
Bugüne kadar yapılan çalışmalara göre Türkiye, Dünya piyasasında diğer ülkelerle rekabet edebilecek kıymetli taş yataklarına sahip değildir. Buna rağmen kıymetli taşların varlığı ile ilgili her türlü iddia ve spekülasyonlar, bilimsel bir süzgeçten geçirilerek dikkatle incelenmelidir.Bu bağlamda Osmanlı döneminde işletildiği resmi belgelerde kayıtlı olan zümrüt ve benzeri beril grubu minerallerle, renkli turmalinler öncelikle pegmatitli sahalar hedef seçilerek ve literatürdeki gelişmeler dikkate alınarak yeni yöntemlerle (jeofizik gibi) tekrar taranmalıdır. Türkiye’den başka dünyanın hiç bir yerinde bulunmayan iri şeffaf kristal diasporlarının , ülkemiz süs taşları arasında özel bir önemi vardır.Bundan 25-30 yıl önce gerçek değerleri bilinmeden bir nevi yağmalanarak büyükçe bir bölümü yurt dışına çıkarılan bu minerallerin yerinde korunması gerekmektedir.Bulunduğu yerdeki (Muğla-Milas) konumu da dikkate alınarak turizm bağlantılı Türkiye’nin ilk yerinde kristal müzesi haline dönüştürülmesi acilen gereklidir. Bu amaçla bir proje hazırlanmalı (Uluslararası doğal varlıkları koruma örgütleriyle de işbirliği yaparak ve desteklerini sağlayarak) ve öncelikle yeni, iri şeffaf diaspor kristalleri şu anda terk edilmiş bulunan boksit galerilerinde özenle araştırılıp bulunmalıdır. Jeolojik şartlar ve öncel çalışmalar bunun mümkün olabileceğini göstermektedir.Daha sonra Avrupa ve A.B.D. örneklerinde olduğu gibi galeriler düzenlenerek yerli halkın ve yabancı turistlerin doğal ortamda ziyaret edebilecekleri mekanlara dönüştürülmelidir. Ayrıca pasalardan ve ezik zonlardan basit eleme yöntemleri ile elde edilebilecek ufak ve kırık kristaller yörede kurulabilecek bir süstaşı atölyesinde işlenerek değerlendirilebilir ve satışa sunulabilir.Bu proje gerçekleştirilebilirse diaspor kristallerinin çıktığı bölge ,Milas,Bodrum, Bafa gölü,Didim gibi turizm merkezlerinin arasında bulunması avantajını da kullanarak doğayla ve çevresiyle barışık alternatif bir çekim merkezi haline gelebilir. Türkiye Lüle taşı, Oltu taşı gibi kendine has süs taşlarının yanısıra kalsedon, agat, ametist, opal gibi yarı kıymetli taşlar konusunda gerek çeşitlilik, gerekse kalite bakımından oldukça şanslıdır. Ancak bir örnek olarak alırsak, işlenmemiş ham kalsedonun kilogram fiyatı 10-20 dolarken işlenmiş kalsedonun fiyatı bunun yüz katı olabilmektedir. Bu nedenle taş kesimi ve işlemeciliği konusuna önem verilmelidir. Bu tür taş rezervlerinin yoğunlaştığı yörelerde kurulacak küçük ve orta ölçekli atölyeler teşvik edilmelidir. Dünyada taş kesimi ve işlemeciliğinde gelişmiş olan ülkelerden bazılarının (İsrail, Almanya, Hong-Kong gibi) süs taşı rezervlerine sahip olmadıkları bilinmektedir. Buna rağmen bu ülkeler taş kesme ve işlemeciliği sayesinde büyük iş olanakları ve döviz gelirleri sağlamaktadırlar. Geleneksel olarak altın ve gümüş işlemeciliğinde dünyada söz sahibi olan Türkiye’nin taş kesimi ve işlemeciliğinde de atılım yapması gerekmektedir. Bunu sağlamak için kuyumculuk sektörüyle işbirliği halinde, konunun Kültür ve Turizm Bakanlıkları bünyesinde teşvik edilen el sanatlarını geliştirme ve destekleme projeleri kapsamına alınmasında yarar görmekteyiz. Yurt dışından ithal edilen veya yurt dışına çıkarılan süs taşlarının gemolojik anlamda değerlendirmesini yapabilecek uzmanlara ve ekipmana sahip bir kuruluşun, M.T.A, Üniversiteler, taş ithalatı ve ihracatı yapanlar ve kuyumcuların işbirliği ile oluşturulması gerekmektedir. Ülkemizde son yıllarda süs taşlarının bilimsel anlamda değerlendirilmesine yönelik çalışmalarda bir artış gözlenmektedir. Bu tür çalışmalar; taş üreticisi, ithalatçısı, kesimcisi ve işlemecisini de içine alacak şekilde koordineli olarak yürütülebilirse önümüzdeki dönemde bu sektörde olumlu gelişmeler beklenebilir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Madencilik ÖİK Raporu Endüstriyel Hammaddeler Alt Komisyonu Genel Endüstri Mineralleri III (Nadir Toprak Elementleri-Kıymetli ve Yarı Kıymetli Taşlar) Çalışma Grubu Raporu...