Bu Blogda Ara

Kanuni Sultan Süleyman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kanuni Sultan Süleyman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Haziran 2013 Cuma

Padisah Mucevherleri...Hanedanligin Mucevher Dunyasi

Osmanlı’da mücevher uçsuz bucaksız bir derya... Bu ay da Osmanlı’dan vazgeçmeyelim ve destansı hayatlarıyla tarihimize yön vermiş ecdadımızın, mücevher dünyasında bir yolculuğa çıkalım istedim.

Osmanlı’da mücevher padişah merkezliydi. En önemli ve en fazla sayıda mücevher, padişahlar için özenle üretilmekteydi. Bunların bir kısmı, padişahlar tarafından bizzat kullanıldığı gibi, kayda değer bir kısmı da çeşitli vesilelerle hediye edilirdi. Osmanlı Hanedanı’nın hediyeleşme kültürü her daim ilgimi çekmiştir. Padişahlar, çevresindekileri çoğu zaman birşeylere teşvik etmek veya onurlandırmak, ödüllendirmek için hediyeler verirlerdi. Hediyelerin şıklığı, güzel işçiliği ve tabii ki muhteşem taşlarının parlaklığını görünce, insanın o devirlere dönüp, hediyeleşmenin bir parçası olası geliyor...

Kadınlar, genellikle düğün, doğum gibi vesilelerle, kendilerine hediye edilenlerle mücevher sahibi olabiliyorlardı. Kadının statüsüne göre, kullandığı mücevherler de değişkenlik gösteriyordu. Hayır yapmak için mücevherini satan Valide Sultan’lar, zora düştüğünde ailesinin temel ihtiyaçlarını gidermeye çalışan fedakâr anneler içinse, mücevher bir birikim vesilesiydi. Tıpkı günümüzde olduğu gibi…

Her ne kadar merkez padişahlardı desek de, kadınların mücevher gelenekleri o kadar güçlüydü ki, günümüzde bile birçoğumuz farkında olmadan Osmanlı mücevher geleneğini sürdürüyoruz. Halkası tamamlanmadan ortası açık bırakılan, bu sayede her bileğe uyum sağlayan burma altın bilezikler, sıra sıra elmas taşların dizilmesiyle meydana gelen, günümüzde de aynı isimle anılan "akarsu” bilezikler, özellikle elmas severlerin mutlaka bir takımına sahip oldukları "divanhane çivisi” motifli yüzük, kolye ve küpeler… Hatta Osmanlı’da sıkça kullanılan, hilal motifli mücevherler de, gerek klasik gerekse modern mücevher severlerin ilgisini çekmeye devam ediyor.

Mücevher günümüzde de olduğu gibi; padişahlar tarafından bazı mesajları vermek ve bir anlamda kendilerini ifade etmek amacıyla kullanılırdı. Padişahlar, özellikle gücü sembolize etmek, dosta düşmana devletinin gücünü göstermek amacıyla, yükseliş devriyle birlikte ihtişamlı takılar takmaya başladılar. Gittiğimiz düğünlerde, meraklı gözlerle ‘acaba ne takmışlar’ bakışlarına alışkın hanımlar olarak, sultanların bu bakış açılarını garipseyemeyiz.

İşte bu sırada aklımıza, hepimizin zihninde yer etmiş, muhteşem mücevherlerle bezenmiş padişah sorguçları geliyor. Tam olarak ne zaman kullanıldıklarını bilemesek de, tarihi kayıt ve minyatürlerde Kanuni Sultan Süleyman Han’dan itibaren, sultanların tahta çıkışlarda, savaşlarda ve çeşitli merasimlerde, kıyafetlerini sorguçlarla tamamlamaya başladıklarını görebiliriz. Bazı devlet adamları da, rütbelerini belli etmek amacıyla sorguç takabilirlerdi. Ancak padişah bineceği zaman sorguçla süslenen atlar, saltanatın ihtişamına ihtişam katardı herhalde.

Mücevherin tarzı, kullanım biçimi, kullanılan madenler ve taşlar da, günün siyasi ve ekonomik şartlarına göre farklılık gösteriyordu. Dönemin kuyumcuları, büyük bir titizlikle farklı kültürleri, gelenek ve görenekleri içinde barındıran Osmanlı sentezini, adeta mücevherlerine yansıtıyordu. İmparatorluk büyüyüp geliştikçe, onlar da farklı madenleri, kıymetli taşları ve üretim tekniklerini mücevherlerine taşıyorlardı. Horasan’dan, Tebriz’den, Rusya’dan ve Balkanlar’dan renk renk Osmanlı dokusu, mücevherde kendini gösteriyordu.

Osmanlı’nın zirvede olduğu günlerde, iri taşlar ve gösterişli takılar öne çıktığı gibi, imparatorluğun yavaş yavaş çöküşe gittiği ve Batı etkisinin her alanda kendini gösterdiği 18. yy’dan itibaren, takılar da siyasete paralel olarak değişiklik gösteriyordu.

Osmanlı mücevherinin bu denli gelişmesinde, padişahların kuyumculuk sanatına verdikleri desteğe de vurgu yapmakta fayda vardır. Evliya Çelebi, hem Yavuz Sultan Selim’in hem de Kanuni Sultan Süleyman’ın kuyumculuk eğitimi aldıklarını nakletmiştir. Bir nevi "sultan sanatı” olarak görülen kuyumculuğun, diğer tüm sanat dallarının da zirvede olduğu, 16. yy’da en kıymetli başyapıtlarını üretmiş olmasının tesadüf olmadığını gösterir. Bu dönemlerde artık mücevher Osmanlı geleneğinin önemli bir parçası haline gelmişti.

Osmanlı’nın kültürel zenginliği, münferit mücevher parçalarına yansıdığı gibi, takıların kombinlenmesinde de kendini gösterirdi. Aynı dönemde Avrupa da mücevherleri kombinlerken, mutlaka aynı motifin tekrarlanmasını sağlamak geleneği hakimken, Osmanlı’da farklı motiflere sahip takıların birbirleriyle uyumlu olacak şekilde bir arada takılmaları uygundu.

Yapımı haftalar hatta bazen aylar süren, kullananların anılarını taşıyan bu kıymetli takılardan günümüze çok azının ulaşabilmesinin de hüzünlü bir nedeni var. Bir kısmı; günün değişen modasına uyabilmek hevesiyle, zaman içinde farklı takılara dönüşmüşse de, birçoğu ekonomik şartlar ağırlaştıkça, çeşitli ihtiyaçları karşılayabilmek için elden çıkartılmak zorunda kalmıştır. Hanedanın son üyelerinin, yurt dışında sürgün yıllarında hayatta kalabilmek için, bir anlamda tüm toplumumuzun ve İslam âleminin kültür hazinesi olan mücevherlerini satmak zorunda kalması son derece üzücüdür. Bu mücevherlere her bakışımda, şu an hayatta olmayan son Osmanlı Hanedanı’na mensup kıymetli bir büyüğümüzle yaptığımız bir sohbette; "Anılarımızı satarak hayatta kalmaya çalışıyoruz,” sözünü hatırlarım ve içim burkulur. Yüzyıllar süren ihtişam, kıymetli ellerden çıkarmaktadır… Kim bilir kaç parça ata yadigârı mücevherin yolculuğundaki bu son nokta, hüzünlü olsa da, iyi ki bu yolculuğa çıkmışız. Bu eserleri görmüş, onlara ve dolayısıyla kendi şanlı tarihimize vakıf olabilmişiz.

Aysha Dergi

14 Mayıs 2013 Salı

Kuyumculuk'ta bunlari biliyormusunuz? ( IKO.ORG.TR)

Kuyumculuk'ta bunları biliyormusunuz?

Kuyumculuk kelimesininÇağatay lehçesinde “tunç dökümü” anlamına geldiğini ve kuyum sözcüğünün, altın gümüş gibi metalleri ateşte eritip çekiçle şekillendirerek yapılan süs işlerine denildiğini, kuyumculuğun ise, kıymetli metal ve taşlarla süs eşyalarını imal etme sanatına verilen ad olduğunu biliyor musunız?.
  • Altının kimyasal sembolü olan Au’nun, Latincede “parlayan şafak” anlamında bir kelime olan. “Aurum” dan geldiğini biliyor musunuz?.
  • Altının saflığı dünyada genelde üç ayrı sistemle ifade edilir ve ağırlığında ons esas alınır.

  • 1ons’un yaklaşık 31,1 gr olduğunu biliyor musunuz?
  • Altının erimesi için gereken sıcaklığın 1063 C olduğunu biliyor musunuz?
YÜZDELİK SİSTEMAVRUPA SİSTEMİKARAT SİSTEMİ
%1001000 SAFLIK24 AYAR
%916,6917 SAFLIK22 AYAR
%75750 SAFLIK18 AYAR
%58,3583 SAFLIK14 AYAR
%41,6416 SAFLIK10AYAR







  • Gümüşün en çok, ABD’de (Arizona, Utah, Colorado), Kanada, Rusya, Peru ve Güney Afrika’da, ülkemizde de Kütahya, Gümüşköy, Aktepe’de üretildiğini biliyor musunuz?
  • Elmasın dünya üzerinde bilinen en sert mineral olduğunu, Yunanca bir terim olan ve “hükmedilemez” anlamına gelen “adamas” kelimesinden geldiğini biliyor musunuz?
  • Her elmasın eşsiz olduğunu ve hiçbir elmasın diğerinin aynısı olmadığını biliyor musunuz?
  • Tek bir elmasın bulunabilmesi için bir evi dolduracak kadar toprağın elenmesi gerektiğini biliyor musunuz?
  • Pırlanta’nın, elmasın 57 fasetli kesime verilen ad olduğunu biliyor musunuz?.
  • Mücevher haline getirilen pırlantaların %5’inden azının 1 karattan daha büyük olduğunu biliyor musunuz?
  • En genç elmasın 900 milyon yaşında, en yaşlısı ise, 3,2 milyar yaşında olduğunu, elmasların her birinin benzersiz olduğunu biliyor musunuz?
  • İlk kez 16’ ncı yüzyılın sonunda Venedikli Vincenzo Peruzzi’nin 57/58 fasetli pırlanta yontumu yaptığını biliyor musunuz?
  • Elmasın ölçü birimi olan karatın anlamının keçiboynuzu ağacının tohumlarından geldiğini, ve bunların değerli taşların ağırlığını ölçmede kullanılan standart bir ölçü birimi olduğunu biliyor musunuz?.
  • İlk zümrütlerin İÖ 650’ lerde Yukarı Mısır’da elde edilip işlendiği biliyor musunuz?.
  • Resmi olarak basılan ilk altın para, Anadolu’da Lidya Kralı Croisus (Karun) tarafından darp edildiğini biliyor musunuz?
  • Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman gibi çok önemli Osmanlı Padişahlarının şehzadelikleri sırasında kuyumculukla uğraştıkları biliyor musunuz?
  • Dünyanın ilk kapalı alışveriş merkezinin 1467 yılında kurulan Kapalıçarşı olduğunu biliyor musunuz?

  • Sol elin dördüncü parmağına pırlanta yüzük takma geleneğinin eski Mısırlılardan geldiğini biliyor musunuz?
  • Yaklaşık 10 gr ağırlığındaki bir altın kütlesinin 11m²’lik bir alanı kapsayacak genişliğe ulaşıncaya kadar dövülebileceğini biliyor musunuz?

    Kaynak :İstanbul Kuyumcular Odası
Kanuni Sultan Süleyman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kanuni Sultan Süleyman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Haziran 2013 Cuma

Padisah Mucevherleri...Hanedanligin Mucevher Dunyasi

Osmanlı’da mücevher uçsuz bucaksız bir derya... Bu ay da Osmanlı’dan vazgeçmeyelim ve destansı hayatlarıyla tarihimize yön vermiş ecdadımızın, mücevher dünyasında bir yolculuğa çıkalım istedim.

Osmanlı’da mücevher padişah merkezliydi. En önemli ve en fazla sayıda mücevher, padişahlar için özenle üretilmekteydi. Bunların bir kısmı, padişahlar tarafından bizzat kullanıldığı gibi, kayda değer bir kısmı da çeşitli vesilelerle hediye edilirdi. Osmanlı Hanedanı’nın hediyeleşme kültürü her daim ilgimi çekmiştir. Padişahlar, çevresindekileri çoğu zaman birşeylere teşvik etmek veya onurlandırmak, ödüllendirmek için hediyeler verirlerdi. Hediyelerin şıklığı, güzel işçiliği ve tabii ki muhteşem taşlarının parlaklığını görünce, insanın o devirlere dönüp, hediyeleşmenin bir parçası olası geliyor...

Kadınlar, genellikle düğün, doğum gibi vesilelerle, kendilerine hediye edilenlerle mücevher sahibi olabiliyorlardı. Kadının statüsüne göre, kullandığı mücevherler de değişkenlik gösteriyordu. Hayır yapmak için mücevherini satan Valide Sultan’lar, zora düştüğünde ailesinin temel ihtiyaçlarını gidermeye çalışan fedakâr anneler içinse, mücevher bir birikim vesilesiydi. Tıpkı günümüzde olduğu gibi…

Her ne kadar merkez padişahlardı desek de, kadınların mücevher gelenekleri o kadar güçlüydü ki, günümüzde bile birçoğumuz farkında olmadan Osmanlı mücevher geleneğini sürdürüyoruz. Halkası tamamlanmadan ortası açık bırakılan, bu sayede her bileğe uyum sağlayan burma altın bilezikler, sıra sıra elmas taşların dizilmesiyle meydana gelen, günümüzde de aynı isimle anılan "akarsu” bilezikler, özellikle elmas severlerin mutlaka bir takımına sahip oldukları "divanhane çivisi” motifli yüzük, kolye ve küpeler… Hatta Osmanlı’da sıkça kullanılan, hilal motifli mücevherler de, gerek klasik gerekse modern mücevher severlerin ilgisini çekmeye devam ediyor.

Mücevher günümüzde de olduğu gibi; padişahlar tarafından bazı mesajları vermek ve bir anlamda kendilerini ifade etmek amacıyla kullanılırdı. Padişahlar, özellikle gücü sembolize etmek, dosta düşmana devletinin gücünü göstermek amacıyla, yükseliş devriyle birlikte ihtişamlı takılar takmaya başladılar. Gittiğimiz düğünlerde, meraklı gözlerle ‘acaba ne takmışlar’ bakışlarına alışkın hanımlar olarak, sultanların bu bakış açılarını garipseyemeyiz.

İşte bu sırada aklımıza, hepimizin zihninde yer etmiş, muhteşem mücevherlerle bezenmiş padişah sorguçları geliyor. Tam olarak ne zaman kullanıldıklarını bilemesek de, tarihi kayıt ve minyatürlerde Kanuni Sultan Süleyman Han’dan itibaren, sultanların tahta çıkışlarda, savaşlarda ve çeşitli merasimlerde, kıyafetlerini sorguçlarla tamamlamaya başladıklarını görebiliriz. Bazı devlet adamları da, rütbelerini belli etmek amacıyla sorguç takabilirlerdi. Ancak padişah bineceği zaman sorguçla süslenen atlar, saltanatın ihtişamına ihtişam katardı herhalde.

Mücevherin tarzı, kullanım biçimi, kullanılan madenler ve taşlar da, günün siyasi ve ekonomik şartlarına göre farklılık gösteriyordu. Dönemin kuyumcuları, büyük bir titizlikle farklı kültürleri, gelenek ve görenekleri içinde barındıran Osmanlı sentezini, adeta mücevherlerine yansıtıyordu. İmparatorluk büyüyüp geliştikçe, onlar da farklı madenleri, kıymetli taşları ve üretim tekniklerini mücevherlerine taşıyorlardı. Horasan’dan, Tebriz’den, Rusya’dan ve Balkanlar’dan renk renk Osmanlı dokusu, mücevherde kendini gösteriyordu.

Osmanlı’nın zirvede olduğu günlerde, iri taşlar ve gösterişli takılar öne çıktığı gibi, imparatorluğun yavaş yavaş çöküşe gittiği ve Batı etkisinin her alanda kendini gösterdiği 18. yy’dan itibaren, takılar da siyasete paralel olarak değişiklik gösteriyordu.

Osmanlı mücevherinin bu denli gelişmesinde, padişahların kuyumculuk sanatına verdikleri desteğe de vurgu yapmakta fayda vardır. Evliya Çelebi, hem Yavuz Sultan Selim’in hem de Kanuni Sultan Süleyman’ın kuyumculuk eğitimi aldıklarını nakletmiştir. Bir nevi "sultan sanatı” olarak görülen kuyumculuğun, diğer tüm sanat dallarının da zirvede olduğu, 16. yy’da en kıymetli başyapıtlarını üretmiş olmasının tesadüf olmadığını gösterir. Bu dönemlerde artık mücevher Osmanlı geleneğinin önemli bir parçası haline gelmişti.

Osmanlı’nın kültürel zenginliği, münferit mücevher parçalarına yansıdığı gibi, takıların kombinlenmesinde de kendini gösterirdi. Aynı dönemde Avrupa da mücevherleri kombinlerken, mutlaka aynı motifin tekrarlanmasını sağlamak geleneği hakimken, Osmanlı’da farklı motiflere sahip takıların birbirleriyle uyumlu olacak şekilde bir arada takılmaları uygundu.

Yapımı haftalar hatta bazen aylar süren, kullananların anılarını taşıyan bu kıymetli takılardan günümüze çok azının ulaşabilmesinin de hüzünlü bir nedeni var. Bir kısmı; günün değişen modasına uyabilmek hevesiyle, zaman içinde farklı takılara dönüşmüşse de, birçoğu ekonomik şartlar ağırlaştıkça, çeşitli ihtiyaçları karşılayabilmek için elden çıkartılmak zorunda kalmıştır. Hanedanın son üyelerinin, yurt dışında sürgün yıllarında hayatta kalabilmek için, bir anlamda tüm toplumumuzun ve İslam âleminin kültür hazinesi olan mücevherlerini satmak zorunda kalması son derece üzücüdür. Bu mücevherlere her bakışımda, şu an hayatta olmayan son Osmanlı Hanedanı’na mensup kıymetli bir büyüğümüzle yaptığımız bir sohbette; "Anılarımızı satarak hayatta kalmaya çalışıyoruz,” sözünü hatırlarım ve içim burkulur. Yüzyıllar süren ihtişam, kıymetli ellerden çıkarmaktadır… Kim bilir kaç parça ata yadigârı mücevherin yolculuğundaki bu son nokta, hüzünlü olsa da, iyi ki bu yolculuğa çıkmışız. Bu eserleri görmüş, onlara ve dolayısıyla kendi şanlı tarihimize vakıf olabilmişiz.

Aysha Dergi

14 Mayıs 2013 Salı

Kuyumculuk'ta bunlari biliyormusunuz? ( IKO.ORG.TR)

Kuyumculuk'ta bunları biliyormusunuz?

Kuyumculuk kelimesininÇağatay lehçesinde “tunç dökümü” anlamına geldiğini ve kuyum sözcüğünün, altın gümüş gibi metalleri ateşte eritip çekiçle şekillendirerek yapılan süs işlerine denildiğini, kuyumculuğun ise, kıymetli metal ve taşlarla süs eşyalarını imal etme sanatına verilen ad olduğunu biliyor musunız?.
  • Altının kimyasal sembolü olan Au’nun, Latincede “parlayan şafak” anlamında bir kelime olan. “Aurum” dan geldiğini biliyor musunuz?.
  • Altının saflığı dünyada genelde üç ayrı sistemle ifade edilir ve ağırlığında ons esas alınır.

  • 1ons’un yaklaşık 31,1 gr olduğunu biliyor musunuz?
  • Altının erimesi için gereken sıcaklığın 1063 C olduğunu biliyor musunuz?
YÜZDELİK SİSTEMAVRUPA SİSTEMİKARAT SİSTEMİ
%1001000 SAFLIK24 AYAR
%916,6917 SAFLIK22 AYAR
%75750 SAFLIK18 AYAR
%58,3583 SAFLIK14 AYAR
%41,6416 SAFLIK10AYAR







  • Gümüşün en çok, ABD’de (Arizona, Utah, Colorado), Kanada, Rusya, Peru ve Güney Afrika’da, ülkemizde de Kütahya, Gümüşköy, Aktepe’de üretildiğini biliyor musunuz?
  • Elmasın dünya üzerinde bilinen en sert mineral olduğunu, Yunanca bir terim olan ve “hükmedilemez” anlamına gelen “adamas” kelimesinden geldiğini biliyor musunuz?
  • Her elmasın eşsiz olduğunu ve hiçbir elmasın diğerinin aynısı olmadığını biliyor musunuz?
  • Tek bir elmasın bulunabilmesi için bir evi dolduracak kadar toprağın elenmesi gerektiğini biliyor musunuz?
  • Pırlanta’nın, elmasın 57 fasetli kesime verilen ad olduğunu biliyor musunuz?.
  • Mücevher haline getirilen pırlantaların %5’inden azının 1 karattan daha büyük olduğunu biliyor musunuz?
  • En genç elmasın 900 milyon yaşında, en yaşlısı ise, 3,2 milyar yaşında olduğunu, elmasların her birinin benzersiz olduğunu biliyor musunuz?
  • İlk kez 16’ ncı yüzyılın sonunda Venedikli Vincenzo Peruzzi’nin 57/58 fasetli pırlanta yontumu yaptığını biliyor musunuz?
  • Elmasın ölçü birimi olan karatın anlamının keçiboynuzu ağacının tohumlarından geldiğini, ve bunların değerli taşların ağırlığını ölçmede kullanılan standart bir ölçü birimi olduğunu biliyor musunuz?.
  • İlk zümrütlerin İÖ 650’ lerde Yukarı Mısır’da elde edilip işlendiği biliyor musunuz?.
  • Resmi olarak basılan ilk altın para, Anadolu’da Lidya Kralı Croisus (Karun) tarafından darp edildiğini biliyor musunuz?
  • Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman gibi çok önemli Osmanlı Padişahlarının şehzadelikleri sırasında kuyumculukla uğraştıkları biliyor musunuz?
  • Dünyanın ilk kapalı alışveriş merkezinin 1467 yılında kurulan Kapalıçarşı olduğunu biliyor musunuz?

  • Sol elin dördüncü parmağına pırlanta yüzük takma geleneğinin eski Mısırlılardan geldiğini biliyor musunuz?
  • Yaklaşık 10 gr ağırlığındaki bir altın kütlesinin 11m²’lik bir alanı kapsayacak genişliğe ulaşıncaya kadar dövülebileceğini biliyor musunuz?

    Kaynak :İstanbul Kuyumcular Odası

News

Latest News
Pırlanta Sarrafı Mücevherat Grubu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Top Ad 728x90

Video

Visitors

Bu Blogda Ara

Vertical2

Pırlanta Hakkında Herşey

script type="text/javascript"> //form tags to omit in NS6+: var omitformtags=["input", "textarea", "select"] omitformtags=omitformtags.join("|") function disableselect(e){ if (omitformtags.indexOf(e.target.tagName.toLowerCase())==-1) return false } function reEnable(){ return true } if (typeof document.onselectstart!="undefined") document.onselectstart=new Function ("return false") else{ document.onmousedown=disableselect document.onmouseup=reEnable }

Slider

Recent Post

Games

Popüler Yayınlar

Tweetler