Bu Blogda Ara

osmanlı hazineleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
osmanlı hazineleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Haziran 2013 Cumartesi

Antika osmanlı mucevher sanati 2013 – 2014


osmanlı mücevheri


süper mücevherler
osmanli-armasi-brosh1

Antika osmanlı mücevher sanatı

 2013 – 2014… 


Ecdadımızdan gelen bir kültürü öğrenmeye,onların miraslarını yaşatmaya ne dersiniz? 


Osmanlı döneminden kalan veya onların bire bir taklitlerini yaşatarak bu kültürümüzü yaşatmalıyız.. 





Özellikle televizyonlarda dönen dizi filmler sayesinde bu kültürümüze sahip çıkmaya,hatta o dönemlere ait mücevherleri büyük bir iştah ve merak ile izler olduk.



















Hemen hemen tüm modellerin yakut ve değerli taşlar ile süslendiği bu mücevherler oldukça dikkatimizi çekti,nedeni ise şimdilerde pek bi ufak taşlar ile süslenen mücevherlerimiz o dönemlerde büyük ve parlak taşlar ile süslenmiş olmasıdır…


Kaynak:Fıstık Forum

osmanli_mucevher_suslemeli_migfer

7 Haziran 2013 Cuma

Osmanlı'nın Ihtisami Mucevherleri ile Boy Gosterirdi.

Yeni Şafak-Topkapı Sarayı'ndan içeri girince Osmanlı'nın ihtişamıyla yüz yüze geliriz. Padişahların oturduğu tahtların, savaşta giydikleri zırhların, elbiselerin, kullandıkları hançerlerin birbirinden değerli taşlarla bezendiğini görürüz. Sarayı gezerken benim gibi içinden "Osmanlı padişahları da amma mücevher meraklısıymış, savaşa giderken ne kadar süsleniyorlarmış, tahtların etrafında ne çok mücevher var! 

Padişahın şanı mücevherle yürür

Elmas deyince aklımıza hemen bir kadın takısı gelir değil mi? Ya da pırlanta? Belki en fazla zümrütten bir yüzüğü bir erkeğin parmağında düşünebiliriz. Ama söz konusu mekan bir Osmanlı sarayı ise, burada gördüğünüz mücevherleri, takıları saraydaki kadınlarda değil padişahların üzerinde hayal etmeniz gerekir

Yeni Şafak- Üstelik bu tahtlar hiç de rahat görünmüyor" deyip dudak bükenlerden iseniz size tavsiyemiz bir de Topkapı Sarayı'nı mimar, sanat tarihçisi ve tarihi roman yazarı Gül İrepoğlu ile gezmeniz. Biz bu hafta öyle yaptık. Sarayı hem Gül İrepoğlu ile gezdik hem de yazarın yeni çıkan "Osmanlı Saray Mücevheri – Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak"adlı kitabını karıştırdık. Osmanlı tarihine mücevherler aracılığıyla ışık tutan kitap Bilkent Kültür Girişimi (BKG) yayınları tarafından çıkarılmış ve 16 yıllık bilimsel bir araştırmanın ürünü. Kitapta, 600 yıl sürmüş bir imparatorluğun göz kamaştıran mücevher eşya ve takıları, kendilerine özgü hikayeleri yer alıyor. Diğer taraftan mücevherin yüzyıllar içinde kullanım şeklinin nasıl değişime uğradığı anlatılıyor. Mesela Osmanlı'nın ihtişamlı döneminde eşya ve takılar daha mütevazi iken gerileme dönemiyle birlikte eşya ve takılarla ihtişamın hala devam ettiği mesajının verildiğini öğreniyoruz.


SARAYIN EŞYALARINDAN AKÇE YAPTIRMIŞ
Öğrendiğimiz bir başka ilginç bilgi ise Kanuni Sultan Süleyman'a ait. Osmanlı tarihinde bazen değerli madenler devletin ihtiyaçları sebebiyle bozdurulurmuş. Mesela Kanuni Sultan Süleyman Zigetvar seferine giderken saraydaki bazı eşyaları çıkartıp akçe olarak kestirmiş. Bu nedenle o döneme ait değerli eşyaların sayısı az.
Osmanlı'da pırlanta ve değerli madenler güç gösterisi olarak kabul ediliyor. Padişahın zevkine bağlı bir şey değil. Beğenmese de kendi konumu gereğince her hafta Cuma selamına çıkarken halkına en güçlü en süslü en zengin şekilde görünmeye mecbur. Savaş gereçleri de mücevherden yapılmış. İkisi aslında birbiriyle hiç bağdaşmıyor gibi görünüyor. Fakat aslında çok iyi bağdaşıyor çünkü törensel eşyalar. Savaşta zafer sonrasında padişah tahta oturuyor, bütün bunları giyiyor ve dosta düşmana gösteriyor. Mücevherlerin tarihsel süreci ise şöyle; 16. Yüzyıl en ihtişam yüzyılı olduğundan son derece zengin taş ve incelik kullanılmış. 17. yüzyılın ikinci yarısına ait mücevherler günümüze pek gelememiş nedeni de bulundukları Edirne Sarayı'nda çıkan yangın. 18. Yüzyılda da devletin başarısızlığını örtmek için ihtişam var. 19. Yüzyılında çok daha Avrupai hatlar oluşuyor.
ZÜMRÜT KARA SEVDAYI İYİLEŞTİRİYOR
Osmanlı hazinesinde kullanılan taşların çok özel anlamları bulunuyor. Örneğin, Firuze taşı yenilmezlik simgesi olarak kabul ediliyor bu nedenle Kanuni Sultan Süleyman'ın tahtının ortasına bir tane Firuze taşı koyuyorlar. Diğer kullanılan taş ise elmas, onun da güç verdiğine dair bir inanış var. Elmasın aynı zamanda melankoliye de iyi geldiği biliniyor. Zümrüt kara sevdayı iyileştirerek böbrek taşına iyi geliyor. Yakut ise eğer dil altına konursa kişiye ferahlık veriyor. Zümrüt taşının hazinede sıkça kullanılmasının nedeni de hem anlam bakımından hem de elde edilmesi kolay olması.
ÇÖPLÜKTEN ÇIKAN ELMAS
Kaşıkçı Elması, hazinenin en önemli parçalardan biri... 17. Yüzyılda Avcı Mehmet döneminde kaydedildiği biliniyor. Elmasın hikâyesi şöyle; Şehir dışında bir çöplükte bulunuyor. Bir kaşıkçı tarafından kaşık karşılığında alınıyor. Hazinedar başının haberi olduktan sonra el konularak hazineye getirtiliyor. Etrafındaki çift sıra pırlanta 18. Yüzyılda ilave edilmiş. Analitik geometri 17. Yüzyılda ortaya çıkıyor. Bu nedenle pırlanta kesimi de ona paralel olarak ortaya çıkıyor. Kaşıkçı elmasını daha sonraları Sultan Abdülhamit sorguç olarak takmıştır. Sarayda az miktarda kadın mücevheri var. Hediye edildikten sonra, evlenip saraydan ayrılınca götürüldüğünden muhafaza edilmesi güç oluyor.
EN ÖNEMLİ HÜKÜMDARLIK ALAMETİ: SORGUÇLAR
Sorguç, Osmanlı'da en önde gelen hükümdarlık alameti olarak sayılıyor. Yalnızca Osmanlılara ait değil aynı zamanda Doğu geleneği. Her padişah en az bir, en fazla üç tane sorguç takıyor. Bir padişah öldüğünde diğer padişahın başa geçmesi (biat) tahta çıkma töreni yapılırken mutlaka bir sorguç takılıyor.
OSMANLI'DA GÜCÜN SİMGESİ: MÜCEVHERLER
Sergilenen değerli eşyaların tamamı kullanılmak için yapılmamış. Buradaki amaç Osmanlı'nın gücünü simgesel olarak ispatlamak. Bu nedenle tören eşyaları son derece önemli. Örneğin 18. Yüzyıl devletin gücünü giderek yitirdiği bir dönem. Ancak kaybedilen bu güç abartılı mücevherlerle telafi ediliyor, bir tür örtünüyor. İran şahı Nadir Şah ile 1. Mahmut arasında yapılan savaşın sonunda birbirlerine güç göstergesi olarak hediye yolluyorlar.
EN DEĞERLİ TAHT VE CAMİ AYNI MİMARIN ELİNDEN
Hazinenin en önemli parçalarından biri Sultanahmet Cami mimarı Sedefkar Mehmet Ağa tarafından yapılan taht. 17 yüzyıl başı Osmanlı bezemesinin tam bir manifestosu olarak kabul ediliyor. Su mataraları, kalemlikler, Kur'an kapları, zırhlar ve bunun gibi pek çok eşya mevcut. Dikkati çeken bir husus da hazinedeki eşyaların takılardan çok daha fazla yer tutması. Bayram tahtı, törenlerde kullanılıyor.
Tören nerede yapılacaksa taht on parçaya bölünerek törenin yapıldığı mekâna götürülüyor. Ceviz üzerine altın kaplama.
HAZİNEDE YAVUZ SULTAN SELİM'İN MÜHRÜ VAR
Yavuz Sultan Selim 16. Yüzyılın başında doğu seferi hem de Mısır seferi ile hazineye büyük zenginlik katmış bir padişah. Şöyle bir sözü de var; "Ben hazineyi zenginleştirdim bu mühürle kapatıyorum. Benden sonra kim daha da çok yapabilirse onun mührüyle kapansın". Ancak bu öylesine meydan okuyucu bir söz ki hazine daima onun mührüyle kapatılmış bu hiç değişmemiş.
EN DEGERLİ HANÇER 1. MAHMUT'UN
Hançer, sarayın çok önemli iki parçasından biri... 18. Yüzyılın çok karakteristik bir özelliğini yansıtıyor. 18. yüzyıl değişim ve gösteriş yüzyılı olarak biliniyor. Sultan 1. Mahmut'un Nadir Şah'ın yolladığı tahta karşılık hazırlattığı en önemli armağan. Taht geldikten hemen sonra bu hediyelerle birlikte yola çıkılıyor. Tam İran sınırını geçtikleri bir sırada Nadir Şah'ın suikaste kurban gittiği haberini alıyorlar. O yüzden geri dönüyorlar. Hem taht hem de hazırlanan hediyeler bize kalıyor.
BÜŞRA SÖNMEZIŞIK -YENİ ŞAFAK- 16 EYLÜL 2012,

Muhtesem Mucevherler: Osmanli mucevheri guc alameti

    Osmanlı mücevheri güç alameti olarak kullandı


    PADİŞAH GÜCÜNÜ SERGİLEMELİ 
    16. yüzyılda gösterişli mücevherler bir ihtiyaçtır. Padişah mutlaka en güzel mücevherlere bürünmeli, en güzel taht üzerinde oturmalı ki gücünü sergileyebilsin. Katiyen burada süslenme kaygısı yok.

    Bu hafta sanat tarihçisi, mimar, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Somut Kültürel Miras Komitesi Başkanı, yazar Prof. Dr. Gül İrepoğlu’nun evindeyiz.
    Kapıdan adımınızı atar atmaz kocaman kütüphanenin, her köşeye yerleşmiş neredeyse her dilde kitapların, bilgisayarın, salonda sizi karşılayan antika çalışma masasının birbiriyle ahengi, size bu evde her an her daim çalışıldığını hemen hissettiriyor. Belki de bir profesörün evine girdiğinizde çok doğal sayılacak bu durum, mor ve yeşilin iddialı uyumuyla boyanmış duvarlara asılmış tabloları, ince objeleri, süslemeleri ile aynı zamanda bir sanat tarihçisinin evinde olduğunuzu da hemen hissettiriyor.


    Sanat tarihçisi ve yazar Prof. Dr. Gül?İrepoğlu, Osmanlı dönemindeki kültür ve sanat faaliyetlerini arkadaşımız Betül Altınbaşak’a anlattı. 

    OSMANLI’DA SARAY MÜCEVHERİ 
    Türkiye Gazetesi- Söylemeden edemeyeceğim, beni bir başka etkileyen nokta da, günde neredeyse 16-17 saat çalışan birisinin nasıl bu kadar canlı, heyecanlı ve bir o kadar da hoş, alımlı ve bakımlı olmayı başarabilmesiydi. Zarif hocamızla romanları, sanat tarihi, mimari ve çok yakında baskısı çıkacak olan son romanı “Osmanlı Saray Mücevheri” üzerine birçok konuda konuştuk.

    Siz bir mimar hem de bir sanat tarihçisisiniz; sanat tarihine yönelmenizde Teyzeniz Prof. Dr. Nurhan Atasoy’un emeği büyük sanırım. 
    Evet, mimarlık okudum ama sanat tarihi geleneği olan bir aileden geliyorum. Sanat tarihi profesörü olan ve dünyaca da tanınan teyzem bir gün “Mimarlık okudun, şimdi seni sanat tarihi alanında yetiştireceğim” dedi. Çocukluğumda sergilere, yurt dışında konferanslara götürdü. Onun çırağıyım, gurur duyuyorum. Beni sanat tarihinde akademik kariyere yöneltti. Mimarlık okuduğum için de çok mutluyum. Mimarlık insana bir vizyon kazandırır. Roman yazarken bile mimarlık vizyonumun etkisini görüyorum. Yıllar önce Almanya’da resim sanatı üzerine bir konferansımda birisi “Çok şaşırdım; ancak bir mimar konuşmasını bu şekilde planlar” demişti. Mimari insana disiplin verir.

    KÜLTÜRÜMÜZ ÇOK ZENGİN

    Bizim sanatımızda olduğu kadar Avrupa sanatında da uzmansınız. 

    Bizim kültürümüz çok zengin; farklı açılardan değerlendirecek çok şey var. Akademik kariyerin başında Avrupa sanatı okuyup, dersler de verdim. Zaten tek bir tarafı bilmek katiyetle yetmez. Dünya sanatı içerisinde karşılaştırma imkânına sahip olmalısınız ki sağlıklı değerlendirme yapabilesiniz. Hem Osmanlı hem de Avrupa sanatı üzerinde çalıştığım için de şimdi bunların meyvelerini topluyorum.

    KENDİME VAKİT AYIRAMIYORUM

    Akademik hayatınıza erken veda etmişsiniz. 

    Bilinçli bir şekilde erken emekli oldum; zamanımın efendisi olmak istedim. Bir yandan roman yazıyordum; edebiyatın özgürlüğüne sığınmıştım ve onu devam ettirmek istiyordum, bir yandan da sanat tarihinde yazacağım çok şeyim vardı. TRT’de kültür sanat programları, yaptım. Hâlen UNESCO Türkiye milli komisyonunda yönetim kurulundayım. Tam biraz kendime vakit ayırayım derken başka işler devreye giriyor.

    Neler yazıyorsunuz? 
    Çok yeni bir kitabım bitti. İsmi “Osmanlı Saray Mücevheri”. Bu kitabın alt başlığı benim için daha da önemli; o da şu “Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak”. Konuya başka bir açıdan baktım. Mücevher yalnızca parlak değerli taşlar değil; çok farklı simgeleri var. Osmanlı İmparatorluğunun, imparatorluk karakterini sergilemesinin güçlü bir aracı aslında mücevher.

    O dönem için mücevherin önemi çok büyük o hâlde. 
    Tabii çok önemli; 16. yüzyılda gösterişli mücevherler bir ihtiyaçtır. Padişah mutlaka en güzel mücevherlere bürünmeli, en güzel taht üzerinde oturmalı ki gücünü sergileyebilsin. Katiyen burada süslenme kaygısı yok. Padişah her Cuma büyük bir alayla yakındaki bir camiye gider. Burada tebaasına gücünü gösterme olduğu gibi yabancı elçilere ve kendisini izleyen dünyaya da gücünü gösterme vardır. At koşumları değerli taşlarla bezelidir. Başındaki sorguçtan kılıcına kadar ihtişam sergilenir.

    OSMANLI HAZİNELERİ

    Bu muhteşem mücevherler nasıl korunmuş? Kayıp var mı? 

    Topkapı Sarayı hazinesi dünyadaki, İslam hazineleri içerisinde en büyük olanıdır. Buradan padişahın haberi olmadan hiçbir şeyin çıkması mümkün değildir. Tarih boyunca, ihtiyaç hâlinde, örneğin: Kanuni Zigatvar seferine çıkacak, hazineden bir takım altın eşyaları alıyor ve akçeye çevriliyor. Ama ata yadigârı parçalar çok iyi korunmuştur. Bu durum Osmanlı döneminde de, cumhuriyetin ilk yıllarında da, bugün de aynı saygıyla devam ediyor.

    Dünya mücevherleri içerisinde Osmanlı mücevherlerinin ağırlığı nedir? 
    Ağırlık diye bir yorumda bulunmak doğru değil. Çünkü, örneğin: Britanya mücevherini bir de bizimkileri düşünürsek aradaki fark konsept ve anlayış farkıdır. Ama İslam hazineleri içerisinde Osmanlı mücevherlerinin en büyük olduğunu söyleyebiliriz. Osmanlı tam bir imparatorluk sentezidir. Doğulu ve batılı tasarımcılar vardır; bu nedenle de muhteşem bir hazinedir. Doğuda, batıda yapılan fetihlerle hep en iyi ustalar katılmıştır. Onların kendi memleketlerinde aldıkları görgü de beraberinde geldi. Osmanlı karakterini oluşturdu.

    LALE DEVRİ’NDE SANAT

    İmparatorluğun ihtişamını yansıtan ve aynı zamanda da tartışmalı bir dönem, Lale devri ve hakkında sizin de bir kitabınız var. 

    “Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde“ roman tadında bu dönemi anlatıyor. Bu döneme biraz haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Lale devri büyük eğlencelerin, büyük israfın olduğu bir dönem gibi görüldüyse de artık daha farklı bakılabiliyor. Lale Devri Osmanlı kültür ve sanatında aynı zamanda ciddi bir yükselişin olduğu dönemdir. Önemli eserler var. Bir takım yeni kavramlar çıktı. Meydan çeşmelerini düşünün; daha önce böyle bir şey yoktu. Gerek Boğaz gerekse Kâğıthane kıyılarında yerleşimin artması ve dışa açılan bir mimari ortaya çıkması meydan çeşmeleri geleneğini ortaya koydu. Lale Devrinin en önemli simgelerinden biri bana göre III. Ahmet çeşmesidir; dönemin zevkini yansıtır. Müzik ve edebiyatta bu dönemde çok eser ortaya konmuştur.

    LALE ÇILGINLIĞI

    Bu dönemde bir lale çılgınlığı da var. 

    Evet, çok önem verilmiş; nadide lale soğanlarına biçilen bedeller inanılmaz değerlere yükselmiş. Bu sebeple, “Bin altından fazlaya lale satılamaz” denmiş. Lale inceliğin ve zarafetin sembolüdür. İleride bu dönem, bu sebeple lale devri olarak anılıyor. O dönemde yaşayan insanlar Lale Devri deneceğini bilmiyor elbette. Yahya Kemal bunu söylemiş, tarihçi Ahmet Refik bunu kullanmış ve ondan sonra belli bir dönemi ifade ettiği için yerleşmiş bu terim; bence güzel bir terim ve bir dönemi belirliyor.


    Yabancı elçilere, zengin karşılama! 
    Mücevherin, her dönemin en sofistike yansıması olduğunu göz önüne almalıyız. Her sanat dalı döneminin beğenisini yansıtır. Ama mücevher bütün bunların içerisinde en incelmiş zevktir. Taşlar, kimin ürettiği, tasarımı, kimin için olduğu, amacı, gibi sorular size bir tarih panoraması verir. Örneğin: 16. yüzyıl çok renkli bir dönem. Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvede olduğu bir yüzyıl. Bu dönemde renkli taşlara özellikle yakut, zümrüt ve firuzeli mücevherlere merak çok. O dönemin tezhibine, kumaşına, çinisine baktığımızda da aynı renk zevkini görüyoruz. Taşlar taht gibi gösterişli eşyalarda kullanılıyor. Tahtların, örneğin bir yabancı elçiyi kabul ederken ki kullanılışı; sonra padişahın o elçiyi kabul ederken başına taktığı sorguç ve bununla da yetinmeyip tahtının yanına iki tane kavuk ve üzerine yine gösterişli sorguçlar konması bize gösteriş gibi görünse de aslında mücevherin nasıl bir güç alameti olduğunu gösteriyor.



    Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan Zümrüt, yakut, lal ve incili sorguç. 

    Osmanlı kültür ve sanatının kıymetini çok iyi bilmeliyiz 

    Osmanlı sanatını anlamak veya göz ardı etmek, çağa ayak uydurmak, yeni bir sanat meydana getirmek konularında neler söylersiniz? 

    Kültür ve sanatta hiçbir şey birdenbire olmaz. Kültür ve sanatın bir devamlılığı vardır; illa şundan başlıyor buradan başlıyor diye bir şeyi tarih kabul etmez. Çağa ayak uydurmak başka şeydir, Osmanlı sanatını anlamak başka şeydir. Çok zengin bir kültürdür Osmanlı kültür ve sanatı. Ne kadar incelmiş bir zevk olduğunu da söyleyebiliriz. Günümüzün zevksizliğine inat güzellikleri vardır. Günümüz koşullarına baktığımızda elbette ki bu hızda geçmişin sanatını yakalamak çok kolay değil. Ancak bu eskinin güzelliklerini, kıymetini bilmeye engel değil.

    Tarihi korumak için nereden dönersek kârdır 

    Mimar gözüyle sizce eski mimariyi koruyabildik mi? 
    Tarihi kent peyzajlarını doğru korumamız ve doğru değerlendirmemiz gerekiyor. Geç kaldığımız birçok şey var bu konuda ama zararın neresinden dönülürse kârdır. Bir kent içinde tek başına bir bina değil bir bütün olarak görünmelidir. Özellikle tarihi dokular içerisinde hepsi birbirine uyumlu korunmalıdır ve doğru işlev verilmelidir bu binalara, aksi takdirde yaşatamazsınız bunları. Bunların yalnızca bizim değil insanlığın malı olduğu bilinciyle hareket edilmelidir.


    Harem, saraydaki kadınların eğitim aldıkları bir yer 
    > Harem kadınını anlatan “Cariye” isimli kitabınız birçok dile çevrildi; Harem konusunda ne dersiniz? Gizemli bir yer; değil mi? 
    Harem elbette ki gizemli. Osmanlı literatürlerinde de bu konuda çok bilgi yok. Harem çok özel bir yer olduğu için, daima hayallerde büyütülmüş bir yer. Sadece padişah eşleri diye düşünmek yanlış. Saraydaki kadınların eğitim aldıkları bir yer. Hepsi okuma yazma biliyor, çok iyi terbiye almış kadınlar.

    > Dizilere girdi şu sıralar? 
    Çok konuşmak istemem ama çok gerçekçi bulmuyorum. Kılık kıyafet, kullanılan eşyalar o dönemi yansıtmıyor, ama sonuçta görsellik oluşturulmak isteniyor. Yaşantı, giyim vb. unsurlar daha gerçekçi olabilirdi. Bu tip dizilerin tarihe olan ilgiyi artırdığı kesindir. Ayrıntılar daha iyi planlanabilir

    Pazar Kahvesi
    Betül Altınbaşak
    betul.altinbasak@tg.com.tr
    11 Mart 2012 Pazar
osmanlı hazineleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
osmanlı hazineleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Haziran 2013 Cumartesi

Antika osmanlı mucevher sanati 2013 – 2014


osmanlı mücevheri


süper mücevherler
osmanli-armasi-brosh1

Antika osmanlı mücevher sanatı

 2013 – 2014… 


Ecdadımızdan gelen bir kültürü öğrenmeye,onların miraslarını yaşatmaya ne dersiniz? 


Osmanlı döneminden kalan veya onların bire bir taklitlerini yaşatarak bu kültürümüzü yaşatmalıyız.. 





Özellikle televizyonlarda dönen dizi filmler sayesinde bu kültürümüze sahip çıkmaya,hatta o dönemlere ait mücevherleri büyük bir iştah ve merak ile izler olduk.



















Hemen hemen tüm modellerin yakut ve değerli taşlar ile süslendiği bu mücevherler oldukça dikkatimizi çekti,nedeni ise şimdilerde pek bi ufak taşlar ile süslenen mücevherlerimiz o dönemlerde büyük ve parlak taşlar ile süslenmiş olmasıdır…


Kaynak:Fıstık Forum

osmanli_mucevher_suslemeli_migfer

7 Haziran 2013 Cuma

Osmanlı'nın Ihtisami Mucevherleri ile Boy Gosterirdi.

Yeni Şafak-Topkapı Sarayı'ndan içeri girince Osmanlı'nın ihtişamıyla yüz yüze geliriz. Padişahların oturduğu tahtların, savaşta giydikleri zırhların, elbiselerin, kullandıkları hançerlerin birbirinden değerli taşlarla bezendiğini görürüz. Sarayı gezerken benim gibi içinden "Osmanlı padişahları da amma mücevher meraklısıymış, savaşa giderken ne kadar süsleniyorlarmış, tahtların etrafında ne çok mücevher var! 

Padişahın şanı mücevherle yürür

Elmas deyince aklımıza hemen bir kadın takısı gelir değil mi? Ya da pırlanta? Belki en fazla zümrütten bir yüzüğü bir erkeğin parmağında düşünebiliriz. Ama söz konusu mekan bir Osmanlı sarayı ise, burada gördüğünüz mücevherleri, takıları saraydaki kadınlarda değil padişahların üzerinde hayal etmeniz gerekir

Yeni Şafak- Üstelik bu tahtlar hiç de rahat görünmüyor" deyip dudak bükenlerden iseniz size tavsiyemiz bir de Topkapı Sarayı'nı mimar, sanat tarihçisi ve tarihi roman yazarı Gül İrepoğlu ile gezmeniz. Biz bu hafta öyle yaptık. Sarayı hem Gül İrepoğlu ile gezdik hem de yazarın yeni çıkan "Osmanlı Saray Mücevheri – Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak"adlı kitabını karıştırdık. Osmanlı tarihine mücevherler aracılığıyla ışık tutan kitap Bilkent Kültür Girişimi (BKG) yayınları tarafından çıkarılmış ve 16 yıllık bilimsel bir araştırmanın ürünü. Kitapta, 600 yıl sürmüş bir imparatorluğun göz kamaştıran mücevher eşya ve takıları, kendilerine özgü hikayeleri yer alıyor. Diğer taraftan mücevherin yüzyıllar içinde kullanım şeklinin nasıl değişime uğradığı anlatılıyor. Mesela Osmanlı'nın ihtişamlı döneminde eşya ve takılar daha mütevazi iken gerileme dönemiyle birlikte eşya ve takılarla ihtişamın hala devam ettiği mesajının verildiğini öğreniyoruz.


SARAYIN EŞYALARINDAN AKÇE YAPTIRMIŞ
Öğrendiğimiz bir başka ilginç bilgi ise Kanuni Sultan Süleyman'a ait. Osmanlı tarihinde bazen değerli madenler devletin ihtiyaçları sebebiyle bozdurulurmuş. Mesela Kanuni Sultan Süleyman Zigetvar seferine giderken saraydaki bazı eşyaları çıkartıp akçe olarak kestirmiş. Bu nedenle o döneme ait değerli eşyaların sayısı az.
Osmanlı'da pırlanta ve değerli madenler güç gösterisi olarak kabul ediliyor. Padişahın zevkine bağlı bir şey değil. Beğenmese de kendi konumu gereğince her hafta Cuma selamına çıkarken halkına en güçlü en süslü en zengin şekilde görünmeye mecbur. Savaş gereçleri de mücevherden yapılmış. İkisi aslında birbiriyle hiç bağdaşmıyor gibi görünüyor. Fakat aslında çok iyi bağdaşıyor çünkü törensel eşyalar. Savaşta zafer sonrasında padişah tahta oturuyor, bütün bunları giyiyor ve dosta düşmana gösteriyor. Mücevherlerin tarihsel süreci ise şöyle; 16. Yüzyıl en ihtişam yüzyılı olduğundan son derece zengin taş ve incelik kullanılmış. 17. yüzyılın ikinci yarısına ait mücevherler günümüze pek gelememiş nedeni de bulundukları Edirne Sarayı'nda çıkan yangın. 18. Yüzyılda da devletin başarısızlığını örtmek için ihtişam var. 19. Yüzyılında çok daha Avrupai hatlar oluşuyor.
ZÜMRÜT KARA SEVDAYI İYİLEŞTİRİYOR
Osmanlı hazinesinde kullanılan taşların çok özel anlamları bulunuyor. Örneğin, Firuze taşı yenilmezlik simgesi olarak kabul ediliyor bu nedenle Kanuni Sultan Süleyman'ın tahtının ortasına bir tane Firuze taşı koyuyorlar. Diğer kullanılan taş ise elmas, onun da güç verdiğine dair bir inanış var. Elmasın aynı zamanda melankoliye de iyi geldiği biliniyor. Zümrüt kara sevdayı iyileştirerek böbrek taşına iyi geliyor. Yakut ise eğer dil altına konursa kişiye ferahlık veriyor. Zümrüt taşının hazinede sıkça kullanılmasının nedeni de hem anlam bakımından hem de elde edilmesi kolay olması.
ÇÖPLÜKTEN ÇIKAN ELMAS
Kaşıkçı Elması, hazinenin en önemli parçalardan biri... 17. Yüzyılda Avcı Mehmet döneminde kaydedildiği biliniyor. Elmasın hikâyesi şöyle; Şehir dışında bir çöplükte bulunuyor. Bir kaşıkçı tarafından kaşık karşılığında alınıyor. Hazinedar başının haberi olduktan sonra el konularak hazineye getirtiliyor. Etrafındaki çift sıra pırlanta 18. Yüzyılda ilave edilmiş. Analitik geometri 17. Yüzyılda ortaya çıkıyor. Bu nedenle pırlanta kesimi de ona paralel olarak ortaya çıkıyor. Kaşıkçı elmasını daha sonraları Sultan Abdülhamit sorguç olarak takmıştır. Sarayda az miktarda kadın mücevheri var. Hediye edildikten sonra, evlenip saraydan ayrılınca götürüldüğünden muhafaza edilmesi güç oluyor.
EN ÖNEMLİ HÜKÜMDARLIK ALAMETİ: SORGUÇLAR
Sorguç, Osmanlı'da en önde gelen hükümdarlık alameti olarak sayılıyor. Yalnızca Osmanlılara ait değil aynı zamanda Doğu geleneği. Her padişah en az bir, en fazla üç tane sorguç takıyor. Bir padişah öldüğünde diğer padişahın başa geçmesi (biat) tahta çıkma töreni yapılırken mutlaka bir sorguç takılıyor.
OSMANLI'DA GÜCÜN SİMGESİ: MÜCEVHERLER
Sergilenen değerli eşyaların tamamı kullanılmak için yapılmamış. Buradaki amaç Osmanlı'nın gücünü simgesel olarak ispatlamak. Bu nedenle tören eşyaları son derece önemli. Örneğin 18. Yüzyıl devletin gücünü giderek yitirdiği bir dönem. Ancak kaybedilen bu güç abartılı mücevherlerle telafi ediliyor, bir tür örtünüyor. İran şahı Nadir Şah ile 1. Mahmut arasında yapılan savaşın sonunda birbirlerine güç göstergesi olarak hediye yolluyorlar.
EN DEĞERLİ TAHT VE CAMİ AYNI MİMARIN ELİNDEN
Hazinenin en önemli parçalarından biri Sultanahmet Cami mimarı Sedefkar Mehmet Ağa tarafından yapılan taht. 17 yüzyıl başı Osmanlı bezemesinin tam bir manifestosu olarak kabul ediliyor. Su mataraları, kalemlikler, Kur'an kapları, zırhlar ve bunun gibi pek çok eşya mevcut. Dikkati çeken bir husus da hazinedeki eşyaların takılardan çok daha fazla yer tutması. Bayram tahtı, törenlerde kullanılıyor.
Tören nerede yapılacaksa taht on parçaya bölünerek törenin yapıldığı mekâna götürülüyor. Ceviz üzerine altın kaplama.
HAZİNEDE YAVUZ SULTAN SELİM'İN MÜHRÜ VAR
Yavuz Sultan Selim 16. Yüzyılın başında doğu seferi hem de Mısır seferi ile hazineye büyük zenginlik katmış bir padişah. Şöyle bir sözü de var; "Ben hazineyi zenginleştirdim bu mühürle kapatıyorum. Benden sonra kim daha da çok yapabilirse onun mührüyle kapansın". Ancak bu öylesine meydan okuyucu bir söz ki hazine daima onun mührüyle kapatılmış bu hiç değişmemiş.
EN DEGERLİ HANÇER 1. MAHMUT'UN
Hançer, sarayın çok önemli iki parçasından biri... 18. Yüzyılın çok karakteristik bir özelliğini yansıtıyor. 18. yüzyıl değişim ve gösteriş yüzyılı olarak biliniyor. Sultan 1. Mahmut'un Nadir Şah'ın yolladığı tahta karşılık hazırlattığı en önemli armağan. Taht geldikten hemen sonra bu hediyelerle birlikte yola çıkılıyor. Tam İran sınırını geçtikleri bir sırada Nadir Şah'ın suikaste kurban gittiği haberini alıyorlar. O yüzden geri dönüyorlar. Hem taht hem de hazırlanan hediyeler bize kalıyor.
BÜŞRA SÖNMEZIŞIK -YENİ ŞAFAK- 16 EYLÜL 2012,

Muhtesem Mucevherler: Osmanli mucevheri guc alameti

    Osmanlı mücevheri güç alameti olarak kullandı


    PADİŞAH GÜCÜNÜ SERGİLEMELİ 
    16. yüzyılda gösterişli mücevherler bir ihtiyaçtır. Padişah mutlaka en güzel mücevherlere bürünmeli, en güzel taht üzerinde oturmalı ki gücünü sergileyebilsin. Katiyen burada süslenme kaygısı yok.

    Bu hafta sanat tarihçisi, mimar, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Somut Kültürel Miras Komitesi Başkanı, yazar Prof. Dr. Gül İrepoğlu’nun evindeyiz.
    Kapıdan adımınızı atar atmaz kocaman kütüphanenin, her köşeye yerleşmiş neredeyse her dilde kitapların, bilgisayarın, salonda sizi karşılayan antika çalışma masasının birbiriyle ahengi, size bu evde her an her daim çalışıldığını hemen hissettiriyor. Belki de bir profesörün evine girdiğinizde çok doğal sayılacak bu durum, mor ve yeşilin iddialı uyumuyla boyanmış duvarlara asılmış tabloları, ince objeleri, süslemeleri ile aynı zamanda bir sanat tarihçisinin evinde olduğunuzu da hemen hissettiriyor.


    Sanat tarihçisi ve yazar Prof. Dr. Gül?İrepoğlu, Osmanlı dönemindeki kültür ve sanat faaliyetlerini arkadaşımız Betül Altınbaşak’a anlattı. 

    OSMANLI’DA SARAY MÜCEVHERİ 
    Türkiye Gazetesi- Söylemeden edemeyeceğim, beni bir başka etkileyen nokta da, günde neredeyse 16-17 saat çalışan birisinin nasıl bu kadar canlı, heyecanlı ve bir o kadar da hoş, alımlı ve bakımlı olmayı başarabilmesiydi. Zarif hocamızla romanları, sanat tarihi, mimari ve çok yakında baskısı çıkacak olan son romanı “Osmanlı Saray Mücevheri” üzerine birçok konuda konuştuk.

    Siz bir mimar hem de bir sanat tarihçisisiniz; sanat tarihine yönelmenizde Teyzeniz Prof. Dr. Nurhan Atasoy’un emeği büyük sanırım. 
    Evet, mimarlık okudum ama sanat tarihi geleneği olan bir aileden geliyorum. Sanat tarihi profesörü olan ve dünyaca da tanınan teyzem bir gün “Mimarlık okudun, şimdi seni sanat tarihi alanında yetiştireceğim” dedi. Çocukluğumda sergilere, yurt dışında konferanslara götürdü. Onun çırağıyım, gurur duyuyorum. Beni sanat tarihinde akademik kariyere yöneltti. Mimarlık okuduğum için de çok mutluyum. Mimarlık insana bir vizyon kazandırır. Roman yazarken bile mimarlık vizyonumun etkisini görüyorum. Yıllar önce Almanya’da resim sanatı üzerine bir konferansımda birisi “Çok şaşırdım; ancak bir mimar konuşmasını bu şekilde planlar” demişti. Mimari insana disiplin verir.

    KÜLTÜRÜMÜZ ÇOK ZENGİN

    Bizim sanatımızda olduğu kadar Avrupa sanatında da uzmansınız. 

    Bizim kültürümüz çok zengin; farklı açılardan değerlendirecek çok şey var. Akademik kariyerin başında Avrupa sanatı okuyup, dersler de verdim. Zaten tek bir tarafı bilmek katiyetle yetmez. Dünya sanatı içerisinde karşılaştırma imkânına sahip olmalısınız ki sağlıklı değerlendirme yapabilesiniz. Hem Osmanlı hem de Avrupa sanatı üzerinde çalıştığım için de şimdi bunların meyvelerini topluyorum.

    KENDİME VAKİT AYIRAMIYORUM

    Akademik hayatınıza erken veda etmişsiniz. 

    Bilinçli bir şekilde erken emekli oldum; zamanımın efendisi olmak istedim. Bir yandan roman yazıyordum; edebiyatın özgürlüğüne sığınmıştım ve onu devam ettirmek istiyordum, bir yandan da sanat tarihinde yazacağım çok şeyim vardı. TRT’de kültür sanat programları, yaptım. Hâlen UNESCO Türkiye milli komisyonunda yönetim kurulundayım. Tam biraz kendime vakit ayırayım derken başka işler devreye giriyor.

    Neler yazıyorsunuz? 
    Çok yeni bir kitabım bitti. İsmi “Osmanlı Saray Mücevheri”. Bu kitabın alt başlığı benim için daha da önemli; o da şu “Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak”. Konuya başka bir açıdan baktım. Mücevher yalnızca parlak değerli taşlar değil; çok farklı simgeleri var. Osmanlı İmparatorluğunun, imparatorluk karakterini sergilemesinin güçlü bir aracı aslında mücevher.

    O dönem için mücevherin önemi çok büyük o hâlde. 
    Tabii çok önemli; 16. yüzyılda gösterişli mücevherler bir ihtiyaçtır. Padişah mutlaka en güzel mücevherlere bürünmeli, en güzel taht üzerinde oturmalı ki gücünü sergileyebilsin. Katiyen burada süslenme kaygısı yok. Padişah her Cuma büyük bir alayla yakındaki bir camiye gider. Burada tebaasına gücünü gösterme olduğu gibi yabancı elçilere ve kendisini izleyen dünyaya da gücünü gösterme vardır. At koşumları değerli taşlarla bezelidir. Başındaki sorguçtan kılıcına kadar ihtişam sergilenir.

    OSMANLI HAZİNELERİ

    Bu muhteşem mücevherler nasıl korunmuş? Kayıp var mı? 

    Topkapı Sarayı hazinesi dünyadaki, İslam hazineleri içerisinde en büyük olanıdır. Buradan padişahın haberi olmadan hiçbir şeyin çıkması mümkün değildir. Tarih boyunca, ihtiyaç hâlinde, örneğin: Kanuni Zigatvar seferine çıkacak, hazineden bir takım altın eşyaları alıyor ve akçeye çevriliyor. Ama ata yadigârı parçalar çok iyi korunmuştur. Bu durum Osmanlı döneminde de, cumhuriyetin ilk yıllarında da, bugün de aynı saygıyla devam ediyor.

    Dünya mücevherleri içerisinde Osmanlı mücevherlerinin ağırlığı nedir? 
    Ağırlık diye bir yorumda bulunmak doğru değil. Çünkü, örneğin: Britanya mücevherini bir de bizimkileri düşünürsek aradaki fark konsept ve anlayış farkıdır. Ama İslam hazineleri içerisinde Osmanlı mücevherlerinin en büyük olduğunu söyleyebiliriz. Osmanlı tam bir imparatorluk sentezidir. Doğulu ve batılı tasarımcılar vardır; bu nedenle de muhteşem bir hazinedir. Doğuda, batıda yapılan fetihlerle hep en iyi ustalar katılmıştır. Onların kendi memleketlerinde aldıkları görgü de beraberinde geldi. Osmanlı karakterini oluşturdu.

    LALE DEVRİ’NDE SANAT

    İmparatorluğun ihtişamını yansıtan ve aynı zamanda da tartışmalı bir dönem, Lale devri ve hakkında sizin de bir kitabınız var. 

    “Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde“ roman tadında bu dönemi anlatıyor. Bu döneme biraz haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Lale devri büyük eğlencelerin, büyük israfın olduğu bir dönem gibi görüldüyse de artık daha farklı bakılabiliyor. Lale Devri Osmanlı kültür ve sanatında aynı zamanda ciddi bir yükselişin olduğu dönemdir. Önemli eserler var. Bir takım yeni kavramlar çıktı. Meydan çeşmelerini düşünün; daha önce böyle bir şey yoktu. Gerek Boğaz gerekse Kâğıthane kıyılarında yerleşimin artması ve dışa açılan bir mimari ortaya çıkması meydan çeşmeleri geleneğini ortaya koydu. Lale Devrinin en önemli simgelerinden biri bana göre III. Ahmet çeşmesidir; dönemin zevkini yansıtır. Müzik ve edebiyatta bu dönemde çok eser ortaya konmuştur.

    LALE ÇILGINLIĞI

    Bu dönemde bir lale çılgınlığı da var. 

    Evet, çok önem verilmiş; nadide lale soğanlarına biçilen bedeller inanılmaz değerlere yükselmiş. Bu sebeple, “Bin altından fazlaya lale satılamaz” denmiş. Lale inceliğin ve zarafetin sembolüdür. İleride bu dönem, bu sebeple lale devri olarak anılıyor. O dönemde yaşayan insanlar Lale Devri deneceğini bilmiyor elbette. Yahya Kemal bunu söylemiş, tarihçi Ahmet Refik bunu kullanmış ve ondan sonra belli bir dönemi ifade ettiği için yerleşmiş bu terim; bence güzel bir terim ve bir dönemi belirliyor.


    Yabancı elçilere, zengin karşılama! 
    Mücevherin, her dönemin en sofistike yansıması olduğunu göz önüne almalıyız. Her sanat dalı döneminin beğenisini yansıtır. Ama mücevher bütün bunların içerisinde en incelmiş zevktir. Taşlar, kimin ürettiği, tasarımı, kimin için olduğu, amacı, gibi sorular size bir tarih panoraması verir. Örneğin: 16. yüzyıl çok renkli bir dönem. Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvede olduğu bir yüzyıl. Bu dönemde renkli taşlara özellikle yakut, zümrüt ve firuzeli mücevherlere merak çok. O dönemin tezhibine, kumaşına, çinisine baktığımızda da aynı renk zevkini görüyoruz. Taşlar taht gibi gösterişli eşyalarda kullanılıyor. Tahtların, örneğin bir yabancı elçiyi kabul ederken ki kullanılışı; sonra padişahın o elçiyi kabul ederken başına taktığı sorguç ve bununla da yetinmeyip tahtının yanına iki tane kavuk ve üzerine yine gösterişli sorguçlar konması bize gösteriş gibi görünse de aslında mücevherin nasıl bir güç alameti olduğunu gösteriyor.



    Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan Zümrüt, yakut, lal ve incili sorguç. 

    Osmanlı kültür ve sanatının kıymetini çok iyi bilmeliyiz 

    Osmanlı sanatını anlamak veya göz ardı etmek, çağa ayak uydurmak, yeni bir sanat meydana getirmek konularında neler söylersiniz? 

    Kültür ve sanatta hiçbir şey birdenbire olmaz. Kültür ve sanatın bir devamlılığı vardır; illa şundan başlıyor buradan başlıyor diye bir şeyi tarih kabul etmez. Çağa ayak uydurmak başka şeydir, Osmanlı sanatını anlamak başka şeydir. Çok zengin bir kültürdür Osmanlı kültür ve sanatı. Ne kadar incelmiş bir zevk olduğunu da söyleyebiliriz. Günümüzün zevksizliğine inat güzellikleri vardır. Günümüz koşullarına baktığımızda elbette ki bu hızda geçmişin sanatını yakalamak çok kolay değil. Ancak bu eskinin güzelliklerini, kıymetini bilmeye engel değil.

    Tarihi korumak için nereden dönersek kârdır 

    Mimar gözüyle sizce eski mimariyi koruyabildik mi? 
    Tarihi kent peyzajlarını doğru korumamız ve doğru değerlendirmemiz gerekiyor. Geç kaldığımız birçok şey var bu konuda ama zararın neresinden dönülürse kârdır. Bir kent içinde tek başına bir bina değil bir bütün olarak görünmelidir. Özellikle tarihi dokular içerisinde hepsi birbirine uyumlu korunmalıdır ve doğru işlev verilmelidir bu binalara, aksi takdirde yaşatamazsınız bunları. Bunların yalnızca bizim değil insanlığın malı olduğu bilinciyle hareket edilmelidir.


    Harem, saraydaki kadınların eğitim aldıkları bir yer 
    > Harem kadınını anlatan “Cariye” isimli kitabınız birçok dile çevrildi; Harem konusunda ne dersiniz? Gizemli bir yer; değil mi? 
    Harem elbette ki gizemli. Osmanlı literatürlerinde de bu konuda çok bilgi yok. Harem çok özel bir yer olduğu için, daima hayallerde büyütülmüş bir yer. Sadece padişah eşleri diye düşünmek yanlış. Saraydaki kadınların eğitim aldıkları bir yer. Hepsi okuma yazma biliyor, çok iyi terbiye almış kadınlar.

    > Dizilere girdi şu sıralar? 
    Çok konuşmak istemem ama çok gerçekçi bulmuyorum. Kılık kıyafet, kullanılan eşyalar o dönemi yansıtmıyor, ama sonuçta görsellik oluşturulmak isteniyor. Yaşantı, giyim vb. unsurlar daha gerçekçi olabilirdi. Bu tip dizilerin tarihe olan ilgiyi artırdığı kesindir. Ayrıntılar daha iyi planlanabilir

    Pazar Kahvesi
    Betül Altınbaşak
    betul.altinbasak@tg.com.tr
    11 Mart 2012 Pazar

News

Latest News
Pırlanta Sarrafı Mücevherat Grubu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Top Ad 728x90

Video

Visitors

Bu Blogda Ara

Vertical2

Pırlanta Hakkında Herşey

script type="text/javascript"> //form tags to omit in NS6+: var omitformtags=["input", "textarea", "select"] omitformtags=omitformtags.join("|") function disableselect(e){ if (omitformtags.indexOf(e.target.tagName.toLowerCase())==-1) return false } function reEnable(){ return true } if (typeof document.onselectstart!="undefined") document.onselectstart=new Function ("return false") else{ document.onmousedown=disableselect document.onmouseup=reEnable }

Slider

Recent Post

Games

Popüler Yayınlar

Tweetler