Bu Blogda Ara

28 Haziran 2012 Perşembe

11.7 milyonluk mücevherler sete zırhlı araçla gidiyor

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-11.7 milyonluk mücevherler sete zırhlı araçla gidiyor

Muhteşem Yüzyıl takı trendlerini etkiledi. Modern tasarımlar gözden düştü, 1500’lü yılların mücevherleri örnek alınarak hazırlanan pahalı parçalar moda oldu. O kadar ki, dizide kullanılan takılar sete güvenlik  eşliğinde taşınıyor.
Modada nostalji rüzgarları hep geçen yüzyıldan esecek değil ya. Türkiye’de  takıda 16’ıncı yüzyıla dönüş var. Muhteşem Yüzyıl dizisinin etkisiyle 1520’li yıllarda kullanılan Osmanlı takıları, zümrüt, pırlanta, yakut, elmas gibi değerli taşlarla süslenen mücevherler son zamanlarda çok beğeniliyor. Muhteşem Yüzyıl’da saray eşrafının taktığı mücevherleri hazırlayan Altınbaş’ın etkisini de göz ardı etmemek lazım. Geçen sezon markanın hazırladığı ve dizide Pargalı İbrahim’in Hatice Sultan’a hediye ettiği lale motifli gerdanlık seti hala konuşuluyor.

Foto Galeri: 11.7 Milyon TL'lik 'Muhteşem' koleksiyon!

Bitmesine yaklaşık üç ay kala dizinin sponsorluğunu üstlenen Altınbaş’ın Mücevherat Grup Başkanı Atilla Keskin yeni sezonda da çok iddialı olduklarını söylüyor: “Özellikle Hürrem ve Valide Sultan’ın elmas ve altın ağırlıklı el işçiliği mücevherleri çok konuşulacak. Kanuni Sultan Süleyman’a bir okçu yüzüğü, kavukları için sorguçlar, başlık ve elbise yakaları için broşlar, iri ve gösterişli yüzükler hazırladık. Hürrem Sultan için el işçiliği ile yapılan kazaziye, telkari, Hint işi gerdanlık ve sallantılı elmas kolye-gerdanlıklar tasarlandı. Valide Sultan’a en gösterişli elmas gerdanlıklar, sallantılı küpelerle kombine edilmiş gerdanlıklar, Mahidevran Sultan’a zincirli kolyeler, yakut ve zümrüt bezeli üçlü setler, yine hafif sallantılı küpeler çok yakışacak. Hatice Sultan’a da klasik elmas ürünlerinin yanında lale, çintemani gibi figürlerle bezenmiş takılar hazırladık.”Dizi ekibi ve sanat yönetmeniyle ortak bir çalışma yaptıklarını da anlatan Keskin: “Firmamız bünyesinde bulunan altı kişilik bir güvenlik ekibi ile çalışıyoruz. Ürünlerimiz zırhlı bir güvenlik aracıyla korunarak dizi setlerine ulaştırılıyor. Sonuçta koleksiyonumuzun değeri 6.5 milyon dolar. En pahalı ürünümüz ise 2 yüz 97 bin dolar (11.7 milyon TL) değerindeki gerdanlığımız.”
Diziden sonra özellikle elmas taşlı mücevherlerin satışında artış olduğunun da altını çizen Atilla Keskin Altınbaş olarak mücevherlerde genellikle elmas, yakut, zümrüt ve safir taşlar kullandıklarını da sözlerine ekliyor.
Bu sezon elmas ve renkli taşları sık sık göreceğiz
Osmanlı döneminin temel sembollerinden biri olan Lale, padişahların özel bahçelerinden ilhamla Hasbahçe ve Osmanlı’nın günlük yaşayışının bir parçası olan haremi temsilen Mendil adında üç farklı koleksiyon hazırladıklarını anlatan Altınbaş Mücevherat Grup Başkanı Atilla Keskin sezonun trendelerini anlatıyor: “Yine Osmanlı’nın izlerini göreceğiz. Elmasın renkli taşlarla daha sık kullanıldığı, alışılagelmiş klasik ürünlerin yanında fantezi tasarımların da öne çıktığı bir sezon olacak.”
-HALE CEYLAN BARLAS-STAR MOBILE

Kıyafeti sattıran takı ve aksesuarlar


 Kıyafeti sattıran takı ve aksesuarlar

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey- 2012 İkbahar-Yaz sezonunda büyük ve gösterişli takılar moda olacak. Özellikle boyunda kullanılan ve bağlanan aksesuarlar tercih edilecek…

Mücevher tasarımcısı Deniz Kaprol, takı ve aksesuarın tamamlayıcı olmaktan çok, en az hazır giyim kadar önemli olduğunun fark edilmeye başlandığını belirterek, “Aksesuar sektörü ticari anlamda çok ciddi bir paya sahip. Modanın sadece hazır giyimden oluşmadığını ve aksesuar olmadan ticari bir getirinin tam anlamıyla sağlanamayacağını gördüler. Çünkü aksesuarla birlikte kombinlediğiniz bir ürün çok daha kolay satılabiliyor” dedi.
Kaprol, Türkiye’nin dünyada altın ihracatında İtalya’dan sonra 2. sırada olduğunu ifade ederek, bu durumun Türkiye’nin işçilik, malzeme ve üretim konusunda çok bilgili ve tecrübeli olduğunu gösterdiğini dile getirdi.
Tasarıma yeni değer verilmeye başlandığına işaret eden Kaprol, üniversitelerin aksesuar tasarımı bölümlerinden genç bir nesil yetiştiğini belirterek, “Sektör eğer biraz daha açık olur da tasarımcılara iş olanağı sağlanırsa, daha da ilerleyeceğimizi düşünüyorum” diye konuştu.
“Mücevher yatırım dışında…”
Türkiye’de tasarıma yeni değer verilmeye başlandığını vurgulayan Kaprol, mücevherin yatırım amaçlı satın alınmasının dışında, tasarım ve estetiğin öneminin de fark edilerek aksesuar olarak görülmeye başlandığını söyledi.
Giyimi en güzel ve şık şekilde tamamlayanın mücevher olduğunu vurgulayan Kaprol, şunları kaydetti:”Takı ve aksesuar her zaman modayı oluşturan sektörlerin yan unsuru olarak vardı hayatımızda. Şimdi ise tamamlayıcı olmaktan çok, en az hazır giyim kadar önemli olduğunu fark ediyoruz. Tüketicinin günlük yaşamında oldukça önemli bir yer kaplıyor. Aksesuar sektörü de ticari anlamda çok ciddi bir paya sahip. Modanın sadece hazır giyimden oluşmadığını ve aksesuar olmadan ticari bir getirinin tam anlamıyla sağlanamayacağını gördüler. Çünkü aksesuarla birlikte kombinlediğiniz bir ürün çok daha kolay olarak satılabiliyor.”
Büyük ve gösterişli takılar moda
Kaprol, 2012 İkbahar-Yaz sezonunda büyük ve gösterişli takıların moda olacağını belirterek, “Özellikle boyunda kullanılan ve bağlanan aksesuarlar tercih edilecek. Kolye ve küpeleri kesinlikle küçük tercih etmesinler. Kelepçe görünümündeki büyük bileklikler çok gözde bu sezon. Ne kadar büyük, o kadar güzel” dedi.
Kaprol, “Hayvan desenlerinin ön planda olduğu kıyafetlerle büyük kolyeleri, toprak tonlarının olduğu kıyafetlerle de büyük kelepçe bileklik kullanmalarını öneririm” dedi.
“İstanbul Fashion Week, önemli rol oynuyor”
İstanbul’da 8-11 Şubat tarihleri arasında düzenlenecek olan İstanbul Fashion Week’in gerek ulusal gerekse ulusal arenada çok önemli bir rol oynamaya başladığına işaret eden Kaprol, “Şu anda organizasyon olarak uluslararası moda takvimine girmiş durumda. Yurtdışından ve yurtiçinden bir çok tüketicinin ve alıcının ilgisini çekmiş durumda” dedi.
Hedefin diğer uluslararası moda fuarları gibi ciddi anlamda rol oynuyor olabilmek olduğunu dile getiren Kaprol, “Bunun için belki zamanımız var daha, ama ilk İstanbul Fashion Week’e baktığınızda ne kadar yol almış olduğumuzu görürsünüz. Bu organizasyona dek, tüm Türk tasarımcılarının biraraya gelerek yaratıcılıklarını gösterdiği ortak bir platform yoktu” ifadelerini kullandı.
Yurtdışından tasarımcıların fuara katılma talebinde bulunmaya başladıklarını belirten Kaprol, şunları kaydetti:”Bu da çok sevindirici bir şey. Aynı zamanda yurtdışından yatırımcılar da bu fuarla ilgilenmeye başladılar. Bu organizasyon, Türkiye’nin markalaşma ve yaratıcılık anlamında, uluslararası platformda yer alabileceğini ve kendini kanıtlaması açısından çok önemli. Hazırgiyim ve tekstil sektörü ilk kez bu kadar birlikte ve kol kola bir etkinliğe imza atıyor.”
“Türkler çok iyi giyiniyor”
Türkiye’deki kadın ve erkeklerin, diğer ülkelerde yer alan tüketicilerden daha iyi modayı takip ettiğini dile getiren Kaprol, “Türk tüketicisine bir tarzı dikte ettirmeniz çok çok zor. İlk önce onu özümsemesi ve sevmesi gerekiyor. Tarzın nasıl bir şey olduğunu da en içten anlamda anlamak istiyor” dedi.
Kaprol, “Türkler gerçekten çok iyi giyiniyor artık, özellikle de bu kadar kolay bir şekilde artık her ürüne ulaşabiliyorken. Biz modayı çok çok iyi takip ediyoruz, değişimleri de hemen uygulayabiliyoruz” ifadelerini kullandı.
Dünya üzerinde yer alan tüm markaların Türk tüketicisine sunulduğunu belirten Kaprol, “Türk markaları da uzun yıllardır global arenada kendi koleksiyonlarıyla boy gösteriyorlar. Dolayısıyla şanslı olduğumuz söylenebilir bu konuda” diye konuştu.
“Türk tasarımcılara daha çok destek verilmeli”
Türkiye’nin tekstil ve hazır giyimde dünya üzerinde çok ciddi bir konuma sahip olduğunu vurgulayan Kaprol, şunları söyledi: ”Son 10 yıldır tasarıma ve markalaşmaya yatırım yapılıyor. Tasarım ve özgünlük olmadan, kopyalamayla markalaşmanın imkansız olduğunu öğrendik. Dolayısıyla, markalaşma anlamında yapılan kısa ve uzun vadeli yatırımlar meyvelerini vermeye başladı. Yurtiçinde yer alan birçok markamızın yurtdışında satış noktaları var. Türkiye çıkışlı birçok tasarımcımızın da yurtdışında büyük başarılar elde ettiğini biliyoruz.”
Kaprol, “Daha başlangıcındayız işin aslında, gidilecek oldukça uzun bir yol var. Ama gidilen yolun doğruluğu önemli ve biz doğru yoldayız. Özgünlüğe ve tasarıma daha çok yatırım yapılmalı, Türk tasarımcılara daha çok destek verilmeli” dedi.
“Yaratıcılığımızı besleyen kaynaklar daha çok oluşturulmalı, ya da bu kaynaklara ciddi maddi imkanlar yaratılmalı” değerlendirmesinde bulunan Kaprol, ”Bunlarla birlikte elbette ki pazarlama ve pr aktivitelerine daha çok ilgi ve yatırım ayrılmalı. Bunlar bir bütün. Hepsini birlikte desteklediğinizde, bugün gördüğümüz marka örneklerinin ileride de daha çok olacağına eminim” diye konuştu.
MİLLİYET

Angelina hayır için koleksiyon hazırladı



595578 scale 648x406 Angelina hayır için koleksiyon hazırladı

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-Yine bir işbirliği, yine bir ünlü koleksiyonu…
Bu kez tasarımcılığa soyunan isim Angelina Jolie! Güzel oyuncu, Brad Pitt’in kendisine verdiği 500 bin dolarlık nişan yüzüğünü tasarlayan (Brad Pitt’le birlikte) mücevherci Robert Procop’la Style of Jolie adlı bir koleksiyon hazırlayacak.

595574 scale 648x406 Angelina hayır için koleksiyon hazırladı
İşin ilginç yanı geçtiğimiz günlerde Jolie nişan yüzüğünü hiç beğenmediğini açıklamıştı.
595575 scale 648x406 Angelina hayır için koleksiyon hazırladı

Acaba bu yüzden mi ünlü mücevherciyle bir koleksiyon hazırlamaya karar verdi, merak ettim!


595576 scale 648x406 Angelina hayır için koleksiyon hazırladı

Zümrüt, spinel ve sitrin gibi değerli taşların kullanıldığı koleksiyondan parçalar yavaş yavaş görücüye çıkıyor.

595577 scale 648x406 Angelina hayır için koleksiyon hazırladı

Bence özellikle zümrüt parçalar tam da güzel oyuncunun stili!
STAR



27 Haziran 2012 Çarşamba

Elmasın Efsanesi, Gizemi ve Büyüsü

 

Elmasların Kesimi

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-Ham elmas bulunduktan sonra yapılan ”kesim” işlemi, elmasın değeri açısından çok önemlidir. Bildiğiniz değerli taşa dönüşebilmesi için her elmasın tek tek kesilmesi ve cilalanması gerekir.
Bir ham elmas kristalinden en fazla verimi alabilmek için ilk başta kristal yarma işlemi ile ikiye ayrılır. Elmasın doğal bir granülü vardır. Elmas üzerine bir keski dayandığı ve doğru açıda, dogru noktaya gerekli kuvvet uygulandığında, taş kendiliğinden ikiye ayrılıcaktır. Ancak, bazı taşları mekanik silindirle ikiye ayırmak, bazılarını da lazerle kesmek gerekir.
Kesme işlemi sadece yarmak ya da mekanik silindirle kesmekten ibaret değildir. Bütün mücevherlik taşların daha sonra başka elmaslar ve toz zımparalarla cilalanması gerekir.
Cilalama işlemi sonucunda, her elmasın üzerinde yeni fasetler oluşur ve bunlar mücevherlik elmasın bildiğimiz parıltısını ortaya çıkarır.
İyi bir kesim sonucunda, açı ve konumları matematiksel olarak doğru hesaplanmış fasetler oluşur. Bunlar, elmasın parıltısını en üst düzeye çıkarır. Elmasın saklı güzelliğini ortaya çıkaran, ham elması pırıl pırıl ışık saçan pırlantaya dönüştüren de işte bu kesim işlemidir.

Elmasların Çıkarıldığı Yerler

Bugün, elmasların çoğu Avustralya, Zaire, Botswana, Rusya, Güney Afrika ve Güney Amerikanın bazı bölgelerinde bulunuyor. Elmas madenciliği 4 kıtada toplam 20 ülkede yapılıyor.
Elmasların çoğu yeryüzüne taşındıkları yerlerden çıkarılır ve başlıca madenlerin bazıları bu bölgelerde açılmıştır. Tipik bir madende, toprak geniş bir alan boyunca kazılmalıdır. Bir karat ağırlığında mücevherlik pırlanta elde edebilmek için ortalama 250 ton toprak kazılması gerekmektedir.
Ancak tüm elmaslar yeryüzüne ilk çıktıkları yerde bulunmazlar. Yüzyıllar boyunca, hava koşulları elmas cevheri içeren maddeyi akarsular ve ırmaklar ile ilk yatağından çok daha uzaklara, hatta bazen denizlere kadar taşımıştır.
İşte bu yüzden, yerde öylece duran koskoca elmaslara yağı takılan insanların hikâyelerini duyarız, ama ne yazık ki, bu sık rastlanır durum değildir. Eski ırmaklarla denize taşınmış ham elmasları içeren maden yataklarına ulaşabilmek için tonlarca kumun kazılıp taşınması gerekir.

Elmaslar Nasıl Oluşmuştur ?

Elmas, yeryüzünde bulunan en sert ve bilişimi en basit olan değerli bir taştır. Elmasların oluşmasına olanak sağlayan koşullar, gezegenimizde milyonlarca yıldır bulunmuyor.
Yerkürenin oluşmaya başladığı erken dönemlerde katı madde yoğunlaşıp bir küreye dönüştükçe, gezegenin merkezi de çok yüksek sıcaklık ve basınç altında kalmıştır.
Derin tabakalardaki bu koşullar saf  karbon çökeltilerinin kristalleşerek elmasa dönüşmesine neden olmuştur. Bir elmas saf karbon içerir ve karbon tozu ile elmas arasında kimyasal bir farklılık olmasa da, aralarındaki fiziksel farklılık hem çok büyük, hemde hayret vericidir.
Yerkürenin dış katmanları soğudukça, basınçlar artmış ve katı kaya tabakaları yerlerinden oynayarak yarılmıştır. Sıvı kütle (magma) akıntıları ise volkanik patlamalar ile yüzeye çıkmak zorunda kalmış ve bu maddenin bir kısmı yerkürenin derinliklerinde oluşmaya başlayan elmas kristallerini de kendisi ile birlikte yüzeye taşımıştır.
Yerkürenin yüzeyi soğudukça, elmas cevheri taşıyan kütleler katılaşmakta ve bugün elmas lar bu kütlelerin içinden çıkarılmaktadır.

Elmasın Efsanesi, Gizemi ve Büyüsü

Eğer elmas ve pırlantanın, insanların kalplerinde ve zihinlerinde ne anlama geldiğini kavrarsanız, insanları pırlanta almaya, takmaya ve ona sahip olmaya iten nedenleri daha iyi anlarsınız.
Elmas, yaklaşık 3000 yıldır insanların kalbinde özel bir yer tutmaktadır. Bu değerli taşın sihirli bir güce sahip olduğuna inanılır. Tarihte elmasın hep peşinden koşulmuş, onun için savaşılmış ve hatta 0na tapılmıştır. Eskiden kimileri de tanrıların gözyaşları olduğuna inanırlardı.
Her elmas, kendine ait gizemi ve güzelliği ile benzersizdir. (Herhangi birine şöyle bir göz atın.) Elmasın İngilizcesi olan ”diamond” sözcüğü, yunanca’da hükmedilmez anlamına gelen ”adamas” sözcüğünden gelir. Dayanıklılığı ve parıltısı, bu değerli taşı sonsuz aşkın simgesi haline getirmiştir.
Elmas, Eski Yunan’da aşkın geleneksel simgesi ve çağlar boyunca da kralların statü sembolü olmuştur. Krallar, elması, gücün, cesaretin ve yenilmezliğin simgesi olarak taşımışlardır.
Elmaslı nişan yüzüğü geleneği ise 1477′de, Avusturya Dükü Maksimilyan’ın Burgundy’li Mary’ye verdiği elmas yüzükle başlar.

Kapalı Çarşı- Grand Bazaar

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-
  

Kapalı Çarşı Tarihi

Tarihi

Kapalıçarşı’nın temeli 1461 yılında atılmıştır. Dev ölçülü bir labirent gibi, 30.700 metrekarede 66 kadar sokağı, 4.000 kadar dükkânı ile Kapalıçarşı, İstanbul’un görülmesi gereken, benzersiz bir merkezidir. Adeta bir şehri andıran, bütünü ile örtülü bu site zaman içerisinde gelişip büyümüştür. İçinde son zamanlara kadar 5 cami, 1 okul, 7 çeşme, 10 kuyu, 1 akarsu, 1 sebil, 1 şadırvan, 21 kapı, 17 han vardı. Fatih Sultan Mehmet
 tarafından yaptırılmıştır.
15. yüzyıl‘dan kalan kalın duvarlı, bir seri kubbe ile örtülü eski iki yapının etrafı sonraki yüzyıllarda, gelişen sokakların üzerleri örtülerek, ekler yapılarak bir alışveriş merkezi haline gelmiştir. Geçmişte burası her sokağında belirli mesleklerin yer aldığı ve bunların da, el işi imalatının (manifaktür) sıkı denetim altında bulundurulduğu, ticari ahlak ve törelere çok saygı gösterilen bir çarşı idi. Her türlü değerli kumaş, mücevherat, silah, antika eşya, konusunda nesillerce uzmanlaşmış aileler tarafından, tam bir güven içinde satışa sunulurdu. Geçen yüzyılın sonlarında deprem ve birkaç büyük yangın geçiren Kapalıçarşı eskisi gibi onarılmışsa da, geçmişteki özellikleri değişikliğe uğramıştır.
Bütün dükkânların genişliği aynı olacak şekilde inşa edilmiştir. Her sokakta ayrı ürünün ustaları loncalar halinde bulunurdu (yorgancılar, terlikçiler vs.) Satıcılar arasında rekâbet kesinlikle yasaktı. Hatta bir usta, tezgâhını dükkânın önüne çıkarıp kalabalığa göstererek ürün işleyemezdi. Ürünlere devletin belirlediğinden yüksek fiyat konulamazdı.

Günümüzde

Eskiden esnafa olan güven duygusu halkın birikmiş parasının, bir banka gibi onlara verilmesine ve işletilmesine neden olurdu. Günümüzde birçok sokaktaki dükkânlar fonksiyon değişikliğine uğramıştır. Yorgancılar, terlikçiler, fesçiler gibi meslek grupları sadece sokak ismi olarak kalmıştır. Çarşının ana caddesi sayılan sokakta çoğunlukla mücevher dükkânları, buraya açılan yan bir sokakta altıncılar bulunur. Oldukça küçük olan bu dükkânlar değişik fiyat ve pazarlıkla satış yaparlar. Kapalıçarşı renk ve atraksiyon olarak her ne kadar eski canlılığını koruyor ise de, 1970’li yıllardan itibaren İstanbul’u ziyarete gelen turist gurupları için alışveriş olanakları, çarşının ana girişindeki modern ve büyük kuruluşlar tarafından sağlanmaktadır. Haliç kıyısındaki Mısır Çarşısı da daha küçük ölçüde bir kapalı çarşıdır. Galata semtinde 15. yüzyıl‘da kalma diğer bir küçük kapalı çarşı da halen kullanılmaya devam etmektedir.
Kapalı Çarşı günün her saatinde hareketli ve kalabalıktır. Esnaf, ziyaretçileri ısrarlı olarak kendi mağazasına çağırır. Çarşı girişinde gelişen konforlu, büyük mağazalar Türkiye’de elde imal edilen ve ihracatı yapılan hemen bütün eşyayı satışa sunmaktadır. El halıları ve mücevherat geleneksel Türk sanatının en güzel örnekleridir. Bunlar kalite ve orijin belgeleri ile satılır ve dünyanın her tarafına garantili gönderme yapılır. Halı ve mücevheratın yanında meşhur Türk işi gümüşten yapılmış eserler, bakır, bronz hediyelik ve dekoratif eşya, seramik, oniks ve deriden mamul, üstün kaliteli, Türkiye hatıraları zengin bir koleksiyon oluştururlar.Batılı yazarlar, seyahatname ve anılarında Kapalıçarşı’ya geniş yer ayırmışlardır. Kapalıçarşı İstanbul’u süsleyen bir cennettir.

Sokaklar, kapılar ve hanlar

   
Beyazıd Kapısı ve Zincirli han’ dan bir görünüm


26 Haziran 2012 Salı

Ünlü Elmaslar

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-

Umut – The Hope (45.52 carat)

45.52 karat ağırlığında, çelik mavisi renkteki Umut Elması da Hindistan kökenli. Bu nedenle onunla ilgili ilk bilgiler de yine 17. yüzyılın mücevher uzman ve tüccarı Jean Baptiste Tavernier’in kitabından. Ancak bu kez Tavernier elması satın alıp Fransa ya getiriyor ve Kral 14. Lui’ye satıyor. Ve o andan itibaren müthiş bir uğursuzluk öyküsü başlıyor.
Listede 14. Lui’nin kendisi, metresi Madame de Montespan, Maliye Bakanı Nicolas Fouqet, Prenses Lamballie ve Maria Antoinette var. Son ikisinin bilindiği gibi giyonitle başları kesiliyor.Elmas bir süre kayboluyor, sonra ingiltere’de ortaya çıkıyor. Yeni sahibi, ona Umut adını da veren Lord Francis Pelham Clinton Hope… Ne yazık ki, o da iflas ediyor. Arada bir – iki kişinin daha ölmesiyle ya da batmasına yol açan elmasın yolu bu kez İstanbula düşüyor. 2. Abdulhamit’in de sonu hayırlı olmuyor. Umut Elması bu kez de A.B.D.’yi birbirine katıyor ve sonunda Harry Winston satın alıyor. Winston başına bir felaket gelmeden önce Umut Elması’nı Smithsonian Müzesi’ne veriyor. Neyse ki Smithsonian’a bir şey olmuyor. Elmas halen Washington da sergileniyor. Umut Elması dünyanın en büyük dördüncü mavi elması. Ancak kendi özel çelik mavisi rengi açısından tek.

İdol Gözü – The Idol’s Eye (70.21 carat)

Hindistan’da Haydarabad yakınlaındaki Golkonda’da 17. Yüzyılda bulunan elmasa neden İdol Gözü denildiğine ilişkin, onun tarihi bir heykelin (Putun) gözünden çalındığını iddia eden sayısız efsane var ancak, ortada bir kanıt yok. Golkonda elmaslarının özelliğine uygun mavi ışık parıltıları saçan 70,21 karat ağırlığındaki elmasla ilgili ilk kayıt 1865 yılına ait.
Christie’s yetkilisi, 14 Temmuz günü Londra’da açık arttırmaya çıkarıldığı elması ”İdol Gözü” adıyla sunar. Çevresi, 18 tane küçük elmasla bezeli İdol Gözü, esrarengiz bir alıcı tarafından satın alınır. Kısa süre sonra elmas, İstanbul’da 2. Abdülhamit’in sarayında ortaya çıkar. Bu aşamadan sonra anlatılanlar yine efsaneye dönüşüyor: Abdülhamit tahttan indirilmesinden bir yıl sonra 1909 yılındaaralarında İdol Gözü’nün de yer aldığı mücevherlerini korunaklı bir yerde saklaması için güvendiği bir adamına verir. Ancak, adam güvene ihanet eder, mücevherleri Paris’e götürürve satar. Gerçekten de İdol gözü 24 Haziran 1909 tarihinde Paris’te bir ispanyol asilzadesi tarafından satın alınır. O tarihten sonra pek çok kez el değiştiren İdol Gözü, son olarak 1983 yılında beraberinde iki ünlü mücevherle birlikte bilinmeyen bir alıcı tarafından satın alındı.

Işık Dağı – The Koh-ı-Noor (105.602 carat)

Efsaneler, Işık Dağı Elması’nı her kim eline geçirse, dünyaya hükmedeceğini öne sürer. Bu iddiaya, ”Dönemlerinde dünyaya hükmedenler ne yapıp edip Işık Dağı’na sahip olurlar” diye tersinden bakmak da mümkün. Her iki durumda sonuç değişmiyor: Işık Dağı, dünyanın en ünlü, en tanınan, en bilinen elması.
Söylentiler, tarihçesini İsa’dan öncelere kadar uzatsa da hakkındaki ilk yazılı belge Babür Şah’ın bizzat kaleme aldığı ”Babürname.” Kitapta Delhi’de yönetimi elinde bulunduran Sultan Alaaddin Kalji’nin güneye yaptığı bir seferden elde ettiği ganimetler arasında Gujrat adlı çok büyük bir elmasın da olduğu söz ediliyor. Yaklaşık iki yüzyıl sonra, Babür Şah, Kral Vikramaditya’ı yenerek kuzey hindistanı fethediyor ve Babür Devleti kuruluyor. Babürname’ye göre, oğlu Hümayun, askerlerin yağma yapmalarına izin vermez. Bunun karşılığında kendisine büyük miktarda mücevher hediye edilir. Aralarında o güne kadar görülmemiş büyüklükte bir de elmas vardır. Hümayun elması babası Babür Şah ‘a getirir, o da oğluna hediye olarak geri verir. O tarihlerde elmas Babür’ün Elması olarak adlandırılılmaktadır. Elmasın bir dönem İran hükümdarı Nadir Şahın eline geçtiği ve Koh-i-Nur/Işık Dağı adının onun tarafından verildiği de söylenmektedir.
1813 yılında Işık Dağı Pencap’a hükmeden, Sih lideri ”Pencap Aslanı” olarak bilinen Ranjit Singh’in elindedir. Ancak bir süre sonra Sih ordusu İngilizlere yenilir ve tıpkı Agra Elması gibi Işık Dağı da İngiltere’de ortaya çıkar. Sergilendiği zaman kraliyet ailesi dâhil herkesin büyük ilgisini çeker ancak 186 karat ağırlığındaki elmas kötü traşlanmıştır, modern teknolojiyle yeniden traşlanırve bugunkü 105,602 karat ağırlığına iner. Umulduğu gibi, Işık Dağı 1853′de İngiltere Kraliçe’si Viktorya’nın tacındaki yerini alır. 20. yüzyılda da Kraliçe Elizabeth’in tacındadır. 1947′den başlayarak, ayrı ayrı mektuplarla; Hindistan Hükümeti, Sihler ve Pakistan Devlet Başkanı Zülfikar Ali Butto elması kendilerine ait olduğu gerekçesiyle geri isterler. Bu arada  İran’ın önde gelen gazeteleri de Işık Dağı’nın Tahran’a geri dönmesi gerektiği fikrindedir. İngilizler, Hindistan’da 200 yıldan fazla hüküm süren Türk asıllı Moğol hanedanının da hak iddia edebileceği gerekçesiyle tarafları ikna eder ve elmas İngiltere’de kalır. Hindistan Başkanı Jawaharlal Nehru, bu sonucu halkına şu sözlerle açıklar: ”Elmaslar imparatorlar içindir. Hindistan’ın imparatorlara ihtiyacı yok!” 36,00 x 31,90 x 13.04 mm boyutlarındaki Işık Dağı halen ana kraliçenin tacındaki Malta haçının ortasını süslüyor ve diğer kraliyet mücevherleri gibi Londra Kulesi’nde sergileniyor.

Florentin – Florentıne (137.27 carat)

Floransalı ünlü Medici ailesinin sayısız efsaneye konu olan kayıp elması Florentin, dokuz kenarlı, çift gül kesimli, açık sarı renkli, 126 yüzlü ve 137.27 karat ağırlığındaydı. Görenler alışılmadık kesimli bu elmasın ince yeşil ışıltılar saçtığını söylerdi. Hindistan kökenli bu eşsiz elmasla ilgili efsaneler dışındaki ilk kayıtlı ünlü Fransız gezgin ve elmas tüccarı Jean Baptiste Tavernier’nin kitabında yer alıyor.
Tavernier, Florentin’i 1657 yılında İtalya’nın Toskana bölgesi Grandükü 2. Ferdinand’ın hazinesinde gördüğünü yazıyor. Kitapta elmasın 250 yıl sonra çekilen fotoğraflarıyla uyumlu bir çizimi var. Medici ailesinin düşüşünden sonra Florentin evlilik yoluyla İmparatoriçe Maria Theresa’ya geçiyor ve Hapsburg Hanedanı’nın Viyana’daki kraliyet mücevherleri arasına katılıyor. Bir şapka süsü olarak tasarlanan Florentin 1918 yılına kadar Viyana Sanat Tarihi Müzesi’nde sergileniyor. Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı sonunda yıkılmasının ardından İsviçre’ye sürülen İmparatorluk ailesi  Florentin’i de yanlarında götürüyor. Kısa süre sonra elmas, diğer kraliyet mücevherleriyle birlikte çalınıyor. Söylentiler, aileye yakın bir kişi tarafından çalınıp önce Güney Amerika’ya kaçırıldığı, 1920 yılında A.B.D. götürülüp yeniden traşlandığı ve satıldığı noktasında birleşiyor.
1981 yılında İsviçrede Florentin’le aynı renk özelliklerine sahip 80 karat ağırlığında bir elmas açık arttırmayla satılıyor. Elması satışa çıkartan kadın, kendisiyle yapılan görüşmede, sarı elmasın aileye I. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında geldiğini, alışılmadık bir şekli olan taşın babası tarafından yeniden traşlandığını söylüyor. Ancak bu süreçte elmas bir kez daha sırra kadem basıyor.

De Young Kırmızısı – The De Young Red (5.03 carat)

Yuvarlak kesimli olmasına karşın, tepe kısmında yüzleri sayesinde yatay bir şekilde ikiye bölünüyormuş hissi yaratarak standart yuvarlak kesim elmastan çok daha ışıltılı görünen De Young Kırmızısı, 5.03 karat ağırlığıyla dünyanın üçüncü büyük kırmızı elması.
Özel bir koleksiyonda olduğu sanılan ve yıllardır akıbeti bilinmeyen ikinci sıradaki zümrüt kesimli kırmızı elmas ise 5.05 karat ağırlığındaydı. En büyük kırmızı elmasın da yanlızca 5.11 karat ağırlığında olduğu düşünülürse De Young Kırmızısı’nın önemi kolayca anlaşılabilir. Christe’s firmasının 2001 yılında Hong Kong’da açık arttırmaya çıkardığı ortasında kırmızı bir elmasın yer aldığı beyaz elmaslı broşun 300.000 dolara satıldığı, merkezdeki kırmızı elmasın yanlızca 0.73 karat ağırlığında ve vasat parıltı olduğundan yola çıkarak, De young Kırmızı’na paha biçilemeyeceği iddia edilebilir. De Young  Kırmızı halen Vaşington’da Smithsonian Müzesi koleksiyonunda sergileniyor.

Dresden Yeşili – The Dresden Green (40.70 carat)

Adını, Almanya’nın doğusundaki Saksonya eyaletinin başkenti Dresden’den alan 40.70 karat ağırlığında ve 29 x 19.88 x 10.29 mm boyutlarındaki Dresden Yeşili, bugüne değin bulunan en büyük doğal yeşil renkli elmas. Doğada ender bulunan yeşil elmas kristallerinin büyük çoğunluğu kesim, traşlanma ve cilalama sürecinde renklerini yitirir. Çok az sayıda elmas rengini sonsuza kadar korur.
Dresden Yeşili, 1700′lerin başlarına uzanan bilinen tarihi ve yaşadığı pek çok serüvene rağmen yeşil ışıltılar saçmaya devam ediyor. Ünlü elmasla ilgili ilk kayıt; 1722 tarihli bir londragazetesinde yayınlanan, Marcus Moses adlı ünlü elmas tüccarının Hindistan’dan getirerek Kral 1. George’a sunduğu elmaslar arasında tanımı Dresden Yeşili’ne birebir uyan bir taşın da olduğu ve 10 bin pound değer biçildiğine ilişkin haber. Elmas’a ilişkin ikinci kayıtsa, 1726 yılında olağan üstü yeşil bir elmasın, Saksonya’nın ”Seçilmiş” (asiller ve kilise tarafından) yöneticisi 2. Auüugustus’a 30 bin pound fiyat talebiyle sunulduğunu anlatan bir mektuptu. Ancak elmas ne 1. George’a ne de 2. Augustus’a yar oluyor. Seçilmekten vazgeçip Saksonya kralı unvanını alan başka bir Augustus; Frederick Augustus II, elması 1741 yılında Leipzig Fuarı’ndan satın alıyor. Kaça aldığı kesin değilse de 400 bin thaler ödediği iddia ediliyor.
Dresden Yeşili önce bir altın post pandantifinde kullanılıyor. Ardından patlak veren ” Yedi Yıl Savaşları” nda bir şatoya saklanıyor. Daha sonra bozulup bir şapka iğnesine dönüştürülüyor ve II. Dünya Savaşı’ na kadar başka değerli eşyalarla birlikte bir sergide teşhir ediliyor. Savaşla birlikte yeniden bir şatoda gizleniyor ve şans eseri tüm Dresden’i yakıp yıkan müttefik bombardımanından kurtuluyor. Sovyet işgaliyle birlikte Moskova’ya götürülen Dresden Yeşili, 1958′de yeniden Almanya’ya dönüyor. Ve 2000 yılında ”Yaşamım boyunca bir gün Dresden Yeşili’ni Umut Elması’yla yan yana sergileyebilmeyi hayal etmiştim” diyen oğul Ronald Winston’ın düzenlemesiyle, Dresden yeşili ve umut elması Smithsonian Müzesi’ndeki Harry Winston galerisinde bir yıl boyunca meraklı gözlere sunuluyor. Dresden Yeşili, Dresden’deki Albertinium Müzesi’nde ışıldamaya devam ediyor.

De Beers – The De Beers (234.65 carat)

De Beers’in maden şirketinin kurulmasından kısa bir süre sonra 1888 Mart’ında madende açık sarı renkte, sekiz yüzeyli bir kristal bulundu. 428.50 karat ağırlığındaki taşın uzun kenarı 47.6 milimetre geliyordu. O tarihe kadar Kimberly’deki dört madende bulunan en büyük taştı. İşlenmiş haliyle 234.65 karat ağırlığa inen taş dünyanın en büyük yedinci traşlanmış elmasıydı.
Kısa zamanda büyük saygınlık ve şöhrete kavuştu. Paris’te sergilendiği sırada, Hindistan’ın Patiala Maharaja’sı De Beers’i satın aldı. 1928′de Cartier Maharaja için, merkezi taş olarak De Beers Elması’nın kullanıldığı, yedisi 18 – 73 karat ağırlığında olmak üzere tam 2.930 elmastan oluşan, yakut bezeli 962.25 karat ağırlığında, art deco tarzında olağan üstü güzellikte törensel bir kolye yaptı. Avrupa’da büyük yankı uyandıran kolye hemen ”Patiala Kolyesi” adını aldı.
O güne kadar traşlanmış en mükemmel ve şaşırtıcı kolye unvanını kazanan Patiala kolyesi günışığına çıktıktan kısa bir süre sonra kayıplara karıştı. 1930′da De Beers, yeniden kolyesiz bir elmas olarak şimdiki sahiplerinin eline geçti ve 1973′de İsrail’deki bir sergide kamoyu önüne çıktı. 1998 yılında Londra’daki bir ikinci el mücevher dükkânında Patiala Kolyesi’nden geriye kalanlar yeniden ortaya çıktı. Yanlızca De Beers değil, öteki yedi büyük elmas da yok olmuştu. Cartier bu tarihi kolyeden arda kalanları satın aldı. Kolyenin restorasyonu için tam dört yıl çaba harcandı.Orjinal kolyedeki kayıp taşların yerine safirve topazlar başta olmak üzere çeşitli doğal taşlar konulmaya çalışıldı ama sonuç düş kırıcıydı. Yedi büyük elmas yerine zirkonyum ve yakutların yerine sentetik yakut konulmasına karar verildi. De Beers yerine de sarı zirkonyum kullanıldı ve taklit de olsa Patiala Kolyesi yeniden yaratıldı.

Işık Denizi – The Darya – ı – Nur (186.00 carat)


Işık Denizini İran kraliyet mücevherlerinin bilinen en eski parçalarından biri. Değerli çerçevesinin zarar görmemesi için yerinden hiçbir zaman çıkartılmayan, bu yüzden ağırlığı 186 karat olarak tahmin edilen yassı kesimli elmas,  41.40 x 29.50 x 12.15 mm boyutlarında.
Tıpkı Işık Dağı gibi Işık Denizi’nin geçmişi de Babür Devleti’nin Hindistan’da hüküm sürdüğü döneme dayanıyor. Babür Devleti’nin iç karışıklıklar ve bölünme yaşadığı bir dönemde 1739 yılında Delhi’yi işgal edip yağmalayan İran Hükümdarı Nadir Şah’ın pek çok ganimetle birlikte Işık Denizi’ni de ele geçirdiği tahmin ediliyor. Işık Denizi bu dönemden sonra İran Kraliyet Hazinesi’nde kuşaktan kuşağa devrediliyor. 1827′de İran sarayında görev yapan İngiliz casusu Sir John Malcolm sonradan yazdığı kısa öykülerde Işık Deniz’ni ve başka önemli mücevherleri tanımlıyor.
Birkaç yıl sonra Nasreddin Şah döneminde Işık Denizi, 457 elmas ve dört yakutla bezeli bugün de içinde durduğu son derece değerli ve zarif bir çerçeveye yerleştiriliyor. 1906 yılında Muhammed Ali Şah, anayasal rejim yanlılarınca devrilince aralarında Işık Denizinin de yer aldığı kraliyet mücevherleriyle birlikte Ruys Elçiliği’ne sığınıyor ve mücevherlerin kişisel malı olduğunu öne sürüyor. Ancak özgürlük yanlıların gücüne direnemiyor ve mücevher İran hazinesine geri dönüyor. Işık Denizi, bugün İran Kraliyet Mücevherleri koleksiyonunun önemli bir parçası olarak korunuyor. Kimi araştırmacılar bu elmasın, Fransız gezgin mücevher uzamanı ve tüccarı Baptiste Tavernier’in kitabında sözü edilen 400 karatlık, pembe ve yayvan ”Büyük Masa” adlı elmastan kesildiğini düşünüyor.

Afrika Yıldızı – The Cullınan 1/ The Star Of Afrıca (530.20 carat)


Afrika Yıldızı olarak da adlandırılan armut kesimli Cullinan 1 elması, 53 mm x 44 mm x 29 mm boyutlarında 76 yüzlü ve tam 530.20 karat ağırlığında dünyanın en büyük ikinci elması olarak bilinen bir dev. Ancak ona bir devler ailesinin en iri yarı ferdi demek daha doğru.
1905 yılında, daha sonra Yüzüncü Yıl’ın da bulunacağı Kimberly’deki baş maden’de uzman, Toprakların arasında parıldayan kütleyi gördüğünde önce kocaman bir cam kristali sanmıştı.Gerçekte, bugüne değin traşlanmamış elmas kristaline bakıyordu: Tam 3106 karat ağırlığında dev bir elmas kristali. Elmasa madenin kurucusu olan ve o şanslı günde ziyarete gelen Sir Thomas Cullinan’ın adı verildi.
3106 karatlık Cullinan Güney Afrika’nın Transvaal Hükümeti tarafından satın alındı ve 9 Kasım 1907 tarihinde 66. yaş gününü kutlayan İngiltere Karalı 7. Edward’a hediye edildi.Elmas karistali Kralın talimatıyla Amsterdam’daki ustalar tarafından kesilerek traşlandı. Kesim sonucunda 9 adet büyük ve 96 adet küçük boy elmas elde edildi. İşte bu kesim sonucu doğan Cullinan ailesinin en büyüğü 530.20 karat ağırlığındaki Cullinan veya Afrika yıldızı olarak adlandırılan elmastı. Diğer kardeşleri; yastık kesimli Cullinan II 317.40 karat, armut kesimli Cullinan III 94.40 karat, yastık kesimli Cullinan IV 63.60 karat, üç köşeli armut kesimli Cullinan V 18.80 karat, markiz kesimli Cullinan VI 11.50 karat, markiz kesimli Cullinan VII 8.80 karat, yastık kesimli Cullinan VIII 6.80 karat ve armut kesimli Cullinan IX da 4.39 karat ağırlığında…
Cullinan’ların tamamı İngiliz Kraliyet ailesi tarafından kullanıldı. Kral 7. Edward, Cullinan I’i Yüce Kraliyet Asasına, Cullinan II’yi Kraliyet Tacının ortasına taktırdı. Diğer Cullinanlar kadın üyelerinin boyun, göğüs ve kulaklarını süslemekte kullanıldı. Kraliyet tablo ve fotoğraflarında her zaman bir veya daha fazla sayıda Cullinan’a rastlanabilir. Bugün elmasların tamamı, ender törensel kullanımlar dışında Londra Kulesindeki Kraliyet Mücevherleri arasında sergileniyor.

Yüzüncü Yıl – The Centenary (272.85 carat)

11 Mart 1988 günü, De Beers’ in Güney Afrika Birliği, Kimberly’deki Elmas maden ocağı ve tesislerinde kuruluşun yüzüncü yıldönümü büyük bir tören ve ziyafetle kutlanıyordu. Başkan Julian Oglivie Thompso’un, devlet adamları ve elmas üreticilerinden oluşan konuklara yaptığı konuşmanın son cümleleri herkezi hazırlıksız yakaladı: ”Baş Maden’imizden tam 599 karatlık bir elmas çıkardık. Rengi, parlaklığı ve kusursuzluğuyla bu güne değin bulunan en büyük ve mükemmel elmaslardan biri olduğunu garanti ederim. Doğal ki, bugünden sonra onu Yüzüncü Yıl Elması olarak anacağız”…
Yüzüncü Yıl Elması 17 Temmuz 1986′da bulunduğunda, bu olağan üstü buluşa tanıklık eden bir avuç insan ebedi sessizlik sözü vermişti. Ancak ortada ciddi bir sorun vardı: Traşlanmamış haliyle 566 karat çeken Yüzüncü Yıl, yamuk dev bir kutusuna benzeyen şekli, boynuzsu büyük çıkıntısı ve en geniş yüzeyindeki içbükey girintisiyle, en az fireyle nasıl tıraşlanabileceğine ilişkin kolay bir çözüm sunmuyordu.Elması, değerini en çok ortaya çıkartacak şekilde traşlanması için, elmas endüstrisinin en ünlü, yetenekli ve hünerli kesicisi Gabi Tolkowsky ile anlaşma yapıldı. Tolkowsky adı yüzyıldan fazla bir süredir elmas kesiciliğinin en önemli markasıydı. Aynı zamanda ünlü bir matematikçi olan büyük amca Marcel Tolkowsky, 1919 yılında yazdığı ”Elmas Tasarımı” adlı kitabıyla modern elmas traşçılığının temellerini atmıştı. Gabi Tolkowsky de beş yeni elmas kesim biçimini bizzat tasarlamıştı. Tolkowsky 1988 sonlarında De Beers’in Johennesburg’daki özel tasarlanmış yeraltı laboratuarında yardımcılarıyla birlikte işe koyuldu. Bir yıla yakın bir süre kristalin her bir çatlağını, yarığını, girinti ve çıkıntısını, şeffaflığını araştırmakla geçti. Kesime sıra geldiğinde Tolkowsky titreşime ve ısıya yol açacağı için laser vb. modern teknolojileri kullanmamaya karar verdi. Geleneksel elle işleme yöntemini seçti. 154 günlük bir çaba sonucunda elmas, 520 karatlık yumurta görünümlü düzgün bir şekle kavuştu. 1990 Martı’nda sıra temel biçimi tasarlama ve yüzleri kesip, cilalamaya gelmişti. Dev elmasın traşlanması 1991 yılı Ocak ayında tamamlandı. Kalp biçiminin denenmemiş bir yorumuyla şekillendirilen Yüzüncü Yıl, 273.85 karat ağırlığında 39.90 x 50.50 x 24.55 mm boyutlarında 247 yüzlü bir elmas haline gelmişti.
O güne değin bu kadar çok yüzlü bir elmas hiç traşlanmamıştı. Elmas, GIA’nın renksiz elmaslara verdiği D, E ve F kalifikasyon derecelerinin en üst düzeyi olan üç D ile sınıflandırıldı. De Beers yetkililerinin ”Değer biçemiyoruz” dediği Yüzüncü Yıl, 100 milyon dolara sigortalandı. Ortalıkta dolaşan söylentilere rağmen bu olağanüstü elmasın satılıp satılmadığı, satıldıysa kimin aldığı hâlâ sır olarak saklanıyor.

Alexandrit

Alexandrit

Nerelerden Çıkarılır?
Brazilya, Doğu Afrika, Rusya, Sri Lanka
Sertlik Oranları
Sertlik                Mohs ölçeğine göre% 8
Dayanıklılık           Mükemmel
Dayanıklılık
Çevresel faktör                        Tepki
Isı                                      Sağlam
Işık                                     Sağlam
Kimyasal                              Yok
Bakım ve temizlik
Temizlik Türü                        Tavsiye
Ultrasonik temizlik                  Genelde güvenli
Buharlı temizlik                      Genelde güvenli
Sıcak, sabunlu su                   Güvenli
Taklitleri
Renk değiştiren sentetik safir
Renk değiştiren sentetik spinel
Sentetik
Flux, czochralski
Alternatifleri
Renk değiştiren garnet, renk değiştiren safir.

Değerli Taşlar:Amber (Kehribar)

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-

Amber (Kehribar)

Nerelerden çıkarılır ?
Dominik Cumhuriyeti, Almanya, Meksika, Polonya, Rusya,
Sertlik oranları
Sertlik                    Mohs ölçeğine göre 2% 2
Dayanıklılık               Kötü
Sağlamlık
Çevresel faktörler                  Tepki
Isı                                  Düşük dereceli sıcaklıklarda yanabilir
Işık                                Zamanla koyulaşabilir
Kimya                             Asite, alkole,benzine,kostiğe tepki verir
Tedaviler
Yağ ile ısıtma tedavisi                                       Boyama Tedavisi

Amaç: Rengini açmak                                 Amaç:Rengi koyulaştırmak
Sağlamlık: Sağlam                                      Sağlamlık: Zamanla solabilir
Yaygınlık: Nadiren                                      Yaygınlık: Yaygın
Sonuç: Belirsiz                                           Sonuç: Olasılıklı
Isıtma Tedavisi                                                Istma (bazı zamanlar yağ ile) Tedavisi 
Amaç:Karanlık bulutu açmak                                Amaç: Güneş pulları üretmek
Sağlamlık: Sağlam                                              Sağlamlık: Sağlam
Yaygınlık: Nadiren                                             Yaygınlık: Yaygın
Sonuç: Olasılıklı                                                  Sonuç: Olasılıklı
Bakım ve Temizlik
Temizlik türü                                      Tavsiye
Buhar ile temizleme             Hiçbir zaman
Ultrasonik temizleme           Hiçbir zaman
Sıcak, sabunlu su                Güvenli, ancak yumuşak bir fırça yardımı ile yapılmalı
Taklitleri
Ambroid (yeniden prenslenmiş amber)
Copal (daha doğal genç amber)
Plastik
Sarı cam
Sağlamlık:

Mücevher üretim/Kalıp Evresi

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-

Mücevher üretim/Kalıp Evresi

Üretimi yapılacak ürün (küpe,yüzük vs.) Sadekâr tarafından muma şekil vererek ortaya çıkarılır.Bu noktada önmeli olan sadekârın yeteğinidir.Sadekar heykeltraş gibi muma şekil verir.Mücevherin sanatsal tarafı da burasıdır.



Sadekarın muma şekil vermesi
Mum olarak elde ettiğimiz üründen döküm işleminden sonra bir de gümüş olarak elde ediyoruz.Elde edilen gümüş yine sadekâr tarafından tesviye olarak adlandırılan işlemden geçer.Bu işlem bittikten sonra gümüş kalıp artık kaucuğa alınmaya hazır hale gelir.

Gümüş kalıbın tesviye yapılması
Gümüş kalıp kauçuğa alınarak preslenir ve presnlendikten sonra mum basma işlemi yapılır.Kalıp evresi böylelikle biter ve artık döküme hazırız dememektir.

Bu kısımda gümüş kalıp kauçuğa yerleştirilir

Bu kısımda ise pres yapılır

Yaklaşık 30 dakikalık bir pres işleminden sonra artık kauçuğumuz hazır  mum basabiliriz

TAKI ve MÜCEVHER TASARIM e-GRUPLARI


Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-
Yahoo ve Google bünyesinde yer alan, Takı, Mücevher ve Tasarım konularında ulaşabileceğiniz grubların adresleri aşağıda yer almaktadır. Lütfen bunlar dışında halen faal olan grup ve portalları bize bildiriniz.
TAKI TASARIMCILARI
Takı Tasarımcıları Portalının Tartışma ve bilgi aktarımında kullanılan Yahoo Grubu

DEXIGNER
Uluslararası Tasarım Portalı

KITESEYES
Türkiye ve dünyada 3d- aniMasyon- tasArim @ San’at uzerine gelismeleri takip eden Yahoo Grubu

decodesign
DEKORASYON VE TASARIM

Designingjewelry
MÜCEVHER TASARIMI

KURSHUNI
Cam stüdyosu, alev sanatı, füzyon, boncuk yapımı, takı, tasarım

TURK TAKI TASARIMCILARI
Yahoo Grubu

BIOLOGBEADS FORUM
Biologbeads Forum

Takı Tasarımcıları, atölyeler, sanat evlerine ait linkler



Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-Ülkemizde yerleşik bazı Takı Tasarımcıları, atölyeler, sanat evlerine ait web site adreslerine buradan ulaşabilirsiniz.
Bu bölümde yer alan adres sahiplerinden bir kısmı Takı Tasarımcıları Portalı üyesidir. Bu üyelerimize ait web sayfalarına ait adresleri, ayrıca Üyelerimizin Web Sayfaları bölümünde de bulacaksınız.
ALEF GALERİ
ASLI EVERİ
BC DESIGNED
BEADYCATS
BONCUK SANATI
BURÇİN EVRİM
CAMCAM
CAMDAN KALP
CANAN TOMRUK
CRAFT HOBİ FUARI
E-JEWELLERY
ENİ OKEN
EVİHAN ÇUKURCUMA
EVİHAN
EVİTA
GOLD İSTANBUL
GOLDNEWS
GÜLNAME ÖZDEMİR
GÜL UÇAR
HANDAN
İSTANBUL KUYUMCULAR ODASI
İKO PATENT
Jewelleryİstanbul
KAPROL DESIGN
KENZAY – DOĞAL TAŞLAR
KUYUMCU PORTALI
MODA TÜRKİYE
MUAMMER KETENCİ
NİLÜFER TARZİ KURAN
NAR CAM TAKI TASARIM
NEL BONCUK
NMBeads Takı Tasarım
NURDAN ŞEN
ÖRGE TULGA
ÖZLEM BAŞAR
PELİN İNAL
SARAH JORDAN
SELİN OKÇU
SEMİH YENER
SILVERWORKZ
SUPER BONCUK
TAKI KULÜBÜ
TAKI TASARIMCILAR ORG
TAKI TASARLA
ZEYNEP EROL

Mücevher sektörü, teşvikten umduğunu bulamadı


M. Ali Yıldırımtürk
Mücevher sektörü, teşvikten umduğunu bulamadı

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-





















Hükümetin geçen hafta açıkladığı iller bazında 6 bölgeye ayrılan, "Yeni Teşvik Yasası" iş dünyasında genelde olumlu bulundu.

Mücevher sektörü gibi teşvikten umduğunu bulamayanlar da var.
Mücevherin ana hammaddesini değerli ve yarı değerli taşlar oluşturuyor. Söz konusu taşlar hâlâ yurtdışından ithal ediliyor. Türkiye'de mücevher sektörünün geçmişi 5 bin yıllık bir kültüre dayanıyor. Sektör dünya ile boy ölçüşebilecek derecede donanımlı ustalarla dolu. Ancak bugüne kadar organize olamadıklarından seslerini de yeterince duyuramıyorlar. Son yıllarda büyük işletmelerde seri üretime geçilmesiyle ihracatta da önemli mesafeler alındı. Ancak mevcut potansiyel göz önüne alındığında yeterli değil. Dış piyasa rekabetindeki engel, yüksek maliyet oluşturan taş ithalatı ve Özel Tüketim Vergisi'nin (ÖTV) yüzde 23 gibi yüksek oranda olması. Buna rağmen, sektörün yıllık ihracatı 1,5 milyar doları buluyor. Sektörün önü açılırsa bunun beşe, ona katlanması işten bile değil.
Mücevher üretimi taşların yerleştirildiği maden (altın) kısmını oluşturan montür bölümüyle başlıyor. En önemli olan diğer aşama taşları montür üzerine yerleştirme safhası. Bu süreçte taş seçimi ve taşların montür üzerine yerleştirilmesi ayrı bir ustalık gerektiriyor. Daha sonra mücevherin parlatılması ve kullanıma sunulması safhasıyla üretimi tamamlanıyor.
Çok yakın zamana kadar Türkiye'de kıymetli taş ithalatı yasak olduğundan sektör iç piyasanın mücevher ihtiyacı kıymetli taşları illegal yollarla temin edilerek karşılanmaya çalışıldı. Bu da sektörün gelişmesine engel oldu. Liberal ekonomiye geçildikten sonra kıymetli taş ithalatının serbest bırakılmasıyla sektör biraz nefes aldı. Küreselleşmeyle birlikte dış pazarlara açıldı. Seri üretimi de devreye sokarak ihracatını her geçen yıl artırma çabası gösteriyor.
Mücevher sektörünün dünya pazarlarında rekabet edebilmesi için kıymetli taşlarının içeride kesiminin yapılabilmesi maliyet ve cari açığın düşürülmesi açısından oldukça önemli. İstanbul Altın Borsası bünyesinde Elmas Borsası'nın kurulmuş olmasıyla pazar altyapısı da hazır durumda. Bunun için dışarıdan taş kesim ustaları getirilerek, genç işsizlere bu eğitimin verilmesi yeni bir istihdam oluşturacaktır. Konuyla ilgili olarak Mücevher İhracatçıları Birliği Başkanı Ayhan Güner'le konuştum. Hindistan'ı örnek gösteren Güner; 15 yıl öncesine kadar dünya elmas pazarında küçük bir oyuncuyken, hükümetin sektöre desteğiyle 'elmas kesim köyleri'nin kurulduğunu ve bugün sektörde en önemli oyuncu haline geldiğini belirtti. Güner sözlerine şöyle devam ediyor: "Hindistan'da bir köyde 120 bin kişi elmas kesme işinde çalışıyor ve sektörde oluşturulan istihdam 1,3 milyonu buluyor. Hindistan'ın işlenmiş taş ihracatı 4,2 milyar dolardan 28,3 milyar dolara ulaştı." Türkiye'de de bunun yapılabileceğini, sektörün bu gücünün olduğunu belirterek, "Yeter ki sektörün önünü açacak yapısal düzenlemeler yapılsın." diyor. Ayrıca, ülkemizde topraktan 100'e yakın değerli taş çıkartıldığını, bunların işlenmeden çok ucuz fiyatlarla ihraç edildiğini belirtiyor. Bir taş kesme makinesinin yatırım maliyetinin 1000 dolar olduğunu belirten Güner, "Çalışanımıza önce camdan taş kesmeyi, sonra yarı değerli taş kesmeyi ve sonunda elmas kesmeyi öğretmeyi hedefliyoruz." dedi.
Ayrıca, son yıllarda yıllık 70 tona ulaşan gümüş takı ihracatı yapıldığını, bu takılarda kullanılan yaklaşık 15 ton civarda kullanılan camdan kesilmiş, yarı sentetik ve yarı değerli taşların da ithal edildiğini belirten Güner; ilk etapta bunların iç piyasada kesiminin sağlanmasıyla ihracata destek olacağını ifade etti. Bu konuda yeni teşvik yasasından sektöre bir pay düşmedi. Sektörün kapasite ve potansiyeli böyle. Yetkililere duyurulur.
a.yildirimturk@zaman.com.tr 

Pırlanta Nedir?

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-

Pırlanta Hakkında

Doğanın en değerli madenlerinden olan pırlantadır. Elmas ile pırlanta halk arasında farklı taşlar olarak bilinir ama aynı taşlardır. Madenden ham olarak çıkan elmas işinin ehli uzman kişiler tarafından kesilerek pırlanta'nın 58 fasetli haline dönüşür. Elmas kesildikten sonra cila işlemi uygulanır.

Şu anda elmas kesildi, pırlantaya döndü ve satışa hazır hale geldi. Artık sizlerin yani tüketicinin bilmesi gereken konular geldi.

Her zaman duyduğumuz, anlatılan pırlantanın 4c özelliğini anlatmaya çalışalım. Pırlantanın 4c'si kesim, renk, berraklık ve karattır.

Renk
Adı üstünde pırlantanın rengini ifade ediyor. Pırlantanın renkleri vardır. Pırlanta koyu sarıdan parlak, canlı beyaza doğru ilerler. Türkiye'de satılan standart pırlanta renkleri son 2 yıldır J'den I ve H rengine yükseliş olmuştur. Bu yükselişte tüketicinin bilinçlenmesi de etkili olmuştur. Batı'nın markalarına baktığımız zaman ise mesela bir Bulgari yada Tiffany G renk taşlar kullanmaktadır. Yani I ve H'ın bir  üstüdür.
Aşağıdaki tabloda da gözüktüğü üzere en iyi renk nadir bulunan D'dir ve doğada az bulunan bir pırlantadır. Bir süt paragrafta bahsettiğimiz I ve H  ise Nadir beyaz kategorisine girmektedir. Standart olarak bu tablo kullanılsa da bizim fikrimiz J rengi bu kategoriye girmez. Tabi bu bu bizim fikrimiz.

pırlanta renk

Berraklık
Berraklık deyimini doğanın parmak izleri olarak adlandırabiliriz. Bir elmas yerin çok altında milyonlarca yılda büyük bir basınçla oluşur. Bugünkü haline geldiği zaman ise içinde minik bazen çıplak gözle görülebilen bezen sadece özel büyütüçle görülebilen lekeler vardır. Bunlar karbon kristalleridir.

Türkiye'de berraklık standardı SI1 dir. Çokmu önemli derseniz bu bütçe ile alakalı bir konudur. Bir pırlanta rengi ne kadar iyi olursa, berraklığı da ne kadar temiz olursa o kadar değerli yani nadir bulunan taş kategorisine girer. Ama bir taşın rengi I yada H berraklığı SI1 ise gayet rahat içiniz ferah kullanabileceğiniz taş kategorisine girer.

Aşağıda tablo da gözüktüğü üzere SI1 de küçük pırlantaya baktığınız zaman çıplak gözle gözükmeyecek lekeler vardır yani karbon. Birde şunu düşünün sizler burayı okuyorsanız artık pırlantadan az buçuk anlıyorsunuz demektir. D renginde, F temizliğinde 3 karatlık bir TEK TAŞ YÜZÜK kaç paradır sizce ? Krallar ülkelerinden kaçarken önce elmaslarını yanına alırlar.

pırlanta berraklık diamond



Kesim
Kesim taş büyüdüğü zaman yani 0,80'den sonra kesim artık önemli bir hal alıyor. Genelde Türkiye'deki kuyumcuların az bir bölümü kesimden anlasa da önemli bir konudur. Çünkü kesim ne kadar iyi olursa pırlanta ışığı o kadar iyi verecektir. Kesim kötü olursa hem ışığı iyi yansıtmaz hem de pırlantaya bakıp 0,50 Ct. lık taşı 0,70 gibi gösterir yada tam tersi.

Eğer HRD'den ,EGL'den yada bunun benzeri bir kurumdan sertifika aldıysanız buradaki özellikleri bizle paylaşarak bunun cevabını net olarak öğrenebilirsiniz. Bize hiç çekinmeden ulaşın.

Karat
Karat ise pırlantanın ağırlığını simgeler. Pırlantar karat cinsinden ölçen özel çok hassas teraziler vardır. Karat gramın 5'te biridir.

.
Elmasları aşk ve duyguyla ilişkilendirmek uzun süre De Beers'ın ana pazarlama stratejisi olmuştur. Kampanyanın temel ise ünlü "Elmaslar sonsuzdur" sloganıydı. Edebi bağlılığı ve edebi değeri kapsıyordu. De Beers reklamları bazen ürünün flört oyunundaki rolünü DAHADA AÇIK DİLE GETİREBİLİYORDU. . 2000 YILININ Noelinden önce tam sayfa bir ilanda "Elbette yatırımın karşılığı var deniliyordu.  Ama burada bunu yayımlayamayız"

Bir yüzyıldan kısa bir süre içinde Amerikalı, Avrupalı, Japon ve artan sayısıyla Çinli kadınların PIRLANTA nişan yüzüğünü bir hak olarak görüp "geleneksel bir armağan" bekler hale gelmesinin sorumluluğunu De Beers taşıyor diyebilirmiyiz acaba ...

Ancak pırlantanın aşk ve sadakatle ilişkilendirilen söylenceler pazarlama kampanyalarının çok öncesine gidiyor.

İNCİDE DOĞALLIK

DOĞAL İNCİ: Günümüzde çok nadir bulunmaktadır. Çünkü 10.000 yabani istiridyede bir adet çıkar ve ufak bir kısmı takı için uygun niteliktedir. Aşırı avlanma nedeniylede yatakları tahrip olmuştur.

KÜLTÜR İNCİSİ: 1900'lerin başında Japonya'da keşfedilmiş yöntemle elde edilir. Bugün piyasada yer alan incilerin hemen tamamı bu sınıftadır. Yaygınca kullanılan başlıca dört yöntemi vardır;

*Fresh Water *Akoya,
*South Sea

TAKLİT İNCİ: Cam ya da deniz kabuğundan bir boncuk üzerine eritilmiş sedef kaplanarak imal edilir. Genelde İspanyolcadan gelen "Mayorka" ismi verilmekle birlikte, farklı ticari isimleri de bulunmaktadır.
Doğal veya kültür incisi oluştuğu yere göre ikiye ayrılır:

Tatlı   su incisi
Tuzlu   su incisi
Tuzlu su incisi genel olarak daha düzgün şekilli, daha parlak ve daha büyük olduğu için tatlı su incisine göre daha değerlidir.
Geçmiş zamanlardan beri çıkartılan doğal inciler arasında en değerlisi, "Oriental Pearls- Doğu İncileri" ismi aslındaki Basra (İran) Körfezi (özellikle Bahreyn Adaları çevresi) vs Manaar Körfezi (Hindistan-Sri Lanka arası) incileridir, ilaveten az olarak da Kızıldeniz kıyılarıdır. Ayrıca bu alanlar, çok eski zamanlardan Milattan önce 300 yılından beri bilinen inci üretim alanlarıdır. Manaar Körfezi incileri çok küçük boyutlu (genelde 2 mm'den küçük) olduklarından "'tohum incisi" olarak da adlandırılmaktadırlar

"Siyah inci" diye tabir edilen Tahiti incisi ise istiridyesine göre koyu yeşil ya da gr; gibi renklerde de olabilmektedir
Doğal veya kültür incisi oluştuğu yere göre ikiye ayrılır: 1. Tatlı su incisi 2.Tuzlu su incisi
Tuzlu su incisi genel olarak daha düzgün şekilli, daha parlak ve daha büyük olduğu için tatlı su incisine göre daha değerlidir.

K: goldas-robertopirlanta-pirlantadunyasi

28 Haziran 2012 Perşembe

11.7 milyonluk mücevherler sete zırhlı araçla gidiyor

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-11.7 milyonluk mücevherler sete zırhlı araçla gidiyor

Muhteşem Yüzyıl takı trendlerini etkiledi. Modern tasarımlar gözden düştü, 1500’lü yılların mücevherleri örnek alınarak hazırlanan pahalı parçalar moda oldu. O kadar ki, dizide kullanılan takılar sete güvenlik  eşliğinde taşınıyor.
Modada nostalji rüzgarları hep geçen yüzyıldan esecek değil ya. Türkiye’de  takıda 16’ıncı yüzyıla dönüş var. Muhteşem Yüzyıl dizisinin etkisiyle 1520’li yıllarda kullanılan Osmanlı takıları, zümrüt, pırlanta, yakut, elmas gibi değerli taşlarla süslenen mücevherler son zamanlarda çok beğeniliyor. Muhteşem Yüzyıl’da saray eşrafının taktığı mücevherleri hazırlayan Altınbaş’ın etkisini de göz ardı etmemek lazım. Geçen sezon markanın hazırladığı ve dizide Pargalı İbrahim’in Hatice Sultan’a hediye ettiği lale motifli gerdanlık seti hala konuşuluyor.

Foto Galeri: 11.7 Milyon TL'lik 'Muhteşem' koleksiyon!

Bitmesine yaklaşık üç ay kala dizinin sponsorluğunu üstlenen Altınbaş’ın Mücevherat Grup Başkanı Atilla Keskin yeni sezonda da çok iddialı olduklarını söylüyor: “Özellikle Hürrem ve Valide Sultan’ın elmas ve altın ağırlıklı el işçiliği mücevherleri çok konuşulacak. Kanuni Sultan Süleyman’a bir okçu yüzüğü, kavukları için sorguçlar, başlık ve elbise yakaları için broşlar, iri ve gösterişli yüzükler hazırladık. Hürrem Sultan için el işçiliği ile yapılan kazaziye, telkari, Hint işi gerdanlık ve sallantılı elmas kolye-gerdanlıklar tasarlandı. Valide Sultan’a en gösterişli elmas gerdanlıklar, sallantılı küpelerle kombine edilmiş gerdanlıklar, Mahidevran Sultan’a zincirli kolyeler, yakut ve zümrüt bezeli üçlü setler, yine hafif sallantılı küpeler çok yakışacak. Hatice Sultan’a da klasik elmas ürünlerinin yanında lale, çintemani gibi figürlerle bezenmiş takılar hazırladık.”Dizi ekibi ve sanat yönetmeniyle ortak bir çalışma yaptıklarını da anlatan Keskin: “Firmamız bünyesinde bulunan altı kişilik bir güvenlik ekibi ile çalışıyoruz. Ürünlerimiz zırhlı bir güvenlik aracıyla korunarak dizi setlerine ulaştırılıyor. Sonuçta koleksiyonumuzun değeri 6.5 milyon dolar. En pahalı ürünümüz ise 2 yüz 97 bin dolar (11.7 milyon TL) değerindeki gerdanlığımız.”
Diziden sonra özellikle elmas taşlı mücevherlerin satışında artış olduğunun da altını çizen Atilla Keskin Altınbaş olarak mücevherlerde genellikle elmas, yakut, zümrüt ve safir taşlar kullandıklarını da sözlerine ekliyor.
Bu sezon elmas ve renkli taşları sık sık göreceğiz
Osmanlı döneminin temel sembollerinden biri olan Lale, padişahların özel bahçelerinden ilhamla Hasbahçe ve Osmanlı’nın günlük yaşayışının bir parçası olan haremi temsilen Mendil adında üç farklı koleksiyon hazırladıklarını anlatan Altınbaş Mücevherat Grup Başkanı Atilla Keskin sezonun trendelerini anlatıyor: “Yine Osmanlı’nın izlerini göreceğiz. Elmasın renkli taşlarla daha sık kullanıldığı, alışılagelmiş klasik ürünlerin yanında fantezi tasarımların da öne çıktığı bir sezon olacak.”
-HALE CEYLAN BARLAS-STAR MOBILE

Kıyafeti sattıran takı ve aksesuarlar


 Kıyafeti sattıran takı ve aksesuarlar

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey- 2012 İkbahar-Yaz sezonunda büyük ve gösterişli takılar moda olacak. Özellikle boyunda kullanılan ve bağlanan aksesuarlar tercih edilecek…

Mücevher tasarımcısı Deniz Kaprol, takı ve aksesuarın tamamlayıcı olmaktan çok, en az hazır giyim kadar önemli olduğunun fark edilmeye başlandığını belirterek, “Aksesuar sektörü ticari anlamda çok ciddi bir paya sahip. Modanın sadece hazır giyimden oluşmadığını ve aksesuar olmadan ticari bir getirinin tam anlamıyla sağlanamayacağını gördüler. Çünkü aksesuarla birlikte kombinlediğiniz bir ürün çok daha kolay satılabiliyor” dedi.
Kaprol, Türkiye’nin dünyada altın ihracatında İtalya’dan sonra 2. sırada olduğunu ifade ederek, bu durumun Türkiye’nin işçilik, malzeme ve üretim konusunda çok bilgili ve tecrübeli olduğunu gösterdiğini dile getirdi.
Tasarıma yeni değer verilmeye başlandığına işaret eden Kaprol, üniversitelerin aksesuar tasarımı bölümlerinden genç bir nesil yetiştiğini belirterek, “Sektör eğer biraz daha açık olur da tasarımcılara iş olanağı sağlanırsa, daha da ilerleyeceğimizi düşünüyorum” diye konuştu.
“Mücevher yatırım dışında…”
Türkiye’de tasarıma yeni değer verilmeye başlandığını vurgulayan Kaprol, mücevherin yatırım amaçlı satın alınmasının dışında, tasarım ve estetiğin öneminin de fark edilerek aksesuar olarak görülmeye başlandığını söyledi.
Giyimi en güzel ve şık şekilde tamamlayanın mücevher olduğunu vurgulayan Kaprol, şunları kaydetti:”Takı ve aksesuar her zaman modayı oluşturan sektörlerin yan unsuru olarak vardı hayatımızda. Şimdi ise tamamlayıcı olmaktan çok, en az hazır giyim kadar önemli olduğunu fark ediyoruz. Tüketicinin günlük yaşamında oldukça önemli bir yer kaplıyor. Aksesuar sektörü de ticari anlamda çok ciddi bir paya sahip. Modanın sadece hazır giyimden oluşmadığını ve aksesuar olmadan ticari bir getirinin tam anlamıyla sağlanamayacağını gördüler. Çünkü aksesuarla birlikte kombinlediğiniz bir ürün çok daha kolay olarak satılabiliyor.”
Büyük ve gösterişli takılar moda
Kaprol, 2012 İkbahar-Yaz sezonunda büyük ve gösterişli takıların moda olacağını belirterek, “Özellikle boyunda kullanılan ve bağlanan aksesuarlar tercih edilecek. Kolye ve küpeleri kesinlikle küçük tercih etmesinler. Kelepçe görünümündeki büyük bileklikler çok gözde bu sezon. Ne kadar büyük, o kadar güzel” dedi.
Kaprol, “Hayvan desenlerinin ön planda olduğu kıyafetlerle büyük kolyeleri, toprak tonlarının olduğu kıyafetlerle de büyük kelepçe bileklik kullanmalarını öneririm” dedi.
“İstanbul Fashion Week, önemli rol oynuyor”
İstanbul’da 8-11 Şubat tarihleri arasında düzenlenecek olan İstanbul Fashion Week’in gerek ulusal gerekse ulusal arenada çok önemli bir rol oynamaya başladığına işaret eden Kaprol, “Şu anda organizasyon olarak uluslararası moda takvimine girmiş durumda. Yurtdışından ve yurtiçinden bir çok tüketicinin ve alıcının ilgisini çekmiş durumda” dedi.
Hedefin diğer uluslararası moda fuarları gibi ciddi anlamda rol oynuyor olabilmek olduğunu dile getiren Kaprol, “Bunun için belki zamanımız var daha, ama ilk İstanbul Fashion Week’e baktığınızda ne kadar yol almış olduğumuzu görürsünüz. Bu organizasyona dek, tüm Türk tasarımcılarının biraraya gelerek yaratıcılıklarını gösterdiği ortak bir platform yoktu” ifadelerini kullandı.
Yurtdışından tasarımcıların fuara katılma talebinde bulunmaya başladıklarını belirten Kaprol, şunları kaydetti:”Bu da çok sevindirici bir şey. Aynı zamanda yurtdışından yatırımcılar da bu fuarla ilgilenmeye başladılar. Bu organizasyon, Türkiye’nin markalaşma ve yaratıcılık anlamında, uluslararası platformda yer alabileceğini ve kendini kanıtlaması açısından çok önemli. Hazırgiyim ve tekstil sektörü ilk kez bu kadar birlikte ve kol kola bir etkinliğe imza atıyor.”
“Türkler çok iyi giyiniyor”
Türkiye’deki kadın ve erkeklerin, diğer ülkelerde yer alan tüketicilerden daha iyi modayı takip ettiğini dile getiren Kaprol, “Türk tüketicisine bir tarzı dikte ettirmeniz çok çok zor. İlk önce onu özümsemesi ve sevmesi gerekiyor. Tarzın nasıl bir şey olduğunu da en içten anlamda anlamak istiyor” dedi.
Kaprol, “Türkler gerçekten çok iyi giyiniyor artık, özellikle de bu kadar kolay bir şekilde artık her ürüne ulaşabiliyorken. Biz modayı çok çok iyi takip ediyoruz, değişimleri de hemen uygulayabiliyoruz” ifadelerini kullandı.
Dünya üzerinde yer alan tüm markaların Türk tüketicisine sunulduğunu belirten Kaprol, “Türk markaları da uzun yıllardır global arenada kendi koleksiyonlarıyla boy gösteriyorlar. Dolayısıyla şanslı olduğumuz söylenebilir bu konuda” diye konuştu.
“Türk tasarımcılara daha çok destek verilmeli”
Türkiye’nin tekstil ve hazır giyimde dünya üzerinde çok ciddi bir konuma sahip olduğunu vurgulayan Kaprol, şunları söyledi: ”Son 10 yıldır tasarıma ve markalaşmaya yatırım yapılıyor. Tasarım ve özgünlük olmadan, kopyalamayla markalaşmanın imkansız olduğunu öğrendik. Dolayısıyla, markalaşma anlamında yapılan kısa ve uzun vadeli yatırımlar meyvelerini vermeye başladı. Yurtiçinde yer alan birçok markamızın yurtdışında satış noktaları var. Türkiye çıkışlı birçok tasarımcımızın da yurtdışında büyük başarılar elde ettiğini biliyoruz.”
Kaprol, “Daha başlangıcındayız işin aslında, gidilecek oldukça uzun bir yol var. Ama gidilen yolun doğruluğu önemli ve biz doğru yoldayız. Özgünlüğe ve tasarıma daha çok yatırım yapılmalı, Türk tasarımcılara daha çok destek verilmeli” dedi.
“Yaratıcılığımızı besleyen kaynaklar daha çok oluşturulmalı, ya da bu kaynaklara ciddi maddi imkanlar yaratılmalı” değerlendirmesinde bulunan Kaprol, ”Bunlarla birlikte elbette ki pazarlama ve pr aktivitelerine daha çok ilgi ve yatırım ayrılmalı. Bunlar bir bütün. Hepsini birlikte desteklediğinizde, bugün gördüğümüz marka örneklerinin ileride de daha çok olacağına eminim” diye konuştu.
MİLLİYET

Angelina hayır için koleksiyon hazırladı



595578 scale 648x406 Angelina hayır için koleksiyon hazırladı

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-Yine bir işbirliği, yine bir ünlü koleksiyonu…
Bu kez tasarımcılığa soyunan isim Angelina Jolie! Güzel oyuncu, Brad Pitt’in kendisine verdiği 500 bin dolarlık nişan yüzüğünü tasarlayan (Brad Pitt’le birlikte) mücevherci Robert Procop’la Style of Jolie adlı bir koleksiyon hazırlayacak.

595574 scale 648x406 Angelina hayır için koleksiyon hazırladı
İşin ilginç yanı geçtiğimiz günlerde Jolie nişan yüzüğünü hiç beğenmediğini açıklamıştı.
595575 scale 648x406 Angelina hayır için koleksiyon hazırladı

Acaba bu yüzden mi ünlü mücevherciyle bir koleksiyon hazırlamaya karar verdi, merak ettim!


595576 scale 648x406 Angelina hayır için koleksiyon hazırladı

Zümrüt, spinel ve sitrin gibi değerli taşların kullanıldığı koleksiyondan parçalar yavaş yavaş görücüye çıkıyor.

595577 scale 648x406 Angelina hayır için koleksiyon hazırladı

Bence özellikle zümrüt parçalar tam da güzel oyuncunun stili!
STAR



27 Haziran 2012 Çarşamba

Elmasın Efsanesi, Gizemi ve Büyüsü

 

Elmasların Kesimi

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-Ham elmas bulunduktan sonra yapılan ”kesim” işlemi, elmasın değeri açısından çok önemlidir. Bildiğiniz değerli taşa dönüşebilmesi için her elmasın tek tek kesilmesi ve cilalanması gerekir.
Bir ham elmas kristalinden en fazla verimi alabilmek için ilk başta kristal yarma işlemi ile ikiye ayrılır. Elmasın doğal bir granülü vardır. Elmas üzerine bir keski dayandığı ve doğru açıda, dogru noktaya gerekli kuvvet uygulandığında, taş kendiliğinden ikiye ayrılıcaktır. Ancak, bazı taşları mekanik silindirle ikiye ayırmak, bazılarını da lazerle kesmek gerekir.
Kesme işlemi sadece yarmak ya da mekanik silindirle kesmekten ibaret değildir. Bütün mücevherlik taşların daha sonra başka elmaslar ve toz zımparalarla cilalanması gerekir.
Cilalama işlemi sonucunda, her elmasın üzerinde yeni fasetler oluşur ve bunlar mücevherlik elmasın bildiğimiz parıltısını ortaya çıkarır.
İyi bir kesim sonucunda, açı ve konumları matematiksel olarak doğru hesaplanmış fasetler oluşur. Bunlar, elmasın parıltısını en üst düzeye çıkarır. Elmasın saklı güzelliğini ortaya çıkaran, ham elması pırıl pırıl ışık saçan pırlantaya dönüştüren de işte bu kesim işlemidir.

Elmasların Çıkarıldığı Yerler

Bugün, elmasların çoğu Avustralya, Zaire, Botswana, Rusya, Güney Afrika ve Güney Amerikanın bazı bölgelerinde bulunuyor. Elmas madenciliği 4 kıtada toplam 20 ülkede yapılıyor.
Elmasların çoğu yeryüzüne taşındıkları yerlerden çıkarılır ve başlıca madenlerin bazıları bu bölgelerde açılmıştır. Tipik bir madende, toprak geniş bir alan boyunca kazılmalıdır. Bir karat ağırlığında mücevherlik pırlanta elde edebilmek için ortalama 250 ton toprak kazılması gerekmektedir.
Ancak tüm elmaslar yeryüzüne ilk çıktıkları yerde bulunmazlar. Yüzyıllar boyunca, hava koşulları elmas cevheri içeren maddeyi akarsular ve ırmaklar ile ilk yatağından çok daha uzaklara, hatta bazen denizlere kadar taşımıştır.
İşte bu yüzden, yerde öylece duran koskoca elmaslara yağı takılan insanların hikâyelerini duyarız, ama ne yazık ki, bu sık rastlanır durum değildir. Eski ırmaklarla denize taşınmış ham elmasları içeren maden yataklarına ulaşabilmek için tonlarca kumun kazılıp taşınması gerekir.

Elmaslar Nasıl Oluşmuştur ?

Elmas, yeryüzünde bulunan en sert ve bilişimi en basit olan değerli bir taştır. Elmasların oluşmasına olanak sağlayan koşullar, gezegenimizde milyonlarca yıldır bulunmuyor.
Yerkürenin oluşmaya başladığı erken dönemlerde katı madde yoğunlaşıp bir küreye dönüştükçe, gezegenin merkezi de çok yüksek sıcaklık ve basınç altında kalmıştır.
Derin tabakalardaki bu koşullar saf  karbon çökeltilerinin kristalleşerek elmasa dönüşmesine neden olmuştur. Bir elmas saf karbon içerir ve karbon tozu ile elmas arasında kimyasal bir farklılık olmasa da, aralarındaki fiziksel farklılık hem çok büyük, hemde hayret vericidir.
Yerkürenin dış katmanları soğudukça, basınçlar artmış ve katı kaya tabakaları yerlerinden oynayarak yarılmıştır. Sıvı kütle (magma) akıntıları ise volkanik patlamalar ile yüzeye çıkmak zorunda kalmış ve bu maddenin bir kısmı yerkürenin derinliklerinde oluşmaya başlayan elmas kristallerini de kendisi ile birlikte yüzeye taşımıştır.
Yerkürenin yüzeyi soğudukça, elmas cevheri taşıyan kütleler katılaşmakta ve bugün elmas lar bu kütlelerin içinden çıkarılmaktadır.

Elmasın Efsanesi, Gizemi ve Büyüsü

Eğer elmas ve pırlantanın, insanların kalplerinde ve zihinlerinde ne anlama geldiğini kavrarsanız, insanları pırlanta almaya, takmaya ve ona sahip olmaya iten nedenleri daha iyi anlarsınız.
Elmas, yaklaşık 3000 yıldır insanların kalbinde özel bir yer tutmaktadır. Bu değerli taşın sihirli bir güce sahip olduğuna inanılır. Tarihte elmasın hep peşinden koşulmuş, onun için savaşılmış ve hatta 0na tapılmıştır. Eskiden kimileri de tanrıların gözyaşları olduğuna inanırlardı.
Her elmas, kendine ait gizemi ve güzelliği ile benzersizdir. (Herhangi birine şöyle bir göz atın.) Elmasın İngilizcesi olan ”diamond” sözcüğü, yunanca’da hükmedilmez anlamına gelen ”adamas” sözcüğünden gelir. Dayanıklılığı ve parıltısı, bu değerli taşı sonsuz aşkın simgesi haline getirmiştir.
Elmas, Eski Yunan’da aşkın geleneksel simgesi ve çağlar boyunca da kralların statü sembolü olmuştur. Krallar, elması, gücün, cesaretin ve yenilmezliğin simgesi olarak taşımışlardır.
Elmaslı nişan yüzüğü geleneği ise 1477′de, Avusturya Dükü Maksimilyan’ın Burgundy’li Mary’ye verdiği elmas yüzükle başlar.

Kapalı Çarşı- Grand Bazaar

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-
  

Kapalı Çarşı Tarihi

Tarihi

Kapalıçarşı’nın temeli 1461 yılında atılmıştır. Dev ölçülü bir labirent gibi, 30.700 metrekarede 66 kadar sokağı, 4.000 kadar dükkânı ile Kapalıçarşı, İstanbul’un görülmesi gereken, benzersiz bir merkezidir. Adeta bir şehri andıran, bütünü ile örtülü bu site zaman içerisinde gelişip büyümüştür. İçinde son zamanlara kadar 5 cami, 1 okul, 7 çeşme, 10 kuyu, 1 akarsu, 1 sebil, 1 şadırvan, 21 kapı, 17 han vardı. Fatih Sultan Mehmet
 tarafından yaptırılmıştır.
15. yüzyıl‘dan kalan kalın duvarlı, bir seri kubbe ile örtülü eski iki yapının etrafı sonraki yüzyıllarda, gelişen sokakların üzerleri örtülerek, ekler yapılarak bir alışveriş merkezi haline gelmiştir. Geçmişte burası her sokağında belirli mesleklerin yer aldığı ve bunların da, el işi imalatının (manifaktür) sıkı denetim altında bulundurulduğu, ticari ahlak ve törelere çok saygı gösterilen bir çarşı idi. Her türlü değerli kumaş, mücevherat, silah, antika eşya, konusunda nesillerce uzmanlaşmış aileler tarafından, tam bir güven içinde satışa sunulurdu. Geçen yüzyılın sonlarında deprem ve birkaç büyük yangın geçiren Kapalıçarşı eskisi gibi onarılmışsa da, geçmişteki özellikleri değişikliğe uğramıştır.
Bütün dükkânların genişliği aynı olacak şekilde inşa edilmiştir. Her sokakta ayrı ürünün ustaları loncalar halinde bulunurdu (yorgancılar, terlikçiler vs.) Satıcılar arasında rekâbet kesinlikle yasaktı. Hatta bir usta, tezgâhını dükkânın önüne çıkarıp kalabalığa göstererek ürün işleyemezdi. Ürünlere devletin belirlediğinden yüksek fiyat konulamazdı.

Günümüzde

Eskiden esnafa olan güven duygusu halkın birikmiş parasının, bir banka gibi onlara verilmesine ve işletilmesine neden olurdu. Günümüzde birçok sokaktaki dükkânlar fonksiyon değişikliğine uğramıştır. Yorgancılar, terlikçiler, fesçiler gibi meslek grupları sadece sokak ismi olarak kalmıştır. Çarşının ana caddesi sayılan sokakta çoğunlukla mücevher dükkânları, buraya açılan yan bir sokakta altıncılar bulunur. Oldukça küçük olan bu dükkânlar değişik fiyat ve pazarlıkla satış yaparlar. Kapalıçarşı renk ve atraksiyon olarak her ne kadar eski canlılığını koruyor ise de, 1970’li yıllardan itibaren İstanbul’u ziyarete gelen turist gurupları için alışveriş olanakları, çarşının ana girişindeki modern ve büyük kuruluşlar tarafından sağlanmaktadır. Haliç kıyısındaki Mısır Çarşısı da daha küçük ölçüde bir kapalı çarşıdır. Galata semtinde 15. yüzyıl‘da kalma diğer bir küçük kapalı çarşı da halen kullanılmaya devam etmektedir.
Kapalı Çarşı günün her saatinde hareketli ve kalabalıktır. Esnaf, ziyaretçileri ısrarlı olarak kendi mağazasına çağırır. Çarşı girişinde gelişen konforlu, büyük mağazalar Türkiye’de elde imal edilen ve ihracatı yapılan hemen bütün eşyayı satışa sunmaktadır. El halıları ve mücevherat geleneksel Türk sanatının en güzel örnekleridir. Bunlar kalite ve orijin belgeleri ile satılır ve dünyanın her tarafına garantili gönderme yapılır. Halı ve mücevheratın yanında meşhur Türk işi gümüşten yapılmış eserler, bakır, bronz hediyelik ve dekoratif eşya, seramik, oniks ve deriden mamul, üstün kaliteli, Türkiye hatıraları zengin bir koleksiyon oluştururlar.Batılı yazarlar, seyahatname ve anılarında Kapalıçarşı’ya geniş yer ayırmışlardır. Kapalıçarşı İstanbul’u süsleyen bir cennettir.

Sokaklar, kapılar ve hanlar

   
Beyazıd Kapısı ve Zincirli han’ dan bir görünüm


26 Haziran 2012 Salı

Ünlü Elmaslar

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-

Umut – The Hope (45.52 carat)

45.52 karat ağırlığında, çelik mavisi renkteki Umut Elması da Hindistan kökenli. Bu nedenle onunla ilgili ilk bilgiler de yine 17. yüzyılın mücevher uzman ve tüccarı Jean Baptiste Tavernier’in kitabından. Ancak bu kez Tavernier elması satın alıp Fransa ya getiriyor ve Kral 14. Lui’ye satıyor. Ve o andan itibaren müthiş bir uğursuzluk öyküsü başlıyor.
Listede 14. Lui’nin kendisi, metresi Madame de Montespan, Maliye Bakanı Nicolas Fouqet, Prenses Lamballie ve Maria Antoinette var. Son ikisinin bilindiği gibi giyonitle başları kesiliyor.Elmas bir süre kayboluyor, sonra ingiltere’de ortaya çıkıyor. Yeni sahibi, ona Umut adını da veren Lord Francis Pelham Clinton Hope… Ne yazık ki, o da iflas ediyor. Arada bir – iki kişinin daha ölmesiyle ya da batmasına yol açan elmasın yolu bu kez İstanbula düşüyor. 2. Abdulhamit’in de sonu hayırlı olmuyor. Umut Elması bu kez de A.B.D.’yi birbirine katıyor ve sonunda Harry Winston satın alıyor. Winston başına bir felaket gelmeden önce Umut Elması’nı Smithsonian Müzesi’ne veriyor. Neyse ki Smithsonian’a bir şey olmuyor. Elmas halen Washington da sergileniyor. Umut Elması dünyanın en büyük dördüncü mavi elması. Ancak kendi özel çelik mavisi rengi açısından tek.

İdol Gözü – The Idol’s Eye (70.21 carat)

Hindistan’da Haydarabad yakınlaındaki Golkonda’da 17. Yüzyılda bulunan elmasa neden İdol Gözü denildiğine ilişkin, onun tarihi bir heykelin (Putun) gözünden çalındığını iddia eden sayısız efsane var ancak, ortada bir kanıt yok. Golkonda elmaslarının özelliğine uygun mavi ışık parıltıları saçan 70,21 karat ağırlığındaki elmasla ilgili ilk kayıt 1865 yılına ait.
Christie’s yetkilisi, 14 Temmuz günü Londra’da açık arttırmaya çıkarıldığı elması ”İdol Gözü” adıyla sunar. Çevresi, 18 tane küçük elmasla bezeli İdol Gözü, esrarengiz bir alıcı tarafından satın alınır. Kısa süre sonra elmas, İstanbul’da 2. Abdülhamit’in sarayında ortaya çıkar. Bu aşamadan sonra anlatılanlar yine efsaneye dönüşüyor: Abdülhamit tahttan indirilmesinden bir yıl sonra 1909 yılındaaralarında İdol Gözü’nün de yer aldığı mücevherlerini korunaklı bir yerde saklaması için güvendiği bir adamına verir. Ancak, adam güvene ihanet eder, mücevherleri Paris’e götürürve satar. Gerçekten de İdol gözü 24 Haziran 1909 tarihinde Paris’te bir ispanyol asilzadesi tarafından satın alınır. O tarihten sonra pek çok kez el değiştiren İdol Gözü, son olarak 1983 yılında beraberinde iki ünlü mücevherle birlikte bilinmeyen bir alıcı tarafından satın alındı.

Işık Dağı – The Koh-ı-Noor (105.602 carat)

Efsaneler, Işık Dağı Elması’nı her kim eline geçirse, dünyaya hükmedeceğini öne sürer. Bu iddiaya, ”Dönemlerinde dünyaya hükmedenler ne yapıp edip Işık Dağı’na sahip olurlar” diye tersinden bakmak da mümkün. Her iki durumda sonuç değişmiyor: Işık Dağı, dünyanın en ünlü, en tanınan, en bilinen elması.
Söylentiler, tarihçesini İsa’dan öncelere kadar uzatsa da hakkındaki ilk yazılı belge Babür Şah’ın bizzat kaleme aldığı ”Babürname.” Kitapta Delhi’de yönetimi elinde bulunduran Sultan Alaaddin Kalji’nin güneye yaptığı bir seferden elde ettiği ganimetler arasında Gujrat adlı çok büyük bir elmasın da olduğu söz ediliyor. Yaklaşık iki yüzyıl sonra, Babür Şah, Kral Vikramaditya’ı yenerek kuzey hindistanı fethediyor ve Babür Devleti kuruluyor. Babürname’ye göre, oğlu Hümayun, askerlerin yağma yapmalarına izin vermez. Bunun karşılığında kendisine büyük miktarda mücevher hediye edilir. Aralarında o güne kadar görülmemiş büyüklükte bir de elmas vardır. Hümayun elması babası Babür Şah ‘a getirir, o da oğluna hediye olarak geri verir. O tarihlerde elmas Babür’ün Elması olarak adlandırılılmaktadır. Elmasın bir dönem İran hükümdarı Nadir Şahın eline geçtiği ve Koh-i-Nur/Işık Dağı adının onun tarafından verildiği de söylenmektedir.
1813 yılında Işık Dağı Pencap’a hükmeden, Sih lideri ”Pencap Aslanı” olarak bilinen Ranjit Singh’in elindedir. Ancak bir süre sonra Sih ordusu İngilizlere yenilir ve tıpkı Agra Elması gibi Işık Dağı da İngiltere’de ortaya çıkar. Sergilendiği zaman kraliyet ailesi dâhil herkesin büyük ilgisini çeker ancak 186 karat ağırlığındaki elmas kötü traşlanmıştır, modern teknolojiyle yeniden traşlanırve bugunkü 105,602 karat ağırlığına iner. Umulduğu gibi, Işık Dağı 1853′de İngiltere Kraliçe’si Viktorya’nın tacındaki yerini alır. 20. yüzyılda da Kraliçe Elizabeth’in tacındadır. 1947′den başlayarak, ayrı ayrı mektuplarla; Hindistan Hükümeti, Sihler ve Pakistan Devlet Başkanı Zülfikar Ali Butto elması kendilerine ait olduğu gerekçesiyle geri isterler. Bu arada  İran’ın önde gelen gazeteleri de Işık Dağı’nın Tahran’a geri dönmesi gerektiği fikrindedir. İngilizler, Hindistan’da 200 yıldan fazla hüküm süren Türk asıllı Moğol hanedanının da hak iddia edebileceği gerekçesiyle tarafları ikna eder ve elmas İngiltere’de kalır. Hindistan Başkanı Jawaharlal Nehru, bu sonucu halkına şu sözlerle açıklar: ”Elmaslar imparatorlar içindir. Hindistan’ın imparatorlara ihtiyacı yok!” 36,00 x 31,90 x 13.04 mm boyutlarındaki Işık Dağı halen ana kraliçenin tacındaki Malta haçının ortasını süslüyor ve diğer kraliyet mücevherleri gibi Londra Kulesi’nde sergileniyor.

Florentin – Florentıne (137.27 carat)

Floransalı ünlü Medici ailesinin sayısız efsaneye konu olan kayıp elması Florentin, dokuz kenarlı, çift gül kesimli, açık sarı renkli, 126 yüzlü ve 137.27 karat ağırlığındaydı. Görenler alışılmadık kesimli bu elmasın ince yeşil ışıltılar saçtığını söylerdi. Hindistan kökenli bu eşsiz elmasla ilgili efsaneler dışındaki ilk kayıtlı ünlü Fransız gezgin ve elmas tüccarı Jean Baptiste Tavernier’nin kitabında yer alıyor.
Tavernier, Florentin’i 1657 yılında İtalya’nın Toskana bölgesi Grandükü 2. Ferdinand’ın hazinesinde gördüğünü yazıyor. Kitapta elmasın 250 yıl sonra çekilen fotoğraflarıyla uyumlu bir çizimi var. Medici ailesinin düşüşünden sonra Florentin evlilik yoluyla İmparatoriçe Maria Theresa’ya geçiyor ve Hapsburg Hanedanı’nın Viyana’daki kraliyet mücevherleri arasına katılıyor. Bir şapka süsü olarak tasarlanan Florentin 1918 yılına kadar Viyana Sanat Tarihi Müzesi’nde sergileniyor. Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı sonunda yıkılmasının ardından İsviçre’ye sürülen İmparatorluk ailesi  Florentin’i de yanlarında götürüyor. Kısa süre sonra elmas, diğer kraliyet mücevherleriyle birlikte çalınıyor. Söylentiler, aileye yakın bir kişi tarafından çalınıp önce Güney Amerika’ya kaçırıldığı, 1920 yılında A.B.D. götürülüp yeniden traşlandığı ve satıldığı noktasında birleşiyor.
1981 yılında İsviçrede Florentin’le aynı renk özelliklerine sahip 80 karat ağırlığında bir elmas açık arttırmayla satılıyor. Elması satışa çıkartan kadın, kendisiyle yapılan görüşmede, sarı elmasın aileye I. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında geldiğini, alışılmadık bir şekli olan taşın babası tarafından yeniden traşlandığını söylüyor. Ancak bu süreçte elmas bir kez daha sırra kadem basıyor.

De Young Kırmızısı – The De Young Red (5.03 carat)

Yuvarlak kesimli olmasına karşın, tepe kısmında yüzleri sayesinde yatay bir şekilde ikiye bölünüyormuş hissi yaratarak standart yuvarlak kesim elmastan çok daha ışıltılı görünen De Young Kırmızısı, 5.03 karat ağırlığıyla dünyanın üçüncü büyük kırmızı elması.
Özel bir koleksiyonda olduğu sanılan ve yıllardır akıbeti bilinmeyen ikinci sıradaki zümrüt kesimli kırmızı elmas ise 5.05 karat ağırlığındaydı. En büyük kırmızı elmasın da yanlızca 5.11 karat ağırlığında olduğu düşünülürse De Young Kırmızısı’nın önemi kolayca anlaşılabilir. Christe’s firmasının 2001 yılında Hong Kong’da açık arttırmaya çıkardığı ortasında kırmızı bir elmasın yer aldığı beyaz elmaslı broşun 300.000 dolara satıldığı, merkezdeki kırmızı elmasın yanlızca 0.73 karat ağırlığında ve vasat parıltı olduğundan yola çıkarak, De young Kırmızı’na paha biçilemeyeceği iddia edilebilir. De Young  Kırmızı halen Vaşington’da Smithsonian Müzesi koleksiyonunda sergileniyor.

Dresden Yeşili – The Dresden Green (40.70 carat)

Adını, Almanya’nın doğusundaki Saksonya eyaletinin başkenti Dresden’den alan 40.70 karat ağırlığında ve 29 x 19.88 x 10.29 mm boyutlarındaki Dresden Yeşili, bugüne değin bulunan en büyük doğal yeşil renkli elmas. Doğada ender bulunan yeşil elmas kristallerinin büyük çoğunluğu kesim, traşlanma ve cilalama sürecinde renklerini yitirir. Çok az sayıda elmas rengini sonsuza kadar korur.
Dresden Yeşili, 1700′lerin başlarına uzanan bilinen tarihi ve yaşadığı pek çok serüvene rağmen yeşil ışıltılar saçmaya devam ediyor. Ünlü elmasla ilgili ilk kayıt; 1722 tarihli bir londragazetesinde yayınlanan, Marcus Moses adlı ünlü elmas tüccarının Hindistan’dan getirerek Kral 1. George’a sunduğu elmaslar arasında tanımı Dresden Yeşili’ne birebir uyan bir taşın da olduğu ve 10 bin pound değer biçildiğine ilişkin haber. Elmas’a ilişkin ikinci kayıtsa, 1726 yılında olağan üstü yeşil bir elmasın, Saksonya’nın ”Seçilmiş” (asiller ve kilise tarafından) yöneticisi 2. Auüugustus’a 30 bin pound fiyat talebiyle sunulduğunu anlatan bir mektuptu. Ancak elmas ne 1. George’a ne de 2. Augustus’a yar oluyor. Seçilmekten vazgeçip Saksonya kralı unvanını alan başka bir Augustus; Frederick Augustus II, elması 1741 yılında Leipzig Fuarı’ndan satın alıyor. Kaça aldığı kesin değilse de 400 bin thaler ödediği iddia ediliyor.
Dresden Yeşili önce bir altın post pandantifinde kullanılıyor. Ardından patlak veren ” Yedi Yıl Savaşları” nda bir şatoya saklanıyor. Daha sonra bozulup bir şapka iğnesine dönüştürülüyor ve II. Dünya Savaşı’ na kadar başka değerli eşyalarla birlikte bir sergide teşhir ediliyor. Savaşla birlikte yeniden bir şatoda gizleniyor ve şans eseri tüm Dresden’i yakıp yıkan müttefik bombardımanından kurtuluyor. Sovyet işgaliyle birlikte Moskova’ya götürülen Dresden Yeşili, 1958′de yeniden Almanya’ya dönüyor. Ve 2000 yılında ”Yaşamım boyunca bir gün Dresden Yeşili’ni Umut Elması’yla yan yana sergileyebilmeyi hayal etmiştim” diyen oğul Ronald Winston’ın düzenlemesiyle, Dresden yeşili ve umut elması Smithsonian Müzesi’ndeki Harry Winston galerisinde bir yıl boyunca meraklı gözlere sunuluyor. Dresden Yeşili, Dresden’deki Albertinium Müzesi’nde ışıldamaya devam ediyor.

De Beers – The De Beers (234.65 carat)

De Beers’in maden şirketinin kurulmasından kısa bir süre sonra 1888 Mart’ında madende açık sarı renkte, sekiz yüzeyli bir kristal bulundu. 428.50 karat ağırlığındaki taşın uzun kenarı 47.6 milimetre geliyordu. O tarihe kadar Kimberly’deki dört madende bulunan en büyük taştı. İşlenmiş haliyle 234.65 karat ağırlığa inen taş dünyanın en büyük yedinci traşlanmış elmasıydı.
Kısa zamanda büyük saygınlık ve şöhrete kavuştu. Paris’te sergilendiği sırada, Hindistan’ın Patiala Maharaja’sı De Beers’i satın aldı. 1928′de Cartier Maharaja için, merkezi taş olarak De Beers Elması’nın kullanıldığı, yedisi 18 – 73 karat ağırlığında olmak üzere tam 2.930 elmastan oluşan, yakut bezeli 962.25 karat ağırlığında, art deco tarzında olağan üstü güzellikte törensel bir kolye yaptı. Avrupa’da büyük yankı uyandıran kolye hemen ”Patiala Kolyesi” adını aldı.
O güne kadar traşlanmış en mükemmel ve şaşırtıcı kolye unvanını kazanan Patiala kolyesi günışığına çıktıktan kısa bir süre sonra kayıplara karıştı. 1930′da De Beers, yeniden kolyesiz bir elmas olarak şimdiki sahiplerinin eline geçti ve 1973′de İsrail’deki bir sergide kamoyu önüne çıktı. 1998 yılında Londra’daki bir ikinci el mücevher dükkânında Patiala Kolyesi’nden geriye kalanlar yeniden ortaya çıktı. Yanlızca De Beers değil, öteki yedi büyük elmas da yok olmuştu. Cartier bu tarihi kolyeden arda kalanları satın aldı. Kolyenin restorasyonu için tam dört yıl çaba harcandı.Orjinal kolyedeki kayıp taşların yerine safirve topazlar başta olmak üzere çeşitli doğal taşlar konulmaya çalışıldı ama sonuç düş kırıcıydı. Yedi büyük elmas yerine zirkonyum ve yakutların yerine sentetik yakut konulmasına karar verildi. De Beers yerine de sarı zirkonyum kullanıldı ve taklit de olsa Patiala Kolyesi yeniden yaratıldı.

Işık Denizi – The Darya – ı – Nur (186.00 carat)


Işık Denizini İran kraliyet mücevherlerinin bilinen en eski parçalarından biri. Değerli çerçevesinin zarar görmemesi için yerinden hiçbir zaman çıkartılmayan, bu yüzden ağırlığı 186 karat olarak tahmin edilen yassı kesimli elmas,  41.40 x 29.50 x 12.15 mm boyutlarında.
Tıpkı Işık Dağı gibi Işık Denizi’nin geçmişi de Babür Devleti’nin Hindistan’da hüküm sürdüğü döneme dayanıyor. Babür Devleti’nin iç karışıklıklar ve bölünme yaşadığı bir dönemde 1739 yılında Delhi’yi işgal edip yağmalayan İran Hükümdarı Nadir Şah’ın pek çok ganimetle birlikte Işık Denizi’ni de ele geçirdiği tahmin ediliyor. Işık Denizi bu dönemden sonra İran Kraliyet Hazinesi’nde kuşaktan kuşağa devrediliyor. 1827′de İran sarayında görev yapan İngiliz casusu Sir John Malcolm sonradan yazdığı kısa öykülerde Işık Deniz’ni ve başka önemli mücevherleri tanımlıyor.
Birkaç yıl sonra Nasreddin Şah döneminde Işık Denizi, 457 elmas ve dört yakutla bezeli bugün de içinde durduğu son derece değerli ve zarif bir çerçeveye yerleştiriliyor. 1906 yılında Muhammed Ali Şah, anayasal rejim yanlılarınca devrilince aralarında Işık Denizinin de yer aldığı kraliyet mücevherleriyle birlikte Ruys Elçiliği’ne sığınıyor ve mücevherlerin kişisel malı olduğunu öne sürüyor. Ancak özgürlük yanlıların gücüne direnemiyor ve mücevher İran hazinesine geri dönüyor. Işık Denizi, bugün İran Kraliyet Mücevherleri koleksiyonunun önemli bir parçası olarak korunuyor. Kimi araştırmacılar bu elmasın, Fransız gezgin mücevher uzamanı ve tüccarı Baptiste Tavernier’in kitabında sözü edilen 400 karatlık, pembe ve yayvan ”Büyük Masa” adlı elmastan kesildiğini düşünüyor.

Afrika Yıldızı – The Cullınan 1/ The Star Of Afrıca (530.20 carat)


Afrika Yıldızı olarak da adlandırılan armut kesimli Cullinan 1 elması, 53 mm x 44 mm x 29 mm boyutlarında 76 yüzlü ve tam 530.20 karat ağırlığında dünyanın en büyük ikinci elması olarak bilinen bir dev. Ancak ona bir devler ailesinin en iri yarı ferdi demek daha doğru.
1905 yılında, daha sonra Yüzüncü Yıl’ın da bulunacağı Kimberly’deki baş maden’de uzman, Toprakların arasında parıldayan kütleyi gördüğünde önce kocaman bir cam kristali sanmıştı.Gerçekte, bugüne değin traşlanmamış elmas kristaline bakıyordu: Tam 3106 karat ağırlığında dev bir elmas kristali. Elmasa madenin kurucusu olan ve o şanslı günde ziyarete gelen Sir Thomas Cullinan’ın adı verildi.
3106 karatlık Cullinan Güney Afrika’nın Transvaal Hükümeti tarafından satın alındı ve 9 Kasım 1907 tarihinde 66. yaş gününü kutlayan İngiltere Karalı 7. Edward’a hediye edildi.Elmas karistali Kralın talimatıyla Amsterdam’daki ustalar tarafından kesilerek traşlandı. Kesim sonucunda 9 adet büyük ve 96 adet küçük boy elmas elde edildi. İşte bu kesim sonucu doğan Cullinan ailesinin en büyüğü 530.20 karat ağırlığındaki Cullinan veya Afrika yıldızı olarak adlandırılan elmastı. Diğer kardeşleri; yastık kesimli Cullinan II 317.40 karat, armut kesimli Cullinan III 94.40 karat, yastık kesimli Cullinan IV 63.60 karat, üç köşeli armut kesimli Cullinan V 18.80 karat, markiz kesimli Cullinan VI 11.50 karat, markiz kesimli Cullinan VII 8.80 karat, yastık kesimli Cullinan VIII 6.80 karat ve armut kesimli Cullinan IX da 4.39 karat ağırlığında…
Cullinan’ların tamamı İngiliz Kraliyet ailesi tarafından kullanıldı. Kral 7. Edward, Cullinan I’i Yüce Kraliyet Asasına, Cullinan II’yi Kraliyet Tacının ortasına taktırdı. Diğer Cullinanlar kadın üyelerinin boyun, göğüs ve kulaklarını süslemekte kullanıldı. Kraliyet tablo ve fotoğraflarında her zaman bir veya daha fazla sayıda Cullinan’a rastlanabilir. Bugün elmasların tamamı, ender törensel kullanımlar dışında Londra Kulesindeki Kraliyet Mücevherleri arasında sergileniyor.

Yüzüncü Yıl – The Centenary (272.85 carat)

11 Mart 1988 günü, De Beers’ in Güney Afrika Birliği, Kimberly’deki Elmas maden ocağı ve tesislerinde kuruluşun yüzüncü yıldönümü büyük bir tören ve ziyafetle kutlanıyordu. Başkan Julian Oglivie Thompso’un, devlet adamları ve elmas üreticilerinden oluşan konuklara yaptığı konuşmanın son cümleleri herkezi hazırlıksız yakaladı: ”Baş Maden’imizden tam 599 karatlık bir elmas çıkardık. Rengi, parlaklığı ve kusursuzluğuyla bu güne değin bulunan en büyük ve mükemmel elmaslardan biri olduğunu garanti ederim. Doğal ki, bugünden sonra onu Yüzüncü Yıl Elması olarak anacağız”…
Yüzüncü Yıl Elması 17 Temmuz 1986′da bulunduğunda, bu olağan üstü buluşa tanıklık eden bir avuç insan ebedi sessizlik sözü vermişti. Ancak ortada ciddi bir sorun vardı: Traşlanmamış haliyle 566 karat çeken Yüzüncü Yıl, yamuk dev bir kutusuna benzeyen şekli, boynuzsu büyük çıkıntısı ve en geniş yüzeyindeki içbükey girintisiyle, en az fireyle nasıl tıraşlanabileceğine ilişkin kolay bir çözüm sunmuyordu.Elması, değerini en çok ortaya çıkartacak şekilde traşlanması için, elmas endüstrisinin en ünlü, yetenekli ve hünerli kesicisi Gabi Tolkowsky ile anlaşma yapıldı. Tolkowsky adı yüzyıldan fazla bir süredir elmas kesiciliğinin en önemli markasıydı. Aynı zamanda ünlü bir matematikçi olan büyük amca Marcel Tolkowsky, 1919 yılında yazdığı ”Elmas Tasarımı” adlı kitabıyla modern elmas traşçılığının temellerini atmıştı. Gabi Tolkowsky de beş yeni elmas kesim biçimini bizzat tasarlamıştı. Tolkowsky 1988 sonlarında De Beers’in Johennesburg’daki özel tasarlanmış yeraltı laboratuarında yardımcılarıyla birlikte işe koyuldu. Bir yıla yakın bir süre kristalin her bir çatlağını, yarığını, girinti ve çıkıntısını, şeffaflığını araştırmakla geçti. Kesime sıra geldiğinde Tolkowsky titreşime ve ısıya yol açacağı için laser vb. modern teknolojileri kullanmamaya karar verdi. Geleneksel elle işleme yöntemini seçti. 154 günlük bir çaba sonucunda elmas, 520 karatlık yumurta görünümlü düzgün bir şekle kavuştu. 1990 Martı’nda sıra temel biçimi tasarlama ve yüzleri kesip, cilalamaya gelmişti. Dev elmasın traşlanması 1991 yılı Ocak ayında tamamlandı. Kalp biçiminin denenmemiş bir yorumuyla şekillendirilen Yüzüncü Yıl, 273.85 karat ağırlığında 39.90 x 50.50 x 24.55 mm boyutlarında 247 yüzlü bir elmas haline gelmişti.
O güne değin bu kadar çok yüzlü bir elmas hiç traşlanmamıştı. Elmas, GIA’nın renksiz elmaslara verdiği D, E ve F kalifikasyon derecelerinin en üst düzeyi olan üç D ile sınıflandırıldı. De Beers yetkililerinin ”Değer biçemiyoruz” dediği Yüzüncü Yıl, 100 milyon dolara sigortalandı. Ortalıkta dolaşan söylentilere rağmen bu olağanüstü elmasın satılıp satılmadığı, satıldıysa kimin aldığı hâlâ sır olarak saklanıyor.

Alexandrit

Alexandrit

Nerelerden Çıkarılır?
Brazilya, Doğu Afrika, Rusya, Sri Lanka
Sertlik Oranları
Sertlik                Mohs ölçeğine göre% 8
Dayanıklılık           Mükemmel
Dayanıklılık
Çevresel faktör                        Tepki
Isı                                      Sağlam
Işık                                     Sağlam
Kimyasal                              Yok
Bakım ve temizlik
Temizlik Türü                        Tavsiye
Ultrasonik temizlik                  Genelde güvenli
Buharlı temizlik                      Genelde güvenli
Sıcak, sabunlu su                   Güvenli
Taklitleri
Renk değiştiren sentetik safir
Renk değiştiren sentetik spinel
Sentetik
Flux, czochralski
Alternatifleri
Renk değiştiren garnet, renk değiştiren safir.

Değerli Taşlar:Amber (Kehribar)

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-

Amber (Kehribar)

Nerelerden çıkarılır ?
Dominik Cumhuriyeti, Almanya, Meksika, Polonya, Rusya,
Sertlik oranları
Sertlik                    Mohs ölçeğine göre 2% 2
Dayanıklılık               Kötü
Sağlamlık
Çevresel faktörler                  Tepki
Isı                                  Düşük dereceli sıcaklıklarda yanabilir
Işık                                Zamanla koyulaşabilir
Kimya                             Asite, alkole,benzine,kostiğe tepki verir
Tedaviler
Yağ ile ısıtma tedavisi                                       Boyama Tedavisi

Amaç: Rengini açmak                                 Amaç:Rengi koyulaştırmak
Sağlamlık: Sağlam                                      Sağlamlık: Zamanla solabilir
Yaygınlık: Nadiren                                      Yaygınlık: Yaygın
Sonuç: Belirsiz                                           Sonuç: Olasılıklı
Isıtma Tedavisi                                                Istma (bazı zamanlar yağ ile) Tedavisi 
Amaç:Karanlık bulutu açmak                                Amaç: Güneş pulları üretmek
Sağlamlık: Sağlam                                              Sağlamlık: Sağlam
Yaygınlık: Nadiren                                             Yaygınlık: Yaygın
Sonuç: Olasılıklı                                                  Sonuç: Olasılıklı
Bakım ve Temizlik
Temizlik türü                                      Tavsiye
Buhar ile temizleme             Hiçbir zaman
Ultrasonik temizleme           Hiçbir zaman
Sıcak, sabunlu su                Güvenli, ancak yumuşak bir fırça yardımı ile yapılmalı
Taklitleri
Ambroid (yeniden prenslenmiş amber)
Copal (daha doğal genç amber)
Plastik
Sarı cam
Sağlamlık:

Mücevher üretim/Kalıp Evresi

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-

Mücevher üretim/Kalıp Evresi

Üretimi yapılacak ürün (küpe,yüzük vs.) Sadekâr tarafından muma şekil vererek ortaya çıkarılır.Bu noktada önmeli olan sadekârın yeteğinidir.Sadekar heykeltraş gibi muma şekil verir.Mücevherin sanatsal tarafı da burasıdır.



Sadekarın muma şekil vermesi
Mum olarak elde ettiğimiz üründen döküm işleminden sonra bir de gümüş olarak elde ediyoruz.Elde edilen gümüş yine sadekâr tarafından tesviye olarak adlandırılan işlemden geçer.Bu işlem bittikten sonra gümüş kalıp artık kaucuğa alınmaya hazır hale gelir.

Gümüş kalıbın tesviye yapılması
Gümüş kalıp kauçuğa alınarak preslenir ve presnlendikten sonra mum basma işlemi yapılır.Kalıp evresi böylelikle biter ve artık döküme hazırız dememektir.

Bu kısımda gümüş kalıp kauçuğa yerleştirilir

Bu kısımda ise pres yapılır

Yaklaşık 30 dakikalık bir pres işleminden sonra artık kauçuğumuz hazır  mum basabiliriz

TAKI ve MÜCEVHER TASARIM e-GRUPLARI


Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-
Yahoo ve Google bünyesinde yer alan, Takı, Mücevher ve Tasarım konularında ulaşabileceğiniz grubların adresleri aşağıda yer almaktadır. Lütfen bunlar dışında halen faal olan grup ve portalları bize bildiriniz.
TAKI TASARIMCILARI
Takı Tasarımcıları Portalının Tartışma ve bilgi aktarımında kullanılan Yahoo Grubu

DEXIGNER
Uluslararası Tasarım Portalı

KITESEYES
Türkiye ve dünyada 3d- aniMasyon- tasArim @ San’at uzerine gelismeleri takip eden Yahoo Grubu

decodesign
DEKORASYON VE TASARIM

Designingjewelry
MÜCEVHER TASARIMI

KURSHUNI
Cam stüdyosu, alev sanatı, füzyon, boncuk yapımı, takı, tasarım

TURK TAKI TASARIMCILARI
Yahoo Grubu

BIOLOGBEADS FORUM
Biologbeads Forum

Takı Tasarımcıları, atölyeler, sanat evlerine ait linkler



Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-Ülkemizde yerleşik bazı Takı Tasarımcıları, atölyeler, sanat evlerine ait web site adreslerine buradan ulaşabilirsiniz.
Bu bölümde yer alan adres sahiplerinden bir kısmı Takı Tasarımcıları Portalı üyesidir. Bu üyelerimize ait web sayfalarına ait adresleri, ayrıca Üyelerimizin Web Sayfaları bölümünde de bulacaksınız.
ALEF GALERİ
ASLI EVERİ
BC DESIGNED
BEADYCATS
BONCUK SANATI
BURÇİN EVRİM
CAMCAM
CAMDAN KALP
CANAN TOMRUK
CRAFT HOBİ FUARI
E-JEWELLERY
ENİ OKEN
EVİHAN ÇUKURCUMA
EVİHAN
EVİTA
GOLD İSTANBUL
GOLDNEWS
GÜLNAME ÖZDEMİR
GÜL UÇAR
HANDAN
İSTANBUL KUYUMCULAR ODASI
İKO PATENT
Jewelleryİstanbul
KAPROL DESIGN
KENZAY – DOĞAL TAŞLAR
KUYUMCU PORTALI
MODA TÜRKİYE
MUAMMER KETENCİ
NİLÜFER TARZİ KURAN
NAR CAM TAKI TASARIM
NEL BONCUK
NMBeads Takı Tasarım
NURDAN ŞEN
ÖRGE TULGA
ÖZLEM BAŞAR
PELİN İNAL
SARAH JORDAN
SELİN OKÇU
SEMİH YENER
SILVERWORKZ
SUPER BONCUK
TAKI KULÜBÜ
TAKI TASARIMCILAR ORG
TAKI TASARLA
ZEYNEP EROL

Mücevher sektörü, teşvikten umduğunu bulamadı


M. Ali Yıldırımtürk
Mücevher sektörü, teşvikten umduğunu bulamadı

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-





















Hükümetin geçen hafta açıkladığı iller bazında 6 bölgeye ayrılan, "Yeni Teşvik Yasası" iş dünyasında genelde olumlu bulundu.

Mücevher sektörü gibi teşvikten umduğunu bulamayanlar da var.
Mücevherin ana hammaddesini değerli ve yarı değerli taşlar oluşturuyor. Söz konusu taşlar hâlâ yurtdışından ithal ediliyor. Türkiye'de mücevher sektörünün geçmişi 5 bin yıllık bir kültüre dayanıyor. Sektör dünya ile boy ölçüşebilecek derecede donanımlı ustalarla dolu. Ancak bugüne kadar organize olamadıklarından seslerini de yeterince duyuramıyorlar. Son yıllarda büyük işletmelerde seri üretime geçilmesiyle ihracatta da önemli mesafeler alındı. Ancak mevcut potansiyel göz önüne alındığında yeterli değil. Dış piyasa rekabetindeki engel, yüksek maliyet oluşturan taş ithalatı ve Özel Tüketim Vergisi'nin (ÖTV) yüzde 23 gibi yüksek oranda olması. Buna rağmen, sektörün yıllık ihracatı 1,5 milyar doları buluyor. Sektörün önü açılırsa bunun beşe, ona katlanması işten bile değil.
Mücevher üretimi taşların yerleştirildiği maden (altın) kısmını oluşturan montür bölümüyle başlıyor. En önemli olan diğer aşama taşları montür üzerine yerleştirme safhası. Bu süreçte taş seçimi ve taşların montür üzerine yerleştirilmesi ayrı bir ustalık gerektiriyor. Daha sonra mücevherin parlatılması ve kullanıma sunulması safhasıyla üretimi tamamlanıyor.
Çok yakın zamana kadar Türkiye'de kıymetli taş ithalatı yasak olduğundan sektör iç piyasanın mücevher ihtiyacı kıymetli taşları illegal yollarla temin edilerek karşılanmaya çalışıldı. Bu da sektörün gelişmesine engel oldu. Liberal ekonomiye geçildikten sonra kıymetli taş ithalatının serbest bırakılmasıyla sektör biraz nefes aldı. Küreselleşmeyle birlikte dış pazarlara açıldı. Seri üretimi de devreye sokarak ihracatını her geçen yıl artırma çabası gösteriyor.
Mücevher sektörünün dünya pazarlarında rekabet edebilmesi için kıymetli taşlarının içeride kesiminin yapılabilmesi maliyet ve cari açığın düşürülmesi açısından oldukça önemli. İstanbul Altın Borsası bünyesinde Elmas Borsası'nın kurulmuş olmasıyla pazar altyapısı da hazır durumda. Bunun için dışarıdan taş kesim ustaları getirilerek, genç işsizlere bu eğitimin verilmesi yeni bir istihdam oluşturacaktır. Konuyla ilgili olarak Mücevher İhracatçıları Birliği Başkanı Ayhan Güner'le konuştum. Hindistan'ı örnek gösteren Güner; 15 yıl öncesine kadar dünya elmas pazarında küçük bir oyuncuyken, hükümetin sektöre desteğiyle 'elmas kesim köyleri'nin kurulduğunu ve bugün sektörde en önemli oyuncu haline geldiğini belirtti. Güner sözlerine şöyle devam ediyor: "Hindistan'da bir köyde 120 bin kişi elmas kesme işinde çalışıyor ve sektörde oluşturulan istihdam 1,3 milyonu buluyor. Hindistan'ın işlenmiş taş ihracatı 4,2 milyar dolardan 28,3 milyar dolara ulaştı." Türkiye'de de bunun yapılabileceğini, sektörün bu gücünün olduğunu belirterek, "Yeter ki sektörün önünü açacak yapısal düzenlemeler yapılsın." diyor. Ayrıca, ülkemizde topraktan 100'e yakın değerli taş çıkartıldığını, bunların işlenmeden çok ucuz fiyatlarla ihraç edildiğini belirtiyor. Bir taş kesme makinesinin yatırım maliyetinin 1000 dolar olduğunu belirten Güner, "Çalışanımıza önce camdan taş kesmeyi, sonra yarı değerli taş kesmeyi ve sonunda elmas kesmeyi öğretmeyi hedefliyoruz." dedi.
Ayrıca, son yıllarda yıllık 70 tona ulaşan gümüş takı ihracatı yapıldığını, bu takılarda kullanılan yaklaşık 15 ton civarda kullanılan camdan kesilmiş, yarı sentetik ve yarı değerli taşların da ithal edildiğini belirten Güner; ilk etapta bunların iç piyasada kesiminin sağlanmasıyla ihracata destek olacağını ifade etti. Bu konuda yeni teşvik yasasından sektöre bir pay düşmedi. Sektörün kapasite ve potansiyeli böyle. Yetkililere duyurulur.
a.yildirimturk@zaman.com.tr 

Pırlanta Nedir?

Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-

Pırlanta Hakkında

Doğanın en değerli madenlerinden olan pırlantadır. Elmas ile pırlanta halk arasında farklı taşlar olarak bilinir ama aynı taşlardır. Madenden ham olarak çıkan elmas işinin ehli uzman kişiler tarafından kesilerek pırlanta'nın 58 fasetli haline dönüşür. Elmas kesildikten sonra cila işlemi uygulanır.

Şu anda elmas kesildi, pırlantaya döndü ve satışa hazır hale geldi. Artık sizlerin yani tüketicinin bilmesi gereken konular geldi.

Her zaman duyduğumuz, anlatılan pırlantanın 4c özelliğini anlatmaya çalışalım. Pırlantanın 4c'si kesim, renk, berraklık ve karattır.

Renk
Adı üstünde pırlantanın rengini ifade ediyor. Pırlantanın renkleri vardır. Pırlanta koyu sarıdan parlak, canlı beyaza doğru ilerler. Türkiye'de satılan standart pırlanta renkleri son 2 yıldır J'den I ve H rengine yükseliş olmuştur. Bu yükselişte tüketicinin bilinçlenmesi de etkili olmuştur. Batı'nın markalarına baktığımız zaman ise mesela bir Bulgari yada Tiffany G renk taşlar kullanmaktadır. Yani I ve H'ın bir  üstüdür.
Aşağıdaki tabloda da gözüktüğü üzere en iyi renk nadir bulunan D'dir ve doğada az bulunan bir pırlantadır. Bir süt paragrafta bahsettiğimiz I ve H  ise Nadir beyaz kategorisine girmektedir. Standart olarak bu tablo kullanılsa da bizim fikrimiz J rengi bu kategoriye girmez. Tabi bu bu bizim fikrimiz.

pırlanta renk

Berraklık
Berraklık deyimini doğanın parmak izleri olarak adlandırabiliriz. Bir elmas yerin çok altında milyonlarca yılda büyük bir basınçla oluşur. Bugünkü haline geldiği zaman ise içinde minik bazen çıplak gözle görülebilen bezen sadece özel büyütüçle görülebilen lekeler vardır. Bunlar karbon kristalleridir.

Türkiye'de berraklık standardı SI1 dir. Çokmu önemli derseniz bu bütçe ile alakalı bir konudur. Bir pırlanta rengi ne kadar iyi olursa, berraklığı da ne kadar temiz olursa o kadar değerli yani nadir bulunan taş kategorisine girer. Ama bir taşın rengi I yada H berraklığı SI1 ise gayet rahat içiniz ferah kullanabileceğiniz taş kategorisine girer.

Aşağıda tablo da gözüktüğü üzere SI1 de küçük pırlantaya baktığınız zaman çıplak gözle gözükmeyecek lekeler vardır yani karbon. Birde şunu düşünün sizler burayı okuyorsanız artık pırlantadan az buçuk anlıyorsunuz demektir. D renginde, F temizliğinde 3 karatlık bir TEK TAŞ YÜZÜK kaç paradır sizce ? Krallar ülkelerinden kaçarken önce elmaslarını yanına alırlar.

pırlanta berraklık diamond



Kesim
Kesim taş büyüdüğü zaman yani 0,80'den sonra kesim artık önemli bir hal alıyor. Genelde Türkiye'deki kuyumcuların az bir bölümü kesimden anlasa da önemli bir konudur. Çünkü kesim ne kadar iyi olursa pırlanta ışığı o kadar iyi verecektir. Kesim kötü olursa hem ışığı iyi yansıtmaz hem de pırlantaya bakıp 0,50 Ct. lık taşı 0,70 gibi gösterir yada tam tersi.

Eğer HRD'den ,EGL'den yada bunun benzeri bir kurumdan sertifika aldıysanız buradaki özellikleri bizle paylaşarak bunun cevabını net olarak öğrenebilirsiniz. Bize hiç çekinmeden ulaşın.

Karat
Karat ise pırlantanın ağırlığını simgeler. Pırlantar karat cinsinden ölçen özel çok hassas teraziler vardır. Karat gramın 5'te biridir.

.
Elmasları aşk ve duyguyla ilişkilendirmek uzun süre De Beers'ın ana pazarlama stratejisi olmuştur. Kampanyanın temel ise ünlü "Elmaslar sonsuzdur" sloganıydı. Edebi bağlılığı ve edebi değeri kapsıyordu. De Beers reklamları bazen ürünün flört oyunundaki rolünü DAHADA AÇIK DİLE GETİREBİLİYORDU. . 2000 YILININ Noelinden önce tam sayfa bir ilanda "Elbette yatırımın karşılığı var deniliyordu.  Ama burada bunu yayımlayamayız"

Bir yüzyıldan kısa bir süre içinde Amerikalı, Avrupalı, Japon ve artan sayısıyla Çinli kadınların PIRLANTA nişan yüzüğünü bir hak olarak görüp "geleneksel bir armağan" bekler hale gelmesinin sorumluluğunu De Beers taşıyor diyebilirmiyiz acaba ...

Ancak pırlantanın aşk ve sadakatle ilişkilendirilen söylenceler pazarlama kampanyalarının çok öncesine gidiyor.

İNCİDE DOĞALLIK

DOĞAL İNCİ: Günümüzde çok nadir bulunmaktadır. Çünkü 10.000 yabani istiridyede bir adet çıkar ve ufak bir kısmı takı için uygun niteliktedir. Aşırı avlanma nedeniylede yatakları tahrip olmuştur.

KÜLTÜR İNCİSİ: 1900'lerin başında Japonya'da keşfedilmiş yöntemle elde edilir. Bugün piyasada yer alan incilerin hemen tamamı bu sınıftadır. Yaygınca kullanılan başlıca dört yöntemi vardır;

*Fresh Water *Akoya,
*South Sea

TAKLİT İNCİ: Cam ya da deniz kabuğundan bir boncuk üzerine eritilmiş sedef kaplanarak imal edilir. Genelde İspanyolcadan gelen "Mayorka" ismi verilmekle birlikte, farklı ticari isimleri de bulunmaktadır.
Doğal veya kültür incisi oluştuğu yere göre ikiye ayrılır:

Tatlı   su incisi
Tuzlu   su incisi
Tuzlu su incisi genel olarak daha düzgün şekilli, daha parlak ve daha büyük olduğu için tatlı su incisine göre daha değerlidir.
Geçmiş zamanlardan beri çıkartılan doğal inciler arasında en değerlisi, "Oriental Pearls- Doğu İncileri" ismi aslındaki Basra (İran) Körfezi (özellikle Bahreyn Adaları çevresi) vs Manaar Körfezi (Hindistan-Sri Lanka arası) incileridir, ilaveten az olarak da Kızıldeniz kıyılarıdır. Ayrıca bu alanlar, çok eski zamanlardan Milattan önce 300 yılından beri bilinen inci üretim alanlarıdır. Manaar Körfezi incileri çok küçük boyutlu (genelde 2 mm'den küçük) olduklarından "'tohum incisi" olarak da adlandırılmaktadırlar

"Siyah inci" diye tabir edilen Tahiti incisi ise istiridyesine göre koyu yeşil ya da gr; gibi renklerde de olabilmektedir
Doğal veya kültür incisi oluştuğu yere göre ikiye ayrılır: 1. Tatlı su incisi 2.Tuzlu su incisi
Tuzlu su incisi genel olarak daha düzgün şekilli, daha parlak ve daha büyük olduğu için tatlı su incisine göre daha değerlidir.

K: goldas-robertopirlanta-pirlantadunyasi

News

Latest News
Pırlanta Sarrafı Mücevherat Grubu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Top Ad 728x90

Video

Visitors

Bu Blogda Ara

Vertical2

Pırlanta Hakkında Herşey

script type="text/javascript"> //form tags to omit in NS6+: var omitformtags=["input", "textarea", "select"] omitformtags=omitformtags.join("|") function disableselect(e){ if (omitformtags.indexOf(e.target.tagName.toLowerCase())==-1) return false } function reEnable(){ return true } if (typeof document.onselectstart!="undefined") document.onselectstart=new Function ("return false") else{ document.onmousedown=disableselect document.onmouseup=reEnable }

Slider

Recent Post

Games

Popüler Yayınlar

Tweetler