değil, kendine de “Bak sevgilim beni ne kadar seviyor” demek istiyor. Ve bunu da en iyi pırlanta ile yapabiliyor. Böyle olunca da insan sormadan geçemiyor, “Sizin aşkınız kaç karat ediyor?!”

Hürriyet- Marilyn Monroe’nun dediği gibi pırlanta bir kızın en iyi arkadaşı olduğu için mi? Yoksa Elizabeth Taylor’ın dediği gibi her erkekten daha sadık olduğundan mı? Yoksa komşu kızının dediği gibi “Herkeste var benim neyim eksik” mantığından mı? Emin değilim. Bence her kadının kendince farklı bir ilişkisi var pırlantayla… Ve bu ilişki elmas piyasasını elinde tutanların pompaladığı mesajlarla git gide güçleniyor.

Bilmeyenler için elmas pırlantanın işlenmeden önceki ham hali olarak tanımlanabilir. Pırlanta ise elmasın bir kesimi. Bilinen ilk elmasın izine 3.000 yıl öncesinde Hindistan’da rastlanıyor. Kimi kaynağa göre Yunanlılar elması Tanrı’nın gözyaşları olarak nitelendiriyor kimine göreyse Aşk Tanrısı Eros’un okunun ucunda bulunduğuna inanıyor. 





Bilmeyenler için elmas pırlantanın işlenmeden önceki ham hali olarak tanımlanabilir. Pırlanta ise elmasın bir kesimi. Bilinen ilk elmasın izine 3.000 yıl öncesinde Hindistan’da rastlanıyor. Kimi kaynağa göre Yunanlılar elması Tanrı’nın gözyaşları olarak nitelendiriyor kimine göreyse Aşk Tanrısı Eros’un okunun ucunda bulunduğuna inanıyor.




Yüz yıllar boyunca her kültürde ayrı bir değere sahip oluyor elmas. Hatta kimileri elmasın çeşitli doğaüstü güçlere sahip olduğuna bile inanıyor. Bu inançların başında da sol kolunda pırlanta taşıyan birinin düşmanları karşısında zafer kazanacağına olan inanç geliyor. (Tıpkı bugün sol yüzük parmağına pırlantayı geçirebilen kadının evde kalmış kız kurularına karşı büyük bir zafer kazanacağını hissetmesi gibi...)


Sol yüzük parmağı demişken… Eski Mısırlılar sol elin yüzük parmağında doğrudan kalbe giden bir damar olduğuna bu yüzden de evlilik yüzüğünün buraya takılması gerektiğine inanırlarmış. Alyansı sol yüzük parmağına takılması geleneği bu inanca dayanırken elmasın aşkın simgesi olması ise 15. yüzyıllara dayanıyor. Bazı kaynaklara göre bilinen ilk pırlanta nişan yüzüğü Avusturya Arşidükü Maximilian,  Burgonya düşesi Mary’e hediye ediyor. Ve evlilik tekliflerinde pırlanta yüzüğün hikayesi o günden bugüne artarak ve yayılarak geliyor.



Bugün hangi ekonomik statüde olursa olsun her kadının gönlünde pırlanta yatıyor. (Aylık ortalama geliri 2.500TL civarında olan çiftlerin %90’ınında aylık geliri 2.500TL’nin altında olanlarınsa %20’sinde en az bir tane pırlanta takı bulunuyor.)


Elmas piyasasının ne kadar kanlı ne kadar acımasız ve kirli bir dünya olduğunu bilenler bile ona hayır diyemiyor. Ve kadın bir kez pırlanta sahibi oldu mu arkası geliyor. Daha önce hiç kuyumcu vitrini kesmeyenler bile bir anda kendini pırlanta kolyelere bakarken yakalıyor. Çünkü pırlanta bağımlılık yaratıyor. Bir kere onun büyüsüne kapılan kadın ondan sonra diğer mücevherlerle tatmin olamıyor. Ve kim ne derse desin her kadın gizliden gizliye pırlanta sahibi olacağı günleri sayıyor…


Pırlantayı, az bulunması, değerli olması ve göz alıcı parlaklığının dışında bir kadın için değerli kılan pek çok sebep var aslında. En başta aşkın, asaletin, zenginliğin simgesi olması mesela.

Düşünsenize kimi kaynaklara göre en genç elmas bile en az 100 milyon kimine göreyse 1 milyar yaşında. Yani karbonun elmasa dönüşmesi, bulunması ve parmaklarımıza kadar gelmesi için geçen süre hayal edebileceğimizden bile daha fazla. Sırf bu özelliğiyle bile aşkın simgesi olmayı hak ediyor aslında elmas. Düşünsenize sevgiliniz bugün dünyadaki birçok şeyden daha önce var olmuş ve nadir bulunan bir şeyi alıyor ve aşkınızın simgesi olarak parmağınıza takıyor...


Ayrıca her ne kadar bir pazarlama mottosu olsa da “Diamonds are forever” yani “Pırlanta sonsuza kadardır” sözü de kadına ümit veriyor. Bu bağlamda her zaman hayalini kurduğu sonsuz aşkı simgeliyor pırlanta. Ve kadın tıpkı pırlanta gibi sadece bugün değil gelecekte de değerli olacağını bilmek istiyor.

Siz deyin kültürel miras ben diyeyim muhteşem pazarlama teknikleri, öyle ya da böyle kadınlar günümüzde pırlantaya hak ettiğinden çok daha büyük bir anlam yüklüyor. Sevildiğinin, istenildiğinin ve değer verildiğinin bir işareti olarak görmek istiyor pırlantayı

 Peki ama kadının böyle hissetmesi için illa ki pırlantaya mı ihtiyacı var? Maalesef ki var! İşin özünde her kadın aşkının reklamını yapmak istiyor. Sadece başkalarına değil, kendine de “Bak sevgilim beni ne kadar seviyor” demek istiyor. Ve bunu da en iyi pırlanta ile yapabiliyor. Böyle olunca da insan sormadan geçemiyor, “Sizin aşkınız kaç karat ediyor?!”

Erkekgiller

Erkekleri pırlantaya bakış açıları bakımından 9’a ayırmak gerekirse:

1. Sevgilisine taksitle pırlanta yüzük alıp ayrıldıktan sonra hala o yüzüğün taksitini ödemek zorunda kalanlar. Sevgilisine pırlanta yüzük “Saçmalık” deyip anneler gününde annesine pırlanta yüzük alanlar…

2. Sevgilisine “Kanlı Elmas” filmini izletip tek taştan soğutmaya çalışanlar…

3. İlişki durumu sorulduğunda “Tek taşa dönüyorum” diyenler…

4. “Bildiğim tek taş sensin aşkım, taş gibi karısın” tipi cümlelerle konuyu değiştirmeye çalışanlar…

5. Sevgilisinin nefesi kesilsin de çenesi de kesilsin diye pırlanta hediye edenler…

6. İçinden evlenme anlamı çıkmasın diye yüzüklerin yanından geçmeyip kolye/küpe ile oyalayanlar…

7. Sevgilisine pırlanta almayı bırak, bir demet çiçek alacak incelikten bile yoksun olanlar…

8. Karısına pırlanta alışverişi yaparken kendi küçük parmağına da pırlantalı yüzük alanlar

9. Reklamlardan örnek verip “Bunlar hep tuzak” diyerek pırlanta almamasını cimrilik değil de tercihmiş gibi göstermeye çalışan ve kendisinden başka kimseyi kandıramayan erkekler…

PASAJ ARŞİVİ
Sabanur Kıraç
Hürriyet

2 Kasım 2013 Cumartesi

2014 Mucevher ve Takı Trendleri


Gardrop Kedisi- 2013/2014 Sonbahar/Kış takı trendlerine genel olarak bakıldığında Oversized yani çok büyük takıların başı çektiğini söylemem mümkün... Özellikle küpelerin ve Cuff bileziklerin büyük boyutlarda kullanılacağı görülüyor. Bir kaç sezondur boyunlarımızı süsleyen tasma (Choker) kolyeler 2014 kışının gözde takılarından biri...  Punk, Gotik ve Rönesans temalarının baskın olduğu takı trendleri yeni sezonda gösteriş ve ihtişamın önemini vurguluyor.

Punk ve Gotik temalarında gümüş renkli takılar öne çıkarken, sivri takıların (özellikle dikenli tel, çivi vb. şekiller) ve zincirlerin çoğunlukta olduğunu görmek mümkün. Yükselen Rönesans teması ile dini öğeleri içeren takılar (özellikle Haç) ve ihtişamlı mücevherler ön plana çıkıyor. Mücevherlerde zümrütün ve zümrüt yeşili takıların hit olduğunu söyleyebilirim. Küpelerde avize, halka, püskül gibi detaylar öne çıkarken, damla şeklinde olanların da hatırı sayılır yeri var. Feminen detayların da dikkat çektiği takı trendlerinde inci ve kristal takılar dikkat çekici. Madalyon, Cameo ve broş gibi retro trendler baskınlaşırken, slogan içeren rozetler de oldukça popüler olacak. Yeni sezonda tılsım vb. gibi uğur sayılan nazar boncuğu, dört yapraklı yonca, Fatma'nın eli vb. parçalar defilelerin dikkat çekici detaylarından... Hayvan figürlerinin (özellikle kuş, yılan, ejderha, kelebek vb.) hemen hemen her tasarımcının koleksiyonunda görülmesi de önemli trend sinyallerinden... İşte karşınızda 2013/2014 sonbahar/kış takı trendleri !

Cuff Bilezikler / Cuff Bracelets

İnci / Pearls

Slogan-İsim yazan takılar

Madalyon / Medallion

 Avize Küpeler / Chandelier Earrings

 Rozet ve Broşlar / Rosettes and Brooches

 Cameo'lar / Cameos

 Earcuffs

 Hayvan Figürlü Takılar / Animal Jewelry

 Püsküllü Takılar / Fringe Jewelry

 Sivri Takılar / Sharp Edged Jewelry

 Tasma Kolyeler / Choker Necklaces

 Tribal Takılar / Tribal Accessories
 Turkuaz Rengi Takılar / Turquoise Jewelry
 Tüy Detaylı Takılar / Feather Accessories

 Zincir / Chains

Zümrüt Yeşili Takılar / Emerald Jewelry

Tılsımlar / Talismans
 
GARDROP KEDİSİ BLOG

31 Ekim 2013 Perşembe

Lüksün Kökenine Yolculuk: BVLGARI Fransızlar İtalyan mücevherlerine göz dikti



Fransızlar İtalyan mücevherlerine göz dikti

 Fransa'nın dünyaca ünlü moda markası Louis Vuitton,  Grup son olarak Mart 2011'de 3.7 milyar dolara Bvlgari'yi satın aldı.

SABAH- Valentino ve Gucci'den sonra ünlü İtalyan mücevher markası Bulgari de Fransız LVMH şirketinin eline geçti. Egoları sarsılan İtalyanlar, bir sonraki kurbanın kim olacağını merak ediyor
Sophıa Loren'den Elizabeth Taylor'a kadar dünyanın en güzel aktrislerini değerli mücevherlerle donatan Bulgari'nin Fransızlara satılması, moda ve lüks âleminde dünyanın en büyük markalarına sahip İtalyanların milli egosuna yeni bir darbe indirdi. Valentino ve Gucci'den sonra ünlü mücevher markası da Fransız Moet Hennessy Louis Vuitton (LVMH) şirketinin eline geçti. İtalyan mükemmeliyetçiliğinin en üst düzeyde temsilcisi olarak kabul edilen markaların bir bir elden çıkarılması, bu ekonomik kriz döneminde sefalete düşen bir ailenin mücevherlerini satmasına benziyor. Bulgari ailesinin, 4 bin çalışanıyla birlikte bu büyük markanın geleceğini Fransız LVMH'ye teslim etmesini, şirketin başkanı Paolo Bulgari şöyle açıklıyor: "Aile olarak çok büyüdük. Tam beş yıl boyunca bir İtalyan ortak aradık. Hatta azınlıkta kalmaya bile razı olduk, ama maalesef Bulgari'yi alacak bir İtalyan firma bulamadık." Bulgari ailesi, ün ve servetlerini, dedeleri Yunan gümüş ustası Sotirios Bulgaris'e borçlu. Yunanistan'dan gelip Roma sokaklarında gümüş satarak hayatını kazanan ve 1884'te Via Sistina'da ilk dükkanıyla işe başlayan Bulgaris (Voulgaris), 1905'te de iki oğlu Costantino ve Giorgio ile meşhur Via Condotti'de ünlü merkezini açtı. İlk 20 yılda değerli taş, mücevher ve saatler üzerine çalışan Bulgari kardeşler, asıl tarzlarını II. Dünya Savaşı'ndan sonra buldu. Bulgari mağazalarının dünyanın belli başlı şehirlerinde açılması ise 1970'li yıllara denk düşüyor. 1990'lı yıllardan itibaren parfüm ve gözlük sektörüne giren Bulgari'nin, 2000'lerde otel ve resort zincirleri kuruluyor.

Dünya starlarının mücevher markası
Bugün dünyada 360 mağazası bulunan Bulgari, 1995'ten beri de Milano borsasında. Ünlü müşterileri arasında pek çok isim var: Ingrid Bergman, Sharon Stone, Claudia Cardinale, Monica Vitti, Romy Schneider'dan, Anna Magnani, Sophia Loren, Elizabeth Taylor, Audrey Hepburn, Meryl Streep, Nicole Kidman, Anne Hathaway, Keira Knightley, Julianne Moore ve Jennifer Aniston'ın tercih ettiği bir marka. Madonna ve Tina Turner gibi pop yıldızlarının yanı sıra, Bulgari'nin müşteri portfoyü son yıllarda özellikle Ortadoğu ve Asya'ya doğru genişledi.




Lüksün Kökenine Yolculuk: BVLGARI

Bvlgari markasının kurucusu 1857 doğumlu, Yunanlı Sotirio Boulgaris’dir. Yunan seyyar gümüşçülüğünden kalma bilinen tek varis olan Sotirio, Yunanistan’da yaşanan eşkiyalık ve şiddet olaylarından kaçarak ailesiyle Corfu’ya yerleşir. 1870’lerin sonunda burada kendilerine bir dükkân açarlar ve Bvlgari’nin marka öyküsünün filizleri de böylelikle atılır.

Corfu’da ailesiyle birlikte hayatını sürdüren Bvlgari’nin kurucusu genç metal işçisi Sotirio Boulgaris, 1880’lerde kendi yolunu çizmeye karar verdi ve Roma’ya taşındı. Kısa süreli bir ortaklık girişimi deneyiminden sonra , 1884’te “Sotorio” ismiyle kendi dükkânını açtı. Burada gümüş kemerlerden, tokalara, bileziklere, düğmelere, sofra takımlarına ve antikalara varan ürünler satışa sundu. 1800’lerin sonralarına doğru bu girişimci iş adamı, St. Moritz, San Remo, Naples, Bellagio ve Sorrento’da da satış noktaları açaçak güce ulaştı.
1880 yılında Sotirio Boulgaris aile ismini, Romanvari bir isimle, Bulgari ile değiştirdi. Bu değişiklikten kısa bir süre sonra ise Bulgari soyismini vereceği Eleni ile evlendi ve 1889-1890 yıllarında sırasıyla Constantino ve Giorgio adında iki de oğlu oldu.
Sotirio Bulgari bu arada işleri iyice ilerletmişti. Gitgide büyüyen dükkân zincirlerini, konsantrasyonunu tek bir işe, yani mücevherat ve gümüş sektörüne, ayırmak istediği için sattı. 1905 yılında Roma’da, 20. yüzyıl boyunca Bulgari’ye merkezlik yapacak olan dükkânı satın aldı. Yani No: 10’daki Via Condotti’yi. Bu yeni mağazada, kabartmalı ve işlemeli gümüş ürünlerden seramik dekorasyon malzemelerine; altın ve gümüş mücevherattan taşlı setlere kadar çok geniş yelpazeden ürünler satışa çıkardı. 20. yüzyılın ilk 20 yılına gelindiğinde ise Bulgari artık kozmopolit bir hava kazanmıştı. Sotirio’nun oğulları Constantino ve Giorgio kardeşler de bu süre içinde ilk iş deneyimlerini yaşadılar.
1. Dünya Savaşı, aynı Bulgari de olduğu gibi tüm şirketler ve markalar üzerinde olumsuz etkisini gösteriyordu. Ancak Bulgari savaştan sonra ortam biraz daha düzelmeye başladığında gümüşten mücevherat parçalarına geçiş yapma kararı aldı. Ve bu kararla lüks markalar kervanına bir adım daha yaklaştı.
1930’larda Dümeni İkinci Jenerasyon Alıyor. Sotirio Bulgari’nin 1932 yılında vefatının ardından , oğulları iç ve dış ilişkilerde yeni atılımlara girişti. Constantino ve Giorgio kardeşler markayı yeniden modellendirdiler. Via Condotti mağazasının ismini resmi olarak ve Roman alfabesine uygun olarak “BVLGARI” ile değiştirdiler. Markanın diğer perakendeci mağazalarında da kullanılacak olan pembe ve bej “hallmark”ını oluşturdular. Giorgio’nun mücevher satın almak için gerçekleştirdiği geziler onu Paris orijinli mücevher endüstrisine yönlendirirken; Constantino’nun antika gümüşlere olan tutkusu daha sonraları şirketin klasik temalı ürünlerinin ilham kaynağı olacaktı.
19. yüzyılın ilk yarısında Bvlgari, hem Paris etkisiyle şekillenen moda ürünlerine bağlı kaldı hem de dünyada hakim olan mücevher eğilimlerini takip etti. Marka bu bağlamda ,1920’lerde, Art Deco temasını benimsedi.
1930’larda Bvlgari, elmaslı platin setlere yöneldi. Refahın yavaş yavaş sağlanmaya başladığı savaş sonrası yıllarda mücevher evleri bol mücevherli elmas, zümrüt, safir setler üretmeye başladılar. Çiçek motifleri bu periyotta en popüler olan tasarımlar arasındaydı.
Bvlgari Ünlülerin Gözdesi. Bvlgari’nin ünü giderek yayılmıştı. Savaş sonrası dönemlerde Bvlgari mağazasının mermer katlı fa&ccedile kısmı dünyanın çeşitli yerinden gelen ünlülerin paparazilere poz verdikleri bir yer haline haline geldi. Genişleyen müşteri profilindeki, 1960’lar İtalyan sosyetesi; Güney Amerika’nın ünlü politik figürü Evita Peron; Amerikan işadamı Nelson Rockefeller ve Woolworth’un kurucusu Samuel Henry Kress; İtalya’daki Amerikan büyükelçisi Clare Boothe Luce gibi isimler Bvlgari’nin mücevher dünyasındaki ününün artmasını ve gelişmesini sağladı.
Bvlgari Stili 1960’larda Doğdu. 1960’lı yıllarda İtalyan kuyumculuğu ve mücevherciliği yavaş yavaş Fransız etkisinden kurtulmaya, Bvlgari kardeşlerin stili de artık kendi özgün tarzlarını bulmaya başladı. Artık ürünler Fransız stilinden belli başlı noktalarda ayrılıyordu. Elmaslar daha çok renk oyunlarını destekleyici bir malzeme haline gelmeye başladı.Taşları seçerken kuyumcular geleneksel zümrüt-yakut-safir üçlüsü yerine üreticilerin artistik yeteneklerini sergilemeyi sağlayacak taş parçaları kullanmayı yeğlediler. Sonuç olarak düz, hoş ana hatlar üzerine işlenmiş ve stilize edilmiş sarı altın Bvlgari’nin klasik görünümünü tamamladı.
1967’de dümeni, ailenin üçüncü jenerasyonu, Giorgio’nun 3 oğlu, Paolo, Gianni ve Nicola devraldı. En büyük oğul Gianni hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra “playboy” tarzı bir yaşamı tercih etti. Otomobil yarışçısı olarak bir süre hayatına devam eden Gianni, 1980 yılında Bvlgari CEO’su oldu. Üçlemenin yaratıcısı olarak da bilinen Paolo ise dünyanın en önde gelen kuyumcusu olarak bilinmektedir. Nicola kardeşlerin en genci olduğu halde ailedeki en işadamı kişilik olarak bilinir. Kendisi ayrıca tasarım kısmıyla da ilgillidir. Nicola, antika konusunda da gözü doymaz bir madeni para koleksiyoncusudur. Hatta bu yüzden 1960’ların sonunda madeni para kullanımını Bvlgari’de yeniden canlandırmıştır.
Uluslararası Genişleme 1970’lerde Başlıyor. Bvlgari kardeşler ilk uluslararası mağazalarını 1970’te New York Fifth Avenue ‘deki Pierre Otel’de açtılar. 1970’li yılların sonunda Geneva’da, Monte Carlo’da ve Paris’ te üç mağazaları daha oldu. Bvlgari’nin bu dönemdeki tasarımlarında belirgin bir şekilde Tutankhamen ve antik Mısır etkisi hakimdi. Yine bu dönemde Hint motifleri, özellikle de yaprak motifleri 1970’lerde tasarımlarında yaygın şekilde kullanılmaktaydı.
     Bvlgari tarihi boyunca cüzdan, broş benzeri ürünler ve kol saatleri yapmış olmasına rağmen 1970’lerin sonuna kadar piyasaya büyük bir saat koleksiyonu sunmamıştı. Klasik tasarımıyla “BVLGARİ BVLGARİ” kol saati, siyah yuvarlak yüzü çevreleyen sarı altından oluşan modeli en çok bilinen ve yüksek satış rakamına ulaşan saati oldu. Diğer önemli tasarım ise Bvlgari’nin yılan-kıvrımlı saatiydi.
1970’ler şirket için oldukça başarılı ve parlak geçmiştir. Bu yıllar boyunca Bvlgari, çıtasını dünyanın en iyi mücevherat markasından yenilikçi ve innovatif bir marka olarak yükseltmiştir. Müşteri portföyü genişlemiş ve aralarında Sophia Loren, Audrey Hepburn, Kirk Douglas ve Elizabeth Taylor gibi ünlülerin yer aldığı prestijli bir müşteri yelpazesi oluşmuştur. Müşteri sadakati artmıştır. Bu onyılın sonunda Bvlgari’nin yıllık satış geliri 50 milyon dolara ulaşmıştır.
Bvlgari’de 1980’li Yıllar. 1980’ler Bvlgari’nin büyümede durağanlık yaşadığı yıllardı. Öyle ki şirket 1980’lerin son yarısına kadar yeni bir mağaza dahi açamadı. Bazı kaynaklara göre bu durgunluğun sebebi 3 kardeş arasındaki sürtüşmeler olarak gösterilir. Hatta kardeşlerden Gianni 1985 yılında CEO’luk görevinden istifa eder. Bu olaydan iki yıl sonra Nicola ve Paolo kardeşlerinin üçte birlik hissesini satın alırlar ve Gianni’nin Bvlgari markasını kullanmasına yasak getirirler. Bu arada kardeşler yeğenleri Francesco Trapani’ye CEO’luk teklifinde bulunurlar. 1981 yılında CEO olan Trapani göreve gelir gelmez, büyüme için agresif bir strateji uygular. İlk olarak Milano, Tokyo, Hong Kong, Osaka, Singapur, ve Londra’da mağazalar açar. 80’ler henüz bitmeden Münih ve New York’a da yeni mağazalar açılır.
Şirket her ne kadar kuyumculuk sektörünün üst sıralarında yer alıyor olsa da, Bvlgari’nin ‘’takılabilirlik’’ alanındaki ilerleme ve gelişiminde dikkate değer rol oynayan, 1980 yılı tasarımlarıydı. Gianni Bulgari şirketten ayrılmadan önce, 1981’deki International Daily News röportajında: “Kaliteyi sevmek ve onu istemek için zengin olmak zorunda değilsiniz.” diyordu. Bu iki konsept Bvlgari’nin var olan hedef kitlesini daha da genişletirken bir yandan da yüksek kaliteli ürünler ve tasarımlar yapan marka misyonunu da devam ettirmesini sağlamıştır.
Bvlgari 1982 yılında oldukça modüler tasarıma sahip “Parentesi” adını verdikleri bir seri üretti. Bireysel öğeler ile istenildiği şekilde kombine edilebilen sonsuz çeşitliliğe sahip yüzük, küpe, saat, bilezik, kolyeler üretildi. 1980’lerde “Docio Cuore” , ‘’Boules’’, “Gancio” , ve “Alveare” adlı tasarımlar Bvlgari’nin satışlarını üçe katladı ve 1989’da Bvlgari’nin satış rakamı 150 milyon dolara kadar ulaştı.
1990’larda Diğer Lüks Ürünler Kategorisinde de Çeşitliliğe Gidiliyor. Bvlgari, 1990’larda da modüler takı koleksiyonu lansmanlarına devam etti. Bu dönemde piyasaya çıkan “Saetta”, “Naturilia”, “Celtica”, “Doppio Passo”, “Chandra” ve “Trika” adlı koleksiyonlara ait desenler ve motifler zamanın önemli Bvlgari parçası olarak bilinen önemli statü sembolleriydi.
     Bvlgari her ne kadar saat ve takı sektörüne ait ürünler piyasaya sürse de, gümüş sofra takımları ve hediyelik ürünler gibi kategorilere de giriş yaptı. 2 yıl süren araştırmalar sonunda, ilk kokuları olan ‘’ Eau Perfumme’’ adlı, yeşil çay özlü, unisex parfümü piyasaya sundu.
     Bunu, 1994’te BVLGARI pour Femme ve 1995’te de BVLGARI pour Homme adlı parfümler takip etti. 1996 yılının sonunda parfüm kategorisi Bulgari’nin yıllık satışlarını %14 arttırdı ve 40 milyon dolar katkı sağladı.
1996’da ipek eşarp ve kravat üretimine başladı. Aynı yıl, güneş gözlüğü ve diğer optik ürünlerinde kullanmak üzere İtalyan şirketi Luxottica’nın hallmark haklarını satın aldı. Bvlgari koleksiyonuna ait deri ürünler (çantalar ve diğer aksesuarlar) de 1997’de satışa sunuldu.
Yeni açılan şubelerin artmasıyla, bugün eski Sovyetler olarak bilinen ülkelerde, Avrupa’da, ABD’de, Asya’da çok iyi bir perakende zinciri oluşturan Bvlgari, coğrafi ağını Orta Doğu’dan Avustralya’ya kadar genişletti. 1990 yılından 1996’ya kadar şirket iki yüzden fazla mağaza açtı. Temmuz 1995’te, Milan Borsası’nda halka arzı gerçekleşen şirket, iki günde %32.1 hissesini sattı. Hisse senetlerinin performansı, tabanındaki hızlı genişlemenin bir göstergesiydi.
Şirketin CEO’su Trapani, bu dönemin tartışılmaz lideriydi. Bu zeki stratejist, aile şirketine yaptığı büyük katkılardan dolayı ortaklıktan özel bir payla ödüllendirildi.1997’de henüz 39 yaşındayken, şirketin en önemli pozisyonundaki yerine sahip olacağına emin gözüyle bakılıyordu. Nitekim öyle de oldu.
İtalya’nın efsanevi markalarından Bvlgari, 1995 yılında her ne kadar halka arz edilse de, Paolo kardeşler ve Nicola Bulgari şirketin %61.8 oranındaki payına sahipti. Ancak tarihler Mart 2011’i gösterdiğinde LVMH (Louis Vuitton Moet Hennessy) grubu ünlü mücevher ve lüks tüketim markası Bvlgari’de büyük hisse sahibi oldu. LVMH yöneticilerinin 6 Mart 2011’de ilan ettikleri bu satış, New York Times’a göre yaklaşık 3,7 milyar Euro veya 5 milyar Dolar’ın üzerinde.


thebrandage

DEĞERİ 175 BİN ILE 325 BİN DOLAR ARASINDA MUCEVHER BULDU...

 
 
 
 ŞANSLI DAĞCI MÜCEVHER BULDU...
 
Alpler’e tırmanın bir Fransız dağcı, yarım asır önce bir uçak kazasından kaldığı tahmin edilen içi mücevher dolu bir kutu buldu.
Mont Blanc buzulunda bulunan mücevher kutusunun, Hint Havayolları Air India’nın 1950 ya da 1966 yılında yaşanan iki kazasından birinden kalma olduğu tahmin ediliyor.
Fransa polisi yetkilileri, dağcının mücevherleri teslim etmesinin büyük bir dürüstlük olduğuna dikkat çekerek, isminin de açıklanmasını istemediğini dile getirdi. Polis mücevherlerin gerçek sahiplerini araştırıyor. Ancak mücevherlerin sahiplerinin bulunamaması halinde ne yapılacağı hakkında bilgi verilmedi.
DEĞERİ 175 BİN İLE 325 BİN DOLAR ARASINDA
Yerel kuyumcular, mücevherlerin değerinin 175 bin ile 325 bin dolar arasında olduğunu tahmin ediyor. Hint hava yollarının 3 Kasım 1950 tarihindeki 245 sefer sayılı Bombay- Londra uçağı Alpler üzerindeki Mont Blanc bölgesinde düşmüş, 40 yolcu ve 8 mürettebatı ölmüştü. 24 Ocak 1966′daki kazada da Hint Hava yollarının 101 sefer sayılı Mumbai Londra uçağı Alpler üzerinde aynı bölgeye geldiğinde düşmüş ve 106 yolcusu ve 11 mürettebatı da ölmüştü

Avrupa Bülteni

26 Ekim 2013 Cumartesi

Kapalıcarsi'da 20 bin liralık pirlantayı calip yuttuktan sonra...




Kapalıçarşı'da 20 bin liralık pırlantayı çalıp yuttuktan sonra yakalanan Ukraynalı turistin röntgeninde pırlantanın kalın bağırsağa indiği görüldü. Pırlantanın 'doğal' yollardan vücuttan atılması bekleniyor

Cezaevinde pırlanta alarmı

Sabah'ın haberine göre; Kapalıçarşı'da el çabukluğu ile çaldığı pırlantayı ağzına atarak yaptığı hırsızlığı gizlemeye çalışırken yakalanan Ukraynalı turistin bağırsağındaki pırlanta yüzünden cezaevinde alarma geçildi. SABAH Özel İstihbarat Bölümü'nün edindiği bilgilere göre Cumhuriyet Savcısı, Maltepe Cezaevi yönetimine bir yazı yazıp şüphelinin tuvaletini, pırlantanın kanalizasyona gitmemesi için klozete değil, kaba yapmasının sağlanması talimatını verdi. Talimat nedeniyle şimdi cezaevinde değerli pırlantanın kanalizasyona gitmemesi için alarm verilmiş durumda.
TUVALETE GİTMEME EYLEMİ
Ancak şüpheli, yüzüğün kendisine ait olduğunu iddia ediyor ve cezaevinde açlık grevi yapar gibi tuvalete gitmeme eylemi yapıyor. Cezaevini karıştıran pırlanta, geçtiğimiz cumartesi günü Kapalıçarşı'da ilginç bir hırsızlık olayında çalınmıştı. Ukraynalı 30 yaşındaki Nikolay Nikolayeviç K., kuyumcu fark etmeden yaklaşık 20 bin liralık pırlantayı yutmuş ve onun yerine yanındaki imitasyon pırlantayı koymak istemişti. Ancak bu pırlantanın imitasyon olduğunu anlayınca kuyumcu, kapılarını kilitlemiş ve olay yerine çağrılan güven timleri şüpheliyi yakalamışlardı. Güven timleri, Nikolayeviç'i gözaltına almıştı. Savcılığa sevk edilen şüpheli tutuklanarak cezaevine konulmuştu. Pırlantayı sahibine teslim etmek isteyen savcılık önce röntgen çektirdi. Röntgende pırlantanın şüphelinin kalın bağırsağında olduğu tespit edildi.

'KLOZET YASAĞI' TALİMATI
Doktorlar, vakumla, hatta cerrahi müdahale ile alınması düşünülen pırlantanın ancak dışkılama ile vücuttan atılabileceğine karar verdi. Bunun üzerine de savcılık pırlantanın kanalizasyona gitme, hatta hırsızlık şüphelisi tarafından tekrar saklanma ihtimaline karşı Maltepe Cezaevi'ne bir yazı yazarak şüphelinin klozeti kullanmasının yasaklanması ve tuvalet ihtiyacını bir kapta gidermesinin sağlanması talimatını verdi. Yüzüğün kendisine ait olduğunu iddia eden şüphelinin tuvalete çıkmama eylemi yaptığı öğrenildi.


TIME TURK

Milyarder sevgiliden servet degerinde hediye


 





Burcu Esmersoy, işadamı sevgilisi Sami Kiresepi’yle evlilik yolunda ilk adımı attı. Sevgilisinin verdiği yüzüğü görenler, Esmersoy'un evlendiğini sandı.

 

İşadamı sevgilisi Sami Kiresepi’yle dünya evine girme planları yapan Burcu Esmersoy, ABD’de nişan yaptı.

İnternet Haber


Burcu Esmersoy'a sevgilisi 300 bin lira değerinde pırlanta yüzük hediye etti.




İkinci kez nikah masasına oturmaya hazırlanan sunucu, evlilik yolunda ilk adımı attı. Virgin Radyo’ya konuk olan Esmersoy, ilk kez tektaşıyla görüntülendi.





HERKES EVLENDİ SANDI

Esmersoy'un parmağındaki pahalı yüzük 'evlendi mi' söylentilerini çıkardı. Esmersoy ise
"Bugün herkes evlendiğimi sandı. ABD'de nişanlandık ama nikah sözkonusu değil. Sanırım nişan yüzüğümü sağ yerine sol elime takınca bu dedikodular çıktı." dedi.




300 BİN LİRA DEĞERİNDE

Kiresepi'nin New York'ta Burcu Esmersoy'a taktığı pırlanta yüzüğün; 6 karatlık yüzüğün 150 bin dolar (300 bin TL) olduğu öğrenildi.

 

25 Ekim 2013 Cuma

Aşkınız kaç karat? Sabanur Kıraç- Hürriyet

 
Fotoğraf

Aşkınız kaç karat?

 Sabanur Kıraç- Hürriyet

Uzanamadığı ciğere murdar diyenleri saymazsak her kadın bayılır pırlantaya.

 

 Peki ama kadının böyle hissetmesi için illa ki pırlantaya mı ihtiyacı var? Maalesef ki var! İşin özünde her kadın aşkının reklamını yapmak istiyor. Sadece başkalarına değil, kendine de “Bak sevgilim beni ne kadar seviyor” demek istiyor. Ve bunu da en iyi pırlanta ile yapabiliyor. Böyle olunca da insan sormadan geçemiyor, “Sizin aşkınız kaç karat ediyor?!”

Hürriyet- Marilyn Monroe’nun dediği gibi pırlanta bir kızın en iyi arkadaşı olduğu için mi? Yoksa Elizabeth Taylor’ın dediği gibi her erkekten daha sadık olduğundan mı? Yoksa komşu kızının dediği gibi “Herkeste var benim neyim eksik” mantığından mı? Emin değilim. Bence her kadının kendince farklı bir ilişkisi var pırlantayla… Ve bu ilişki elmas piyasasını elinde tutanların pompaladığı mesajlarla git gide güçleniyor.

Bilmeyenler için elmas pırlantanın işlenmeden önceki ham hali olarak tanımlanabilir. Pırlanta ise elmasın bir kesimi. Bilinen ilk elmasın izine 3.000 yıl öncesinde Hindistan’da rastlanıyor. Kimi kaynağa göre Yunanlılar elması Tanrı’nın gözyaşları olarak nitelendiriyor kimine göreyse Aşk Tanrısı Eros’un okunun ucunda bulunduğuna inanıyor. 





Bilmeyenler için elmas pırlantanın işlenmeden önceki ham hali olarak tanımlanabilir. Pırlanta ise elmasın bir kesimi. Bilinen ilk elmasın izine 3.000 yıl öncesinde Hindistan’da rastlanıyor. Kimi kaynağa göre Yunanlılar elması Tanrı’nın gözyaşları olarak nitelendiriyor kimine göreyse Aşk Tanrısı Eros’un okunun ucunda bulunduğuna inanıyor.




Yüz yıllar boyunca her kültürde ayrı bir değere sahip oluyor elmas. Hatta kimileri elmasın çeşitli doğaüstü güçlere sahip olduğuna bile inanıyor. Bu inançların başında da sol kolunda pırlanta taşıyan birinin düşmanları karşısında zafer kazanacağına olan inanç geliyor. (Tıpkı bugün sol yüzük parmağına pırlantayı geçirebilen kadının evde kalmış kız kurularına karşı büyük bir zafer kazanacağını hissetmesi gibi...)


Sol yüzük parmağı demişken… Eski Mısırlılar sol elin yüzük parmağında doğrudan kalbe giden bir damar olduğuna bu yüzden de evlilik yüzüğünün buraya takılması gerektiğine inanırlarmış. Alyansı sol yüzük parmağına takılması geleneği bu inanca dayanırken elmasın aşkın simgesi olması ise 15. yüzyıllara dayanıyor. Bazı kaynaklara göre bilinen ilk pırlanta nişan yüzüğü Avusturya Arşidükü Maximilian,  Burgonya düşesi Mary’e hediye ediyor. Ve evlilik tekliflerinde pırlanta yüzüğün hikayesi o günden bugüne artarak ve yayılarak geliyor.



Bugün hangi ekonomik statüde olursa olsun her kadının gönlünde pırlanta yatıyor. (Aylık ortalama geliri 2.500TL civarında olan çiftlerin %90’ınında aylık geliri 2.500TL’nin altında olanlarınsa %20’sinde en az bir tane pırlanta takı bulunuyor.)


Elmas piyasasının ne kadar kanlı ne kadar acımasız ve kirli bir dünya olduğunu bilenler bile ona hayır diyemiyor. Ve kadın bir kez pırlanta sahibi oldu mu arkası geliyor. Daha önce hiç kuyumcu vitrini kesmeyenler bile bir anda kendini pırlanta kolyelere bakarken yakalıyor. Çünkü pırlanta bağımlılık yaratıyor. Bir kere onun büyüsüne kapılan kadın ondan sonra diğer mücevherlerle tatmin olamıyor. Ve kim ne derse desin her kadın gizliden gizliye pırlanta sahibi olacağı günleri sayıyor…


Pırlantayı, az bulunması, değerli olması ve göz alıcı parlaklığının dışında bir kadın için değerli kılan pek çok sebep var aslında. En başta aşkın, asaletin, zenginliğin simgesi olması mesela.

Düşünsenize kimi kaynaklara göre en genç elmas bile en az 100 milyon kimine göreyse 1 milyar yaşında. Yani karbonun elmasa dönüşmesi, bulunması ve parmaklarımıza kadar gelmesi için geçen süre hayal edebileceğimizden bile daha fazla. Sırf bu özelliğiyle bile aşkın simgesi olmayı hak ediyor aslında elmas. Düşünsenize sevgiliniz bugün dünyadaki birçok şeyden daha önce var olmuş ve nadir bulunan bir şeyi alıyor ve aşkınızın simgesi olarak parmağınıza takıyor...


Ayrıca her ne kadar bir pazarlama mottosu olsa da “Diamonds are forever” yani “Pırlanta sonsuza kadardır” sözü de kadına ümit veriyor. Bu bağlamda her zaman hayalini kurduğu sonsuz aşkı simgeliyor pırlanta. Ve kadın tıpkı pırlanta gibi sadece bugün değil gelecekte de değerli olacağını bilmek istiyor.

Siz deyin kültürel miras ben diyeyim muhteşem pazarlama teknikleri, öyle ya da böyle kadınlar günümüzde pırlantaya hak ettiğinden çok daha büyük bir anlam yüklüyor. Sevildiğinin, istenildiğinin ve değer verildiğinin bir işareti olarak görmek istiyor pırlantayı

 Peki ama kadının böyle hissetmesi için illa ki pırlantaya mı ihtiyacı var? Maalesef ki var! İşin özünde her kadın aşkının reklamını yapmak istiyor. Sadece başkalarına değil, kendine de “Bak sevgilim beni ne kadar seviyor” demek istiyor. Ve bunu da en iyi pırlanta ile yapabiliyor. Böyle olunca da insan sormadan geçemiyor, “Sizin aşkınız kaç karat ediyor?!”

Erkekgiller

Erkekleri pırlantaya bakış açıları bakımından 9’a ayırmak gerekirse:

1. Sevgilisine taksitle pırlanta yüzük alıp ayrıldıktan sonra hala o yüzüğün taksitini ödemek zorunda kalanlar. Sevgilisine pırlanta yüzük “Saçmalık” deyip anneler gününde annesine pırlanta yüzük alanlar…

2. Sevgilisine “Kanlı Elmas” filmini izletip tek taştan soğutmaya çalışanlar…

3. İlişki durumu sorulduğunda “Tek taşa dönüyorum” diyenler…

4. “Bildiğim tek taş sensin aşkım, taş gibi karısın” tipi cümlelerle konuyu değiştirmeye çalışanlar…

5. Sevgilisinin nefesi kesilsin de çenesi de kesilsin diye pırlanta hediye edenler…

6. İçinden evlenme anlamı çıkmasın diye yüzüklerin yanından geçmeyip kolye/küpe ile oyalayanlar…

7. Sevgilisine pırlanta almayı bırak, bir demet çiçek alacak incelikten bile yoksun olanlar…

8. Karısına pırlanta alışverişi yaparken kendi küçük parmağına da pırlantalı yüzük alanlar

9. Reklamlardan örnek verip “Bunlar hep tuzak” diyerek pırlanta almamasını cimrilik değil de tercihmiş gibi göstermeye çalışan ve kendisinden başka kimseyi kandıramayan erkekler…

PASAJ ARŞİVİ
Sabanur Kıraç
Hürriyet

News

Latest News
Pırlanta Sarrafı Mücevherat Grubu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Top Ad 728x90

Video

Visitors

Bu Blogda Ara

Vertical2

Pırlanta Hakkında Herşey

script type="text/javascript"> //form tags to omit in NS6+: var omitformtags=["input", "textarea", "select"] omitformtags=omitformtags.join("|") function disableselect(e){ if (omitformtags.indexOf(e.target.tagName.toLowerCase())==-1) return false } function reEnable(){ return true } if (typeof document.onselectstart!="undefined") document.onselectstart=new Function ("return false") else{ document.onmousedown=disableselect document.onmouseup=reEnable }

Slider

Recent Post

Games

Popüler Yayınlar

Tweetler