Pırlanta Sarrafı- Pırlanta Hakkında Herşey-
Umut – The Hope (45.52 carat)
45.52 karat ağırlığında, çelik mavisi renkteki Umut Elması da Hindistan kökenli. Bu nedenle onunla ilgili ilk bilgiler de yine 17. yüzyılın mücevher uzman ve tüccarı Jean Baptiste Tavernier’in kitabından. Ancak bu kez Tavernier elması satın alıp Fransa ya getiriyor ve Kral 14. Lui’ye satıyor. Ve o andan itibaren müthiş bir uğursuzluk öyküsü başlıyor.
Listede 14. Lui’nin kendisi, metresi Madame de Montespan, Maliye Bakanı Nicolas Fouqet, Prenses Lamballie ve Maria Antoinette var. Son ikisinin bilindiği gibi giyonitle başları kesiliyor.Elmas bir süre kayboluyor, sonra ingiltere’de ortaya çıkıyor. Yeni sahibi, ona Umut adını da veren Lord Francis Pelham Clinton Hope… Ne yazık ki, o da iflas ediyor. Arada bir – iki kişinin daha ölmesiyle ya da batmasına yol açan elmasın yolu bu kez İstanbula düşüyor. 2. Abdulhamit’in de sonu hayırlı olmuyor. Umut Elması bu kez de A.B.D.’yi birbirine katıyor ve sonunda Harry Winston satın alıyor. Winston başına bir felaket gelmeden önce Umut Elması’nı Smithsonian Müzesi’ne veriyor. Neyse ki Smithsonian’a bir şey olmuyor. Elmas halen Washington da sergileniyor. Umut Elması dünyanın en büyük dördüncü mavi elması. Ancak kendi özel çelik mavisi rengi açısından tek.
İdol Gözü – The Idol’s Eye (70.21 carat)
Hindistan’da Haydarabad yakınlaındaki Golkonda’da 17. Yüzyılda bulunan elmasa neden İdol Gözü denildiğine ilişkin, onun tarihi bir heykelin (Putun) gözünden çalındığını iddia eden sayısız efsane var ancak, ortada bir kanıt yok. Golkonda elmaslarının özelliğine uygun mavi ışık parıltıları saçan 70,21 karat ağırlığındaki elmasla ilgili ilk kayıt 1865 yılına ait.
Christie’s yetkilisi, 14 Temmuz günü Londra’da açık arttırmaya çıkarıldığı elması ”İdol Gözü” adıyla sunar. Çevresi, 18 tane küçük elmasla bezeli İdol Gözü, esrarengiz bir alıcı tarafından satın alınır. Kısa süre sonra elmas, İstanbul’da 2. Abdülhamit’in sarayında ortaya çıkar. Bu aşamadan sonra anlatılanlar yine efsaneye dönüşüyor: Abdülhamit tahttan indirilmesinden bir yıl sonra 1909 yılındaaralarında İdol Gözü’nün de yer aldığı mücevherlerini korunaklı bir yerde saklaması için güvendiği bir adamına verir. Ancak, adam güvene ihanet eder, mücevherleri Paris’e götürürve satar. Gerçekten de İdol gözü 24 Haziran 1909 tarihinde Paris’te bir ispanyol asilzadesi tarafından satın alınır. O tarihten sonra pek çok kez el değiştiren İdol Gözü, son olarak 1983 yılında beraberinde iki ünlü mücevherle birlikte bilinmeyen bir alıcı tarafından satın alındı.
Işık Dağı – The Koh-ı-Noor (105.602 carat)
Efsaneler, Işık Dağı Elması’nı her kim eline geçirse, dünyaya hükmedeceğini öne sürer. Bu iddiaya, ”Dönemlerinde dünyaya hükmedenler ne yapıp edip Işık Dağı’na sahip olurlar” diye tersinden bakmak da mümkün. Her iki durumda sonuç değişmiyor: Işık Dağı, dünyanın en ünlü, en tanınan, en bilinen elması.
Söylentiler, tarihçesini İsa’dan öncelere kadar uzatsa da hakkındaki ilk yazılı belge Babür Şah’ın bizzat kaleme aldığı ”Babürname.” Kitapta Delhi’de yönetimi elinde bulunduran Sultan Alaaddin Kalji’nin güneye yaptığı bir seferden elde ettiği ganimetler arasında Gujrat adlı çok büyük bir elmasın da olduğu söz ediliyor. Yaklaşık iki yüzyıl sonra, Babür Şah, Kral Vikramaditya’ı yenerek kuzey hindistanı fethediyor ve Babür Devleti kuruluyor. Babürname’ye göre, oğlu Hümayun, askerlerin yağma yapmalarına izin vermez. Bunun karşılığında kendisine büyük miktarda mücevher hediye edilir. Aralarında o güne kadar görülmemiş büyüklükte bir de elmas vardır. Hümayun elması babası Babür Şah ‘a getirir, o da oğluna hediye olarak geri verir. O tarihlerde elmas Babür’ün Elması olarak adlandırılılmaktadır. Elmasın bir dönem İran hükümdarı Nadir Şahın eline geçtiği ve Koh-i-Nur/Işık Dağı adının onun tarafından verildiği de söylenmektedir.
1813 yılında Işık Dağı Pencap’a hükmeden, Sih lideri ”Pencap Aslanı” olarak bilinen Ranjit Singh’in elindedir. Ancak bir süre sonra Sih ordusu İngilizlere yenilir ve tıpkı Agra Elması gibi Işık Dağı da İngiltere’de ortaya çıkar. Sergilendiği zaman kraliyet ailesi dâhil herkesin büyük ilgisini çeker ancak 186 karat ağırlığındaki elmas kötü traşlanmıştır, modern teknolojiyle yeniden traşlanırve bugunkü 105,602 karat ağırlığına iner. Umulduğu gibi, Işık Dağı 1853′de İngiltere Kraliçe’si Viktorya’nın tacındaki yerini alır. 20. yüzyılda da Kraliçe Elizabeth’in tacındadır. 1947′den başlayarak, ayrı ayrı mektuplarla; Hindistan Hükümeti, Sihler ve Pakistan Devlet Başkanı Zülfikar Ali Butto elması kendilerine ait olduğu gerekçesiyle geri isterler. Bu arada İran’ın önde gelen gazeteleri de Işık Dağı’nın Tahran’a geri dönmesi gerektiği fikrindedir. İngilizler, Hindistan’da 200 yıldan fazla hüküm süren Türk asıllı Moğol hanedanının da hak iddia edebileceği gerekçesiyle tarafları ikna eder ve elmas İngiltere’de kalır. Hindistan Başkanı Jawaharlal Nehru, bu sonucu halkına şu sözlerle açıklar: ”Elmaslar imparatorlar içindir. Hindistan’ın imparatorlara ihtiyacı yok!” 36,00 x 31,90 x 13.04 mm boyutlarındaki Işık Dağı halen ana kraliçenin tacındaki Malta haçının ortasını süslüyor ve diğer kraliyet mücevherleri gibi Londra Kulesi’nde sergileniyor.
Florentin – Florentıne (137.27 carat)
Floransalı ünlü Medici ailesinin sayısız efsaneye konu olan kayıp elması Florentin, dokuz kenarlı, çift gül kesimli, açık sarı renkli, 126 yüzlü ve 137.27 karat ağırlığındaydı. Görenler alışılmadık kesimli bu elmasın ince yeşil ışıltılar saçtığını söylerdi. Hindistan kökenli bu eşsiz elmasla ilgili efsaneler dışındaki ilk kayıtlı ünlü Fransız gezgin ve elmas tüccarı Jean Baptiste Tavernier’nin kitabında yer alıyor.
Tavernier, Florentin’i 1657 yılında İtalya’nın Toskana bölgesi Grandükü 2. Ferdinand’ın hazinesinde gördüğünü yazıyor. Kitapta elmasın 250 yıl sonra çekilen fotoğraflarıyla uyumlu bir çizimi var. Medici ailesinin düşüşünden sonra Florentin evlilik yoluyla İmparatoriçe Maria Theresa’ya geçiyor ve Hapsburg Hanedanı’nın Viyana’daki kraliyet mücevherleri arasına katılıyor. Bir şapka süsü olarak tasarlanan Florentin 1918 yılına kadar Viyana Sanat Tarihi Müzesi’nde sergileniyor. Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı sonunda yıkılmasının ardından İsviçre’ye sürülen İmparatorluk ailesi Florentin’i de yanlarında götürüyor. Kısa süre sonra elmas, diğer kraliyet mücevherleriyle birlikte çalınıyor. Söylentiler, aileye yakın bir kişi tarafından çalınıp önce Güney Amerika’ya kaçırıldığı, 1920 yılında A.B.D. götürülüp yeniden traşlandığı ve satıldığı noktasında birleşiyor.
1981 yılında İsviçrede Florentin’le aynı renk özelliklerine sahip 80 karat ağırlığında bir elmas açık arttırmayla satılıyor. Elması satışa çıkartan kadın, kendisiyle yapılan görüşmede, sarı elmasın aileye I. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında geldiğini, alışılmadık bir şekli olan taşın babası tarafından yeniden traşlandığını söylüyor. Ancak bu süreçte elmas bir kez daha sırra kadem basıyor.
De Young Kırmızısı – The De Young Red (5.03 carat)
Yuvarlak kesimli olmasına karşın, tepe kısmında yüzleri sayesinde yatay bir şekilde ikiye bölünüyormuş hissi yaratarak standart yuvarlak kesim elmastan çok daha ışıltılı görünen De Young Kırmızısı, 5.03 karat ağırlığıyla dünyanın üçüncü büyük kırmızı elması.
Özel bir koleksiyonda olduğu sanılan ve yıllardır akıbeti bilinmeyen ikinci sıradaki zümrüt kesimli kırmızı elmas ise 5.05 karat ağırlığındaydı. En büyük kırmızı elmasın da yanlızca 5.11 karat ağırlığında olduğu düşünülürse De Young Kırmızısı’nın önemi kolayca anlaşılabilir. Christe’s firmasının 2001 yılında Hong Kong’da açık arttırmaya çıkardığı ortasında kırmızı bir elmasın yer aldığı beyaz elmaslı broşun 300.000 dolara satıldığı, merkezdeki kırmızı elmasın yanlızca 0.73 karat ağırlığında ve vasat parıltı olduğundan yola çıkarak, De young Kırmızı’na paha biçilemeyeceği iddia edilebilir. De Young Kırmızı halen Vaşington’da Smithsonian Müzesi koleksiyonunda sergileniyor.
Dresden Yeşili – The Dresden Green (40.70 carat)
Adını, Almanya’nın doğusundaki Saksonya eyaletinin başkenti Dresden’den alan 40.70 karat ağırlığında ve 29 x 19.88 x 10.29 mm boyutlarındaki Dresden Yeşili, bugüne değin bulunan en büyük doğal yeşil renkli elmas. Doğada ender bulunan yeşil elmas kristallerinin büyük çoğunluğu kesim, traşlanma ve cilalama sürecinde renklerini yitirir. Çok az sayıda elmas rengini sonsuza kadar korur.
Dresden Yeşili, 1700′lerin başlarına uzanan bilinen tarihi ve yaşadığı pek çok serüvene rağmen yeşil ışıltılar saçmaya devam ediyor. Ünlü elmasla ilgili ilk kayıt; 1722 tarihli bir londragazetesinde yayınlanan, Marcus Moses adlı ünlü elmas tüccarının Hindistan’dan getirerek Kral 1. George’a sunduğu elmaslar arasında tanımı Dresden Yeşili’ne birebir uyan bir taşın da olduğu ve 10 bin pound değer biçildiğine ilişkin haber. Elmas’a ilişkin ikinci kayıtsa, 1726 yılında olağan üstü yeşil bir elmasın, Saksonya’nın ”Seçilmiş” (asiller ve kilise tarafından) yöneticisi 2. Auüugustus’a 30 bin pound fiyat talebiyle sunulduğunu anlatan bir mektuptu. Ancak elmas ne 1. George’a ne de 2. Augustus’a yar oluyor. Seçilmekten vazgeçip Saksonya kralı unvanını alan başka bir Augustus; Frederick Augustus II, elması 1741 yılında Leipzig Fuarı’ndan satın alıyor. Kaça aldığı kesin değilse de 400 bin thaler ödediği iddia ediliyor.
Dresden Yeşili önce bir altın post pandantifinde kullanılıyor. Ardından patlak veren ” Yedi Yıl Savaşları” nda bir şatoya saklanıyor. Daha sonra bozulup bir şapka iğnesine dönüştürülüyor ve II. Dünya Savaşı’ na kadar başka değerli eşyalarla birlikte bir sergide teşhir ediliyor. Savaşla birlikte yeniden bir şatoda gizleniyor ve şans eseri tüm Dresden’i yakıp yıkan müttefik bombardımanından kurtuluyor. Sovyet işgaliyle birlikte Moskova’ya götürülen Dresden Yeşili, 1958′de yeniden Almanya’ya dönüyor. Ve 2000 yılında ”Yaşamım boyunca bir gün Dresden Yeşili’ni Umut Elması’yla yan yana sergileyebilmeyi hayal etmiştim” diyen oğul Ronald Winston’ın düzenlemesiyle, Dresden yeşili ve umut elması Smithsonian Müzesi’ndeki Harry Winston galerisinde bir yıl boyunca meraklı gözlere sunuluyor. Dresden Yeşili, Dresden’deki Albertinium Müzesi’nde ışıldamaya devam ediyor.
De Beers – The De Beers (234.65 carat)
De Beers’in maden şirketinin kurulmasından kısa bir süre sonra 1888 Mart’ında madende açık sarı renkte, sekiz yüzeyli bir kristal bulundu. 428.50 karat ağırlığındaki taşın uzun kenarı 47.6 milimetre geliyordu. O tarihe kadar Kimberly’deki dört madende bulunan en büyük taştı. İşlenmiş haliyle 234.65 karat ağırlığa inen taş dünyanın en büyük yedinci traşlanmış elmasıydı.
Kısa zamanda büyük saygınlık ve şöhrete kavuştu. Paris’te sergilendiği sırada, Hindistan’ın Patiala Maharaja’sı De Beers’i satın aldı. 1928′de Cartier Maharaja için, merkezi taş olarak De Beers Elması’nın kullanıldığı, yedisi 18 – 73 karat ağırlığında olmak üzere tam 2.930 elmastan oluşan, yakut bezeli 962.25 karat ağırlığında, art deco tarzında olağan üstü güzellikte törensel bir kolye yaptı. Avrupa’da büyük yankı uyandıran kolye hemen ”Patiala Kolyesi” adını aldı.
O güne kadar traşlanmış en mükemmel ve şaşırtıcı kolye unvanını kazanan Patiala kolyesi günışığına çıktıktan kısa bir süre sonra kayıplara karıştı. 1930′da De Beers, yeniden kolyesiz bir elmas olarak şimdiki sahiplerinin eline geçti ve 1973′de İsrail’deki bir sergide kamoyu önüne çıktı. 1998 yılında Londra’daki bir ikinci el mücevher dükkânında Patiala Kolyesi’nden geriye kalanlar yeniden ortaya çıktı. Yanlızca De Beers değil, öteki yedi büyük elmas da yok olmuştu. Cartier bu tarihi kolyeden arda kalanları satın aldı. Kolyenin restorasyonu için tam dört yıl çaba harcandı.Orjinal kolyedeki kayıp taşların yerine safirve topazlar başta olmak üzere çeşitli doğal taşlar konulmaya çalışıldı ama sonuç düş kırıcıydı. Yedi büyük elmas yerine zirkonyum ve yakutların yerine sentetik yakut konulmasına karar verildi. De Beers yerine de sarı zirkonyum kullanıldı ve taklit de olsa Patiala Kolyesi yeniden yaratıldı.
Işık Denizi – The Darya – ı – Nur (186.00 carat)
Işık Denizini İran kraliyet mücevherlerinin bilinen en eski parçalarından biri. Değerli çerçevesinin zarar görmemesi için yerinden hiçbir zaman çıkartılmayan, bu yüzden ağırlığı 186 karat olarak tahmin edilen yassı kesimli elmas, 41.40 x 29.50 x 12.15 mm boyutlarında.
Tıpkı Işık Dağı gibi Işık Denizi’nin geçmişi de Babür Devleti’nin Hindistan’da hüküm sürdüğü döneme dayanıyor. Babür Devleti’nin iç karışıklıklar ve bölünme yaşadığı bir dönemde 1739 yılında Delhi’yi işgal edip yağmalayan İran Hükümdarı Nadir Şah’ın pek çok ganimetle birlikte Işık Denizi’ni de ele geçirdiği tahmin ediliyor. Işık Denizi bu dönemden sonra İran Kraliyet Hazinesi’nde kuşaktan kuşağa devrediliyor. 1827′de İran sarayında görev yapan İngiliz casusu Sir John Malcolm sonradan yazdığı kısa öykülerde Işık Deniz’ni ve başka önemli mücevherleri tanımlıyor.
Birkaç yıl sonra Nasreddin Şah döneminde Işık Denizi, 457 elmas ve dört yakutla bezeli bugün de içinde durduğu son derece değerli ve zarif bir çerçeveye yerleştiriliyor. 1906 yılında Muhammed Ali Şah, anayasal rejim yanlılarınca devrilince aralarında Işık Denizinin de yer aldığı kraliyet mücevherleriyle birlikte Ruys Elçiliği’ne sığınıyor ve mücevherlerin kişisel malı olduğunu öne sürüyor. Ancak özgürlük yanlıların gücüne direnemiyor ve mücevher İran hazinesine geri dönüyor. Işık Denizi, bugün İran Kraliyet Mücevherleri koleksiyonunun önemli bir parçası olarak korunuyor. Kimi araştırmacılar bu elmasın, Fransız gezgin mücevher uzamanı ve tüccarı Baptiste Tavernier’in kitabında sözü edilen 400 karatlık, pembe ve yayvan ”Büyük Masa” adlı elmastan kesildiğini düşünüyor.
Afrika Yıldızı – The Cullınan 1/ The Star Of Afrıca (530.20 carat)
Afrika Yıldızı olarak da adlandırılan armut kesimli Cullinan 1 elması, 53 mm x 44 mm x 29 mm boyutlarında 76 yüzlü ve tam 530.20 karat ağırlığında dünyanın en büyük ikinci elması olarak bilinen bir dev. Ancak ona bir devler ailesinin en iri yarı ferdi demek daha doğru.
1905 yılında, daha sonra Yüzüncü Yıl’ın da bulunacağı Kimberly’deki baş maden’de uzman, Toprakların arasında parıldayan kütleyi gördüğünde önce kocaman bir cam kristali sanmıştı.Gerçekte, bugüne değin traşlanmamış elmas kristaline bakıyordu: Tam 3106 karat ağırlığında dev bir elmas kristali. Elmasa madenin kurucusu olan ve o şanslı günde ziyarete gelen Sir Thomas Cullinan’ın adı verildi.
3106 karatlık Cullinan Güney Afrika’nın Transvaal Hükümeti tarafından satın alındı ve 9 Kasım 1907 tarihinde 66. yaş gününü kutlayan İngiltere Karalı 7. Edward’a hediye edildi.Elmas karistali Kralın talimatıyla Amsterdam’daki ustalar tarafından kesilerek traşlandı. Kesim sonucunda 9 adet büyük ve 96 adet küçük boy elmas elde edildi. İşte bu kesim sonucu doğan Cullinan ailesinin en büyüğü 530.20 karat ağırlığındaki Cullinan veya Afrika yıldızı olarak adlandırılan elmastı. Diğer kardeşleri; yastık kesimli Cullinan II 317.40 karat, armut kesimli Cullinan III 94.40 karat, yastık kesimli Cullinan IV 63.60 karat, üç köşeli armut kesimli Cullinan V 18.80 karat, markiz kesimli Cullinan VI 11.50 karat, markiz kesimli Cullinan VII 8.80 karat, yastık kesimli Cullinan VIII 6.80 karat ve armut kesimli Cullinan IX da 4.39 karat ağırlığında…
Cullinan’ların tamamı İngiliz Kraliyet ailesi tarafından kullanıldı. Kral 7. Edward, Cullinan I’i Yüce Kraliyet Asasına, Cullinan II’yi Kraliyet Tacının ortasına taktırdı. Diğer Cullinanlar kadın üyelerinin boyun, göğüs ve kulaklarını süslemekte kullanıldı. Kraliyet tablo ve fotoğraflarında her zaman bir veya daha fazla sayıda Cullinan’a rastlanabilir. Bugün elmasların tamamı, ender törensel kullanımlar dışında Londra Kulesindeki Kraliyet Mücevherleri arasında sergileniyor.
Yüzüncü Yıl – The Centenary (272.85 carat)
11 Mart 1988 günü, De Beers’ in Güney Afrika Birliği, Kimberly’deki Elmas maden ocağı ve tesislerinde kuruluşun yüzüncü yıldönümü büyük bir tören ve ziyafetle kutlanıyordu. Başkan Julian Oglivie Thompso’un, devlet adamları ve elmas üreticilerinden oluşan konuklara yaptığı konuşmanın son cümleleri herkezi hazırlıksız yakaladı: ”Baş Maden’imizden tam 599 karatlık bir elmas çıkardık. Rengi, parlaklığı ve kusursuzluğuyla bu güne değin bulunan en büyük ve mükemmel elmaslardan biri olduğunu garanti ederim. Doğal ki, bugünden sonra onu Yüzüncü Yıl Elması olarak anacağız”…
Yüzüncü Yıl Elması 17 Temmuz 1986′da bulunduğunda, bu olağan üstü buluşa tanıklık eden bir avuç insan ebedi sessizlik sözü vermişti. Ancak ortada ciddi bir sorun vardı: Traşlanmamış haliyle 566 karat çeken Yüzüncü Yıl, yamuk dev bir kutusuna benzeyen şekli, boynuzsu büyük çıkıntısı ve en geniş yüzeyindeki içbükey girintisiyle, en az fireyle nasıl tıraşlanabileceğine ilişkin kolay bir çözüm sunmuyordu.Elması, değerini en çok ortaya çıkartacak şekilde traşlanması için, elmas endüstrisinin en ünlü, yetenekli ve hünerli kesicisi Gabi Tolkowsky ile anlaşma yapıldı. Tolkowsky adı yüzyıldan fazla bir süredir elmas kesiciliğinin en önemli markasıydı. Aynı zamanda ünlü bir matematikçi olan büyük amca Marcel Tolkowsky, 1919 yılında yazdığı ”Elmas Tasarımı” adlı kitabıyla modern elmas traşçılığının temellerini atmıştı. Gabi Tolkowsky de beş yeni elmas kesim biçimini bizzat tasarlamıştı. Tolkowsky 1988 sonlarında De Beers’in Johennesburg’daki özel tasarlanmış yeraltı laboratuarında yardımcılarıyla birlikte işe koyuldu. Bir yıla yakın bir süre kristalin her bir çatlağını, yarığını, girinti ve çıkıntısını, şeffaflığını araştırmakla geçti. Kesime sıra geldiğinde Tolkowsky titreşime ve ısıya yol açacağı için laser vb. modern teknolojileri kullanmamaya karar verdi. Geleneksel elle işleme yöntemini seçti. 154 günlük bir çaba sonucunda elmas, 520 karatlık yumurta görünümlü düzgün bir şekle kavuştu. 1990 Martı’nda sıra temel biçimi tasarlama ve yüzleri kesip, cilalamaya gelmişti. Dev elmasın traşlanması 1991 yılı Ocak ayında tamamlandı. Kalp biçiminin denenmemiş bir yorumuyla şekillendirilen Yüzüncü Yıl, 273.85 karat ağırlığında 39.90 x 50.50 x 24.55 mm boyutlarında 247 yüzlü bir elmas haline gelmişti.
O güne değin bu kadar çok yüzlü bir elmas hiç traşlanmamıştı. Elmas, GIA’nın renksiz elmaslara verdiği D, E ve F kalifikasyon derecelerinin en üst düzeyi olan üç D ile sınıflandırıldı. De Beers yetkililerinin ”Değer biçemiyoruz” dediği Yüzüncü Yıl, 100 milyon dolara sigortalandı. Ortalıkta dolaşan söylentilere rağmen bu olağanüstü elmasın satılıp satılmadığı, satıldıysa kimin aldığı hâlâ sır olarak saklanıyor.