Bu Blogda Ara

gümüş mü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gümüş mü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Aralık 2013 Pazartesi

Pirlanta mi, Inci mi ?


Pırlanta mı, inci mi?

Diamond da aynı sözcükten geliyor, ama Latince üzerinden dolaşarak batı dillerine girmiş. Daha eskiye doğru sözcüğün izini sürdüğümüzde ise “işlenemeyen, terbiye edilemeyen” anlamı çıkıyor karşımıza.

Belki sen “Altın mı, gümüş mü?” diye sormayı tercih edersin sevgili okur, ben de bu soruya duraksamadan “gümüş!” yanıtını veririm. Ama “elmasın parlayan özel bir kesimi” olan pırlanta sözcüğü günümüzde o kadar gündemde ki, şu sıralarda kafamdaki soru şu:  

“Pırlanta mı, inci mi?”


Pırlanta mı, ...

... inci mi?
İşe sözcüklerin kökenini araştırmakla başladım. Beni ilk şaşırtan, elmas sözcüğü ile bu sözcüğün Batı dillerindeki karşılığı olan diamond arasındaki akrabalık oldu. Arapça ve Farsça’daki elmas sözcüğünün atası eski Yunanca’de “sert, yenilmez” anlamına gelen adamant imiş. Diamond da aynı sözcükten geliyor, ama Latince üzerinden dolaşarak batı dillerine girmiş. Daha eskiye doğru sözcüğün izini sürdüğümüzde ise “işlenemeyen, terbiye edilemeyen” anlamı çıkıyor karşımıza.
Eninde sonunda karbon, yani kömür moleküllerinin özel ve güzel bir dizilişinden başka bir şey olmayan elması doğadan çıkarıyoruz, ustalara veriyoruz, onlar elması belli şekillerde keserek ışıl ışıl görünen bir taş haline getiriyorlar, böylece pırlanta ortaya çıkıyor, sonra da o taşı takılarda kullanıyoruz. Ustalar elması pırlanta haline getirirken öyle bir kesiyorlar ki, taşı oynattıkça içinden pırıl pırıl ışıklar çıkıyormuş gibi görünüyor. Ha, zaten Türkçedeki pırıl ve pırlanta sözcükleri kardeş sayılır, her ikisinin atası da (briyantin’e de kaynak olmuş olan) İtalyanca “brillant” sözcüğü. Berilyum elementinin adının da bu aileden olduğunu, geçerken söyleyelim. Eh, yukardaki açıklamalardan anlıyoruz ki, elmasın temel niteliği sert olması, zor işlenmesi, pırlantanın en önemli özelliği ise parlaması imiş.
Şimdi gelelim ‘inci’ye… Doğanın bu harikasıyla, henüz küçük bir çocukken, John Steinbeck‘in ‘İnci’ adlı romanını okuduğumda tanışmış ve dışardan bakınca beyaz bir taşa benziyor olsa da, incinin aslında organik kökenli olduğunu öğrenmiştim. İstiridye, kendini korumak için yabancı bir nesnenin çevresini kat kat sedefle örtüyor, o sevimli minik beyaz top, yıllar alan bu sürecin sonunda ortaya çıkıyordu. Gerçi sonradan, incinin yapısının hemen hemen bütünüyle kalsiyum karbonat, yani kireç, yani tebeşir olduğunu okuduğumda düş kırıklığına uğramadım diyemem, ama bu bilgiden de düzenlemenin, biçimlendirmenin bir nesnenin değerini ne kadar artırabildiği gerçeğini çıkarmıştım.

Çü, yünçü, inci
 
Aranızda Türkçedeki inci sözcüğünün kökenini soranların da olacağını varsayarak, Çince’de inci anlamındaki “çü” hecesinin, 8. yüzyıl Orta Asya Türkçesinde “yünçü” haline geldiğini, Anadolu Türkçesinde de bunun “inci”ye dönüştüğünü yazalım. Orta Asya Türklerinin, bu sözcüğü denizle içiçe olan komşularından almış olmaları hiç şaşırtıcı değil, kuşkusuz. Tabii ben incinin batı dillerindeki karşılığının (İngilizce’de pearl, Fransızca ve Almanca’da perla) kökenini de merak ettim. Bilenler, Sicilya’da eskiden deniz kabuğuna verilen ad olan perna sözcüğünü olası kaynak olarak gösteriyorlar.


Şimdiye kadar gördüğüm incilerin çoğu beyazın farklı tonlarındaydı, ara sıra ‘pembe inci’ye de raslıyordum, ama yakın zamana kadar siyah bir inci görmemiştim. Sevgili okur, eğer siyah inci tamlamasının yalnızca bir benzetme olduğunu, Johnny Depp‘in sevimli bir korsanı oynadığı filmlerden ya da Anna Sewell‘in yazdığı ve bir atı anlattığı öyküden başka bir yerde bulunmadığını düşünüyorsan, yanıldığını söylememe izin ver. Çünkü seyrek de olsa incinin siyah olanına rastlanıyor, üstelik siyah inci, az bulunduğu için olsa gerek, beyaz ve pembe renkteki kardeşlerinden daha değerli oluyor! (Meraklısına bir ek: Sewell’in romanının özgün adı ‘Kara Güzellik’ anlamına geliyor, Türkçe çeviride ‘Siyah İnci’ olmuş, güzel de olmuş.)


Siyah inci... İlle de!...

Şimdi baştaki soruya dönebiliriz: “Pırlanta mı, inci mi?” Cansız bir taş olan ve doğada ilk elde edildiğinde değil, ustaların elinde işlendikten sonra parlamaya başlayan pırlantayla karşılaştırıldığında, inci canlı doğanın bir parçasıdır, yaşayan bir güzelliktir…
Pırlanta kullanıldıkça (çok uzun sürede de olsa) aşınır, eskir. Oysa inci bir kolye çekmecede durmayı sevmez, takıldıkça güzelleşir, çünkü insan tenine değdikçe terdeki tuz ile daha da parlak hale gelir. Ben, işte bu gerekçelerle, paragrafın başındaki soruya “İlle de inci, hem de siyah inci!” yanıtını veriyorum.
Caner Fidaner
(Radikal gazetesinin pazar eki olan Radikal İki’nin 18 Şubat 2007 tarihli sayısında yayımlanmıştır.)
About these ads
gümüş mü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gümüş mü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Aralık 2013 Pazartesi

Pirlanta mi, Inci mi ?


Pırlanta mı, inci mi?

Diamond da aynı sözcükten geliyor, ama Latince üzerinden dolaşarak batı dillerine girmiş. Daha eskiye doğru sözcüğün izini sürdüğümüzde ise “işlenemeyen, terbiye edilemeyen” anlamı çıkıyor karşımıza.

Belki sen “Altın mı, gümüş mü?” diye sormayı tercih edersin sevgili okur, ben de bu soruya duraksamadan “gümüş!” yanıtını veririm. Ama “elmasın parlayan özel bir kesimi” olan pırlanta sözcüğü günümüzde o kadar gündemde ki, şu sıralarda kafamdaki soru şu:  

“Pırlanta mı, inci mi?”


Pırlanta mı, ...

... inci mi?
İşe sözcüklerin kökenini araştırmakla başladım. Beni ilk şaşırtan, elmas sözcüğü ile bu sözcüğün Batı dillerindeki karşılığı olan diamond arasındaki akrabalık oldu. Arapça ve Farsça’daki elmas sözcüğünün atası eski Yunanca’de “sert, yenilmez” anlamına gelen adamant imiş. Diamond da aynı sözcükten geliyor, ama Latince üzerinden dolaşarak batı dillerine girmiş. Daha eskiye doğru sözcüğün izini sürdüğümüzde ise “işlenemeyen, terbiye edilemeyen” anlamı çıkıyor karşımıza.
Eninde sonunda karbon, yani kömür moleküllerinin özel ve güzel bir dizilişinden başka bir şey olmayan elması doğadan çıkarıyoruz, ustalara veriyoruz, onlar elması belli şekillerde keserek ışıl ışıl görünen bir taş haline getiriyorlar, böylece pırlanta ortaya çıkıyor, sonra da o taşı takılarda kullanıyoruz. Ustalar elması pırlanta haline getirirken öyle bir kesiyorlar ki, taşı oynattıkça içinden pırıl pırıl ışıklar çıkıyormuş gibi görünüyor. Ha, zaten Türkçedeki pırıl ve pırlanta sözcükleri kardeş sayılır, her ikisinin atası da (briyantin’e de kaynak olmuş olan) İtalyanca “brillant” sözcüğü. Berilyum elementinin adının da bu aileden olduğunu, geçerken söyleyelim. Eh, yukardaki açıklamalardan anlıyoruz ki, elmasın temel niteliği sert olması, zor işlenmesi, pırlantanın en önemli özelliği ise parlaması imiş.
Şimdi gelelim ‘inci’ye… Doğanın bu harikasıyla, henüz küçük bir çocukken, John Steinbeck‘in ‘İnci’ adlı romanını okuduğumda tanışmış ve dışardan bakınca beyaz bir taşa benziyor olsa da, incinin aslında organik kökenli olduğunu öğrenmiştim. İstiridye, kendini korumak için yabancı bir nesnenin çevresini kat kat sedefle örtüyor, o sevimli minik beyaz top, yıllar alan bu sürecin sonunda ortaya çıkıyordu. Gerçi sonradan, incinin yapısının hemen hemen bütünüyle kalsiyum karbonat, yani kireç, yani tebeşir olduğunu okuduğumda düş kırıklığına uğramadım diyemem, ama bu bilgiden de düzenlemenin, biçimlendirmenin bir nesnenin değerini ne kadar artırabildiği gerçeğini çıkarmıştım.

Çü, yünçü, inci
 
Aranızda Türkçedeki inci sözcüğünün kökenini soranların da olacağını varsayarak, Çince’de inci anlamındaki “çü” hecesinin, 8. yüzyıl Orta Asya Türkçesinde “yünçü” haline geldiğini, Anadolu Türkçesinde de bunun “inci”ye dönüştüğünü yazalım. Orta Asya Türklerinin, bu sözcüğü denizle içiçe olan komşularından almış olmaları hiç şaşırtıcı değil, kuşkusuz. Tabii ben incinin batı dillerindeki karşılığının (İngilizce’de pearl, Fransızca ve Almanca’da perla) kökenini de merak ettim. Bilenler, Sicilya’da eskiden deniz kabuğuna verilen ad olan perna sözcüğünü olası kaynak olarak gösteriyorlar.


Şimdiye kadar gördüğüm incilerin çoğu beyazın farklı tonlarındaydı, ara sıra ‘pembe inci’ye de raslıyordum, ama yakın zamana kadar siyah bir inci görmemiştim. Sevgili okur, eğer siyah inci tamlamasının yalnızca bir benzetme olduğunu, Johnny Depp‘in sevimli bir korsanı oynadığı filmlerden ya da Anna Sewell‘in yazdığı ve bir atı anlattığı öyküden başka bir yerde bulunmadığını düşünüyorsan, yanıldığını söylememe izin ver. Çünkü seyrek de olsa incinin siyah olanına rastlanıyor, üstelik siyah inci, az bulunduğu için olsa gerek, beyaz ve pembe renkteki kardeşlerinden daha değerli oluyor! (Meraklısına bir ek: Sewell’in romanının özgün adı ‘Kara Güzellik’ anlamına geliyor, Türkçe çeviride ‘Siyah İnci’ olmuş, güzel de olmuş.)


Siyah inci... İlle de!...

Şimdi baştaki soruya dönebiliriz: “Pırlanta mı, inci mi?” Cansız bir taş olan ve doğada ilk elde edildiğinde değil, ustaların elinde işlendikten sonra parlamaya başlayan pırlantayla karşılaştırıldığında, inci canlı doğanın bir parçasıdır, yaşayan bir güzelliktir…
Pırlanta kullanıldıkça (çok uzun sürede de olsa) aşınır, eskir. Oysa inci bir kolye çekmecede durmayı sevmez, takıldıkça güzelleşir, çünkü insan tenine değdikçe terdeki tuz ile daha da parlak hale gelir. Ben, işte bu gerekçelerle, paragrafın başındaki soruya “İlle de inci, hem de siyah inci!” yanıtını veriyorum.
Caner Fidaner
(Radikal gazetesinin pazar eki olan Radikal İki’nin 18 Şubat 2007 tarihli sayısında yayımlanmıştır.)
About these ads

News

Latest News
Pırlanta Sarrafı Mücevherat Grubu. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Top Ad 728x90

Video

Visitors

Bu Blogda Ara

Vertical2

Pırlanta Hakkında Herşey

script type="text/javascript"> //form tags to omit in NS6+: var omitformtags=["input", "textarea", "select"] omitformtags=omitformtags.join("|") function disableselect(e){ if (omitformtags.indexOf(e.target.tagName.toLowerCase())==-1) return false } function reEnable(){ return true } if (typeof document.onselectstart!="undefined") document.onselectstart=new Function ("return false") else{ document.onmousedown=disableselect document.onmouseup=reEnable }

Slider

Recent Post

Games

Popüler Yayınlar

Tweetler