Mimar, sanat tarihçisi ve yazar Prof. Dr. Gül İrepoğlu 'Osmanlı Saray Mücevheri' adlı yeni kitabında mücevher üzerinden tarihi okuyor
Osmanlı saray mücevherlerinin en parlak örneklerinin yer aldığı kitapta padişahlar, sultanlar ve diğer saray erkanının mücevher ve değerli taşlarla ilişkisi anlatılıyor...
- Osmanlı sultanlarının gerek kullanılan eşyada gerekse giyim kuşamda ve takıda gösteriş aramadığı açıktır, zaten yaşam tarzı buna olanak vermez. Elde kılıçla geçen, temel kaygının süslenmek değil, varlığını güçlendirerek sürdürmek, yayılmak olduğu günlerde mücevher öncelik taşımaz. Ta ki 1453’te İstanbul’un fethine yani imparatorluk olmanın hakkını verme isteğine kadar...
- 16. yüzyılda mücevher törenlerin, saray ihtişamının vazgeçilmezi olur. Bu durum Osmanlı kuyumculuğunun parlak bir sanat dalı olarak gelişmesini sağlar. Hazineye ganimet ya da Doğu’dan ve Batı’dan armağan olarak giren mücevherler, Avrupa’dan ithal edilenler ve İstanbul’da yaşayan Avrupalı kuyumcuların yapıtları da ‘Osmanlı mücevheri’ kavramını zenginleştirir.
- Sarayburnu’ndaki eski Toplu Kapı’dan dolayı 200 yıldır Topkapı Sarayı adıyla anılan imparatorluk sarayı Fatih Sultan tarafından 1478’de yaptırıldığından beri Osmanlı hazinesinin saklandığı yer olmuştur.
- Padişahın vefatında, hayattayken satın aldığı, yani devlete ait olmayan mücevherheratın defteri yapılır. İki zabıt tutulur; biri, bütün bu değerli mal varlığıyla birlikte demir sandığa konularak mühürlenir ve hazine odasına yerleştirilir. Yavuz Sultan Selim’e ait siyah taşlı altın mühürle Enderun Hazinesi’nin dış kapısını mühürler. Bu mühürün kullanılması Sultan Selim’in vasiyetidir ve bu vasiyet hep yerine getirilmiştir.
- Kuyumculuk padişahlar tarafından sevilmiş ve desteklenmiş, en saygın meslekler arasında yer almıştır. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman şehzadelik zamanlarında kuyumculuk eğitimi almıştır.
- Saraya mücevher satışları Yahudi kadınlar tarafından yapılır. Haremden çıkarak alışveriş yapmanın zorluğu karşısında bu çözüm bulunur. ‘Kira Kadın’ larak tanımlanan bohçacı- tüccar kadınlar valide sultanların diplomatik ilişkilerinde de aracılık etmiştir. Yahudiler çarşıdaki taş ve hammadde ticaretinin de önemli bir parçasıdırlar.
- Sultan kızları evlenirken verilen çeyizin içinde mücevher önemli bir yer tutardı. Çeyizdeki değerli mücevher takı ve eşyalar, masalarda gümüş tepsiler üzerine kırmızı kadife yayılarak mahfazalarıyla birlikte annesi kadınefendinin dairesinin yakınında, önce padişahın, sonra padişahın eşlerinin, sonra da tüm saray halkının görebilmesi için sergilenir, ertesi gün çiftin oturacağı yalıya törenle taşınırdı.
- Sarayda mücevher yalnızca beğenilen bir süslenme unsuru ya da ödüllendirme göstergesi değil, gereğinde geri alınarak ve başkalarına dağıtılarak konum belirleyen bir malzemedir.
- Evliya Çelebi’ye göre firuze (turkuaz) İran Nişabur’dan, elmas Hindistan’dan, lal Bedehşam’dan, yakut Seylan’dan, zümrüt Mısır ve Sivrihisar’dan, inci ve akik Yemen’den getirilmektedir.
- Sultan II. Murad’a sunulan bir cevhernamede taşların faydaları anlatılır: Macun haline getirilmiş inci kuvvet verir, ‘sevdayı giderir’, baş ağrısına iyi gelir. Yakut basur ağrısını, üzüntüyü giderir, bedene kuvvet verir, cinsel gücü artırır, takanı halk gözünde heybetli ve şirin gösterir. Zümrüt taşıyan kötü rüya görmez, sarası iyileşir. Elmas yıldırımdan korur, idrar yollarını temizler. Lal kötü rüyalara karşıdır, firuzeye bakmak uğur getirir, düşmanları yenmeye yardımcı olur. Yeşim cin ve şeytan hilesinden korur.
(30.09.2012 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır)